HASAN CAN
Active member
KİRÂ, ÜCRET:
İcâre, bir malın, kendini değil de, menfe’atini ya’nî kullanılmasını satmak olup, kirâya vermek demekdir. Îcâb ve kabûl ile yapılır. Bu satışın semenine (Kirâ, ücret) denir. Mal sâhibine (Âcir) veyâ (Mûcir), kirâcıya ve işverene, ya’nî ücreti ödeyene, (Müste’cir), kendi kuvvetini veyâ san’atini kirâya verene, ya’nî çalışan kimseye (Ecîr) denir. Müste’cir, mûcirin malından, ecîrin de kuvvetinden veyâ san’atinden fâidelenip, buna karşı ücret ödeyen kimsedir.
(Dürr-ül-muhtâr)da ve (Redd-ül-muhtâr)da diyor ki, bir mal, şer’an ve aklen nerede kullanılabilirse, o maksadla kullanmak için kirâya verilir. Kumaşı, ev ve mutbah eşyâsını, süs, gösteriş olarak bulundurmak için; evi, oturmayıp, köleyi, altını, gümüşü ve otomobili kullanmayıp, başkalarına gösteriş yapmak için kirâ ile almak fâsid olur. Ücret vermesi lâzım gelmez. Çünki, bu mallar, îcâb eden yerlerde kullanmak için kirâya verilmemişdir. Bunlar yersiz kullanılsa bile, kirâ vermek lâzım olmaz. Koklamak için çiçeği, kokan şeyi ve okumak için kitâbı kirâya vermek câiz değildir. Ücreti ve zemânı söylenerek âriyet vermekle de kirâya verilmiş olur. Fekat ücreti söylemeden kirâya vermek âriyet olmaz. Fâsid icâre olur.
İcârenin sahîh olması için, ücretin ve menfe’atin bildirilmesi şartdır. Mekânın ve tarlanın menfe’ati, zemân bildirmekle belli olur. San’at sâhiblerinin, menfe’ati, zemânı ve işi birlikde söylemekle, nakl vâsıtalarında ise, bu ikiden herhangi birini söylemekle belli olur. Vakfın, yetîmin, Beyt-ül-mâlın olan tarla, üç seneden, ev, dükkân ise, bir seneden fazla kirâya verilemez. Uzun zemân kirâya verilmeleri için, Hanbelî mezhebi taklîd edilmelidir. Fekat, kirâ şartlarının hepsinin Hanbelî mezhebine uygun olması lâzım olur. Kirâ süresi içinde bozulup telef olan veyâ kullanırken helâk olan şeyleri kirâya vermek câiz değildir. Meselâ para kirâya verilmez. Çünki, kullanırken elden gider. Sütü için hayvanı, meyvesi için ağacı veyâ asmayı, koyun otlatmak için tarlayı, yünü için hayvanı kirâya vermek câiz değildir, fâsiddir. Altından ve gümüşden zînet eşyâsı süs olarak kullanmak için ve elbise, kumaş, giymek için kirâya verilir. Kadınlar yalnız zevclerine karşı süslenebilirler.
(Fetâvâ-yı Feyziyye)de diyor ki, (Bey’de olduğu gibi, icâre de, lâzım olmıyan şart ile fâsid olur. Meselâ, değeri ma’lûm olan malını gemi ile belli iskeleye götürmesi için, belli ücret ile sözleşirken, gemicinin malın gümrüğünü kendi malından vermesini şart etmek fâsid olur. Fâsid icârelerde, sözleşilen ücret değil, ecr-i misl verilir. Bey’de olduğu gibi, icâreyi de ikâle ve fesh etmek câizdir).
Müslimânın [Dâr-ül-islâmda] kâfire ücret ile hizmet etmesi mekrûhdur. İbni Âbidîn beşinci cild, ikiyüzellibirinci sahîfede diyor ki, (Ücret ile kâfirin şerâbını taşımak, kilise ta’mîr etmek ve hıristiyana zünnâr gibi küfr alâmetlerini satmak İmâm-ı a’zama göre câizdir. Müslimân müşterîye mecûsî mesti yapmak veyâ fâsık elbisesi dikmek mekrûhdur. Çünki, mecûsîye ve fâsıklara benzemeğe sebeb olmakdır). Kâfir kadının müslimân çocuğa ve müslimân kadının kâfir çocuğa süt anne tutulması câizdir. [Buradan anlaşılıyor ki, ölümden kurtarabilmek için, müslimâna kâfir kanı da vermek câiz olur.] Bir menfe’ati, başka cins menfe’at karşılığı kirâya vermek câizdir. Meselâ evin kirâsı karşılığı olarak tarlayı kirâlamak câizdir. Fekat, elbiseyi kirâya verip, kirâ olarak başka elbise almak câiz olmaz. Bir yeri, nemâz kılmak için kirâya vermek câiz değildir. Bunun kirâsını almak harâm olur. Burasını bir iş yapmak için kirâlamalı ve nemâz da kılmalıdır.
Tahtâvî “rahmetullahi teâlâ aleyh”, (Dürr-ül-muhtâr) hâşiyesi, son cildin sonunda diyor ki, (Zâlim sultânların uşr olarak milletden alıp kullandıkları malları, uşr denilse dahî, uşr olmaz. Divândan Câmekiyyelerini almış olurlar, ya’nî, millete hizmet edenlere, devletin vereceği ücretleri, milletden toplamış olurlar.
İcâre, bir malın, kendini değil de, menfe’atini ya’nî kullanılmasını satmak olup, kirâya vermek demekdir. Îcâb ve kabûl ile yapılır. Bu satışın semenine (Kirâ, ücret) denir. Mal sâhibine (Âcir) veyâ (Mûcir), kirâcıya ve işverene, ya’nî ücreti ödeyene, (Müste’cir), kendi kuvvetini veyâ san’atini kirâya verene, ya’nî çalışan kimseye (Ecîr) denir. Müste’cir, mûcirin malından, ecîrin de kuvvetinden veyâ san’atinden fâidelenip, buna karşı ücret ödeyen kimsedir.
(Dürr-ül-muhtâr)da ve (Redd-ül-muhtâr)da diyor ki, bir mal, şer’an ve aklen nerede kullanılabilirse, o maksadla kullanmak için kirâya verilir. Kumaşı, ev ve mutbah eşyâsını, süs, gösteriş olarak bulundurmak için; evi, oturmayıp, köleyi, altını, gümüşü ve otomobili kullanmayıp, başkalarına gösteriş yapmak için kirâ ile almak fâsid olur. Ücret vermesi lâzım gelmez. Çünki, bu mallar, îcâb eden yerlerde kullanmak için kirâya verilmemişdir. Bunlar yersiz kullanılsa bile, kirâ vermek lâzım olmaz. Koklamak için çiçeği, kokan şeyi ve okumak için kitâbı kirâya vermek câiz değildir. Ücreti ve zemânı söylenerek âriyet vermekle de kirâya verilmiş olur. Fekat ücreti söylemeden kirâya vermek âriyet olmaz. Fâsid icâre olur.
İcârenin sahîh olması için, ücretin ve menfe’atin bildirilmesi şartdır. Mekânın ve tarlanın menfe’ati, zemân bildirmekle belli olur. San’at sâhiblerinin, menfe’ati, zemânı ve işi birlikde söylemekle, nakl vâsıtalarında ise, bu ikiden herhangi birini söylemekle belli olur. Vakfın, yetîmin, Beyt-ül-mâlın olan tarla, üç seneden, ev, dükkân ise, bir seneden fazla kirâya verilemez. Uzun zemân kirâya verilmeleri için, Hanbelî mezhebi taklîd edilmelidir. Fekat, kirâ şartlarının hepsinin Hanbelî mezhebine uygun olması lâzım olur. Kirâ süresi içinde bozulup telef olan veyâ kullanırken helâk olan şeyleri kirâya vermek câiz değildir. Meselâ para kirâya verilmez. Çünki, kullanırken elden gider. Sütü için hayvanı, meyvesi için ağacı veyâ asmayı, koyun otlatmak için tarlayı, yünü için hayvanı kirâya vermek câiz değildir, fâsiddir. Altından ve gümüşden zînet eşyâsı süs olarak kullanmak için ve elbise, kumaş, giymek için kirâya verilir. Kadınlar yalnız zevclerine karşı süslenebilirler.
(Fetâvâ-yı Feyziyye)de diyor ki, (Bey’de olduğu gibi, icâre de, lâzım olmıyan şart ile fâsid olur. Meselâ, değeri ma’lûm olan malını gemi ile belli iskeleye götürmesi için, belli ücret ile sözleşirken, gemicinin malın gümrüğünü kendi malından vermesini şart etmek fâsid olur. Fâsid icârelerde, sözleşilen ücret değil, ecr-i misl verilir. Bey’de olduğu gibi, icâreyi de ikâle ve fesh etmek câizdir).
Müslimânın [Dâr-ül-islâmda] kâfire ücret ile hizmet etmesi mekrûhdur. İbni Âbidîn beşinci cild, ikiyüzellibirinci sahîfede diyor ki, (Ücret ile kâfirin şerâbını taşımak, kilise ta’mîr etmek ve hıristiyana zünnâr gibi küfr alâmetlerini satmak İmâm-ı a’zama göre câizdir. Müslimân müşterîye mecûsî mesti yapmak veyâ fâsık elbisesi dikmek mekrûhdur. Çünki, mecûsîye ve fâsıklara benzemeğe sebeb olmakdır). Kâfir kadının müslimân çocuğa ve müslimân kadının kâfir çocuğa süt anne tutulması câizdir. [Buradan anlaşılıyor ki, ölümden kurtarabilmek için, müslimâna kâfir kanı da vermek câiz olur.] Bir menfe’ati, başka cins menfe’at karşılığı kirâya vermek câizdir. Meselâ evin kirâsı karşılığı olarak tarlayı kirâlamak câizdir. Fekat, elbiseyi kirâya verip, kirâ olarak başka elbise almak câiz olmaz. Bir yeri, nemâz kılmak için kirâya vermek câiz değildir. Bunun kirâsını almak harâm olur. Burasını bir iş yapmak için kirâlamalı ve nemâz da kılmalıdır.
Tahtâvî “rahmetullahi teâlâ aleyh”, (Dürr-ül-muhtâr) hâşiyesi, son cildin sonunda diyor ki, (Zâlim sultânların uşr olarak milletden alıp kullandıkları malları, uşr denilse dahî, uşr olmaz. Divândan Câmekiyyelerini almış olurlar, ya’nî, millete hizmet edenlere, devletin vereceği ücretleri, milletden toplamış olurlar.