Hasret ruzgari
Aktif Üyemiz
Sûrî [zâhirî, gözle görünen] kemâlâtın [yüksekliklerin, menfe’atlerin] ve ma’nevî [görünmiyen] makâmların hepsi Muhammed aleyhisselâmdan gelmekdedir. Bedenle yapılacak ve sakınılacak işler, ibâdetler, Ondan bizlere âlimler yolu ile geldi. Bâtının [kalbin] ilmleri, esrârı, sôfiyye-i kirâm vâsıtası ile geldi. Ebû Hüreyre “radıyallahü teâlâ anh” buyurdu ki, (Resûlullahdan “sallallahü teâlâ aleyhi ve âlihi ve sellem” iki dürlü ilm aldım. Bunlardan birini sizlere bildirdim. İkincisini bildirmiş olsam, beni öldürürdünüz.) Ömer “radıyallahü anh” vefât edince, oğlu Abdüllah, (İlmin onda dokuzu öldü) dedi. Ba’zılarının bu sözde şübhe etdiklerini görünce, (İlm dediğim, Allahü teâlâyı tanımakdır. Hayz ve nifâs bilgisi değildir) dedi. Allahü teâlânın rızâsına, sevmesine kavuşduran yolların hepsi, Resûlullahdan gelmişdir. Velîler, üstâdları vâsıtası ile aldılar. Hiçbiri, yollarını kendileri açmadı. (Nefehât)da, molla Câmî diyor ki, (Fenâ ve Bekâ kelimelerini ilk söyleyen, Ebû Sa’îdilharrâzdır[1].) Feyzler, Resûlullahın mubârek kalbinden alınmışdır. İsmleri sonradan konmuşdur. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” Bi’setden [kırk yaşından] evvel, mubârek kalbi ile tefekkür ederdi. Allahü teâlâya teveccüh etmek ve nefy ve isbât [Kelime-i tevhîd] yapmak ve mürâkabe yapmak, zemân-ı se’âdetde ve Eshâb-ı kirâm zemânında yokdu demek doğru değildir. Meşhûr olan sükûtü zemânlarında, bunlarla meşgûl idi. Bu ismler, o zemânda yok idi ise de, kendileri vardı. Mubârek kelâmları ilm, sükûtları fikr idi. Teveccüh ve murâkabe, bu fikr kelimesine dâhildir. Tefekkür, fikrin [düşüncenin] bâtıldan hakka gitmesidir. (Bir mikdâr tefekkür, bir sene ibâdetden hayrlıdır) hadîs-i şerîfi meşhûrdur. O zemân bunlar yokdu diyenlerin delîl, vesîka göstermeleri lâzımdır.
Nefy ve isbât ismini Abdülhâlık Goncdüvânîye[2] Hızır aleyhisselâm öğretdi. Hızır aleyhisselâm, elbet, bid’at olan, nûr ve ziyâ bulunmıyan, derdlere devâ olmıyan şeyi öğretmez. (Allahü teâlânın rızâsına kavuşduran yolların hepsi, Resûlullahın nûrlarından alınmış, Onun esrârından damla olduğuna göre, niçin yollar farklı olmuş, sahvlar, sekrler, telvînler, temkinler ve islâmiyyete uymuyor görünen [şath] sözler birbirlerine benzemiyor) denilirse, cevâbında deriz ki, bu ayrılıklar, isti’dâdların farkından, insanların yaratılışlarındaki farklardan hâsıl olmuşdur. Aynı gıdânın, aynı devânın insanlara te’sîrlerinin başka başka olmaları gibidir. Aynı insanın muhtelif aynalarda, farklı görünmesi de böyledir. Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem”, ma’nâları ve esrârı, Eshâbının, isti’dâdlarına, kâbiliyyetlerine göre, muhtelif şeklde bildirirdi. Su, konulduğu kabın şeklini alır. Aynı su, muhtelif şekllerdeki kaplarda, o kabın şeklinde görünür. Hadîs-i şerîfde, (Herkese, aklları alacak kadar söyleyiniz!) buyuruldu. Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” birgün Ebû Bekre “radıyallahü teâlâ anh”esrârdan anlatıyordu. Ömer “radıyallahü teâlâ anh” yanlarına gelince, sözü değişdirdi. Osmân “radıyallahü teâlâ anh” gelince, dahâ da değişdirdi. Alî “radıyallahü teâlâ anh” gelince, başka şeyler anlatmağa başladı. İsti’dâdları, fıtratları başka olduğu için, böyle yapdı.
[1] Ebû Sa’îdi Harrâz 277 [m. 890] de Bağdâdda vefât etdi.
[2] Abdülhâlık Goncdüvâni 575 [m. 1180] de Buhârâda vefât etdi.
Nefy ve isbât ismini Abdülhâlık Goncdüvânîye[2] Hızır aleyhisselâm öğretdi. Hızır aleyhisselâm, elbet, bid’at olan, nûr ve ziyâ bulunmıyan, derdlere devâ olmıyan şeyi öğretmez. (Allahü teâlânın rızâsına kavuşduran yolların hepsi, Resûlullahın nûrlarından alınmış, Onun esrârından damla olduğuna göre, niçin yollar farklı olmuş, sahvlar, sekrler, telvînler, temkinler ve islâmiyyete uymuyor görünen [şath] sözler birbirlerine benzemiyor) denilirse, cevâbında deriz ki, bu ayrılıklar, isti’dâdların farkından, insanların yaratılışlarındaki farklardan hâsıl olmuşdur. Aynı gıdânın, aynı devânın insanlara te’sîrlerinin başka başka olmaları gibidir. Aynı insanın muhtelif aynalarda, farklı görünmesi de böyledir. Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem”, ma’nâları ve esrârı, Eshâbının, isti’dâdlarına, kâbiliyyetlerine göre, muhtelif şeklde bildirirdi. Su, konulduğu kabın şeklini alır. Aynı su, muhtelif şekllerdeki kaplarda, o kabın şeklinde görünür. Hadîs-i şerîfde, (Herkese, aklları alacak kadar söyleyiniz!) buyuruldu. Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” birgün Ebû Bekre “radıyallahü teâlâ anh”esrârdan anlatıyordu. Ömer “radıyallahü teâlâ anh” yanlarına gelince, sözü değişdirdi. Osmân “radıyallahü teâlâ anh” gelince, dahâ da değişdirdi. Alî “radıyallahü teâlâ anh” gelince, başka şeyler anlatmağa başladı. İsti’dâdları, fıtratları başka olduğu için, böyle yapdı.
[1] Ebû Sa’îdi Harrâz 277 [m. 890] de Bağdâdda vefât etdi.
[2] Abdülhâlık Goncdüvâni 575 [m. 1180] de Buhârâda vefât etdi.