14- Afyon Emniyet Müdürlüğüne

HASAN CAN

Active member
mahremce yazdığım mektuplarda teveccüh-ü ammeyi katiyen-mesleğimize ve ihlasımıza muhalif olduğu için-şahsıma kabul etmiyorum ve reddediyorum. Ve o hususta, çok has kardeşlerimin de hatırlarını kırmışım. Yalnız Kur'ân-ı Hakimin hakikatını emsalsiz bir surette tefsir eden Risale-i Nur'un kıymetini gösteren eski zatların gaybi haberlerini kabul edip yazmışım. Ve kendim, adi bir hizmetkar olduğumu ispat etmişim. Farz-ı muhal olarak, bu teveccüh-ü ammeye taraftar olsam da, asayiş lehinde hizmet edecek ve sizin gibi asayiş memurlarına faydası dokunacak.
Madem ölüm öldürülmüyor; hayattan çok ziyade ehemmiyetli bir meseledir. Yüzde doksanı bu hayatın selametine çalışıyorlar. Biz Risale-i Nur şakirtleri de, herkesin başına muhakkak gelecek olan ölümün dehşetli hücumuna karşı mücadele ediyoruz. Hadsiz şükür olsun ki, şimdiye kadar o ölüm idam-ı ebedisini, yüz binler adam hakkında terhis tezkeresine Risale-i Nur ile çevirdiğine yüzbinler şahit gösterebiliriz. Bu hakikat noktasını sizin gibi vatanperver, milliyetperverler bizi teşviklerle alkışlaması lazım gelirken, evhamlarla itham altına alıp tarassutlarla taciz etmek, ne kadar insaftan ve hamiyetten uzak olduğunu insafınıza havale ediyorum.
Gayr-ı resmi, tecrit ve haps-i münferitte
Said Nursi
• • •

AFYON EMNİYET MÜDÜRLÜĞÜNE,
Ben, sizin, insaniyet ve vicdanınıza itimaden, mahrem işlerimi size beyan ediyorum. Hem vazife itibarıyla, siz, bizimle pek çok alakadarsınız. Çünkü Risale-i Nur'un asayiş noktasında yirmi seneden beri yüz bin şakirdinden hiçbir vukuat olmadığı gibi; pek çok zabıta memurlarının itiraflarıyla ve birşey aleyhimizde kaydetmemeleriyle bunu ispat eder. Buraya, Ankara Emniyet-i Umumiye Müdürü geldiğini bir çocuktan işittim. Herhalde benim halimi soracak diye birşey kaleme aldım ki, rahatsızlığım münasebetiyle ona konuşmak yerinde takdim edeyim. Birden, gittiğini işittim. Size leffen onu gönderiyorum; münasip görseniz, bera-yı malumat ona gönderirsiniz. Ben, dünya işlerini bilmiyorum, halklarla görüşemiyorum. Senden başka burada kimsem yok ki reyini alayım. Benim şahsıma ait mesele gerçi çok ehemmiyetsizdir, cüz idir; fakat Risale-i Nur a ait mesele, bu vatan ve millete pek çok ehemmiyeti var.
Size katiyen ve çok emarelerle ve kat i kanaatimle beyan ediyorum ki, gelecek yakın bir zamanda, bu vatan, bu millet ve bu memleketteki hükumet, alem-i İslama ve dünyaya karşı gayet şiddetle Risale-i Nur gibi eserlere muhtaç olacak; mevcudiyetini, haysiyetini, şerefini, mefahir-i tarihiyesini onun ibrazıyla gösterecektir.
Said Nursi
• • •
 
Moderatör tarafında düzenlendi:

HASAN CAN

Active member
Aziz, sıddık kardeşlerim,
Ali köyünde Risale-i Nur şakirtlerinden Ali Efendi, münafıklar hakkında bir ayet-i kerimeyi soruyor. Şimdi zamanım izaha müsait olmadığı için, kısaca bir iki cümle beyan ediyorum.
"Münafık öldükten sonra namazı kılınmaz" mealindeki ayet, o zamandaki ihbar-ı İlahi ile bilinen kat i münafıklar demektir. Yoksa zan ile, şüphe ile münafık deyip namaz kılmamak olmaz. Madem
b489.gif
der, ehl-i kıbledir. Sarih küfür söylemese veyahut tevbe etse, namazı kılınabilir. O Aliköyde Aleviler çok olduğunu ve bir kısmı Rafiziliğe kadar gidebilmesi nazarıyla, onların en fenası da, münafık hakikatine dahil olmamak lazım gelir. Çünkü münafık itikatsızdır, kalbsizdir ve vicdansızdır, Peygamber (a.s.m.) aleyhindedir. (Şimdiki bazı zındıklar gibi.) Alevi ve Şiilerin müfritleri ise, değil Peygamber (a.s.m.) aleyhinde, belki Al-i Beytin muhabbetinden, ifratkarane muhabbet besliyorlar. Münafıkların tefritlerine mukabil, bunlar ifrat ediyorlar. Hadd-i şeriattan çıktıkları vakit, münafık değil, ehl-i bid a oluyorlar, fasık oluyorlar; zındıkaya girmiyorlar. Hazret-i Ali (radıyallahu anh), yirmi sene hürmet ettiği ve onlara Şeyhülislam mertebesinde onların hükmünü kabul ettiği, Ebu Bekir, Ömer, Osman a (radıyallahu anhüm) ilişmeseler, Hazret-i Ali (radıyallahu anh) o üç halifeye hürmet ettiği gibi, onlar da hürmet etseler, farz namazını kılsalar, yeter.
Hem, madem Risale-i Nur şakirtlerinin en büyük üstadı, Peygamberden (a.s.m.) sonra Celcelutiye nin şehadetiyle İmam-ı Ali Radıyallahu Anhtır; onun muhabbetini dava eden Şiiler, Aleviler, Risale-i Nur'un derslerini Sünnilerden ziyade dinlemeseler, Al-i Beyte muhabbet davaları yanlış olur. Zaten kaç sene evvel, o Alevi köyünde üç Ali nin himmetiyle masumlar Risale-i Nur u şevkle yazmalarını işittim. Hatta o zamanda, o köyü de duama dahil etmiştim. İnşaallah, yine orada imam olmak istenilen kardeşimiz Ali nin himmetiyle ve Hafız Ali nin (r.h.) varisi Küçük Ali gibi kardeşlerimizin gayretiyle, onların hakkındaki dualarım boş gitmeyecek; o köydeki iki kısım Sünni, Alevi ittifak edecek.
• • •
Geçen hadise-i ihanetten merak etmeyiniz. O hadise söndü, planları akim kaldı. O yapan adam da, şimdi kendini nefret-i umumiden kurtarmak için yeminlerle inkar ediyor. Ben onu, o olduğunu bilmedim. Yoksa ilişmezdim. Zaten iliştiği yoktur. Elini uzattı, başımdaki mendili açtı; hem de buraya Ankara Emniyet-i Umumisi mühim memurlarla buraya gelmesini haber aldığı için o ihanete cesaret etti. O büyük memurlar buraya geldiler. Benim aleyhimde olan vali Rumelili olmasından, benimle görüştürmedi. Ben de size gönderdiğim konuşmak parçasını
 

HASAN CAN

Active member
Afyon Emniyet Müdürü vasıtasıyla Ankara da ona göndermek için, bununla melfuf pusula ile Afyon Emniyeti dairesine gönderdim. Ben de katiyen müteessir değilim. Zaten ehemmiyeti de kalmadı. Siz de hiç merak etmeyiniz. Hem herşeyde olduğu gibi, bunda da kader-i İlahi benim hakkımda onların o zulmünü ehemmiyetli bir merhamete çevirdiğini katiyen gördüm, Allah a şükrettim.
Dünkü gün, bayramdan sonra bana göndereceğiniz emanetleri beklerken, mektubunuzu aldım, "Bir iş ar olmazsa on gün sonra takdim edeceğiz" cümlesini gördüm. Demek telaş etmişsiniz, onun için göndermediniz. Endişe edilecek birşey yok. Fakat buraya ehemmiyetli memurlar geldikleri zamanda göndermemek, emanet buraya gelmemek, ihtiyarsız bir güzel ihtiyat olmuş.
• • •
Salahaddin in pek uzun ve on mektup kadar beni memnun eden ve sadakatine ve sebatına bu fırtınalar hiç tesir etmediğini ve daima bir Abdurrahman hükmünde bulunduğunu ve o havalideki kardeşlerimiz fütursuz çalıştıklarını bildiren mektubunu aldım, maşaallah dedim. Baba ve oğlu Isparta kahramanları gibi sarsılmıyorlar. Fakat şimdi Risale-i Nur'un tab suretiyle intişarı, hakiki bir ihlas ve kuvvetli bir tesanüd ve birbirinin kusuruna bakmamak lazım geldiğinden, Kastamonu vilayetindeki kardeşlerimiz, Ispartalılara ihlas ve tesanüdde benzemeye mecburdurlar. İnşaallah, onlar dahi, şahsi hissiyatlarını bu kudsi hizmetin zararına istimal etmeyecekler.
Hem gerçi Risale-i Nur, parlak ve kuvvetli hakikatleriyle serbestiyetini kazanmış ve düşmanlarını bir cihette mağlup etmiş, fakat, eskiden ziyade ihtiyata ihtiyacımız var. Çünkü münafık düşmanlar durmuyorlar, bahaneler arıyorlar, hükumeti iğfale çalışıyorlar.
Salahaddin, hususi, kendine ait bir meseleyi soruyor. Dünya, hayat-ı içtimaiyeye bağlanmak istiyor. Madem o haslar içindedir, katiyen Risale-i Nur'un hizmetine zararı varsa, girmeyecek. Eğer bilse ki, o refika-i hayatını bazı has kardeşlerimiz gibi Risale-i Nur'un hizmetinde yardımcı olarak çalıştırsa, o hayata girebilir. Çünkü hasların hayatı, Risale-i Nur a aittir ve şahs-ı manevisini temsil eden şakirtlerinin tensibiyle kayıt altına girebilir. Peder ve validesinin reyleri de varsa, inşaallah zararı olmaz.
• • •
Aziz, sıddık kardeşlerim,
Merak etmeyiniz, telaş edecek birşey yok. Yalnız bayramdan sonra Ankara Emniyet-i Umumi Müdürü, mühim memurlarla buraya gelmeleri ve bir cihette benimle de gizli alakadar bir surette gelmesinden evvel bir kumandan, onların gelmesinden cesaret alıp hafifçe bana ilişti. Fakat sonra pişman oldular. O büyük memurlar
 

HASAN CAN

Active member
geldikten sonra mucib-i endişe birşey olmadı. Tahminimce, bana ait mesele bir derece kardeşlerime sirayet etmesi cihetiyle, Feyzi ye zahiren hafifçe ilişilmiş. Fakat ben merak ediyorum, onu taharri etmekte neyi bahane etmişler? Neyi aramışlar? Tafsilatı nedir? Madem iki sene tetkikattan sonra üç mahkeme kitap ve mektublarımızı bilaistisna bize iade etmiş, biz de dünya siyasetiyle alakadar olmadığımız onlarca tahakkuk etmiş, daha ne arayabilirler? Olsa olsa hususi, belki kıskançlık eseri veyahut garaz veyahut gizli zındıkların tahrikiyle böyle bazı kanunsuzluklar kanun namına yapılıyor. Bu hallere mukabil, tam metanet ve tesanüd ve sarsılmamak ve telaş etmemek lazımdır.
• • •
Aziz, sıddık kardeşim,
Camide az görüştük; lüzumlu bazı şeyler söyleyeceğim, hatırında kalsın.
Evvela: Bedre deki yüz senelik vazifeyi on sene zarfında gören Sabri kardeşimizin samimi dostları olan Hakkı, Hulusi, Mehmed ve Barla da Şamlı, Süleyman, Bahri gibi kıymettar kardeşlerimize benim tarafımdan çok selam ediyorum.
Saniyen: Küçük Ali nin büyük kardeşi mübarek Mustafa nın Abdurrahman dan irsiyet aldığı vazifesini, kahraman kardeşi ve mübarek mahdumu o vazifeyi tamamıyla görüyorlar. Onun vazifesi ve hizmeti devam ediyor, merak etmesin. Hafız Mustafa, elhak merhum Hafız Ali nin zamanında onunla beraber ektikleri Nur ani tohumların çok mübarek mahsulatı var.
Hem Hafız Ali nin (r.h.) vefatından sonra hapiste onun yerinde bana hizmeti, her vakit onu benim hatırıma getiriyor. Merhum Lütfi nin ehemmiyetli varislerinden Abdullah Çavuş, kahraman Tahiri ile, Atabeyi, Nurs karyem hükmüne getirmişler. İslamköylü Abdullah, Hafız Ali (r.h.) zamanında Risale-i Nur a çok hizmet etmiş. Onlara umumen selam ediyorum. Mübarek Tahiri nin küçücük bir medrese-i Nuriye hükmünde hanesindeki mübareklere dua ediyorum. Yeni bir Hafız Ali (r.h.) nümunesini gösteren ve Milaslı Halil İbrahim in sadakatini andıran İslamköylü Halil İbrahim ve orada ona benzeyen kardeşlerime de pek çok selam ve bilhassa Isparta da kahraman Rüştü nün kahraman kardeşi Burhan bizi çok minnettar ettiğini ve az bir işle bize ve Risale-i Nur a pek çok iş gördüğünü söyleyiniz. Zaten sana şifahen söylemiştim, unutma, hususi Zekai yi de gör ve de ki: Cenab-ı Hakka şükrediyorum, yine Zekai namında ve suretinde biraderzadem Abdurrahman ı yine bana verdi. Daha şifahen söylediklerimi sen bilirsin; sen benim mektubumsun.
• • •​
 

HASAN CAN

Active member
Aziz, sıddık kardeşlerim,


Sizin bu defa neşeli, güzel mektuplarınız, Risale-i Nur'un serbestiyeti ve matbaa kapısıyla intişarı hakkında beni çok mesrur eyledi ve kahraman Tahiri nin yine bu ehemmiyetli işte çalışması için buraya gelmesi, beni şiddetle dünyaya bakmaya sevk etti. Kalben dedim: Madem kardeşlerim bu derece istiyorlar, çaresini arayacağız. Gecede kalbime geldi ki: İki ehemmiyetli sebepten inayet-i İlahiye tam serbestiyet ve eski harflerle tamamını tab' etmek tam müsaade etmiyor.
Birinci sebep: İmam-ı Ali nin (r.a.) işaret ettiği gibi, perde altında her müştak, kendi kalemiyle veyahut başka kalemi çalıştırmasıyla büyük bir ibadet ve ahirette şehidlerin kanıyla racihane muvazene edilen mürekkep ile mücahede hükmündeki kitabetle envar-ı imanı neşretmektir. Eğer tab' edilse, herkes kolayca elde ettiği için, kemal-i merakla ona çalışamaz, bilfiil neşrine hizmet vazifesini kaybeder.
İkinci sebep: Risale-i Nur'un mühim bir vazifesi, alem-i İslamın ekseriyet-i mutlakasının yazısı ve hattı olan huruf-u Arabiyeyi muhafaza etmek olduğundan, tab yoluyla işe girişilse, şimdi ekser halk yalnız yeni hurufu bildikleri için, en çok risaleleri yeni hurufla tab etmek lazım gelecek. Bu ise, Risale-i Nur'un yeni hurufa bir fetvası olup şakirtleri de o kolay yazıyı tercih etmeye sebep olur. Onun için, şimdiye kadar pek çok müstehak ve layık iken, Risale-i Nur'a serbestiyet verilmemişti. Lillahilhamd, şimdi hakikatlerinin kuvvetiyle serbestiyeti kazandı. Hatta eski harfle tab yasak iken, Ayetü'l-Kübra yı bize teslim ettirip bir keramet-i ekber gösterdi.
Biz şimdi gayet mühim ve herkese lazım Meyve ile Hüccetü'l-Baliğa yı ikisi bir cilt olarak yeni hurufla tab' etmek için Tahiri ile İstanbul a gönderdim. Yalnız Meyve nin Onuncu ve On Birinci Meselelerini vakit bulamayıp tashihsiz ona verdim. Şayet tab' edilse, o iki meseleyi tam tashih edip ona gönderirsiniz.
Hem o iki risale, dahilde, ya hariçte, aşikare veya gizli, İstanbul da veya dışarıda eski harflerle tab etmek lazımdır.
Hem Mucizat-ı Kur'âniye Zeyilleriyle ve Mucizat-ı Ahmediye (a.s.m.) dahi zeyilleriyle beraber ikisi bir cilt içinde eski harflerle imkan dairesinde ya İstanbul veya başka yerde eski harflerle, tevafuklu Hizbü'n-Nuriye, Hizbü'l-Kur'ân gibi tab etmesine çalışmak lazımdır ki; Kur'ân-ı Mucizü'l-Beyanın göze görünen tevafuk mucizesinin muhafaza ile tab edilmesine mukaddeme olsun. Fakat teenni ile, meşveretle, ihtiyatla bu kudsi meseleye çalışmak lazımdır.
Umum kardeşlerime birer birer selam ve selametlerine dua ederiz. Cenab-ı Hakka hadsiz şükür olsun, en eski şakirtlerden olan Katip Osman ve Halil İbrahim, hiç sarsılmadan, değişmeden, sadakatlerinde demir gibi devam edip çoklara da hüsn-ü misal oluyorlar.
 

HASAN CAN

Active member
AFYON EMNİYET MÜDÜRLÜĞÜNE!

Zatınızı tanımadan bir defa gördüğüm vakit insaflı ve adaletli gördüğümden herkesten evvel, alakadar olduğum bir hakikati size beyan ediyorum. O hakikati alakadar makamata vazifeniz itibarıyla bildirmeyi, size bırakıyorum. O hakikat de şudur:
Benim şimdiki vaziyetim, tarihte emsali yoktur. Herşeyden tecrid-i mutlak içinde, herkesten, hatta camideki cemaat adamlarından ve temastan memnu olduğum halde; ihtiyarlık, hastalık, yoksuzluk içinde birden kalbime geldi ki:
Madem ben de bu vatanın bir evladıyım, bu vatanın saadetine hizmet etmek benim için farzdır. Maddi cihette elimden hiçbir şey gelmiyor. Yalnız Kur'ân dan anladığım ve kaleme aldığım Meyve Risalesi ile Hüccetü l-Baliğa yı yeni hurufla tab etmek için bazı kardeşlerime izin verdim. O iki risaleyi iki seneye yakın alakadar Ankara makamatı ve ehl-i vukufu, hem Denizli Mahkemesi tetkikten sonra mucib-i mesuliyet hiçbir şey bulamayarak bize resmen teslim ettiler.
Hem cevap gönderdim ki, sansüre ve büyük muharrirlere göstersinler, sonra tab etsinler. Hem tab dan sonra resmen hükumetin on iki makamatına vermek bir usuldür. Sonra da İhlâs Risalesi ile İktisat Risalesini de o iki risalenin ahirine ilhak edip yeni hurufla tab edilsin.
Kat iyen size beyan ediyorum ki benim maksadım, bunun tab'ında, bu mübarek milleti ve vatanı manevi ve maddi anarşilikten muhafaza etmek ve asayiş ve inzibata manevi yardım etmek ve anarşiliği uyandıran harici bir cereyanın istilasına manevi sed çekmek ve alem-i İslamın bize karşı itiraz ve ithamını izaleye ve eski muhabbet ve uhuvvetini celb etmeye çalışmaktır. Fakat maatteessüf ben dünya ile alakadar olmadığımdan ve ehl-i idare ile de görüşmediğimden ve dünya halini bilmediğimden ve kanunsuz ilişmek belasına maruz kaldığımdan, eskiden beri perde altında bana husumet eden bazı insanlar, fırsat bulup zabıtayı, ya adliyeyi evhamlandırıyorlar.
Ezcümle: Acip bir tesadüfle işittim ki, dört risalemle bu iki sene zarfında yazdığım mektupların suretini taharri memurları şimendiferde tutmuşlar.
O risalelerin ikisi, "İhlas"tır. Gerçi bir derece mahremdir; fakat mahkeme, hem Ankara ehl-i vukufu tetkikten sonra zararsız görmüşler ki, bize iade ettiler. Hem, sansüre ve büyük muharrirlere göstermek için İstanbul a gönderilmiş.
"İktisat" ise, bu zamanda herkese lazımdır. On Sekizinci Lem a olan keramet-i Aleviye ise, yanlışlıkla onlara, beraber gönderilmiş. Değil o risaleyi tab etmek, belki en mahrem kardeşlerime de ancak okumasına izin veriyorum. Hem o, dünyaya bakmıyor. Hem ehl-i vukuf ve mahkeme tetkik etmiş, bize iade etmişler.
 

HASAN CAN

Active member
Hem, on sene evvel Eskişehir Hapishanesinde çok sıkıntılı bir zamanımda ve teselliye çok muhtaç olduğum bir zamanda bir müjde-i manevi kalbime geldi, ben de kaleme aldım. Amma benim bu iki sene, belki dört beş senede yazdığım mektupların suretleri, değil o risalelerle beraber tab ve neşretmek, belki mahrem bir iki dostumun arzusuyla okunmasını merak edip beraber gönderilmiş. Bu mektupları kendim yazdığımın sebebi, benim yüzümden hapiste sıkıntı çekenlere bir teselli, bir musahebe ve bu vatan ve millete dünya ve ahiretlerine yirmi seneden beri büyük menfaati görülen Risale-i Nur hakkında bir müdavele-i efkar etmek içindir. Hem zatınıza, hem Ankara makamatına yazdığım bazı hasbihaller, belki içinde bulunmuş.
İşte bu mahiyetteki risaleler ve mektuplar, taharri memurları tarafından alınmış. Belki size de gelmiş veya gelecek ihtimaliyle size bu hakikati beyan ediyorum. Benim şimdi pek ağır beş altı cihetteki sıkıntılarıma evham yüzünden kanunsuz bana iliştirmeye meydan vermemenizi sizin vazifeperverliğinizden ve ciddiyetinizden ümit ediyorum.


• • •

Aziz kardeşlerim,
b179.gif
-1- , dün, Nurun manevi bir fütuhatı, bütün azamet ve dehşetiyle İstanbul da görüldü. Küfr-ü mutlakı dünyaya, hususan alem-i İslama yerleştirmek isteyen bir cemiyet ve onun naşir-i efkarı ve mürevvic-i amali olan bir iki gazete matbaası ve kütüphanesi darmadağın edilerek, dinsiz yaptık, komünist yaptık zannedilen gençlik ve mekteplilerin ağzıyla ve harekatıyla ve fiilleriyle protesto edildi. "Kahrolsun komünistlik" diye beddualar edildi. Bu cemiyetin, binler lira maddi, milyonlar lira da manevi zararı oldu. Ve üzülen bizlere, kalbimiz ve ruhumuzla çok alakadar bir şahs-ı manevi, "Ey Nurcular! Şimdi maddi imkan hasıl olmuyor diye üzülmeyiniz. Nurun fütuhatı geniş bir sahada devam ediyor. Külli bir muvaffakıyet hasıl oluyor. Vesaire, vesaire" diye bağırdı.
b180.gif
-2-

• • •
-----------------------------

1- Hamd ve minnet Allaha mansustur.
2- Bu, Rabbimizin fazlındandır
 

HASAN CAN

Active member
Aziz, sıddık kardeşlerim,
Size, manidar ve acip ve Risale-i Nur'un talebeleriyle ve Risale-i Nur a ve Ayetü'l-Kübrâ nın kerametiyle ve ehl-i dünyanın ilişmek niyetleriyle alakadar karşımda eskiden belediye bulunan hükumet dairelerinden birisi, hiçbirşey kurtulmayarak, hiç görmediğimiz acip bir parlamakla gecenin en soğuk bir vaktinde üç saat cehennem gibi yandığı halde, tam bitişiğinde, Risale-i Nur'un Çalışkanlarından bir talebesi, yine iki kardeşinin, masum Ceylan ın sermayelerinin kısm-ı azamı bulunan büyük mağazaları, o yangın yeriyle iki küçük dükkan fasıla ile o dehşetli yangın bütün şiddetiyle mağazaya doğru gelirken biçare Ceylan yanıma geldi, dedi: "Biz yanıyoruz, mahvolduk."
Ben de iki gün evvel mağazalarında bulunan Ayetü'l-Kübrâ nın bir kısım matbu nüshalarını yanıma getirmek için söyledim, fakat getirmedi. Demek o ateşi söndürmek için orada kalmıştı.
Ben de Risale-i Nur u ve Ayetü'l-Kübrâ yı şefaatçı yapıp, "Ya Rabbi, kurtar" dedim. Üç saat o dehşetli yangın hücumunda bütün o büyük daireyi mahvetti. Altında ve bitişiğindeki dükkanları bütün yaktı, yıktırdı. Risale-i Nur'un ve Ayetü'l-Kübrâ nın hıfzında olan mağazaya katiyen ilişmedi ve altındaki şakirdin dükkanı da müstesna olarak sağlam kaldı. Yalnız ahali camlarını kırdılar. Eğer ahali ilişmeseydi, eşyalarını almasaydılar, hiçbir zarar olmayacaktı.
İşte, Isparta halıcıhanesinin yangını ile, Risale-i Nur'un derslerine köşklerini tahsis eden zatların o dehşetli yangınla bitişik iki kardeşinin iki hanesinin kurtulması Risale-i Nur'un bir kerameti olduğu gibi, Kastamonu da aynen bu Emirdağı yangını gibi, orada, karşımdaki dehşetli bir yangının ittisalindeki Risale-i Nur şakirtlerinden Hafız Ahmed in evi harika bir surette kurtulması ve hemşiresinin üçüncü kat yangın içinde harika bir tarzda, hem elmas ve altın mücevheratını, hem canını Risale-i Nur'un berekatıyla kurtarması misilli, burada da, bu yangında, Risale-i Nur'un çalışkan talebelerinden ve Çalışkan hanedanından üç kardeşi olarak dört zatın o dehşetli yangından kurtulması, Risale-i Nur'un ve Ayetü'l-Kübrâ nın bir kerameti olduğuna hem benim, hem onların, hem sair kardeşlerimizin kat i kanaatimiz geldi. Burada eksik olmayan az bir rüzgar esseydi, o çarşı dükkanlarının ekserisini yandırabilirdi. Hatta Ayetü'l-Kübrâ mağazasından on onbeş dükkan ta uzakta eşyalarını çıkarıp kaçırdılar.
Bazı emarelerle, Sandıklı da, hem Afyon, Kütahya ortasında, Risale-i Nur a ve yeni mektuplarımı elde etmeleriyle bana karşı bir ilişmek emareleri göründü. O iki hadisede, İstanbul hadiseleriyle tokat yediler. Bu defa, niyetlerinde bana ilişmek cezası olarak bu tokat geldi, inşaallah o niyetten onları vazgeçirdi ve korkutup susturdu.
Kardeşlerim, sizin zekavetiniz ve tedbiriniz, benim tesanüdünüz hakkında nasihatime ihtiyaç bırakmıyor. Fakat bu ahirde hissettim ki, Risale-i Nur şakirtlerinin tesanüdlerine zarar vermek için birbirinin hakkında su-i zan verdiriyorlar, ta birbirini itham etsin. Belki "Filan talebe bize casusluk ediyor der, ta bir inşikak düşsün.​
 

HASAN CAN

Active member
Dikkat ediniz, gözünüzle görseniz dahi perdeyi yırtmayınız. Fenalığa karşı iyilikle mukabele ediniz. Fakat çok ihtiyat ediniz, sır vermeyiniz. Zaten sırrımız yok; fakat vehhamlar çoktur. Eğer tahakkuk etse, bir talebe onlara hafiyelik ediyor, ıslahına çalışınız, perdeyi yırtmayınız.
Sizin, hususan Isparta medresesindeki tesanüdünüz, hem Risale-i Nur u, hem şakirtlerini, hem bu memleketin yüzünü ak etmiş. Ve her tarafta Risale-i Nur a çalıştıran ehemmiyetli bir sebep, tesanüdünüzdür ve şevk ve gayretinizdir. Cenab-ı Hak, sizleri bu hizmet-i imaniyede daim ve muvaffak eylesin. Amin, amin.
Umum kardeşlerime taife taife, birer birer selam ve dua; ve dualarını rica ediyoruz.
Said Nursi
Yangın hakkında Üstadımızın yazdığı hakikate kat i kanaatımız geldi; gözümüzle gördük.
Osman, Mehmed, Hasan, Ceylan ve yardım eden İbrahim

• • •
Aziz kardeşim,
Senin mektuplarını iyi gördüm. Fakat şimdiki gazeteciler ve baştakiler, hakikatleri tam takdir edemiyorlar. Hem Risale-i Nur yalvarmaz; onlar yalvarmalı ve aramalı. Ve kıymetini takdir edip müşteri olduktan sonra onların yardımını kabul eder.
Hem şimdi nazar-ı dikkati Risale-i Nur şakirtlerine celb etmemek münasiptir diye düşünüyorum. Fakat yedi sene Harb-i Umumiye bakmayan ve yirmi beş sene gazeteleri okumayan, dinlemeyen bu kardeşinizin fikri, bu meselede sorulmaz. Asıl fikir sahibi, sizler ve Risale-i Nur'un has şakirtleri ve müdakkik naşirleri, meşveretle, hususan Ispartadakilerle, maslahat ne ise yaparsınız.
Senin bu güzel mektubunu Lahikaya yazdık. Risale-i Nur'un Lahika Risalesinde Feyzi ile Emin ehemmiyetli mevki kazanmışlar; acaba ne haldedirler? O ehemmiyetli mevkie muvafık vaziyete muvaffak oluyorlar mı? Kederleri yok mu?
Hem, hapishanede hakikaten merdane ve fedakarane istirahatime çalışan ve on sene şahsıma hizmet kadar beni minnettar eden Taşköprülü Sadık ve Hilmi ve İhsan ne haldedirler? Ve o civarda, hususan İnebolu daki kardeşlerimi unutamıyorum; beni merak etmesinler. Risale-i Nur'un bazı ara sıra bazı yerlerde tevakkufuna mukabil, pek tesirli ve ehemmiyetli bir tarzda perde altında fütuhatı var. Telaş etmesinler; ihtiyat ile beraber sebat, metanet ve yazıda devam etsinler.
Umuma binler selam ve dua ediyoruz.
• • •​
 

HASAN CAN

Active member
Aziz, sıddık kardeşlerim,
Evvela: Sizleri, birinci vazife-i Nuriyeyi, Asa-yı Musa ya ait hizmete başlamanızı tebrik ve Isparta nızı, diyanette ve adab-ı İslamiyede geri değil, ileri gitmesini ruh u canımızla tahsin ve tebrik ediyoruz.
Saniyen: Denizli nin Hüsrev i Hasan Feyzi nin Risale-i Nur hakkında ve Risale-i Nur'un aslı ve esası ve madeni olan hakikat-ı Kur'âniye ve sırr-ı İmân ve nur-u Ahmedi tarifinde yazdığı manzum fıkrası, içinde tam bir samimiyet ve metin bir kanaat-ı imaniye bulunduğundan; hem herşeyi çabuk kabul etmeyen ve delilsiz teslim olmayan alim, hususan muallim olduğu halde Risale-i Nur'un hakkaniyetini hem kendi namına, hem etrafındaki rüfekasının şahs-ı manevisi hesabına bir derece fevkalade, halisane tarif etmesinden Sikke-i Tasdik-i Gaybi ahirinde, Lahikadan alınan parçaların sonunda yazılmasını, hem ayrıca Lahikada da kaydedilmesini ve Halil İbrahim in de son Risale-i Nur hakkındaki tavsifnamesini dahi bunun gibi Sikke-i Tasdik-ı Gaybi nin arkasında yazılmasını münasip gördük ve burada da öyle yaptık. Çünkü bu kadar kuvvetli ve samimi bir kanaat, Sikke-i Gaybi deki imalar nev inde hakkaniyetine bir ima, bir emare olabilir.
Salisen: Hasan Feyzi nin mektubunda bahsettiği bütün oradaki kardeşlerimize pek çok selam, tebrik ediyoruz. Hapishaneleri bir dershane-i Nuriye olduğu gibi, inşaallah Denizli vilayeti de bir nevi Medresetü z-Zehra hükmüne geçecek. Ve çokların yüzünü ak eden ve Nuru zulümlerden kurtarmaya çalışan ve Nurun şakirtlerinin her birisine ona hediye edilen risalelerden ziyade hediye vermiş hükmünde manen bizlere hediyesi var. Bu Nurun tebriki umum ona minnettar olanların hatıralarıdır. Yüzer misli mukabili alınmış bir hatıra-i adalettir.
Rabian: İşaret-i gaybiye ile, " 64 te Risale-i Nur telifçe tamam olur" diye haber-i gaybiyeyi iki hal tasdik ediyor.
Birincisi: Çok mühim noktalar hatıra geldiği halde, risaleyi telif cihetine sevk edilmiyor.
İkincisi: Risale-i Nur'un hıfz ve neşrine ve sahabet ve himayetine çalışmak için hayat isterdim. Fakat hadsiz şükür olsun ki, bir biçare ihtiyar Said yerinde çok genç Said ler o vazifeyi yapıyorlar. Hususan Hüsrev ler, Feyzi ler, Ahmed ler, Mehmed ler biraderzadem gibi çok Abdurrahman lar, ve hakeza. Hafız Ali yi kabrinde mesrur, müferrah ettikleri gibi, inşaallah kabrimde de öyle mesrur edecekler.
Umum kardeşlerime, masumlara, ümmiler, hemşireler gibi her taifenin herbirisine birer birer selam ve dua ediyoruz. Çalışkanların da Risale-i Nur'un bereketiyle o yangından ziyanları yoktur, sizlere arz-ı hürmet ve selam edip ellerinizden öperler.
• • •​
 
Üst Alt