Hasret ruzgari
Aktif Üyemiz
Herşeyin Rabbi olan, ya’nî herşeyi yaratan ve yetişdiren Allahü teâlâya hamd olsun! Bizlere kurtuluş yolunu gösteren, sevgili Peygamberimiz Muhammed aleyhisselâma iyilikler ve selâmetler olsun. Onun yakınlarına ve Ona inanıp, güzel, ışıklı yüzünü görmekle şereflenen Eshâbına da, hayrlı düâlar olsun!
İnsanlar için bir imtihân yeri olan ve iyi ile kötünün karışdığı bir meydân olan bu dünyâda, doğru yoldan sapmış, kötülüğe kaymış, yetmiş iki çeşid fırka arasında, şeytâna en çok uymuş ve nefsine aldanmış olan, hattâ şeytânı bile geride bırakmış olan sapık fırka, Eshâb-ı kirâmı sevmiyen kimselerdir. Bunlar, Peygamberimizin “sallallahü aleyhi ve sellem” akrabâsını, evlâdını aşırı seviyor görünmekde, en büyük ibâdet, bunları sevmekdir demekdedirler. (Sizlere dîn-i islâmı getirdiğim için, bir karşılık istemiyorum. Yalnız bana yakın olan Ehl-i beytimi sevmenizi istiyorum) meâlindeki âyet-i kerîmeye yapışıyoruz diyorlar. Hâlbuki, yapışdıkları kötü yolun temeli, Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” Eshâbını “radıyallahü anhüm ecma’în” kötülemek, bu din büyüklerine söğmekdir. Bunlardan birçoğu taşkınlıkda dahâ ileri giderek, Resûlullah efendimize “sallallahü aleyhi ve sellem” ve hattâ, Allahü teâlâdan vahy getiren, emîn melek olan Cebrâîl aleyhisselâma da dil uzatmakdadır. Bu kötü hareketlerini ibâdet saymakdadırlar.
Tüccâr ismi altında Îrâna gelen yehûdî din adamları, müslimânları yoldan çıkarmak için, gece gündüz çalışmakda, herkesi kurtarmağa uğraşıyoruz diye övünmekdedirler. Çok kurnaz olanları hoca, şeyh şekline girip, köy köy dolaşıyor, gitdikleri yerlere bozuk zehrli sözler yayıyorlar. Zenginleri de, bütün mallarını, paralarını bu yolda dağıtmakdadırlar. Hattâ, müslimânların halîfesi, Osmânlı Türklerinin büyük pâdişâhı olan ikinci sultân Abdülhamîd hânın [1258 (1842)-1336 (1918) sultân Mahmûd türbesinde] “rahmetullahi aleyh” yâveri [müşir] mareşal Muhammed Nâmık pâşa hazretleri [1219-1310], bu kitâbı yazan fakîre dedi ki: (Bağdâd vâlîsi bulunduğum zemânlarda, yehûdî din adamlarının, bozuk düşüncelerini yaymak için, yüzbinlerce kitâb basdırıp, Îrân ve Irak köylerine, el altından yaydıklarını gördüm.
İnsanlar için bir imtihân yeri olan ve iyi ile kötünün karışdığı bir meydân olan bu dünyâda, doğru yoldan sapmış, kötülüğe kaymış, yetmiş iki çeşid fırka arasında, şeytâna en çok uymuş ve nefsine aldanmış olan, hattâ şeytânı bile geride bırakmış olan sapık fırka, Eshâb-ı kirâmı sevmiyen kimselerdir. Bunlar, Peygamberimizin “sallallahü aleyhi ve sellem” akrabâsını, evlâdını aşırı seviyor görünmekde, en büyük ibâdet, bunları sevmekdir demekdedirler. (Sizlere dîn-i islâmı getirdiğim için, bir karşılık istemiyorum. Yalnız bana yakın olan Ehl-i beytimi sevmenizi istiyorum) meâlindeki âyet-i kerîmeye yapışıyoruz diyorlar. Hâlbuki, yapışdıkları kötü yolun temeli, Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” Eshâbını “radıyallahü anhüm ecma’în” kötülemek, bu din büyüklerine söğmekdir. Bunlardan birçoğu taşkınlıkda dahâ ileri giderek, Resûlullah efendimize “sallallahü aleyhi ve sellem” ve hattâ, Allahü teâlâdan vahy getiren, emîn melek olan Cebrâîl aleyhisselâma da dil uzatmakdadır. Bu kötü hareketlerini ibâdet saymakdadırlar.
Tüccâr ismi altında Îrâna gelen yehûdî din adamları, müslimânları yoldan çıkarmak için, gece gündüz çalışmakda, herkesi kurtarmağa uğraşıyoruz diye övünmekdedirler. Çok kurnaz olanları hoca, şeyh şekline girip, köy köy dolaşıyor, gitdikleri yerlere bozuk zehrli sözler yayıyorlar. Zenginleri de, bütün mallarını, paralarını bu yolda dağıtmakdadırlar. Hattâ, müslimânların halîfesi, Osmânlı Türklerinin büyük pâdişâhı olan ikinci sultân Abdülhamîd hânın [1258 (1842)-1336 (1918) sultân Mahmûd türbesinde] “rahmetullahi aleyh” yâveri [müşir] mareşal Muhammed Nâmık pâşa hazretleri [1219-1310], bu kitâbı yazan fakîre dedi ki: (Bağdâd vâlîsi bulunduğum zemânlarda, yehûdî din adamlarının, bozuk düşüncelerini yaymak için, yüzbinlerce kitâb basdırıp, Îrân ve Irak köylerine, el altından yaydıklarını gördüm.