Hasret ruzgari
Aktif Üyemiz
İşbu (Eshâb-ı kirâm) aleyhimürrıdvân kitâbını, büyük âlim Ahmed Fârûk-i Serhendî “rahmetullahi aleyh” hâzırlamış ve Seyyid Abdülhakîm-i Arvâsî hazretleri şerh etmişdir.
Birkaç maddî bilgi çerçevesine sıkışmış kalmış olup, büyük âlimlerden ve bunların eserlerinden ve bilhâssa, dîn-i islâmın, Benî İsrâîl Peygamberlerine “salevâtullahi teâlâ aleyhim ecma’în” benzetilen, çok mikdârda ve çok yüksek âlimlerinden, velîlerinden haberi olmıyan ve din bilgisi olarak, ana, babamızdan duyduğumuz, fekat etrâfımızda esen fırtınaların yavaş yavaş uçurduğu az bir sermâyeden başka hiçbir şeyi bulunmıyan bizlere, her biri, kıymetler, meziyyetler hazînesi ve se’âdet-i ebediyye kapısının anahtarı olan sayısız islâm kitâblarının ismlerini işitdiren ve bunların, rûh hastalarına devâ yazılarını okumak ve anlamak bahtiyarlığına kavuşduran ve Allahü teâlânın Türk milletine büyük ihsânı, kâfirlerin ve mürtedlerin yalan ve yaldızlı sözlerine aldanarak ebedî felâkete sürüklenen ma’sûmların kurtarıcısı ve Allahü teâlânın varlığını, Peygamberimizin “sallallahü aleyhi ve sellem” üstünlüğünü, îmânın ve islâmın hakîkatini, fikr hastalarına içirerek, gençliğe şifâ sunan rûh mütehassısı ve kalbleri karartan, ecdâdımızın mukaddes yolunu örten, küfr ve irtidad bulutlarının dağıtıcısı serin sabâh rüzgârı ve îmân kaynaklarını temâmen örten, dinsizlik karanlığını ufuklardan sıyırıp dağıtan, ilm ve ma’rifet güneşi, dört mezhebin inceliklerine, evliyâlığın yüksekliklerine vâkıf, seyyid Abdülhakîm Efendinin “kuddise sirruh”, kitâblarını okumak nasîb olan tâli’lilere, bu dünyâ ve âhıret se’âdetinin rehberinin hâl tercemesini kısaca takdîm etmek ve hâtırasını yâdigâr bırakmak uygun görüldü.
Seyyid Abdülhakîm bin Mustafâ “kaddesallahü teâlâ esrârehümâ”, sôfiyye-i aliyye büyüklerinden ve ilmi ile âmil ulemânın kâmillerinden olup, tervîc-i din ve neşr-i ilm ve sehâyı tâbı’ ve şer’i şerîf-i Ahmedînin “sallallahü aleyhi ve sellem” icrâsında bezl-i vücûd ve sarf-ı mal ederek, akran ve emsâlinin üstünde bir zât-ı kerîmül-hisâl idi.
Van vilâyetinin Başkal’a kazâsında, 1281 [m. 1865] de tevellüd etdi. Binüçyüz sene-i hicriyyesi ibtidâsında icâzet [ya’nî diploma] aldı.
Birkaç maddî bilgi çerçevesine sıkışmış kalmış olup, büyük âlimlerden ve bunların eserlerinden ve bilhâssa, dîn-i islâmın, Benî İsrâîl Peygamberlerine “salevâtullahi teâlâ aleyhim ecma’în” benzetilen, çok mikdârda ve çok yüksek âlimlerinden, velîlerinden haberi olmıyan ve din bilgisi olarak, ana, babamızdan duyduğumuz, fekat etrâfımızda esen fırtınaların yavaş yavaş uçurduğu az bir sermâyeden başka hiçbir şeyi bulunmıyan bizlere, her biri, kıymetler, meziyyetler hazînesi ve se’âdet-i ebediyye kapısının anahtarı olan sayısız islâm kitâblarının ismlerini işitdiren ve bunların, rûh hastalarına devâ yazılarını okumak ve anlamak bahtiyarlığına kavuşduran ve Allahü teâlânın Türk milletine büyük ihsânı, kâfirlerin ve mürtedlerin yalan ve yaldızlı sözlerine aldanarak ebedî felâkete sürüklenen ma’sûmların kurtarıcısı ve Allahü teâlânın varlığını, Peygamberimizin “sallallahü aleyhi ve sellem” üstünlüğünü, îmânın ve islâmın hakîkatini, fikr hastalarına içirerek, gençliğe şifâ sunan rûh mütehassısı ve kalbleri karartan, ecdâdımızın mukaddes yolunu örten, küfr ve irtidad bulutlarının dağıtıcısı serin sabâh rüzgârı ve îmân kaynaklarını temâmen örten, dinsizlik karanlığını ufuklardan sıyırıp dağıtan, ilm ve ma’rifet güneşi, dört mezhebin inceliklerine, evliyâlığın yüksekliklerine vâkıf, seyyid Abdülhakîm Efendinin “kuddise sirruh”, kitâblarını okumak nasîb olan tâli’lilere, bu dünyâ ve âhıret se’âdetinin rehberinin hâl tercemesini kısaca takdîm etmek ve hâtırasını yâdigâr bırakmak uygun görüldü.
Seyyid Abdülhakîm bin Mustafâ “kaddesallahü teâlâ esrârehümâ”, sôfiyye-i aliyye büyüklerinden ve ilmi ile âmil ulemânın kâmillerinden olup, tervîc-i din ve neşr-i ilm ve sehâyı tâbı’ ve şer’i şerîf-i Ahmedînin “sallallahü aleyhi ve sellem” icrâsında bezl-i vücûd ve sarf-ı mal ederek, akran ve emsâlinin üstünde bir zât-ı kerîmül-hisâl idi.
Van vilâyetinin Başkal’a kazâsında, 1281 [m. 1865] de tevellüd etdi. Binüçyüz sene-i hicriyyesi ibtidâsında icâzet [ya’nî diploma] aldı.