CUM’A NEMÂZI Cum’a nemâzı onaltı rek’atdir. Bunun iki rek’atini kılmak her erkeğe farz-ı ayndır. İnanmayan, ehemmiyyet vermiyen kâfir olur. Öğle nemâzından dahâ kuvvetli farzdır. Cum’a nemâzı farz olmak için, iki dürlü şartı vardır: Birincisi (Vücûb şartları), ikincisi (Edâ şartları)dır. Edâ şartlarından biri noksân olursa, nemâz sahîh olmaz. Vücûb şartları bulunmazsa, sahîh olur. Edâ şartları yedidir:
1. ci şart, nemâzı şehrde kılmakdır. (Şehr), cemâ’ati, en büyük câmi’e sığmayan yer demekdir. Hanefî mezhebi fıkh âlimlerinin çoğu “rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma’în” böyle söylemişdir. Bu sözün sahîh olduğu (Velvâlciyye)de de yazılıdır. Yâhud islâmiyyetin emrini yapabilecek gücde müslimân vâlî ve hâkimi bulunan yere şehr denir. İslâmiyyetin emrlerinin hepsini yapmasa da, insanların haklarını, hürriyyetlerini koruması, fitne, fesâdı önlemesi, mazlûmların haklarını zâlimlerden alması yetişir. Hükûmetin baskısı ile, hâkim ba’zı farzları yapdıramazsa, özr sayılır.
[Bugün hükûmetin tasdîk ve kabûl etdiği muhtârı veyâ jandarma bulunan köyler ve şimdiki büyük şehrlerin içinde bulunan beldelerin herbiri yukarıdaki iki ta’rîfe göre de, Cum’a nemâzı için ayrı birer şehr sayılmakdadır. Böyle köylerde ve beldelerde Cum’a ve bayram nemâzları kılmak, câiz olur. Bundan başka, şâfi’îde, kırk kişi Cum’ayı her yerde kılabilir. Başka mezhebde câiz olan birşeye hükûmet izn verince, diğer mezhebde de câiz olur. Hükûmet bir mubâhı emr edince, yapılması vâcib, men’ ederse, harâm olur. Şehr [il] deyince, yalnız zemânımızdaki büyük şehrleri düşünenler, (Bütün bir şehr halkının bir tek câmi’e sığmıyacağını açıklamağa ihtiyâc yokdur. Cum’a ile ilgili görüşlerin dîne uymadığına, Cum’a nemâzının şartları üzerinde ba’zı yanlışlıklara işâret ediyoruz) gibi yazılarla fıkh kitâblarını lekelemeğe kalkışıyorlar. Kendi câhilliklerini anlamayıp da, islâm âlimlerine dil uzatanlara yazıklar olsun! Böyle kimselerin yaldızlı ve heyecânlı yazılarına aldanarak, onları din adamı sananlar, onlardan dahâ çok zevâllıdırlar].
Şehr halkının tarla, mezârlık, oyun için yayıldıkları yerler de, şehr sayılır.
2. ci şart, devlet ve hükûmet reîsinin veyâ vâlînin izni ile kılmakdır. Bunların ta’yîn etdiği hatîb, kendi yerine başkasını vekîl edebilir. Zemânla birbirlerine vekîl olanlardan başkası, Cum’a kıldıramaz. Bir kimse, izn almadan kıldırınca, kıldırmak hakkı olan biri, bu kimseye uyarak kılarsa, nemâz kabûl olur. Şehr vâlîsi ölse veyâ fitne, karışıklık sebebi ile câmi’e gelemezse, vekîli veyâ muâvini veyâ mahkeme hâkimi kıldırsa, câiz olur. Çünki, vâlî ve bunlar, milletin din ve dünyâ işlerini görmeğe hükûmet tarafından iznlidir. Bunlar varken, cemâ’atin seçeceği bir imâm Cum’a kıldıramaz. Fekat bunlar câmi’e gelmezse veyâ din işlerini çevirmeğe iznleri, hakları yoksa, cemâ’atin seçdiği imâm kıldırabilir. Bunun gibi, sultân sebebsiz, zulm ederek cemâ’atin toplanmasına mâni’ olursa, bir yere toplanıp imâmları bunlara kıldırır. Sultân şehri, şehr hâlinden çıkarmak isterse, kılamazlar. Kâfirlerin eline geçen islâm şehrlerinde, vâlî ve hâkimler ahkâm-ı islâmiyyeye uygun işliyorlarsa, bu şehrler (Dâr-ül-harb) olmaz. (Dâr-ül-islâm) sayılır. Böyle şehrlerde, müslimânların seçdiği vâlî, hâkim veyâ bunların veyâ cemâ’atin seçeceği imâm, Cum’a nemâzını kıldırır.
İbni Âbidîn “rahmetullahi teâlâ aleyh”, dördüncü cild, üçyüzsekizinci sahîfede, kâdî, ya’nî hâkimleri anlatırken buyuruyor ki, (Kâfirlerin elinde bulunan islâm memleketleri, dâr-ül-harb değildir, dâr-ül-islâmdır. Çünki, buralarda küfr ahkâmı yayılmamışdır. Böyle yerlerdeki hâkimler müslimândır ve hükûmet başkanları müslimândır. Bunlar kâfirlere istemiyerek itâ’at etmekdedir. Müslimân idâreciler, kâfirlere istiyerek itâ’at ederlerse, fâsık olurlar. Kâfirlerin ta’yîn etdikleri müslimân vâlîlerin, böyle memleketlerde Cum’a ve bayram nemâzı kıldırmaları, harâc almaları, hâkim ta’yîn etmeleri ve yetimleri evlendirmeleri câizdir. Çünki, millet müslimândır. Vâlînin kâfirlere itâ’ati mecbûrî ve hîle olarakdır.
1. ci şart, nemâzı şehrde kılmakdır. (Şehr), cemâ’ati, en büyük câmi’e sığmayan yer demekdir. Hanefî mezhebi fıkh âlimlerinin çoğu “rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma’în” böyle söylemişdir. Bu sözün sahîh olduğu (Velvâlciyye)de de yazılıdır. Yâhud islâmiyyetin emrini yapabilecek gücde müslimân vâlî ve hâkimi bulunan yere şehr denir. İslâmiyyetin emrlerinin hepsini yapmasa da, insanların haklarını, hürriyyetlerini koruması, fitne, fesâdı önlemesi, mazlûmların haklarını zâlimlerden alması yetişir. Hükûmetin baskısı ile, hâkim ba’zı farzları yapdıramazsa, özr sayılır.
[Bugün hükûmetin tasdîk ve kabûl etdiği muhtârı veyâ jandarma bulunan köyler ve şimdiki büyük şehrlerin içinde bulunan beldelerin herbiri yukarıdaki iki ta’rîfe göre de, Cum’a nemâzı için ayrı birer şehr sayılmakdadır. Böyle köylerde ve beldelerde Cum’a ve bayram nemâzları kılmak, câiz olur. Bundan başka, şâfi’îde, kırk kişi Cum’ayı her yerde kılabilir. Başka mezhebde câiz olan birşeye hükûmet izn verince, diğer mezhebde de câiz olur. Hükûmet bir mubâhı emr edince, yapılması vâcib, men’ ederse, harâm olur. Şehr [il] deyince, yalnız zemânımızdaki büyük şehrleri düşünenler, (Bütün bir şehr halkının bir tek câmi’e sığmıyacağını açıklamağa ihtiyâc yokdur. Cum’a ile ilgili görüşlerin dîne uymadığına, Cum’a nemâzının şartları üzerinde ba’zı yanlışlıklara işâret ediyoruz) gibi yazılarla fıkh kitâblarını lekelemeğe kalkışıyorlar. Kendi câhilliklerini anlamayıp da, islâm âlimlerine dil uzatanlara yazıklar olsun! Böyle kimselerin yaldızlı ve heyecânlı yazılarına aldanarak, onları din adamı sananlar, onlardan dahâ çok zevâllıdırlar].
Şehr halkının tarla, mezârlık, oyun için yayıldıkları yerler de, şehr sayılır.
2. ci şart, devlet ve hükûmet reîsinin veyâ vâlînin izni ile kılmakdır. Bunların ta’yîn etdiği hatîb, kendi yerine başkasını vekîl edebilir. Zemânla birbirlerine vekîl olanlardan başkası, Cum’a kıldıramaz. Bir kimse, izn almadan kıldırınca, kıldırmak hakkı olan biri, bu kimseye uyarak kılarsa, nemâz kabûl olur. Şehr vâlîsi ölse veyâ fitne, karışıklık sebebi ile câmi’e gelemezse, vekîli veyâ muâvini veyâ mahkeme hâkimi kıldırsa, câiz olur. Çünki, vâlî ve bunlar, milletin din ve dünyâ işlerini görmeğe hükûmet tarafından iznlidir. Bunlar varken, cemâ’atin seçeceği bir imâm Cum’a kıldıramaz. Fekat bunlar câmi’e gelmezse veyâ din işlerini çevirmeğe iznleri, hakları yoksa, cemâ’atin seçdiği imâm kıldırabilir. Bunun gibi, sultân sebebsiz, zulm ederek cemâ’atin toplanmasına mâni’ olursa, bir yere toplanıp imâmları bunlara kıldırır. Sultân şehri, şehr hâlinden çıkarmak isterse, kılamazlar. Kâfirlerin eline geçen islâm şehrlerinde, vâlî ve hâkimler ahkâm-ı islâmiyyeye uygun işliyorlarsa, bu şehrler (Dâr-ül-harb) olmaz. (Dâr-ül-islâm) sayılır. Böyle şehrlerde, müslimânların seçdiği vâlî, hâkim veyâ bunların veyâ cemâ’atin seçeceği imâm, Cum’a nemâzını kıldırır.
İbni Âbidîn “rahmetullahi teâlâ aleyh”, dördüncü cild, üçyüzsekizinci sahîfede, kâdî, ya’nî hâkimleri anlatırken buyuruyor ki, (Kâfirlerin elinde bulunan islâm memleketleri, dâr-ül-harb değildir, dâr-ül-islâmdır. Çünki, buralarda küfr ahkâmı yayılmamışdır. Böyle yerlerdeki hâkimler müslimândır ve hükûmet başkanları müslimândır. Bunlar kâfirlere istemiyerek itâ’at etmekdedir. Müslimân idâreciler, kâfirlere istiyerek itâ’at ederlerse, fâsık olurlar. Kâfirlerin ta’yîn etdikleri müslimân vâlîlerin, böyle memleketlerde Cum’a ve bayram nemâzı kıldırmaları, harâc almaları, hâkim ta’yîn etmeleri ve yetimleri evlendirmeleri câizdir. Çünki, millet müslimândır. Vâlînin kâfirlere itâ’ati mecbûrî ve hîle olarakdır.