26- Emr-i bil-ma’rûf, nehy-i anil-münker ve cihâd sevâbı çokdur 4.Cild 29.cu mektû
Âhırete göç eder. Ona âhıret işleri yaparlar. Bunun içindir ki, [Deylemînin “rahmetullahi aleyh” bildirdiği hadîs-i şerîfde], (İnsan ölünce, kıyâmeti kopmuş olur) buyuruldu.
Sakın, hayâlde hâsıl olan keşflere ve âlem-i misâlde görünen şeylere aldanarak, (Ehl-i sünnet ve cemâ’at) fırkası âlimlerinin bildirdikleri i’tikâddan ayrılmayınız! Allahü teâlâ, o büyük âlimlerin çalışmalarına bol bol mükâfât versin! Rü’yâlara, hayâllere aldanmayınız! Çünki, bu kurtuluş fırkasına uymadıkca, âhıretde azâblardan kurtulmak düşünülemez. Kıyâmetde kurtulmak istiyenler, kendi görüşlerini bırakarak, bu büyüklere uymağa canla başla çalışmalıdır. [Ehl-i sünnet fırkası âlimlerinin bildirdikleri doğru i’tikâdı anlatan, her lisânda binlerce kitâb yazılmışdır. Arabî (Emâlî kasîdesi) ve bunun arabî şerhi olan (Nuhbe) kitâbı ve fârisî (Türpüştî risâlesi) meşhûrdur. Türkçe (Birgivî vasıyyetnâmesi) ve Hüseyn Hilmi Işıkın (Ehl-i sünnet kasîdesi) çok fâidelidir. Bu kasîde (Fâideli Bilgiler) ve (Cevâb Veremedi) kitâblarında mevcûddur.] Habercinin vazîfesi, bildiğini söylemekdir. Yazınızdaki gevşekliği görünce, hayâllerinize kapılarak, bu büyüklere uymak se’âdetinden ayrılmak felâketine düşeceğinizden ve kendi keşflerinizin akıntısına kapılacağınızdan çok korkdum. Nefslerimizin kötülüklerinden ve işlerimizin bozukluğundan Allahü teâlâya sığınırız. Şeytân, büyük düşmanımızdır. Doğru yoldan kaydırıp sapdırmaması için, çok uyanık olmalısınız! Ayrılık bir sene olmadan, Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” sünnetine [ya’nî Ehl-i sünnet fırkası âlimlerinin gösterdikleri yola] uymak için yapdığınız titizlikler ve kurtuluşun, ancak o büyüklerin yoluna sarılmakda olduğunu gösteren çalışmalarınız ne olmuş? Bunlar ne çabuk unutulmuş. Hayâllerinizin arkasında sürükleniyorsunuz. Sizinle buluşmamızın çok gecikeceği anlaşılıyor. Yaşayışına öyle düzen vermelisin ki, kendini kurtarmak ümmîdi yok olmasın! Yâ Rabbî! Bizlere merhamet et! İşlerimizin iyi olmasını nasîb eyle! Doğru yolda bulunanlara bizden selâm olsun.
41 — DÖRDÜNCÜ CİLD, 29. cu MEKTÛB
Bu mektûb Muhammed Ma’sûm “kuddise sirruh” tarafından, mirzâ Ubeydüllah beğe yazılmışdır. Nasîhatin lâzım olduğunu, cihâdın kıymetini bildirmekdedir:
Ba’zıları zan eder ki, tesavvuf, kendi hâline bakıp, başkasına karışmamak, kimseye ilişmemekdir. Bu, doğru değildir ve dinde yara açmağa sebeb olur. Böyle söyleyen, acabâ tesavvuf adamı ve tesavvufcu sözü deyince, kimleri hâtırlıyor? Eğer, Ebû Bekr-i Sıddîka “radıyallahü anh” bağlanan büyükleri demek istiyorsa, bu büyüklerin yolu, sünnet-i seniyyeye yapışmak ve bid’atlerden kaçmak olduğu, kitâblarında yazılıdır. Hâlbuki, (Emr-i ma’rûf) ve (Nehy-i münker) ve (Buğd-ı fillâh) ve (Cihâd-ı fî sebîlillâh), Peygamberimizin “sallallahü aleyhi ve sellem” sünnetinden, belki islâmiyyetin vâciblerinden ve farzlarındandır. O hâlde, emr-i ma’rûfu terk etmek, bu büyüklerin yolunu terk etmek olur. Nitekim, bunlardan İmâm-ı Muhammed Behâeddîn-i Buhârî “kuddise sirruh” (Bizim yolumuz urve-i vüskâya yapışmak, ya’nî Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” yolunda ve Onun Eshâbının izinde gitmekdir) buyurdu. Bunun içindir ki, bu yolda az bir iş, büyük kazanç hâsıl ediyor. Bu yoldan ayrılan, büyük tehlükelere düşüyor. Eğer tesavvuf, emr-i ma’rûfu terk etmek olsaydı, tesavvufun reîslerinden olan Muhammed Behâeddîn-i Buhârî “kuddise sirruh” kendi hocası, üstâdı olan Seyyid Emîr Gilâl hazretlerine emr-i ma’rûfda bulunmazdı. Hocasına karışmak edebe muhâlif iken, yine emr-i ma’rûf yapdı ve Buhârânın âlimlerini toplayarak, Allahü teâlânın ismini yüksek sesle tekrâr etmenin islâmiyyetde makbûl olmadığını, hepsinin huzûrunda isbât etdi ve hocasına bundan vazgeçmesinin lüzûmunu bildirdi. Hocası da, dîni güzel ve doğru söze âşık olduğundan, kabûl edip, terk eyledi. Tesavvuf ehli, insanı necâta kavuşduracak ve helâke götürecek şeyleri bildirmek için, binlerle kitâb yazdı.
Âhırete göç eder. Ona âhıret işleri yaparlar. Bunun içindir ki, [Deylemînin “rahmetullahi aleyh” bildirdiği hadîs-i şerîfde], (İnsan ölünce, kıyâmeti kopmuş olur) buyuruldu.
Sakın, hayâlde hâsıl olan keşflere ve âlem-i misâlde görünen şeylere aldanarak, (Ehl-i sünnet ve cemâ’at) fırkası âlimlerinin bildirdikleri i’tikâddan ayrılmayınız! Allahü teâlâ, o büyük âlimlerin çalışmalarına bol bol mükâfât versin! Rü’yâlara, hayâllere aldanmayınız! Çünki, bu kurtuluş fırkasına uymadıkca, âhıretde azâblardan kurtulmak düşünülemez. Kıyâmetde kurtulmak istiyenler, kendi görüşlerini bırakarak, bu büyüklere uymağa canla başla çalışmalıdır. [Ehl-i sünnet fırkası âlimlerinin bildirdikleri doğru i’tikâdı anlatan, her lisânda binlerce kitâb yazılmışdır. Arabî (Emâlî kasîdesi) ve bunun arabî şerhi olan (Nuhbe) kitâbı ve fârisî (Türpüştî risâlesi) meşhûrdur. Türkçe (Birgivî vasıyyetnâmesi) ve Hüseyn Hilmi Işıkın (Ehl-i sünnet kasîdesi) çok fâidelidir. Bu kasîde (Fâideli Bilgiler) ve (Cevâb Veremedi) kitâblarında mevcûddur.] Habercinin vazîfesi, bildiğini söylemekdir. Yazınızdaki gevşekliği görünce, hayâllerinize kapılarak, bu büyüklere uymak se’âdetinden ayrılmak felâketine düşeceğinizden ve kendi keşflerinizin akıntısına kapılacağınızdan çok korkdum. Nefslerimizin kötülüklerinden ve işlerimizin bozukluğundan Allahü teâlâya sığınırız. Şeytân, büyük düşmanımızdır. Doğru yoldan kaydırıp sapdırmaması için, çok uyanık olmalısınız! Ayrılık bir sene olmadan, Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” sünnetine [ya’nî Ehl-i sünnet fırkası âlimlerinin gösterdikleri yola] uymak için yapdığınız titizlikler ve kurtuluşun, ancak o büyüklerin yoluna sarılmakda olduğunu gösteren çalışmalarınız ne olmuş? Bunlar ne çabuk unutulmuş. Hayâllerinizin arkasında sürükleniyorsunuz. Sizinle buluşmamızın çok gecikeceği anlaşılıyor. Yaşayışına öyle düzen vermelisin ki, kendini kurtarmak ümmîdi yok olmasın! Yâ Rabbî! Bizlere merhamet et! İşlerimizin iyi olmasını nasîb eyle! Doğru yolda bulunanlara bizden selâm olsun.
41 — DÖRDÜNCÜ CİLD, 29. cu MEKTÛB
Bu mektûb Muhammed Ma’sûm “kuddise sirruh” tarafından, mirzâ Ubeydüllah beğe yazılmışdır. Nasîhatin lâzım olduğunu, cihâdın kıymetini bildirmekdedir:
Ba’zıları zan eder ki, tesavvuf, kendi hâline bakıp, başkasına karışmamak, kimseye ilişmemekdir. Bu, doğru değildir ve dinde yara açmağa sebeb olur. Böyle söyleyen, acabâ tesavvuf adamı ve tesavvufcu sözü deyince, kimleri hâtırlıyor? Eğer, Ebû Bekr-i Sıddîka “radıyallahü anh” bağlanan büyükleri demek istiyorsa, bu büyüklerin yolu, sünnet-i seniyyeye yapışmak ve bid’atlerden kaçmak olduğu, kitâblarında yazılıdır. Hâlbuki, (Emr-i ma’rûf) ve (Nehy-i münker) ve (Buğd-ı fillâh) ve (Cihâd-ı fî sebîlillâh), Peygamberimizin “sallallahü aleyhi ve sellem” sünnetinden, belki islâmiyyetin vâciblerinden ve farzlarındandır. O hâlde, emr-i ma’rûfu terk etmek, bu büyüklerin yolunu terk etmek olur. Nitekim, bunlardan İmâm-ı Muhammed Behâeddîn-i Buhârî “kuddise sirruh” (Bizim yolumuz urve-i vüskâya yapışmak, ya’nî Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” yolunda ve Onun Eshâbının izinde gitmekdir) buyurdu. Bunun içindir ki, bu yolda az bir iş, büyük kazanç hâsıl ediyor. Bu yoldan ayrılan, büyük tehlükelere düşüyor. Eğer tesavvuf, emr-i ma’rûfu terk etmek olsaydı, tesavvufun reîslerinden olan Muhammed Behâeddîn-i Buhârî “kuddise sirruh” kendi hocası, üstâdı olan Seyyid Emîr Gilâl hazretlerine emr-i ma’rûfda bulunmazdı. Hocasına karışmak edebe muhâlif iken, yine emr-i ma’rûf yapdı ve Buhârânın âlimlerini toplayarak, Allahü teâlânın ismini yüksek sesle tekrâr etmenin islâmiyyetde makbûl olmadığını, hepsinin huzûrunda isbât etdi ve hocasına bundan vazgeçmesinin lüzûmunu bildirdi. Hocası da, dîni güzel ve doğru söze âşık olduğundan, kabûl edip, terk eyledi. Tesavvuf ehli, insanı necâta kavuşduracak ve helâke götürecek şeyleri bildirmek için, binlerle kitâb yazdı.