MURATS44
Özel Üye
Sahabe ve Tabiîn'den Sonra, Hangi Sınıf Alimler Bu İlimle Meşgul Olmuşlar? Sual : Sahabe ve Tabiîn'den sonra, hangi sınıf âlimler bu ilimle meşgul olmuşlar?
Cevab: Ebced ve Cifir ilmiyle elbetteki muhaddisler taifesi, usûl-i Şeriat uleması sınıfı, fukaha ve müçtehidler grubu veya Kur'an hafızları ve tecvidciler zümresi ve akide ve ilm-i kelâm âlimleri herhalde uğraşmış değillerdir.
Çünkü; bunların başka işleri ve başka vazifeleri vardı. O halde bu ilimle uğraşan ehl-i velayet ve tasavvuf denilen gönül ehli taifesidir ki, pek çok rivayetler, yazılmış kitaplar bunun delilleridir.
Burada bir mühim nokta vardır ki; İslâm aleminde çeşitli ilim dallarında yetişen âlimlerin her bir sınıfı, hasseten kendi iştigal mevzuu olan bir ilim dalında ihtisas peyda etmişlerdir. Nasıl ki meselâ büyük bir muhaddisin sözü, hadîs ilmi usûlünde geçerli olmadığı gibi, fıkıh ve usûl-i şeriatta da geçerli değil ve hüccet değildir. Hatta usûl-i şeriatın büyük bir âliminin sözü dahi, füruat-ı şeriat ilminde muteber sayılmamaktadır. Ve hakeza, her birisinin kendi ihtisas sahasında sözü hüccet olduğu halde, mütehassıs olmadığı başka ilim dallarında geçerli değildir. Demek ki فَردُّوالاَمََانَاتِ اِلَى اَهْلِهَا âyetinin işaretiyle, her ilimde ehliyet ve ihtisas kaziyesi geçerlidir ve öyle olması da zarurîdir.
Buna göre meselâ diyelim; Cifir ve Ebced hususunda İbn-i Haldun gibi felsefe ve kelâmda mütehassıs bir zâtın itirazları vaki' olmuş olsa da, ihtisas sahası olmadığı için sözü hüccet olamaz. Olsa olsa, aklî ve felsefî tahkikatta ve sadece o noktadan nazara alınabilir.
Cevab: Ebced ve Cifir ilmiyle elbetteki muhaddisler taifesi, usûl-i Şeriat uleması sınıfı, fukaha ve müçtehidler grubu veya Kur'an hafızları ve tecvidciler zümresi ve akide ve ilm-i kelâm âlimleri herhalde uğraşmış değillerdir.
Çünkü; bunların başka işleri ve başka vazifeleri vardı. O halde bu ilimle uğraşan ehl-i velayet ve tasavvuf denilen gönül ehli taifesidir ki, pek çok rivayetler, yazılmış kitaplar bunun delilleridir.
Burada bir mühim nokta vardır ki; İslâm aleminde çeşitli ilim dallarında yetişen âlimlerin her bir sınıfı, hasseten kendi iştigal mevzuu olan bir ilim dalında ihtisas peyda etmişlerdir. Nasıl ki meselâ büyük bir muhaddisin sözü, hadîs ilmi usûlünde geçerli olmadığı gibi, fıkıh ve usûl-i şeriatta da geçerli değil ve hüccet değildir. Hatta usûl-i şeriatın büyük bir âliminin sözü dahi, füruat-ı şeriat ilminde muteber sayılmamaktadır. Ve hakeza, her birisinin kendi ihtisas sahasında sözü hüccet olduğu halde, mütehassıs olmadığı başka ilim dallarında geçerli değildir. Demek ki فَردُّوالاَمََانَاتِ اِلَى اَهْلِهَا âyetinin işaretiyle, her ilimde ehliyet ve ihtisas kaziyesi geçerlidir ve öyle olması da zarurîdir.
Buna göre meselâ diyelim; Cifir ve Ebced hususunda İbn-i Haldun gibi felsefe ve kelâmda mütehassıs bir zâtın itirazları vaki' olmuş olsa da, ihtisas sahası olmadığı için sözü hüccet olamaz. Olsa olsa, aklî ve felsefî tahkikatta ve sadece o noktadan nazara alınabilir.