38 — İKİNCİ CİLD, 89. cu MEKTÛB
Bu mektûb, seyyid Mîr Muhibbullaha yazılmışdır. Dünyâda âhırete yarar iş görmek lâzım olduğu bildirilmekdedir:
Allahü teâlâya hamd olsun! Allahü teâlâ bizi ve sizi, dedelerinizin doğru yolunda bulundursun! İnsanların en üstünü, sevgili Peygamberinin “aleyhissalâtü vesselâm” sadakası olarak, düâmızı kabûl eylesin! Burada bulunan fakîrlerin hâli ve işleri çok iyidir. Allahü teâlâya dâimâ hamd ve minnet ederiz ve Onun Peygamberine sonsuz salât ve selâm ederiz. Selâmetde ve âfiyetde olmanız ve doğru yolda bulunmanız ve ilerlemeniz için Allahü teâlâya düâ ederim. Kıymetli ve merhametli efendim! Kazanç zemânı geçip gidiyor. Her geçen an, ömrümüzü azaltmakda, ecel zemânını yaklaşdırmakdadır. Bugün aklımızı başımıza toplamazsak, yarın âh etmekden ve pişmânlıkdan başka elimize birşey geçmez. Bu birkaç günlük sağlık zemânında, parlak dîne uygun yaşamağa çalışmalıyız! Ancak böylece kurtulmamız umulur. Dünyâ hayâtı, iş yapacak zemândır. Keyf yapacak, eğlenecek zemân ileride gelmekdedir. Orada, dünyâda yapılan işlerin karşılığı ele geçecekdir. İş zemânını eğlence ile geçirmek, çiftçinin tohum ekmemesi ve mahsûl almaması gibidir. Dahâ uzatarak başınızı ağrıtmakdan çekiniyorum.
39 — İKİNCİ CİLD, 58. ci MEKTÛB
Bu mektûb, Muhammed Takıyye cevâb olarak yazılmış olup, âlem-i misâl hakkında bilgi vermekde ve tenâsüh olmadığını bildirmekde ve insan rûhlarının nakl edilmediğini ve kümûn ve bürûz ne demek olduğunu bildirmekdedir:
Bütün âlemlerin rabbi, sâhibi olan, Allahü teâlâya hamd olsun ve Peygamberlerinin en yükseği, Muhammed aleyhisselâma ve tertemiz akrabâsının ve Eshâbının hepsine selâmlar olsun! Güzel ahlâkınızın ve ulvî fıtratınızın eseri olan kıymetli mektûbunuzu okumakla şereflendik. Allahü teâlâ, sizi bütün ayb ve kusûrlardan muhâfaza buyursun! Soruyorsunuz ki, şeyh Muhyiddîn-i Arabî “kuddise sirruh”, (Fütûhât-ı mekkiyye) kitâbında, bir hadîs-i şerîf bildiriyor. Bu hadîs-i şerîfde, Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem”, (Allahü teâlâ, yüzbin Âdem yaratmışdır) buyurmakdadır. Muhyiddîn-i Arabî “rahmetullahi aleyh” sonra âlem-i misâlden gördüğü birkaç şeyi yazıyor ve diyor ki, (Kâ’be-i mu’azzamayı tavâf ederken, yanımda birkaç kişi vardı. Bunları hiç tanımıyordum. Tavâf yaparken, arabî iki beyt okudular. Bir beytin ma’nâsı şöyle idi:
Yıllarca, biz de sizin gibi,
Hepimiz, tavâf etdik bu evi.
Bu beyti duyunca, bu kimselerin âlem-i misâlden olması hâtırıma geldi. Böyle düşünürken, içlerinden biri, bana bakarak, ben, senin dedelerinden birisiyim, dedi. Sen öleli kaç sene oldu? dedim. Kırkbin seneden çok dedi. Bu sözüne şaşdım ve târîhciler, insanların ilk babası olan Âdemden “aleyhisselâm”, bugüne kadar, yedibin sene geçmediğini söylüyor dedim. Sen, hangi Âdemi diyorsun? Ben, yedibin seneden çok önceki zemânlarda yaşıyan Âdemin evlâdındanım, dedi. Bunu işitince, yukarıdaki hadîs-i şerîfi hâtırladım).
[Tenbîh: Erd küresinin ömrünü, ya’nî yaratıldığı günden kıyâmete kadar olan zemânı, eski müneccimler, ya’nî astronomlar, seyyâre yıldızların adedince bin sene, ya’nî yedibin sene demişlerdir. Zîrâ onlar, gezegen adedini yedi biliyordu. Târîhlerin çoğunda yazılı bulunan ve ba’zı din kitâblarına da geçmiş olan yedibin sene, buradan gelmekdedir. Ba’zıları da, burc adedince, onikibin sene, bir kısmı da, meridyen derecesi adedince, üçyüzaltmış [360] bin sene dedi ki, bu üç aded de, zan ve faraziyye hâlindedir. İdrîs “aleyhisselâm” buyurmuş ki, (Bizler, Peygamber olduğumuz hâlde, dünyânın ömrünü bilemedik).
Bu mektûb, seyyid Mîr Muhibbullaha yazılmışdır. Dünyâda âhırete yarar iş görmek lâzım olduğu bildirilmekdedir:
Allahü teâlâya hamd olsun! Allahü teâlâ bizi ve sizi, dedelerinizin doğru yolunda bulundursun! İnsanların en üstünü, sevgili Peygamberinin “aleyhissalâtü vesselâm” sadakası olarak, düâmızı kabûl eylesin! Burada bulunan fakîrlerin hâli ve işleri çok iyidir. Allahü teâlâya dâimâ hamd ve minnet ederiz ve Onun Peygamberine sonsuz salât ve selâm ederiz. Selâmetde ve âfiyetde olmanız ve doğru yolda bulunmanız ve ilerlemeniz için Allahü teâlâya düâ ederim. Kıymetli ve merhametli efendim! Kazanç zemânı geçip gidiyor. Her geçen an, ömrümüzü azaltmakda, ecel zemânını yaklaşdırmakdadır. Bugün aklımızı başımıza toplamazsak, yarın âh etmekden ve pişmânlıkdan başka elimize birşey geçmez. Bu birkaç günlük sağlık zemânında, parlak dîne uygun yaşamağa çalışmalıyız! Ancak böylece kurtulmamız umulur. Dünyâ hayâtı, iş yapacak zemândır. Keyf yapacak, eğlenecek zemân ileride gelmekdedir. Orada, dünyâda yapılan işlerin karşılığı ele geçecekdir. İş zemânını eğlence ile geçirmek, çiftçinin tohum ekmemesi ve mahsûl almaması gibidir. Dahâ uzatarak başınızı ağrıtmakdan çekiniyorum.
39 — İKİNCİ CİLD, 58. ci MEKTÛB
Bu mektûb, Muhammed Takıyye cevâb olarak yazılmış olup, âlem-i misâl hakkında bilgi vermekde ve tenâsüh olmadığını bildirmekde ve insan rûhlarının nakl edilmediğini ve kümûn ve bürûz ne demek olduğunu bildirmekdedir:
Bütün âlemlerin rabbi, sâhibi olan, Allahü teâlâya hamd olsun ve Peygamberlerinin en yükseği, Muhammed aleyhisselâma ve tertemiz akrabâsının ve Eshâbının hepsine selâmlar olsun! Güzel ahlâkınızın ve ulvî fıtratınızın eseri olan kıymetli mektûbunuzu okumakla şereflendik. Allahü teâlâ, sizi bütün ayb ve kusûrlardan muhâfaza buyursun! Soruyorsunuz ki, şeyh Muhyiddîn-i Arabî “kuddise sirruh”, (Fütûhât-ı mekkiyye) kitâbında, bir hadîs-i şerîf bildiriyor. Bu hadîs-i şerîfde, Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem”, (Allahü teâlâ, yüzbin Âdem yaratmışdır) buyurmakdadır. Muhyiddîn-i Arabî “rahmetullahi aleyh” sonra âlem-i misâlden gördüğü birkaç şeyi yazıyor ve diyor ki, (Kâ’be-i mu’azzamayı tavâf ederken, yanımda birkaç kişi vardı. Bunları hiç tanımıyordum. Tavâf yaparken, arabî iki beyt okudular. Bir beytin ma’nâsı şöyle idi:
Yıllarca, biz de sizin gibi,
Hepimiz, tavâf etdik bu evi.
Bu beyti duyunca, bu kimselerin âlem-i misâlden olması hâtırıma geldi. Böyle düşünürken, içlerinden biri, bana bakarak, ben, senin dedelerinden birisiyim, dedi. Sen öleli kaç sene oldu? dedim. Kırkbin seneden çok dedi. Bu sözüne şaşdım ve târîhciler, insanların ilk babası olan Âdemden “aleyhisselâm”, bugüne kadar, yedibin sene geçmediğini söylüyor dedim. Sen, hangi Âdemi diyorsun? Ben, yedibin seneden çok önceki zemânlarda yaşıyan Âdemin evlâdındanım, dedi. Bunu işitince, yukarıdaki hadîs-i şerîfi hâtırladım).
[Tenbîh: Erd küresinin ömrünü, ya’nî yaratıldığı günden kıyâmete kadar olan zemânı, eski müneccimler, ya’nî astronomlar, seyyâre yıldızların adedince bin sene, ya’nî yedibin sene demişlerdir. Zîrâ onlar, gezegen adedini yedi biliyordu. Târîhlerin çoğunda yazılı bulunan ve ba’zı din kitâblarına da geçmiş olan yedibin sene, buradan gelmekdedir. Ba’zıları da, burc adedince, onikibin sene, bir kısmı da, meridyen derecesi adedince, üçyüzaltmış [360] bin sene dedi ki, bu üç aded de, zan ve faraziyye hâlindedir. İdrîs “aleyhisselâm” buyurmuş ki, (Bizler, Peygamber olduğumuz hâlde, dünyânın ömrünü bilemedik).