MURATS44
Özel Üye
207-Üçüncü cildin seksenyedinci mektûbundaki bilgileri açıklamakdadır 3.Cild 121.ci
ÜÇÜNCÜ CİLD, 121. ci MEKTÛB
Bu mektûb, Mirzâ Hüsâmeddîn Ahmede yazılmışdır. Mektûbâtın üçüncü cildinin seksenyedinci mektûbundaki ince bilgilerden birkaçını açıklamakdadır:
Allahü teâlâya hamd olsun ve Onun seçdiği kullarına selâm olsun! Şefkat ve merhamet ederek bu fakîre [ya’nî İmâm-ı Rabbânîye “kaddesallahü teâlâ sirrehül’azîz”] gönderdiğiniz kıymetli mektûbu okuyarak şereflendim. Diyorsunuz ki, Ecmîrde iken yazmış olduğunuz mektûbun birkaç yerine buradaki büyüklerden biri karşı gelmekdedir. Bunları açıklayınız! O mektûbda şübheli görülen yerleri birkaç sevdiğimiz de bildirmişdi. Bu şübheleri çözmek için, Allahü teâlânın yardımı ile, birkaç önsöz yazıyorum. Allahü teâlâ hepimize doğru yolu göstersin!
Kıymetli efendim! (Seyr-i murâdî) ve (Seyr-i mürîdî) denilen tesavvuf yolculukları, bu yolcuların vicdânları ile, ya’nî kalbleri ile anladıkları bir yolculukdur. Başkasına bildirilmesi, inandırılması lâzım olan şeylerden değildir. Bu sözleri isbât etmek için delîl göstermeğe lüzûm yokdur. Böyle olmakla berâber, keskin görüşlü, anlayışlı yaratılan bir kimse, böyle yolculukları söyleyenlerin hâllerini, gidişlerini inceler, bereketlerini, ilmlerini ve ma’rifetlerini görürse, onun (Seyr-i murâdî) dediği bir yoldan ilerlemiş, yükselmiş olduğunu hemen anlar. Sözünü isbât etmesini, delîl, sened göstermesini istemez. Gökde kamerin her gece doğuş ve batış yerlerini ve aldığı şeklleri gören anlayışlı bir kimsenin, ayın güneşden aldığı ışıkları yaydığını anlaması gibidir. Keskin görüşlü, bilgili olmıyanlar için, bu kadar görmek ve incelemek delîl olmaz. Üstâdım hâce Bâkî Billah hazretleri, bu fakîrin ilerlemesinin (Seyr-i murâdî) olduğunu dahâ başlangıçda bildirmişdi. Orada bulunan kardeşlerimiz arasında, bu müjdeyi işitmiş olanlar vardır. Mesnevînin aşağıdaki beytlerinin bu fakîrin hâline uygun olduğunu buyurmuşlardı. Fârisî mesnevî tercemesi:
Ma’şukların sevgisi, gizlidir gizli,
Âşıkın aşkı da, davul sesi gibi,
Fekat aşk, âşıkları üzer eritir,
Ma’şûkları ise, besler, sevindirir.
Murâdlardan vâsıl olanlar, (Râh-i ictibâ) ile, [seçilmişlerin yolu ile] kavuşurlar. Bu yol, Peygamberlerin ilerledikleri yoldur “aleyhimüssalevâtü vetteslîmât”. (Avârif) kitâbının sâhibi [Şihâbüddîn-i Sühreverdî] “kuddise sirruh”, (Meczûb-i sâlik) ve (Sâlik-i meczûb)ları anlatırken, bunu açıkca bildirmişdir. İkinci yola, (Râh-i mürîdân) ve murâdların yoluna (Râh-i ictibâ) demişdir. (Şûra) sûresindeki âyet-i kerîmede meâlen, (Allahü teâlâ, dilediğini kendine seçer, kendine kavuşmak isteyenlere de, kavuşduran yolu gösterir) buyruldu. Evet, ictibâ yolu, aslında Peygamberlere mahsûsdur “aleyhimüssalevâtü vetteslîmât”. Ümmetlerinden onlara tâbi’ olanlara da, onlara mahsûs olan kemâllerden ihsân olunduğu gibi, bunu da nasîb ederler. Yoksa, ictibâ yolu, yalnız Peygamberlere “aleyhimüssalevâtü vetteslîmât” mahsûs olup, ümmetlerinden hiç kimseye verilmez demek değildir. Böyle olduğu işitilmemişdir.
Kıymetli efendim! Sâlike feyzlerin Resûlullah vâsıtası ile gelmesi “aleyhi ve alâ Âlihissalâtü vesselâm”, (Muhammedî-meşreb) olan bu sâlikin hakîkatinin, (Hakîkat-i Muhammedî) ile birleşinceye kadardır. Resûlullaha tam uymakla, belki de Allahü teâlânın lutfü ve ihsânı ile urûc makâmlarında bu hakîkat, o hakîkat ile birleşince, Resûlullah artık vâsıta olmaz. Çünki, birşeyin başka birşeye vâsıta, aracı olması, bu iki şeyin başka başka oldukları zemândadır. İkisi birleşince, bunlar için, birbirlerine vâsıta olmak, perde olmak, perdelenmek gibi şeyler düşünülemez. İki şey birleşince, her işleri ortak olur. Sâlik, tâbi’ iken, uymakda iken, tufeylî iken, ikisi arasındaki işler, hizmetci ile hizmet olunan kimsenin işleri gibi başka başkadır.
ÜÇÜNCÜ CİLD, 121. ci MEKTÛB
Bu mektûb, Mirzâ Hüsâmeddîn Ahmede yazılmışdır. Mektûbâtın üçüncü cildinin seksenyedinci mektûbundaki ince bilgilerden birkaçını açıklamakdadır:
Allahü teâlâya hamd olsun ve Onun seçdiği kullarına selâm olsun! Şefkat ve merhamet ederek bu fakîre [ya’nî İmâm-ı Rabbânîye “kaddesallahü teâlâ sirrehül’azîz”] gönderdiğiniz kıymetli mektûbu okuyarak şereflendim. Diyorsunuz ki, Ecmîrde iken yazmış olduğunuz mektûbun birkaç yerine buradaki büyüklerden biri karşı gelmekdedir. Bunları açıklayınız! O mektûbda şübheli görülen yerleri birkaç sevdiğimiz de bildirmişdi. Bu şübheleri çözmek için, Allahü teâlânın yardımı ile, birkaç önsöz yazıyorum. Allahü teâlâ hepimize doğru yolu göstersin!
Kıymetli efendim! (Seyr-i murâdî) ve (Seyr-i mürîdî) denilen tesavvuf yolculukları, bu yolcuların vicdânları ile, ya’nî kalbleri ile anladıkları bir yolculukdur. Başkasına bildirilmesi, inandırılması lâzım olan şeylerden değildir. Bu sözleri isbât etmek için delîl göstermeğe lüzûm yokdur. Böyle olmakla berâber, keskin görüşlü, anlayışlı yaratılan bir kimse, böyle yolculukları söyleyenlerin hâllerini, gidişlerini inceler, bereketlerini, ilmlerini ve ma’rifetlerini görürse, onun (Seyr-i murâdî) dediği bir yoldan ilerlemiş, yükselmiş olduğunu hemen anlar. Sözünü isbât etmesini, delîl, sened göstermesini istemez. Gökde kamerin her gece doğuş ve batış yerlerini ve aldığı şeklleri gören anlayışlı bir kimsenin, ayın güneşden aldığı ışıkları yaydığını anlaması gibidir. Keskin görüşlü, bilgili olmıyanlar için, bu kadar görmek ve incelemek delîl olmaz. Üstâdım hâce Bâkî Billah hazretleri, bu fakîrin ilerlemesinin (Seyr-i murâdî) olduğunu dahâ başlangıçda bildirmişdi. Orada bulunan kardeşlerimiz arasında, bu müjdeyi işitmiş olanlar vardır. Mesnevînin aşağıdaki beytlerinin bu fakîrin hâline uygun olduğunu buyurmuşlardı. Fârisî mesnevî tercemesi:
Ma’şukların sevgisi, gizlidir gizli,
Âşıkın aşkı da, davul sesi gibi,
Fekat aşk, âşıkları üzer eritir,
Ma’şûkları ise, besler, sevindirir.
Murâdlardan vâsıl olanlar, (Râh-i ictibâ) ile, [seçilmişlerin yolu ile] kavuşurlar. Bu yol, Peygamberlerin ilerledikleri yoldur “aleyhimüssalevâtü vetteslîmât”. (Avârif) kitâbının sâhibi [Şihâbüddîn-i Sühreverdî] “kuddise sirruh”, (Meczûb-i sâlik) ve (Sâlik-i meczûb)ları anlatırken, bunu açıkca bildirmişdir. İkinci yola, (Râh-i mürîdân) ve murâdların yoluna (Râh-i ictibâ) demişdir. (Şûra) sûresindeki âyet-i kerîmede meâlen, (Allahü teâlâ, dilediğini kendine seçer, kendine kavuşmak isteyenlere de, kavuşduran yolu gösterir) buyruldu. Evet, ictibâ yolu, aslında Peygamberlere mahsûsdur “aleyhimüssalevâtü vetteslîmât”. Ümmetlerinden onlara tâbi’ olanlara da, onlara mahsûs olan kemâllerden ihsân olunduğu gibi, bunu da nasîb ederler. Yoksa, ictibâ yolu, yalnız Peygamberlere “aleyhimüssalevâtü vetteslîmât” mahsûs olup, ümmetlerinden hiç kimseye verilmez demek değildir. Böyle olduğu işitilmemişdir.
Kıymetli efendim! Sâlike feyzlerin Resûlullah vâsıtası ile gelmesi “aleyhi ve alâ Âlihissalâtü vesselâm”, (Muhammedî-meşreb) olan bu sâlikin hakîkatinin, (Hakîkat-i Muhammedî) ile birleşinceye kadardır. Resûlullaha tam uymakla, belki de Allahü teâlânın lutfü ve ihsânı ile urûc makâmlarında bu hakîkat, o hakîkat ile birleşince, Resûlullah artık vâsıta olmaz. Çünki, birşeyin başka birşeye vâsıta, aracı olması, bu iki şeyin başka başka oldukları zemândadır. İkisi birleşince, bunlar için, birbirlerine vâsıta olmak, perde olmak, perdelenmek gibi şeyler düşünülemez. İki şey birleşince, her işleri ortak olur. Sâlik, tâbi’ iken, uymakda iken, tufeylî iken, ikisi arasındaki işler, hizmetci ile hizmet olunan kimsenin işleri gibi başka başkadır.