10- Daimi Hizmetinde Bulunan Risale-i Nur Şakirtleri Tarafından Edilen Suale Cevap

HASAN CAN

Active member
Onlara dedim: "Sizler cesaretle ve efelikle tanınmışsınız ve dünyaya ait ehemmiyesiz şeyler için fedakarlık gösterirsiniz. Elbette Risale-i Nur'un kudsi hizmetinde ve cihana değer uhrevî neticelerine mukabil, merdâne ve fedakarâne cesaret ve metanet gösterip sadakatinizi muhafaza edersiniz" dedim. Onlar da tam kabul ettiler.

• • •

Aziz, sıddık kardeşlerim ve hizmet-i Kur'aniyede kuvvetli arkadaşım,
Bu defa kahraman Tahir'i umumunuz namına gördüm ve onda, bir Lütfi, bir Hafız Ali, bir Hüsrev ve bir Said (fakat genç Said) müşahede ettim. Cenab-ı Hakka çok şükrettim. Bu defa onun kokusunu alıp, o daha gelmeden benim yanıma gelen komiser ve taharri adamları münasebetiyle, benden, talebeler tarafından sual edilen bir mesele, belki size de bir faydası var diye gönderildi.

• • •

Daimî hizmetinde bulunan Risale-i Nur şakirtleri tarafından edilen bir suale cevaptır.
Sual: Bu kadar zamandır hizmetinizde bulunuyoruz. Dünyaya, hayat-ı içtimaiyeye ve siyasete dair bir alâkanızı, merakınızı görmedik. Daima İmân ve ahiret dersinden başka bir meşgalenizi görmüyoruz. Öyle anlamışız ki, bu on sekiz senedir vaziyetiniz böyle imiş. Nedendir ki, Isparta'da hiç birşey yokken memleketi heyecana getirip sizi mahkemeye verdiler? Ve yüz arkadaşınızı, dört ay mahkeme tahkikatı neticesinde dünyayla, siyasetle alâkaya dair hiçbir şey bulamadılar. Yalnız kendilerini ve mahkemelerini ebedî mahcup edecek bir bahane buldular ve yüzden, yalnız beş on adama beş altı ay ceza verdiler.
Hem burada altı seneden ziyade karakolun nezareti ve nazarı altında oturduğun odanın pencereleriyle daima senin her vaziyetin karakolca görüldüğü halde, bundan iki üç ay evvele kadar her vakit gizli, âşikâre seni tarassut, kaç defa taharri etmeleri, dostları senden kaçırmak için tahkikatlarla sana en mühim ve karışık bir siyasetçi gibi bakmaları nedendir? Biz bundan hem müteessir, hem mütehayyiriz. Ancak iki üç aydır yanınıza serbest gelebiliyoruz. Evvel de korkarak, gizli gelebilirdik. Bu meseleyi bize izah et.
Elcevap: Ben de sizin gibi, belki sizden çok ziyade bu vaziyetten hem hayret, hem taaccüp ediyordum. Bu sualinizin izahlı cevabı, Yirmi Yedinci Lem'a olan mahkemeye karşı müdafaat lem'asıyla, On Altıncı Mektup risalesidir. Şimdilik kısaca bir iki esas beyan ediyorum.​
 

HASAN CAN

Active member
Birincisi: Âsâyişi temin ve idare memurları, inzibat polisleri ve komiserleri bize ve mesleğimize karşı değil tevehhümkârâne taarruz ve evhama düşmek, belki himayetkârâne teşvik ve teşci etmek, vazifelerinin muktezasıdır. Çünkü, onların vazifelerinin temel taşı hürmet, merhamet, helâl-haramı bilmekle itaat düsturuyla hayat-ı içtimaiye emniyet dairesinde cereyan edebilir.
Risale-i Nur, hayat-ı içtimaiyeye baktığı vakit, bu esasları temin ediyor. Neticesi de bilfiil görülmüş. Risale-i Nur'un en mühim merkezi Isparta ve Kastamonu olduğundan sair memlekete nispeten, zabıta memurları insafla dikkat etseler, Risale-i Nur'un onlara parlak yardımını görecekler.
Hem talebelerinde bu kadar kesret ve kuvvet ve hak ellerinde bulunduğu halde, âsâyişe hiçbir zararı dokunmadığını ve talebelerden bin adam, on adam kadar hayat-ı içtimaiyeye zarar vermediklerini, kalbi bozuk olmayan görür. Bu meselenin sırr-ı hikmeti budur ki:
Âlem-i insaniyette ve İslamiyette üç muazzam mesele olan, İmân ve şeriat ve hayattır. İçlerinde en muazzamı İmân hakikatleri olduğundan, bu hakaik-i imaniye-i Kur'aniye başka cereyanlara, başka kuvvetlere tabi ve âlet edilmemek ve elmas gibi o Kur'an'ın hakikatleri, dini dünyaya satan veya âlet eden adamların nazarında cam parçalarını indirmemek ve en kudsi ve en büyük vazife olan imanı kurtarmak hizmetini tam yerine getirmek için, Risale-i Nur'un has ve sadık talebeleri, gayet şiddet-i nefretle siyasetten kaçıyorlar.
Hatta sizin bu kardeşiniz-siz de bilirsiniz-bu on sekiz senedir, o kadar muhtaç olduğum halde siyasete, hayat-ı içtimaiyeye temas etmemek için hükümete karşı birtek müracaatım olmadığını ve bu sekiz dokuz aydır, küre-i arzın bu herc ü mercinden birtek defa ne sual ve ne de merak etmek ve ne de anlamak ve ne de medâr-ı sohbet etmediğimi, hatta şimdi sulh olmuş mu, harp bitmiş mi, İngiliz ve Alman'dan başka kimler harp ediyor, bilmediğimi biliyorsunuz.
Hem herkesi geveze ve sersem eden ve üç seneden beri odamdan işitilen radyoyu, iki defadan başka ne dinlediğimi ve ne de sorduğumu, benimle beraber olan sizler biliyorsunuz. Bu derece bu vaziyetlere karşı alâkasız ve lâkayt bir adamın takip ettiği mesleğe taarruz eden ve evhama düşüp tarassutla sıkıntı veren, ne derece insaftan uzak düştüğünü en insafsız da tasdik eder.
İkinci esas: Ey kardeşlerim, sizler biliyorsunuz ki, bizim mesleğimizde benlik, enaniyet, şan ve şeref perdesi altında makam sahibi olmaktan, öldürücü zehir gibi ondan kaçıyoruz. Onu ihsas eden hâlâttan şiddetle ictinap ediyoruz. Elbette, burada, altı yedi sene gözünüzle ve yirmi seneden beri tahkikatınızla anlamışsınız ki, ben şahsıma karşı hürmet ve makam vermek istemiyorum. Sizleri o noktada şiddetle tekdir etmişim. "Benim haddimden fazla mevki vermeyiniz" diye sizden darılıyorum. Yalnız, Kur'an-ı Hakimin bu zamanda bir mucize-i maneviyesi olan Risale-i Nur hesabına, ben de onun bir şakirdi olmak haysiyetiyle, ona tasdikkârâne teslimi ve irtibatı, şâkirâne kabul ediyorum. İşte bu derece​
 

HASAN CAN

Active member
enaniyetten ve benlikten, şan ve şeref namı altındaki riyakârlıktan kaçmayı düstur-u hareket ittihaz eden adamlara karşı ehl-i hükümetin, ehl-i idare ve zabıtanın evhama düşmeleri ne kadar manasız ve lüzumsuz olduğunu divaneler de anlar.
Said Nursî
• • •
Aziz, sıddık, sebatkar kardeşlerim,
Musibetzedelerin manevi galebesi beraati, değil yalnız sizleri ve bizleri, belki bu memleketteki bütün ehl-i imanı sevindirir bir mahiyettedir. Çünkü Risale-i Nur'un hürriyetine meydan açtı. Şimdiye kadar, müsadere tevehhümüyle pek çok ihtiyata mecbur olmuştuk. Bu on sekiz senede ve bilhassa buradaki altı senede, risaleleri gizlemek hususunda pek çok zahmet çektim ve daima endişe ederek azap çekiyorduk.
Cenab-ı Hakka, Risale-i Nur'un hurufatı adedince hamd ü sena ve şükür olsun ki, bu defa manevi galebesiyle o zalimâne ve zulümkârâne perdeyi parçaladı; az bir zahmetle büyük bir ücret ve geniş bir fütuhata zemin hazırladı. Ve bu iki ay tevakkuf müddeti, aynen hapsimiz hadisesi gibi, başka bir tarzda, daha geniş bir dairede Risale-i Nur'un intişarına vesile oldu. Sizleri ve bilhassa musibetzedeleri ve hususan Hafız Mehmed'i tebrik ediyoruz ve geçmiş olsun deriz.
Bir Tesettür Risalesiyle yüz adamı yüz gün tevkif eden ve onun gibi yüzer risalelerle birtek adamı, bir gün tevkif edemeyen bir mahkemeye hükmedip galebe çalan, sizlerin harika sadakatiniz ve fevkalade ihlasınız ve sarsılmaz metanetiniz ve kuvvetli tesanüdünüz olduğu bizde kat'iyet kesb etti, şüphemiz kalmadı. Cenab-ı Hak sizden ebeden razı olsun. Amin.
• • •
Aziz, sıddık kardeşlerim,
Evvelâ: Seksen küsur sene bir ömr-ü maneviyi sizlere kazandıracak olan şuhur-u selâse-i mübarekeyi ve bilhassa bu geceki leyle-i Regaibi tebrik ediyoruz. Sizin beraatiniz ve manen galebeniz zalimleri şaşırttı. Cepheyi burada değiştirdiler. Düşmanâne taarruzdan vazgeçip, dostane hulûl edip, has talebeleri Risale-i Nur'un hizmetinden geri bırakmak için memuriyet gibi bir meşgale buluyorlar, veya terfian işi çok diğer bir memuriyete veya diğer bir meşgaleyi buluyorlar. Burada, o neviden çok vakıalar var. Bu taarruz, bir cihette daha zararlı görünüyor.
Saniyen: Burada, Lise mektebine tesirli bir nur girdi. O da Otuz İkinci Söz'ün Birinci Mevkıfı, Otuzuncu Lem'a'nın ism-i Adl ve Hakem Nükteleri, Tabiat Lem'ası hâtimesine kadar, Âyetü'l-Kübrânın, "Evet, bu dünya memleketine ve​
 

HASAN CAN

Active member
misafirhanesine giren herbir misafir..." diye başlayan Birinci Makamın başından ilham, vahiy mertebeleri hariç kalıp, ta On Sekizinci Mertebe olan kâinatın hudus hakikatı, ta imkâna kadar, yeni hurufla, bir ihtar-ı maneviyle izin verdik. Daktilo (el makinası) ile kendilerine yazdılar. Siz de bu dört parçayı birden cilt yapıp yeni hurufla ehl-i inkâra on ikilik top güllesi gibi atabilirsiniz.
Ben, bu sene çok zayıf ve ihtiyar ve aciz bir halde bulunduğumdan, genç kardeşlerimden manevi muavenetlerini bu mübarek şuhur-u selâsede rica ediyorum. Herbirisine birer birer selam ve dâreynde selametlerine dua ediyoruz.
Said Nursî
• • •

[Bu mektup gayet ehemmiyetlidir.]
Aziz, sıddık kardeşlerim,
Bugünlerde, Kur'an-ı Hakimin nazarında, imandan sonra en ziyade esas tutulan takvâ ve amel-i salih esaslarını düşündüm. Takvâ, menhiyattan ve günahlardan içtinab etmek ve amel-i salih, emir dairesinde hareket ve hayrat kazanmaktır. Her zaman def-i şer, celb-i nef'a râcih olmakla beraber, bu tahribat ve sefahet ve câzibedar hevesat zamanında bu takvâ olan def-i mefasid ve terk-i kebair üssü'l-esas olup büyük bir rüçhaniyet kesb etmiş. Bu zamanda tahribat ve menfî cereyan dehşetlendiği için, takvâ bu tahribata karşı en büyük esastır. Farzlarını yapan, kebireleri işlemeyen, kurtulur. Böyle kebair-i azime içinde amel-i salihin ihlasla muvaffakiyeti pek azdır.
Hem, az bir amel-i salih, bu ağır şerait içinde çok hükmündedir.
Hem, takva içinde bir nevi amel-i salih var. Çünkü, bir haramın terki vaciptir. Bir vacibi işlemek, çok sünnetlere mukabil sevabı var. Takvâ, böyle zamanlarda, binler günahın tehâcümünde bir tek içtinab, az bir amelle, yüzer günah terkinde, yüzer vacip işlenmiş oluyor. Bu ehemmiyetli nokta, niyetle, takvâ namıyla ve günahtan kaçınmak kastıyla menfî ibadetten gelen ehemmiyetli âmâl-i salihadır.
Risale-i Nur şakirtlerinin, bu zamanda en mühim vazifeleri, tahribata ve günahlara karşı takvâyı esas tutup davranmak gerektir. Madem her dakikada, şimdiki tarz-ı hayat-ı içtiamiyede yüz günah insana karşı geliyor; elbette takvayla ve niyet-i içtinabla yüzer amel-i sâlih işlenmiş hükmündedir. Malûmdur ki, bir adamın bir günde harap ettiği bir sarayı, yirmi adam, yirmi günde yapamaz ve bir adamın tahribatına karşı yirmi adam çalışmak lazım gelirken; şimdi, binler tahribatçıya mukabil, Risale-i Nur gibi bir tamircinin bu derece mukavemeti ve tesiratı pek​
 

HASAN CAN

Active member
harikadır. Eğer bu iki mütekabil kuvvetler bir seviyede olsaydı, onun tamirinde mucizevâri muvaffakiyet ve fütuhat görülecekti.
Ezcümle: Hayat-ı içtimaiyeyi idâre eden en mühim esas olan hürmet ve merhamet gayet sarsılmış. Bazı yerlerde, gayet elîm ve biçare ihtiyarlar, peder ve valideler hakkında dehşetli neticeler veriyor.
Cenab-ı Hakka şükür ki, Risale-i Nur, bu müthiş tahribata karşı girdiği yerlerde mukavemet ediyor, tamir ediyor. Sedd-i Zülkarneynin tahribiyle Ye'cüc ve Me'cüclerin dünyayı fesada vermesi gibi, şeriat-ı Muhammediye (a.s.m.) olan sedd-i Kur'ani'nin tezelzülüyle ve Ye'cüc ve Me'cücden daha müthiş olarak ahlâkta ve hayatta zulmetli bir anarşilik ve zulümlü bir dinsizlik fesada ve ifsada başlıyor.
Risale-i Nur'un şakirtleri, böyle bir hadisede manevi mücahedeleri, inşaallah zaman-ı Sahâbedeki gibi, az amelle, pek büyük sevap ve âmâl-i sâlihaya medar olur.
Aziz kardeşlerim,
İşte böyle bir zamanda, bu dehşetli hadisata karşı, ihlas kuvvetinden sonra bizim en büyük kuvvetimiz, iştirâk-i âmâl-i uhrevî düsturuyla birbirimize kalemlerle, herbirinin âmâl-i saliha defterine hasenat yazdırdıkları gibi; lisanlarıyla, herbirinin takvâ kalesine ve siperine kuvvet ve imdat göndermektir. Ve bilhassa fırtınalı tehacüme hedef olan bu fakir ve aciz kardeşinize, bu mübarek şuhur-u selâsede ve eyyâm-ı meşhurede yardıma koşmak, sizin gibi kahraman ve vefadar ve şefkatkârların şe'nidir. Bütün ruhumla bu imdad-ı maneviyi sizden rica ediyorum. Ve ben dahi, İmân ve sadakat şartıyla, Risale-i Nur talebelerini bütün dualarıma ve manevi kazançlarıma, yirmi dört saatte, iştirak-i âmâl-i uhreviye düsturuyla, bazan yüz defadan ziyade "Risale-i Nur talebeleri" ünvanıyla hissedar ediyorum.
Said Nursî

• • •

Aziz, sıddık kardeşlerim,
Dün, Emin, bu havaliye gelen bir kolordu münasebetiyle, istemediğim ve Rusun harbe devamını bilmediğim halde, Rusya'nın Kafkasla ittisali kesilmesini söyledi. Ben, onun sözünü kesip susturduğum halde, kalbim ehemmiyetle bir alâka gösterdi.
Sonra, bugün namazda ve tesbihatında iken, manevi tarzda denildi ki:
Küre-i arzda çarpışan, mücadele eden cereyanlardan herhalde birisi İslamiyete ve Kur'an'a ve Risale-i Nur'a ve mesleğimize taraftar olacak; bu noktadan ona karşı bakmak gerektir. Bakmamak için bir iki mektupda yazdığım sebepler çendan kalbe, akla kâfidir; fakat meraklı ve hevesli olan nefse kâfi gelmiyor diye kalbime geldi.​
 

HASAN CAN

Active member
Aynen tesbihatta ihtar edildi ki:
Ehemmiyetli sebebi ise: Bakmakta bir tarafa tarafgirlik hissi uyanır; tarafgir nazarı, taraftar olduğu taraf cereyanın kusurunu görmez, zulmüne rıza gösterir, belki alkışlar. Halbuki küfre rıza, küfür olduğu gibi, zulme razı olmak dahi zulümdür.
Elbette zemin yüzünde bu dehşetli düelloda semavatı ağlatacak zulümler ve tahribat oluyor. Çok masum ve mazlumların hukukları kayboluyor, mahvoluyor. Mimsiz, gaddar medeniyetin zalimâne düsturu olan, "Cemaat için fert feda edilir; milletin selameti için cüz'î hukuklara bakılmaz" diye, öyle dehşetli bir zulüm meydanı açmış ki, kurûn-u ûlâ vahşetlerinde de emsali vuku bulmamış. Kur'an-ı Mucizü'l-Beyânın adalet-i hakikiyesi, bir ferdin hakkını cemaate feda etmez; "Hak haktır; küçüğe, büyüğe, aza, çoğa bakılmaz" diye kanun-u semavi ve hakikî adalet noktasında Risale-i Nur şakirtleri gibi hakikat-i Kur'aniyeyle meşgul adamlar, zaruret olmadan, lüzumsuz, yalnız hevesli bir merak için, netice itibarıyla faydası bulunan ve netice daha gelmeden evvel lüzumsuz bakmak ve zalimâne tahribatlarını alkışlamak suretiyle İslamiyet ve Kur'an lehine hizmet edeceği o cereyanın harekâtını fikren takip etmekle meşgul olmak münasip olmadığı için, nefis de, akıl ve kalbe tabi olup merakını bırakmış diye anladım.
İkinci mesele: Risale-i Nur'un Isparta'taki galebesi, zındıkları şaşırttı. Fakat bazı mütemerrid ve muannid ve ölen herifin ruh-u habîsi hükmünde bazı zındıklar, o mağlubiyete karşı gelmek fikriyle, baştan aşağı kadar Kur'an ve Peygamber (a.s.m.) aleyhinde, fakat perde altında, aynen münazara-i şeytaniye bahsinde, hizbü'ş-şeytanın Peygamber (a.s.m.) ve Kur'an hakkında mesleklerince söyledikleri tabirâtı başka bir tarzda o zındık herif istimal etmiş. Onun gibi Yahudi, mütemerrid ve dinsiz filozoflarından ve Avrupanın zındıklarının eskiden beri Kur'an ve Peygamberin (a.s.m.) hâlâtından medâr-ı tenkit buldukları noktaları, bu İslam ismi altındaki zındık, kurnazcasına, safdil Müslümanlara ve Risale-i Nur'u görmeyenlere dinlettirmek ve göstermek için öyle bir tarzda gitmiş ve küfrünü gizlemeye çalışmış ki, şeytanette, şeytandan ileri gitmiş; beni çok müteessir etti.
Kardeşimiz Sabri'nin mektubunda, muannid mülhidlerin, Risale-i Nur'un cereyanına karşı kurdukları çürük ve vâhi hud'aları, "örümcek ağı ve yuvası gibi kuvvetsiz ve o şeytanet perdeleri, kıymetsiz ve mukavemetsizdir. Risale-i Nur'a karşı yırtılır ve yırtılacak" dediği gibi, bu zındık ve muannid ve mütemerrid ve ölen herifin ruh-u habîsi olan zındığın yazdığı ve zahiren Müslümanlara Türkçülük lehinde, fakat hakikatte Kur'an ve Peygamberin (a.s.m.) azamet ve haşmet-i maneviyelerini kırmak ve hiçe indirmek ve âdileştirmek niyetiyle yazılan bu matbu eserde, Mucizat-ı Kur'ân ve Mucizat-ı Ahmediyeye (a.s.m.) karşı, örümcek ağı da olamaz, parçalanır. Fakat binler teessüf ki, Risale-i Nur'u görmeyenlere kat'î zarar verdiği gibi, Risale-i Nur'u görenler de merak edip, "Acaba ne var?" demekle, sâfi kalblerini bulandırır. Lâakal, vesvese ve evham verir.
Risale-i Nur'un kahraman şakirtleri​
 

HASAN CAN

Active member
böyle şeylere karşı müteyakkız davranmak ve faaliyetlerini ziyadeleştirmek lazım geliyor. Fena şeyle zihnen meşgul olmak da fena olduğu için kısa kesiyorum. Sakın ona ehemmiyet vermekle halkları meraklandırıp baktırılmasın. Belki ehemmiyetsiz, dinsizcesine, yalnız esmâ-i mübareke ve âyât-ı mübarekenin bazı meâli içinden hariç kalmak itibarıyla, ehemmiyetsiz bir paçavradır bilinsin. Bu herifin ne derece haddinden tecavüz ettiğini bu temsilden anlayınız: Meselâ, çok uzak bir mecliste, mütehassıs ve müdakkik âlimlerin okudukları ve tetkik ettikleri bir kitaba ve ders aldıkları bir zâta, pek uzak bir mesafede bakmak isteyen ve görmeyen bir ebleh, o âlimlerin aksine hüküm verip onları tenkit eden, divanece hezeyan eder.
Cenab-ı Hak, ehl-i imanı ve Risale-i Nur şakirtlerini böylelerin şerrinden muhafaza eylesin. Amin.
Said Nursî
• • •
Aziz kardeşlerim,
Sizin fevkalade sebat ve ihlasınızın galebesi ve o musibeti def'inden sonra, ehl-i dünya cepheyi değiştirdi. Zındıkanın desiseleriyle, bu havalide bizlere karşı perde altında maddî ve manevi tahşidatı başlamış; gayet dikkatle ve şeytancasına şakirtlerin hakikî kuvvetleri olan tesanüdü bozmaya çalışıyorlar. Sizlere risaleleri iade ettikleri halde, kurnazcasına dolaplar çevriliyor. Biz, sizin bir şubeniz hükmünde olduğumuz halde, bizi asıl ve merkez telâkki ettiklerinden, daha ziyade desiseleri bize karşı istimal ediyorlar. Hafız-ı Hakikî Cenab-ı Haktır. İnşaallah hiçbir zarar edemeyecekler. Fakat bu şuhur-u mübârekenin eyyam ve leyâli-i mübarekesinde halis dualarınızla bize yardım ediniz. Birşey yok; fakat mümkün oldukça ihtiyatlı ve dikkatli olunuz. Hazret-i Ali Radıyallahü Anh ve Gavs-ı Geylânî Kuddise Sirruhu gibi kahramanların manevi teminatı
b586.gif
ve
b587.gif
hitapları, bize her vakit cesaret ve kuvve-i manevi veriyor.
Kâtip Osman'ın mektubunda, kahraman Rüştü'nün bahadır biraderi Burhan'ın, risalelerin kurtulmasına çok hizmet ettiğini yazıyor. Zaten o cesur kardeşimizin eskiden de bu çeşit hizmetleri vardı. Hem ona, hem Risale-i Nur'un kurtulmasına çalışanlara ve medhali bulunanlara, hatta mahkeme reisine ve insaflı âzâlarına​
 

HASAN CAN

Active member
hem dua, hem teşekkür ediyoruz. Münasip görülse, mahkeme reisine hususi teşekkürümüzü beyan edersiniz.
• • •

b588.gif
.
Aziz, sıddık kardeşlerim,
Evvelâ: Sizin geçmiş leyle-i Miraç ve gelecek leyle-i Beratınızı tebrik ediyoruz ve makbul dualarınızı rica ediyoruz.
Saniyen: Yirmi Beşinci Söz olan Mucizat-ı Kur'aniyenin nısf-ı ahiri, acelelik belasıyla gayet mücmel kalmasına bedel, size evvelce yazdığım gibi, bazı lâhikaları onun ahirinde ilhak etmiştik. Şimdi en mühim bir parça, yirmi sene evvel tab edilen Lemeat'ta gördük. Onun da Mucizat-ı Kur'aniye zeyilleri içine derci pek münasip görüldü. Kahraman Tahirî'nin bana getirdiği bir nüsha Lemeat'ı çok kıymettar gördüm. Eğer bir nüsha daha o havalide varsa, siz de o parçayı nüshalarınızın ahirine yazarsınız. Zaten Lemeat, kendisi de harikadır. Ramazan-ı Şerifte, yirmi gün zarfında, nesir bir surette, tekellüfsüz, birden yazılmış. Sonra baktık, sehl-i mümteni gibi bir nesr-i manzum ve bir nazm-ı mensur suretini almış. İçinde bu parça daha harikadır. Lemeat'ta o parçanın serlevhası: "İcazla beyan, i'câz-ı Kur'an."
Bir zaman rüyada gördüm ki: Ağrı Dağı altındayım. Birden dağ patladı, dağ gibi taşları âleme dağıttı, sarstı cihanı.
Bundan, ta, "Tarz-ı nazar ikidir. Biri zulmettar, diğeri ziyadar" serlevhasına kadar.
Eğer Lemeat sizin elinize geçmemişse, o parçayı buradan size göndereceğiz.
Salisen: Hem lâtif, hem güzel, zarif bir hâdiseyi söyleyeceğim. Bu memlekette Risale-i Nur'a, erkeklerden ziyade fedakarâne yapışan ihtiyar hanımlar ve ihtiyare hükmünde masume genç hanımlar, eski zaman sırmalı ve yaldızlı gelinlik
Her türlü noksandan uzak olan Allah'ın adıyla. "Hiçbir şey yoktur ki Onu övüp Onu tesbih etmesin." (İsrâ Sûresi: 17:44)
Bu üç ayların dakikalarının âşireleri adedince Allah'ın selamı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.​
 

HASAN CAN

Active member
cihazatının içinde kıymettar parçaları Risale-i Nur'un eczalarının ciltleri üstüne çekip, bütün risaleler altın yaldızıyla ciltlenmiş gibi bir tarza girdi. Risale-i Nur'un manen güzelliğine ve Hüsrev ve Tahirî ve Alilerin ve Hasan Âtıf ve Âsım gibi kardeşlerimizin yaldızlı yazılarının cemaline, cildi üstünde de şirin bir güzellik daha ilâve ettiler. Hafız Ali'nin mektubunda yazdığı Ümmühan ve Şâhide değerinde, burada Risale-i Nur'a bütün kuvvetiyle çalışan çok hemşirelerimiz, var. Mesela: Âsiye, Sâniye, Ulviye, Lütfiye, Aliye gibi Risale-i Nur'un şakirtleri, oradaki hemşirelerine ve kardeşlerine selam ve dua ediyorlar.
• • •
b589.gif
.
Aziz, sıddık, mübarek, metin kardeşlerim,
Sizin leyle-i Beratınızı ve gelen leyâli-i Ramazan-ı Mübarekenizi tebrik ederiz. Cenab-ı Hakka yüz binler şükür olsun ki, Risale-i Nur kendi kendine tevessü ediyor. Her tarafta fütuhatı var. Ehl-i dalâletin hileleri onu durdurmuyor; bilâkis çok dinsizler teslim-i silâh ediyorlar. Hafız Ali'nin dediği gibi, korkuları pek ziyadedir. Şimdi, dinsizlik taassubuyla değil, korku cihetiyle ilişiyorlar. O korku, Risale-i Nur lehine dönecek inşaallah.
Nur fabrikasının sahibi, bu defaki mektubundaki harika ve yüksek duası, onun fevkalade ihlas ve sadakatinin bir tereşşuhatı nazarıyla baktığımızdan, bin derece haddimden ziyade hüsnüzannını Risale-i Nur hesabına kabul edip, duasına âmin deriz. O Nur fabrikasının mektubu Hasan Âtıf'ın mektubuyla leyle-i Berat akşamında elimize geçti. O gecemize, bereketli ve mübarek bir tebrik nev'inde telâkki eyledik.
• • •
Her türlü noksandan uzak olan Allah'ın adıyla. "Hiçbir şey yoktur ki Onu övüp Onu tesbih etmesin." (İsrâ Sûresi: 17:44)
Şâban ve Ramazan aylarının dakikalarının âşireleri adedince Allah'ın selamı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.​
 

HASAN CAN

Active member
Aziz kardeşlerim,
Bu mübarek Ramazan'da dahi, geçen Ramazan gibi, bu aciz ve zayıf kardeşinize, manevi ve uhrevî sa'y ve çalışmanızdan zekât miktarınca vermenizi ve onun hesabına bir miktar çalışmanızı ve ziyade hüsnüzannınızla ona tahmil ettiğiniz ağır yüke o cihette yardımınızı pek çok rica ederim.
Derd-i maişet sersemliğiyle, ekser halk ahiret işlerine ikinci derecede bakmalarından, ehl-i dalâlet istifade edip onları avlıyorlar. Risale-i Nur şakirtleri kanaat ve iktisat düsturlarıyla bu manevi hastalığa da mukabele ederler inşaallah.
Umum kardeşlerimize ve hemşirelerimize birer birer selam ve dua ederiz.
Said Nursî
• • •
b635.gif

b524.gif

b591.gif

Aziz, sıddık kardeşlerim,
Sizin mübarek Ramazan-ı Şerifinizi tebrik ediyoruz. Cenab-ı Erhamürrâhimîn bu Ramazan-ı Mübarekenin hürmetine, Rahmeten lil-Âlemîn olan Resul-i Ekrem Aleyhassülâtü Vesselamın ümmetine rahmetiyle imdat eylesin. Amin. Âsâr-ı gadab-ı İlahî olan âfât ve dalâletlerden muhafaza eylesin. Amin. Ve Risale-i Nur şakirtlerini neşr-i envâr-ı Kur'aniyede muvaffak eylesin. Amin.
Hizbü'l-Âzam-ı Kur'aninin gelmesini iştiyakla bekliyoruz.
Saniyen: Hafız Ali'nin mektubunda, kahraman Süleyman Rüştü'nün gelmesini tebşir ediyoruz. Biz de ona, "Binler safalarla geldin" deyip ve üç cihetle onu ve masumlarını tebrik ediyoruz. Ve Hasan Âtıf'ın, Demirci Mehmet namını verdiği bedevî kardeşimize yazdığı uzun mektubu buradaki kardeşlerimize ihlas noktasında ehemmiyetli tesiri var. İhlâs Risalesinin sırrını ve düsturlarını yerleştirmeye çalışması, bizi çok mesrur eyledi. Cenab-ı Hak, onun gibi halis kardeşleri çoğaltsın. Ve Âtıf'ın o mektubunda medrese-i Nuriyedeki kahramanlarından kıymettar bir iki yüksek ihtiyarın Risale-i Nur'a parlak irtibatları bizi sürur yaşıyla ağlattırdı.
Bu defa, evvelce size gönderilen gençler ikaznâmesinin bir tetimmesi olarak bu havalideki tehlikeli vaziyette bulunan gençlere bir ihtarname namında bir fıkra​
 
Üst Alt