HASAN CAN
Active member
İcaz İle Beyan, İ'caz-ı Kuran
Biz zaman rüyada gördüm ki, Ağrı Dağı altındayım. Birden o dağ patladı, dağ gibi taşları aleme dağıttı; sarstı cihanı.
Füceten bir adam yanımda peyda oldu. Dedi ki: "Icaz ile beyan et, icmal ile icaz et bildiğin enva-ı icaz-ı Kuranı!"
Daha rüyada iken tabirini düşündüm. Dedim, şuradaki infilak, beşerde bir inkılaba misal. İnkılapta ise elbet hüda-yı Furkani,
Her tarafta yükselip, hem de hakim olacak. İcazının beyanı, zamanı da gelecek! O saile cevaben dedim: "İcaz-ı Kurani, yedi menabi-i külliyeden tecelli, hem yedi anasırdan terekküb eder:
Birinci Menba: Lafzın fesahatinden selaset-i lisanı; nazmın cezaletinden, mana belagatından, mefhumların bedaatından, mazmunların beraatından, üslupların garabetinden birden tevellüd eden barika-i beyanı.
Onlarla oldu mümteziç, mizac-ı icazında acib bir nakş-ı beyan, garip bir sanat-ı lisanı. Tekrarı hiçbir zaman usandırmaz insanı.
İkinci Unsur ise, umur-u kevniyede gaybi olan esasat, İlahi hakaikten gaybi olan esrardan, gaybi-yi asumani.
Mazide kaybolan gaybi olan umurdan, müstakbelde müstetir kalmış olan ahvalden birden tazammun eden bir ilmül-guyub hızanı.
Alemül-guyub lisanı, şehadet alemiyle konuşuyor erkanı, rumuz ile beyanı, hedef nev-i insani, icazın bir lema-i nurani.
Üçüncü Menba ise, beş cihetle harika bir camüyet vardır. Lafzında, manasında, ahkamda, hem ilminde, makasıdın mizanı.
Lafzı tazammun eder pek vasi ihtimalat, hem vücuh-u kesire ki, herbiri nazar-ı belagatta müstahsen, Arabiyece sahih, sırr-ı teşrii layık görüyor anı.
Manasında, meşarib-i evliya, ezvak-ı arifıni, mezahib-i salikin, turuk-u mütekellimin, menahic-i hükema, o icaz-ı beyanı
Birden ihata etmiş, hem de tazammun etmiş. Delaletinde vüsat, manasında genişlik. Bu pencere ile baksan, görürsün ne geniştir meydanı.
Ahkamdaki istiab; şu harika şeriat ondan olmuş istinbat, saadet-i dareynin bütün desatirini, bütün esbab-ı emni.
Biz zaman rüyada gördüm ki, Ağrı Dağı altındayım. Birden o dağ patladı, dağ gibi taşları aleme dağıttı; sarstı cihanı.
Füceten bir adam yanımda peyda oldu. Dedi ki: "Icaz ile beyan et, icmal ile icaz et bildiğin enva-ı icaz-ı Kuranı!"
Daha rüyada iken tabirini düşündüm. Dedim, şuradaki infilak, beşerde bir inkılaba misal. İnkılapta ise elbet hüda-yı Furkani,
Her tarafta yükselip, hem de hakim olacak. İcazının beyanı, zamanı da gelecek! O saile cevaben dedim: "İcaz-ı Kurani, yedi menabi-i külliyeden tecelli, hem yedi anasırdan terekküb eder:
Birinci Menba: Lafzın fesahatinden selaset-i lisanı; nazmın cezaletinden, mana belagatından, mefhumların bedaatından, mazmunların beraatından, üslupların garabetinden birden tevellüd eden barika-i beyanı.
Onlarla oldu mümteziç, mizac-ı icazında acib bir nakş-ı beyan, garip bir sanat-ı lisanı. Tekrarı hiçbir zaman usandırmaz insanı.
İkinci Unsur ise, umur-u kevniyede gaybi olan esasat, İlahi hakaikten gaybi olan esrardan, gaybi-yi asumani.
Mazide kaybolan gaybi olan umurdan, müstakbelde müstetir kalmış olan ahvalden birden tazammun eden bir ilmül-guyub hızanı.
Alemül-guyub lisanı, şehadet alemiyle konuşuyor erkanı, rumuz ile beyanı, hedef nev-i insani, icazın bir lema-i nurani.
Üçüncü Menba ise, beş cihetle harika bir camüyet vardır. Lafzında, manasında, ahkamda, hem ilminde, makasıdın mizanı.
Lafzı tazammun eder pek vasi ihtimalat, hem vücuh-u kesire ki, herbiri nazar-ı belagatta müstahsen, Arabiyece sahih, sırr-ı teşrii layık görüyor anı.
Manasında, meşarib-i evliya, ezvak-ı arifıni, mezahib-i salikin, turuk-u mütekellimin, menahic-i hükema, o icaz-ı beyanı
Birden ihata etmiş, hem de tazammun etmiş. Delaletinde vüsat, manasında genişlik. Bu pencere ile baksan, görürsün ne geniştir meydanı.
Ahkamdaki istiab; şu harika şeriat ondan olmuş istinbat, saadet-i dareynin bütün desatirini, bütün esbab-ı emni.