Göklerin Himayesi Ondan Sorulur
Ardından altıncı semaya doğru yükselmeye başladık... Beşinci sema ile altıncı sema arası da dünya yılıyla beş yüz senelik mesafe idi. Göz açıp kapayıncaya kadar altıncı semaya vardık.
Cebrail her semada olduğu gibi kapıyı çaldı. Karşılıklı soru ve cevaplardan sonra içeri buyur edildik.
Bu sema yeşil yakuttan yaratılmıştı ve adına "Halise" deniliyordu.
Orada da Cenab-ı Hakkın yarattığı garip bir melek gördüm. Azametli ve cesametli idi. Nurdan bir kürsü üzerinde oturmuştu. Yarısı buz, yarısı ateştendi. Ne ateş buzu eritiyordu, ne de buz ateşi söndürüyordu.
0 melek şöyle sesleniyordu:
"Ateşle buzu bir arada tutan (Allahım) seni her kusurdan tenzih ederim. Allahım, mümin kullarının kalbini itaate alıştır"
0, böyle dua ettikçe melekler de âmin diyorlardı.
Cebrail "Bu kimdir?" diye sordum şöyle dedi:
"Bu da Allahın yarattığı meleklerden biridir, göklerin himayesi ve hazineleri onun elindedir. Ümmetine en çok nasihatte bulunan ve onların bağışlanması için en çok dua eden bu melektir. Kıyamete kadar ümmetine bu duayı edecek.
Sonra o meleğin karşısına geçtim ve selam verdim. Selamımı alıp, bana "Hoş geldin ey Âlemlerin Rabbinin sevgilisi" dedi.
Saçı Vücudunu Örtecek Kadar Çok Olan Adam…
Tam bu sırada gözüm yaşlı bir adama ilişti. Uzun boylu gür saçlıydı. Beyaz yünden bir cübbe giyinmişti. Bir asaya dayanmıştı. Saçı nerde ise bütün vücudunu örtecek kadar çoktu. Göğsüne kadar inen beyaz bir sakalı vardı. Cebrail'e "Kim bu adam?" diye sordum şöyle dedi:
-0 kardeşin Musa (A.S.)'dır. Allak onu Kendisiyle konuşma şerefine erdirdi. Onun sıfatı "Kelîm"dir. Ona yaklaş ve selam ver.
Yaklaşıp, selam verdim. Bana şöyle bir baktı ve konuşmaya başladı:
“Ben Allah’ın en sevgili kavmi, yarattığı en kerim kavmi ‘Beni İsrail’dir sanıyordum. Fakat görüyorum ki bu (Zat, aleyhisselatu vesselam) Rabbi katında benden daha kerimdir. Bu (Zat, aleyhisselatu vesselam), Kureyşli, Haşimî, Arap ve Mekkelidir. Bu(Zat, aleyhisselatu vesselam), sevgilidir, bu (Zat, aleyhisselatu vesselam), kerimdir ve bu ((Zat, aleyhisselatu vesselam) uludur. Bu (sav), Abdullah oğlu Muhammedu'l-Emin’dir
Sonra şöyle devam etti:
-Hoş geldin salih kardeş, Hoş geldin ey öğütçü peygamber.
Ardından, Bana ve ümmetime hayır duada bulundu. Sonra melekler saf saf oldu. Onlarla birlikte, İbrahim dini üzere iki rekât namaz kıldık.
Hz. Adem, Sırtını Beyti mamura dayamış Kabeye bakıyordu
Altıncı semada göreceklerimizi gördükten sonra yedinci semaya yükselmeye başladık. Göz açıp kapayıncaya kadar yedinci senaya ulaştık.
Bu iki sema arası da Beş yüz yıllık mesafe idi. Her semada olduğu gibi burada da Cebrail'e sorular soruldu. Ona yine “beraberindeki kimdir” diye sordular Cebrail de “Mubammed(a.s.v.)”dir cevabını verince "Hoş geldiniz, bu ne kutlu geliştir böyle!" diyerek bizi içeri aldılar.
Bir de baktım km beyaz inciden yaratılmış bir sema! Adı da "Acibe" idi.
Bu, semaların en yükseği idi. Orada kalem seslerini duymadım. Bu semada "Ruhaniyyun" denilen melekler vardı.
Şöyle sağıma döndüm; bir de baktım güzel yüzlü, güzel giyimli bir adam karşımda duruyor. Nurdan bir kürsü üzerinde oturuyordu. Sırtını da Beyti Ma’mur'a dayamış Kabe’ye bakıyordu.
Cebrail'e bunun kim olduğunu sordum, şöyle dedi:
-Bu senin ceddin, baban Adem Safiyullah’tır. Ona yaklaş ve selam ver.
Yaklaşıp selam verdim. Beni sevgiyle ve Rabbimin keremiyle karşılayıp selamımı aldı. Sonra da şöyle dedi:
-Hoş geldin ey salih oğul, ey merhametli peygamber! Kıyamete kadar bütün iyilikler sende ve senin ümmetindedir, şimdi Rabbin seni katına yükseltiyor, sana ikramda bulunacak.
Peygamber Efendimiz (A.S.V.) anlatmaya devam ediyor:
Orada Beyti Ma'mur'u gördüm. Cevherden kandiller asılıydı. Etrafı sarı yakut, yeşil zebercet ve taze incilerle süslenmiş nurlar vardı.
Ve melekler Beyti Ma’mur’u tavaf ediyorlardı. Ben de kalkıp Beyti Ma'mur'u onlarla birlikte yedi defa tavaf ettim.
Meleklere “Ne zamandan beridir Beyti Ma'mur'u tavaf ediyorsunuz?" diye sordum, "Baban Adem Safiyyullah yaratılmadan bin yıl önceden bu yana tavaf ediyoruz. Günde 170 milyon melek tavaf ediyor ve henüz sıra, ilk tavaf edenlere gelmedi. Kıyamet gününe kadar da ilk tavaf edenlere bir kere daha sıra gelmeyecektir.” dediler.
Bir Baktım Cebrail Yok, İçimi büyük bir korku Aldı
Önüme baktım Cebrail yoktu. Gerilerde duruyordu. Ona "Ey kardeşim Cebrail, hiç böyle bir yerde dost dostu, kardeş kardeşi yalnız bırakır, terk eder mi, neden benden ayrılıyorsun?" dedim.
Cebrail şöyle dedi:
"Sana muhalefet etmek senden ayrılmak benim ne haddime! Seni peygamber olarak gönderen Allah'a yemin ederim ki bizim her biriniz için tayin edilmiş bir sınır vardır. Bizden biri kendine çizilen bu sınırı bir mil im tecavüz edecek olan nur ile yanıp kül olur"
Cebrail bunları söyleyince ellerimi yüzümü kapadım. Beni bir kurku ve telaş sardı. Cebrail beni kanatlarıyla göğsüne bastırdı ve şöyle dedi:
-Korkma ve üzülme! Bundan sonraki yolculuğunda Rabbin sana eşlik edecek seni katana yükseltecek, sana ikramda bulunacak ve seni “seçilmiş” kılacak.
Bu sözleri duyunca, gördüğüm, bulduğum her şey tam bir sessizliğe büründü. Ve sonra Cenab-ı Hakk’ın canibinden bir ses d uyuldu:
-"Habibim Muhammed’i (sav) Nura atın (koyun)!
Ve Refref... ve Yalnızlık İçinde Yakarış
Sonra bir melek yeşil bir Refref getirdi. Refref kürsü gibiydi. Refrefi dört melek taşıyordu. Beni üstüne oturttular. "Yüksel Ya Muhammed!" dediler.
Refref'in üzerine iyice yerleştim. Yaydan fırlayan ok gibi akmaya başladı. Beyaz nurdan bir denizin nihayetine vardık.
Bir de baktım bir melek. 0 koca deniz onun iki omuzu arasındaki mesafe genişliğinde idi. Eğer "Hızlı Uçan Kuş" onun bir omzundan diğerine hiç durmamacasına uçacak olsa ancak 500 senede o mesafeyi kat edebilirdi.
Sonra beni sarı bir nur denizine attılar. Parıl parıldı. Sonra o denizin müekkel meleğini gördüm. Eğer Allah ona izin verse o, yedi kat semayı ve yedi kat yeri bir anda ve bir defada yutabilirdi. Onun o azametli yaradılışına bu, çok basit, bir iş olurdu.
Sonra bu denizden çıktım. Eğer Allah yeri ve göğü ve onda bulunanları onun ellerine bıraksa geniş bir arazide ancak bir hardal tanesinin işgal ettiği kadar bir yer kaplardı.
Bu denizden de siyah bir denize girdim. Onu görünce dehşetten Refrefi’n üzerinde secdeye kapandım ve avazımın çıktığı kadar şu şekilde niyaz etmeye başladım:
“Ey kendisine sığınanların koruyucusu!
Ey âlemlerin ilahı!
Ey yalnız kalanların dostu!
Ey büyük arşın sahibi!
Ey Allahım, ey Efendim, ey Mevlam!
Şu biçare kulunun şu yalnızlık saatinde bana dostlusunu göster, yalnızlığımı gider, benimle konuş, bana dostluk yüzünü göster!”
Sonra denizin bir sahilinden "Bana yaklaş!" diyen bir ses duydum.
Yaklaştım. Bir de baktım büyük bir melek karşımda duruyor.
Elindeki bir kapla denize su boşaltıyordu. Elindeki bir teraziyle suyu ölçüyordu.
"Ey Allah’ın kulu, Allahın selamı ve bereketi üzerine olsun" diye yüksek sesle selam verdim.
0 da bana "Allahın selamı ve bereketi senin de üzerine olsun" karşılığını verdi.
Söyler Misin Sana Niçin Mikail Derler?
Sonra "Allah için bana, doğru söyle! Sana niçin Mikyail, Cebrail’e niçin Cebrail, Azrail'e niçin Azrail ve İsrafil' e niçin İsrafil adı veri imiş?” diye sordum. Bana bir soru ile karşılık verdi:
Ardından altıncı semaya doğru yükselmeye başladık... Beşinci sema ile altıncı sema arası da dünya yılıyla beş yüz senelik mesafe idi. Göz açıp kapayıncaya kadar altıncı semaya vardık.
Cebrail her semada olduğu gibi kapıyı çaldı. Karşılıklı soru ve cevaplardan sonra içeri buyur edildik.
Bu sema yeşil yakuttan yaratılmıştı ve adına "Halise" deniliyordu.
Orada da Cenab-ı Hakkın yarattığı garip bir melek gördüm. Azametli ve cesametli idi. Nurdan bir kürsü üzerinde oturmuştu. Yarısı buz, yarısı ateştendi. Ne ateş buzu eritiyordu, ne de buz ateşi söndürüyordu.
0 melek şöyle sesleniyordu:
"Ateşle buzu bir arada tutan (Allahım) seni her kusurdan tenzih ederim. Allahım, mümin kullarının kalbini itaate alıştır"
0, böyle dua ettikçe melekler de âmin diyorlardı.
Cebrail "Bu kimdir?" diye sordum şöyle dedi:
"Bu da Allahın yarattığı meleklerden biridir, göklerin himayesi ve hazineleri onun elindedir. Ümmetine en çok nasihatte bulunan ve onların bağışlanması için en çok dua eden bu melektir. Kıyamete kadar ümmetine bu duayı edecek.
Sonra o meleğin karşısına geçtim ve selam verdim. Selamımı alıp, bana "Hoş geldin ey Âlemlerin Rabbinin sevgilisi" dedi.
Saçı Vücudunu Örtecek Kadar Çok Olan Adam…
Tam bu sırada gözüm yaşlı bir adama ilişti. Uzun boylu gür saçlıydı. Beyaz yünden bir cübbe giyinmişti. Bir asaya dayanmıştı. Saçı nerde ise bütün vücudunu örtecek kadar çoktu. Göğsüne kadar inen beyaz bir sakalı vardı. Cebrail'e "Kim bu adam?" diye sordum şöyle dedi:
-0 kardeşin Musa (A.S.)'dır. Allak onu Kendisiyle konuşma şerefine erdirdi. Onun sıfatı "Kelîm"dir. Ona yaklaş ve selam ver.
Yaklaşıp, selam verdim. Bana şöyle bir baktı ve konuşmaya başladı:
“Ben Allah’ın en sevgili kavmi, yarattığı en kerim kavmi ‘Beni İsrail’dir sanıyordum. Fakat görüyorum ki bu (Zat, aleyhisselatu vesselam) Rabbi katında benden daha kerimdir. Bu (Zat, aleyhisselatu vesselam), Kureyşli, Haşimî, Arap ve Mekkelidir. Bu(Zat, aleyhisselatu vesselam), sevgilidir, bu (Zat, aleyhisselatu vesselam), kerimdir ve bu ((Zat, aleyhisselatu vesselam) uludur. Bu (sav), Abdullah oğlu Muhammedu'l-Emin’dir
Sonra şöyle devam etti:
-Hoş geldin salih kardeş, Hoş geldin ey öğütçü peygamber.
Ardından, Bana ve ümmetime hayır duada bulundu. Sonra melekler saf saf oldu. Onlarla birlikte, İbrahim dini üzere iki rekât namaz kıldık.
Hz. Adem, Sırtını Beyti mamura dayamış Kabeye bakıyordu
Altıncı semada göreceklerimizi gördükten sonra yedinci semaya yükselmeye başladık. Göz açıp kapayıncaya kadar yedinci senaya ulaştık.
Bu iki sema arası da Beş yüz yıllık mesafe idi. Her semada olduğu gibi burada da Cebrail'e sorular soruldu. Ona yine “beraberindeki kimdir” diye sordular Cebrail de “Mubammed(a.s.v.)”dir cevabını verince "Hoş geldiniz, bu ne kutlu geliştir böyle!" diyerek bizi içeri aldılar.
Bir de baktım km beyaz inciden yaratılmış bir sema! Adı da "Acibe" idi.
Bu, semaların en yükseği idi. Orada kalem seslerini duymadım. Bu semada "Ruhaniyyun" denilen melekler vardı.
Şöyle sağıma döndüm; bir de baktım güzel yüzlü, güzel giyimli bir adam karşımda duruyor. Nurdan bir kürsü üzerinde oturuyordu. Sırtını da Beyti Ma’mur'a dayamış Kabe’ye bakıyordu.
Cebrail'e bunun kim olduğunu sordum, şöyle dedi:
-Bu senin ceddin, baban Adem Safiyullah’tır. Ona yaklaş ve selam ver.
Yaklaşıp selam verdim. Beni sevgiyle ve Rabbimin keremiyle karşılayıp selamımı aldı. Sonra da şöyle dedi:
-Hoş geldin ey salih oğul, ey merhametli peygamber! Kıyamete kadar bütün iyilikler sende ve senin ümmetindedir, şimdi Rabbin seni katına yükseltiyor, sana ikramda bulunacak.
Peygamber Efendimiz (A.S.V.) anlatmaya devam ediyor:
Orada Beyti Ma'mur'u gördüm. Cevherden kandiller asılıydı. Etrafı sarı yakut, yeşil zebercet ve taze incilerle süslenmiş nurlar vardı.
Ve melekler Beyti Ma’mur’u tavaf ediyorlardı. Ben de kalkıp Beyti Ma'mur'u onlarla birlikte yedi defa tavaf ettim.
Meleklere “Ne zamandan beridir Beyti Ma'mur'u tavaf ediyorsunuz?" diye sordum, "Baban Adem Safiyyullah yaratılmadan bin yıl önceden bu yana tavaf ediyoruz. Günde 170 milyon melek tavaf ediyor ve henüz sıra, ilk tavaf edenlere gelmedi. Kıyamet gününe kadar da ilk tavaf edenlere bir kere daha sıra gelmeyecektir.” dediler.
Bir Baktım Cebrail Yok, İçimi büyük bir korku Aldı
Önüme baktım Cebrail yoktu. Gerilerde duruyordu. Ona "Ey kardeşim Cebrail, hiç böyle bir yerde dost dostu, kardeş kardeşi yalnız bırakır, terk eder mi, neden benden ayrılıyorsun?" dedim.
Cebrail şöyle dedi:
"Sana muhalefet etmek senden ayrılmak benim ne haddime! Seni peygamber olarak gönderen Allah'a yemin ederim ki bizim her biriniz için tayin edilmiş bir sınır vardır. Bizden biri kendine çizilen bu sınırı bir mil im tecavüz edecek olan nur ile yanıp kül olur"
Cebrail bunları söyleyince ellerimi yüzümü kapadım. Beni bir kurku ve telaş sardı. Cebrail beni kanatlarıyla göğsüne bastırdı ve şöyle dedi:
-Korkma ve üzülme! Bundan sonraki yolculuğunda Rabbin sana eşlik edecek seni katana yükseltecek, sana ikramda bulunacak ve seni “seçilmiş” kılacak.
Bu sözleri duyunca, gördüğüm, bulduğum her şey tam bir sessizliğe büründü. Ve sonra Cenab-ı Hakk’ın canibinden bir ses d uyuldu:
-"Habibim Muhammed’i (sav) Nura atın (koyun)!
Ve Refref... ve Yalnızlık İçinde Yakarış
Sonra bir melek yeşil bir Refref getirdi. Refref kürsü gibiydi. Refrefi dört melek taşıyordu. Beni üstüne oturttular. "Yüksel Ya Muhammed!" dediler.
Refref'in üzerine iyice yerleştim. Yaydan fırlayan ok gibi akmaya başladı. Beyaz nurdan bir denizin nihayetine vardık.
Bir de baktım bir melek. 0 koca deniz onun iki omuzu arasındaki mesafe genişliğinde idi. Eğer "Hızlı Uçan Kuş" onun bir omzundan diğerine hiç durmamacasına uçacak olsa ancak 500 senede o mesafeyi kat edebilirdi.
Sonra beni sarı bir nur denizine attılar. Parıl parıldı. Sonra o denizin müekkel meleğini gördüm. Eğer Allah ona izin verse o, yedi kat semayı ve yedi kat yeri bir anda ve bir defada yutabilirdi. Onun o azametli yaradılışına bu, çok basit, bir iş olurdu.
Sonra bu denizden çıktım. Eğer Allah yeri ve göğü ve onda bulunanları onun ellerine bıraksa geniş bir arazide ancak bir hardal tanesinin işgal ettiği kadar bir yer kaplardı.
Bu denizden de siyah bir denize girdim. Onu görünce dehşetten Refrefi’n üzerinde secdeye kapandım ve avazımın çıktığı kadar şu şekilde niyaz etmeye başladım:
“Ey kendisine sığınanların koruyucusu!
Ey âlemlerin ilahı!
Ey yalnız kalanların dostu!
Ey büyük arşın sahibi!
Ey Allahım, ey Efendim, ey Mevlam!
Şu biçare kulunun şu yalnızlık saatinde bana dostlusunu göster, yalnızlığımı gider, benimle konuş, bana dostluk yüzünü göster!”
Sonra denizin bir sahilinden "Bana yaklaş!" diyen bir ses duydum.
Yaklaştım. Bir de baktım büyük bir melek karşımda duruyor.
Elindeki bir kapla denize su boşaltıyordu. Elindeki bir teraziyle suyu ölçüyordu.
"Ey Allah’ın kulu, Allahın selamı ve bereketi üzerine olsun" diye yüksek sesle selam verdim.
0 da bana "Allahın selamı ve bereketi senin de üzerine olsun" karşılığını verdi.
Söyler Misin Sana Niçin Mikail Derler?
Sonra "Allah için bana, doğru söyle! Sana niçin Mikyail, Cebrail’e niçin Cebrail, Azrail'e niçin Azrail ve İsrafil' e niçin İsrafil adı veri imiş?” diye sordum. Bana bir soru ile karşılık verdi: