HASAN CAN
Active member
ÜÇÜNCÜ CİLD, 35. ci MEKTÛB Bu mektûb, Mirzâ Menû Cehre yazılmış olup, nasîhat vermekdedir:
Allahü teâlâ, hayrlı ömürler ihsân buyursun! Se’âdet, iyilikler verip, başınızdan geçen acıları unutdursun!
Yavrum! Gençlikde, nefsin arzûları, insanı kapladığı gibi, ilm öğrenilecek, ibâdet yapılacak en kârlı zemân da gençlikdir. Gençlikde, şehvetin, asabiyyetin kapladığı ânlarda, islâmiyyetin bir emrini yerine getirmek, ihtiyârlıkda yapılan aynı ibâdetden çok üstün ve kıymetli olur. [Hele başka mâni’ler de araya katılırsa, bunları dinlemeyip yapılan ibâdetin sevâbı o kadar çokdur ki, ancak Allahü teâlâ bilir.] Çünki, mâni’ler karşısında, ibâdeti yapmak güçlüğü, sıkıntısı, o ibâdetlerin, şânını, şerefini göklere çıkarır. Mâni’ olmayarak, kolay yapılan ibâdetler, aşağıda kalır. Bunun içindir ki, insanların yüksekleri, meleklerin yükseklerinden dahâ üstün olmuşdur. Çünki insan, mâni’ler arasında ibâdet ediyor. Melekler ise, mâni’ olmadan emre itâ’at ediyor. Harb zemânında, askerin kıymeti artar ve muhârebede ufak bir hizmetleri, sulh zemânındaki büyük gayretlerinden dahâ kıymetli olur. Gençlik arzûları, Allahü teâlânın düşmanı olan nefsin ve şeytânın sevdiği şeylerdir. İslâmiyyete uygun şeyler ise, Allahü teâlânın sevdiği şeylerdir. Allahü teâlânın düşmanlarını sevindirip, bütün ni’metleri veren, hakîkî sâhibi gazaba getirmek, akllı ve zekî insanların yapacağı şey değildir. Allahü teâlâ, hepimize akla uygun hareketler nasîb edip, nefse, şeytâna ve zındıkların, ya’nî müslimân ismini taşıyan din düşmanlarının sözlerine ve yazılarına aldanmakdan muhâfaza buyursun! [Hele dinsizlerin, müslimânlarla alay edenlerin çoğaldığı, müslimân evlâdlarını dinden çıkaran propagandaların yayıldığı zemânda yapılan az bir ibâdete, doğru olmak şartı ile, katkat çok sevâb verilecekdir. Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki, (Ey Eshâbım! Siz öyle bir zemânda geldiniz ki, Allahü teâlânın emrlerinden onda dokuzunu yapıp, birini yapmazsanız, helâk olursunuz, Cehenneme gidersiniz! Bir zemân gelecek ki, o zemânın mü’minleri, emrlerin birini yapabilip, dokuzunu bıraksalar, Cehennemden kurtulurlar. O zemânda îmânı olanlara müjdeler olsun!)].
49 — ÜÇÜNCÜ CİLD, 57. ci MEKTÛB
Bu mektûb, mevlânâ Hamîd Ahmedî için yazılmışdır. Âlemin yokdan var edilmiş olduğunu bildirmekde ve Yunan felsefecilerinin akl-ı fe’âl dedikleri şeyi red etmekdedir:
Âlemlerin rabbi olan Allahü teâlâya hamd olsun ve Peygamberlerin en üstününe salât ve selâm olsun. Allahü teâlâ kendiliğinden vardır. Allahü teâlânın varlığı kendisindendir. Şimdi var olduğu gibi, geçmişde de hep vardı. İleride de hep vardır. Varlığından önce ve varlığının sonunda yok olması mümkin değildir. Hep var olması lâzımdır. Yokluk, Ona yaklaşamaz. Allahü teâlâdan başka herşeye (Âlem) denir. Âlemin hepsi, maddenin fizik hâlleri, [ya’nî, katı, sıvı ve gaz cismler ve atomlar, moleküller, enerjiler], gökler, akllar, nefsler, [hücreler, bütün canlılar], elementler ve bileşik cismler, Onun yaratması ile var olmuşlardır. Yok iken, sonradan vücûde gelmişlerdir. Sonsuz var olan yalnız Odur. Ondan başka herşey, yok idiler. Sonradan var oldular. Sonra, yine yok olacaklardır. Yer küresini iki günde yaratdı. Sonra, gökleri ve yıldızları da iki günde yaratdı. Ya’nî yokdan var eyledi. (Ha-mîm Secde) sûresinin dokuzuncu âyetinde meâlen, (Yeri iki günde yaratdı) ve onikinci âyetinde meâlen, (Sonra, yedi gökü de iki günde var eyledi) buyuruldu. Bir kimse ortaya çıkıp, Kur’ân-ı kerîmin bu âyetlerini inkâr ederek, mahlûklardan bir kısmına ve göklere, yıldızlara ve elementlere, akllara, rûhlara kadîm derse, bunun ahmak olduğu anlaşılır. Bütün dinler, Allahdan başka herşeyin hâdis olduklarını, ya’nî yok iken, sonradan var edilmiş olduklarını bildirmişlerdir. Bütün dinlerin bu sözbirliğini, Huccet-ül-islâm imâm-ı Muhammed Gazâlî, (El-münkızü aniddalâl) kitâbında bildirmekdedir.
Allahü teâlâ, hayrlı ömürler ihsân buyursun! Se’âdet, iyilikler verip, başınızdan geçen acıları unutdursun!
Yavrum! Gençlikde, nefsin arzûları, insanı kapladığı gibi, ilm öğrenilecek, ibâdet yapılacak en kârlı zemân da gençlikdir. Gençlikde, şehvetin, asabiyyetin kapladığı ânlarda, islâmiyyetin bir emrini yerine getirmek, ihtiyârlıkda yapılan aynı ibâdetden çok üstün ve kıymetli olur. [Hele başka mâni’ler de araya katılırsa, bunları dinlemeyip yapılan ibâdetin sevâbı o kadar çokdur ki, ancak Allahü teâlâ bilir.] Çünki, mâni’ler karşısında, ibâdeti yapmak güçlüğü, sıkıntısı, o ibâdetlerin, şânını, şerefini göklere çıkarır. Mâni’ olmayarak, kolay yapılan ibâdetler, aşağıda kalır. Bunun içindir ki, insanların yüksekleri, meleklerin yükseklerinden dahâ üstün olmuşdur. Çünki insan, mâni’ler arasında ibâdet ediyor. Melekler ise, mâni’ olmadan emre itâ’at ediyor. Harb zemânında, askerin kıymeti artar ve muhârebede ufak bir hizmetleri, sulh zemânındaki büyük gayretlerinden dahâ kıymetli olur. Gençlik arzûları, Allahü teâlânın düşmanı olan nefsin ve şeytânın sevdiği şeylerdir. İslâmiyyete uygun şeyler ise, Allahü teâlânın sevdiği şeylerdir. Allahü teâlânın düşmanlarını sevindirip, bütün ni’metleri veren, hakîkî sâhibi gazaba getirmek, akllı ve zekî insanların yapacağı şey değildir. Allahü teâlâ, hepimize akla uygun hareketler nasîb edip, nefse, şeytâna ve zındıkların, ya’nî müslimân ismini taşıyan din düşmanlarının sözlerine ve yazılarına aldanmakdan muhâfaza buyursun! [Hele dinsizlerin, müslimânlarla alay edenlerin çoğaldığı, müslimân evlâdlarını dinden çıkaran propagandaların yayıldığı zemânda yapılan az bir ibâdete, doğru olmak şartı ile, katkat çok sevâb verilecekdir. Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki, (Ey Eshâbım! Siz öyle bir zemânda geldiniz ki, Allahü teâlânın emrlerinden onda dokuzunu yapıp, birini yapmazsanız, helâk olursunuz, Cehenneme gidersiniz! Bir zemân gelecek ki, o zemânın mü’minleri, emrlerin birini yapabilip, dokuzunu bıraksalar, Cehennemden kurtulurlar. O zemânda îmânı olanlara müjdeler olsun!)].
49 — ÜÇÜNCÜ CİLD, 57. ci MEKTÛB
Bu mektûb, mevlânâ Hamîd Ahmedî için yazılmışdır. Âlemin yokdan var edilmiş olduğunu bildirmekde ve Yunan felsefecilerinin akl-ı fe’âl dedikleri şeyi red etmekdedir:
Âlemlerin rabbi olan Allahü teâlâya hamd olsun ve Peygamberlerin en üstününe salât ve selâm olsun. Allahü teâlâ kendiliğinden vardır. Allahü teâlânın varlığı kendisindendir. Şimdi var olduğu gibi, geçmişde de hep vardı. İleride de hep vardır. Varlığından önce ve varlığının sonunda yok olması mümkin değildir. Hep var olması lâzımdır. Yokluk, Ona yaklaşamaz. Allahü teâlâdan başka herşeye (Âlem) denir. Âlemin hepsi, maddenin fizik hâlleri, [ya’nî, katı, sıvı ve gaz cismler ve atomlar, moleküller, enerjiler], gökler, akllar, nefsler, [hücreler, bütün canlılar], elementler ve bileşik cismler, Onun yaratması ile var olmuşlardır. Yok iken, sonradan vücûde gelmişlerdir. Sonsuz var olan yalnız Odur. Ondan başka herşey, yok idiler. Sonradan var oldular. Sonra, yine yok olacaklardır. Yer küresini iki günde yaratdı. Sonra, gökleri ve yıldızları da iki günde yaratdı. Ya’nî yokdan var eyledi. (Ha-mîm Secde) sûresinin dokuzuncu âyetinde meâlen, (Yeri iki günde yaratdı) ve onikinci âyetinde meâlen, (Sonra, yedi gökü de iki günde var eyledi) buyuruldu. Bir kimse ortaya çıkıp, Kur’ân-ı kerîmin bu âyetlerini inkâr ederek, mahlûklardan bir kısmına ve göklere, yıldızlara ve elementlere, akllara, rûhlara kadîm derse, bunun ahmak olduğu anlaşılır. Bütün dinler, Allahdan başka herşeyin hâdis olduklarını, ya’nî yok iken, sonradan var edilmiş olduklarını bildirmişlerdir. Bütün dinlerin bu sözbirliğini, Huccet-ül-islâm imâm-ı Muhammed Gazâlî, (El-münkızü aniddalâl) kitâbında bildirmekdedir.