Hasret ruzgari
Aktif Üyemiz
Abdesti bozan şeyin bedenden çıkması, devâmlı olursa, (Özr) denir. İdrâr, iç sürmesi, yel kaçırmak, burun kanaması ve yaradan kan, sarı su akması, ağrıdan, şişden dolayı gözyaşı akması, bir namâz vakti içinde, devâmlı olunca, bu kimse ve istihâza kanı akan kadın, özr sâhibi olurlar. Tıkamakla, ilâc ile veyâ namâzı oturarak yâhud îmâ ile kılarak, bunları durdurmaları lâzımdır.
İdrâr kaçıran erkek, idrâr yoluna arpa kadar nebâtî pamuk sokar. Fitil, az olan idrârı emerek, dışarı damlamasına mâni’ olur. Böylece, abdest bozulmaz. İdrâr yaparken, fitil kendiliğinden dışarı çıkar, gider. İdrâr çok kaçıyorsa, fazlası fitilden geçerek, dışarı sızar ve abdesti bozulur. Sızan idrârın çamaşırı kirletmemesi lâzımdır. Kadınlar, önlerine dâimâ (Kürsüf) denilen bez koymalıdır. Akıntıyı durduramazlarsa, her namâz vaktinde abdest alıp, namâzı öylece kılar. Özr sâhibi olan kimse bir abdest ile, vakt çıkıncaya kadar farz, kazâ ve nâfile kılabilirler. Kur’ân-ı kerîmi tutabilirler. Namâz vakti çıkınca, abdesti bozulur. Vakt çıkmadan önce de, özr olan şeyden başka bir sebeb ile abdesti yine bozulur. Meselâ, burun deliklerinin birinden kan gelmekde iken abdest alıp, sonra diğer delikden de kan akmağa başlasa, abdesti bozulur. Özr sâhibi olmak için, abdesti bozan şeyin, bir namâz vaktinde devâmlı akması lâzımdır. Abdest alıp, o vaktin farzını kılacak kadar bir zemânda akmazsa, özr sâhibi olmaz. Mâlikînin bir kavline göre, bir damla akınca, özr sâhibi olur. Bir kimse özr sâhibi olunca, sonraki namâz vaktlerinde, bir kerre, bir damla gelince, özr sâhibi olması, o vaktlerde de devâm eder. Bir namâz vaktinde hiç gelmezse, özr sâhibi olmak biter. Özre sebeb olan necâset, elbiseye dirhem mikdârından fazla bulaşınca, tekrâr bulaşmasına mâni’ olmak mümkin ise, bulaşmış yeri yıkamak lâzım olur.
Gusl abdesti alınca, hasta olmakdan veyâ hastalığının şiddetlenmesinden yâhud uzamasından korkan, teyemmüm eder. Bu korku, kendi tecrîbeleri ile yâhud müslimân, âdil tabîbin [doktorun] söylemesi ile bilinmiş olur. Fıskı, günâh işlemesi dillere düşmüş olmıyan tabîbin sözü de kabûl edilir. Soğuk olup, barınacak yer, suyu ısıtacak şey, şehrde hamam parası bulamamak, hastalığa sebeb olabilir. Hanefîde, bir teyemmüm ile, dilediği kadar farz kılabilir. Şâfi’îde ve mâlikîde, her farz namâz için yeniden teyemmüm eder.
Abdest a’zâsının yarısında yara olan teyemmüm eder. Yara yarıdan azında ise, sağlamını yıkayıp, yarayı mesh eder. Guslde, bütün beden bir uzv sayıldığı için, bütün bedenin yarısı yara ise teyemmüm eder. Yaralı yer, yarıdan az ise, sağlamını yıkayıp yaraları mesh eder. Yaraya mesh zarar verirse, sargıya mesh eder. Buna da zarar verirse, meshi terk eder. Abdestde ve guslde, başa mesh zarar verirse, başı mesh etmez. Eli çolak [ekzema, yara] olup, su kullanamıyan teyemmüm eder.
İdrâr kaçıran erkek, idrâr yoluna arpa kadar nebâtî pamuk sokar. Fitil, az olan idrârı emerek, dışarı damlamasına mâni’ olur. Böylece, abdest bozulmaz. İdrâr yaparken, fitil kendiliğinden dışarı çıkar, gider. İdrâr çok kaçıyorsa, fazlası fitilden geçerek, dışarı sızar ve abdesti bozulur. Sızan idrârın çamaşırı kirletmemesi lâzımdır. Kadınlar, önlerine dâimâ (Kürsüf) denilen bez koymalıdır. Akıntıyı durduramazlarsa, her namâz vaktinde abdest alıp, namâzı öylece kılar. Özr sâhibi olan kimse bir abdest ile, vakt çıkıncaya kadar farz, kazâ ve nâfile kılabilirler. Kur’ân-ı kerîmi tutabilirler. Namâz vakti çıkınca, abdesti bozulur. Vakt çıkmadan önce de, özr olan şeyden başka bir sebeb ile abdesti yine bozulur. Meselâ, burun deliklerinin birinden kan gelmekde iken abdest alıp, sonra diğer delikden de kan akmağa başlasa, abdesti bozulur. Özr sâhibi olmak için, abdesti bozan şeyin, bir namâz vaktinde devâmlı akması lâzımdır. Abdest alıp, o vaktin farzını kılacak kadar bir zemânda akmazsa, özr sâhibi olmaz. Mâlikînin bir kavline göre, bir damla akınca, özr sâhibi olur. Bir kimse özr sâhibi olunca, sonraki namâz vaktlerinde, bir kerre, bir damla gelince, özr sâhibi olması, o vaktlerde de devâm eder. Bir namâz vaktinde hiç gelmezse, özr sâhibi olmak biter. Özre sebeb olan necâset, elbiseye dirhem mikdârından fazla bulaşınca, tekrâr bulaşmasına mâni’ olmak mümkin ise, bulaşmış yeri yıkamak lâzım olur.
Gusl abdesti alınca, hasta olmakdan veyâ hastalığının şiddetlenmesinden yâhud uzamasından korkan, teyemmüm eder. Bu korku, kendi tecrîbeleri ile yâhud müslimân, âdil tabîbin [doktorun] söylemesi ile bilinmiş olur. Fıskı, günâh işlemesi dillere düşmüş olmıyan tabîbin sözü de kabûl edilir. Soğuk olup, barınacak yer, suyu ısıtacak şey, şehrde hamam parası bulamamak, hastalığa sebeb olabilir. Hanefîde, bir teyemmüm ile, dilediği kadar farz kılabilir. Şâfi’îde ve mâlikîde, her farz namâz için yeniden teyemmüm eder.
Abdest a’zâsının yarısında yara olan teyemmüm eder. Yara yarıdan azında ise, sağlamını yıkayıp, yarayı mesh eder. Guslde, bütün beden bir uzv sayıldığı için, bütün bedenin yarısı yara ise teyemmüm eder. Yaralı yer, yarıdan az ise, sağlamını yıkayıp yaraları mesh eder. Yaraya mesh zarar verirse, sargıya mesh eder. Buna da zarar verirse, meshi terk eder. Abdestde ve guslde, başa mesh zarar verirse, başı mesh etmez. Eli çolak [ekzema, yara] olup, su kullanamıyan teyemmüm eder.