ZEKÂT VERMEK Zekât vermek, hicretin ikinci senesinde Ramezân ayında farz oldu. Zekâtın farzı birdir. Her müslimânın tam mülkü olan nisâb mikdârındaki (Zekât malı)nın, belli zemânda, belli mikdârını, zekât niyyeti ile ayırıp, emr edilen müslimânlara vermekdir. Tam mülk, halâl yoldan gelip, kullanması mümkin ve halâl olan öz malı demekdir. Vakf malı, kimsenin mülkü değildir. Gasb, sirkat, rüşvet, kumar, alkollü içki satışının semeni ve fâsid olarak satın aldığı mal gibi, harâm malı kendi halâl malı ile veyâ çeşidli kimselerden aldığı harâm malları birbirleri ile karışdırmamış ise, bu harâm mallar, mülkü olmaz. Kullanması, nafaka yapması halâl olmaz. Bunlarla câmi’ ve başka hayrlar yapamaz. Bunların zekâtını vermesi farz olmaz. Ya’nî, zekât nisâbının hesâbına katılmazlar. Sâhibleri veyâ vârisleri belli ise, kendilerine geri vermesi farzdır. Belli değil ise, hepsini sadaka olarak fakîrlere dağıtır ise de, sonra sâhibi çıkıp, tazmînini isterse, tazmîn eder. Sâhiblerini buluncıya kadar dayanamayıp bozulacak malı, kendi kullanıp, sonra tazmîn etmesi, ya’nî benzerini, benzeri yoksa kıymetini ödemesi câiz olur. Birinci kısm, kırkikinci maddeye ve 303. cü sahîfeye bakınız! Ticâret şirketinde ortak olanın, hissesi nisâb mikdârı ise, kendi hissesinin zekâtını hesâb ederek vermesi lâzımdır. İbni Âbidîn, Bey’ ve şirâyı anlatırken diyor ki, (Din adamlarının, evkafdan alacakları erzâkı, teslîm almadan önce satmaları câiz değildir. Çünki bunlar, hak edilmiş ücret iseler de, hak edilen mal, kabz edilmeden önce mülk olmaz. Düşmandan alınan ganîmet, dâr-ül-islâma getirilince, askerin hakkı olur. Fekat, taksîm edilmeden önce, mülk olmaz). Bunun için me’mûrların ve işçilerin alacakları ma’âş ve ücretler, ellerine geçmeden önce mülkleri olmaz. Ma’âş, ücret ele geçmeden önce, bunlar nisâb hesâbına katılmaz. Ya’nî zekâtları verilmez. Bunlardan kesilen yardım sandığı, sigorta paraları ve tasarruf bonoları zekât hesâbına katılmaz. Senelerce sonra birikmiş olarak ele alınınca, yalnız alınan para, o senenin zekât nisâbının hesâbına katılır. Satış karşılığı alınan bonolar, böyle değildir. Bunlar ve hisse ve tahvîl senedleri, her sene zekât hesâbına katılır.
Hanefî mezhebinin âlimleri dediler ki, (Mükellef) olan, ya’nî âkıl, bâliğ [cünüb olup gusl abdesti almağa başlıyan bir yaşa gelmiş] olan ve hür olan müslimân erkek ve kadının, şartları bulununca, zekât vermeleri farzdır. Zekât vermek, malı müslimân fakîre temlîk etmekle olur. Ya’nî, malı fakîrin eline vermek lâzımdır. Fakîr ve âkıl olan yetîme velîsi yemek yidirse, zekât yerine geçmez. Yemeği yetîmin eline verse veyâ velîsi bu yetîmi giydirse zekât olur. Âkıl olmıyan fakîr yetîmle birlikde yemek yiseler zekât vermiş olur. Velî olmak, yetîme babası tarafından veyâ hâkim tarafından vasî ta’yîn edilmekle olur. Bu kimse, yetîme verilecek hediyyeleri almak ve ona vermek hakkına mâlik olduğu için, kendi zekâtı ile de, elbise ve yiyecek ve başka lüzûmlu şeyler satın alıp ona verebilir. Hâkim emri ile fakîr akrabâya verilen nafakanın da böyle olduğu (Bezzâziyye)de yazılıdır. Başka fakîrlere, zekât malını değişdirmeden vermesi lâzımdır. İmâm-ı Nesefî “rahmetullahi aleyh” (Zahîre)de diyor ki, (Bir zengin, ta’âm satın alıp fakîrlere yidirse, zekât vermiş olmıyacağı (Ziyâdât)da yazılıdır). (Bezzâziyye) ve (Fetâvâ-i Hindiyye)de diyor ki, (Kurban etini, koyunlarının zekâtı niyyeti ile fakîre verse, zekât olmaz).(Îzâh)da diyor ki, (Çocuğa, deliye verilecek zekât, babasına veyâ velîsi olan akrabâsına veyâ vasîsine verilir).
Dört mezhebde de dört dürlü (Zekât malı) vardır:
1 — Senenin ekserî zemânında, çayırda parasız otlayan dört ayaklı hayvanlar.
2 — Altın ile gümüş.
(Dürr-ül-müntekâ)nın sâhibi “rahmetullahi teâlâ aleyh” buyuruyor ki, (Altın ile gümüşün oniki ayârdan ziyâdesi, para olarak kullanılsın, kadınların süsü gibi, halâl olarak kullanılsın, erkeklerin altın yüzük takması gibi, harâm olarak kullanılsın, ev, yiyecek, kefen satın almak için saklanılsın, kılınc [ve altın diş] gibi ihtiyâc eşyâsı olsalar da, zekât nisâbının hesâbına katılacaklardır).
Hanefî mezhebinin âlimleri dediler ki, (Mükellef) olan, ya’nî âkıl, bâliğ [cünüb olup gusl abdesti almağa başlıyan bir yaşa gelmiş] olan ve hür olan müslimân erkek ve kadının, şartları bulununca, zekât vermeleri farzdır. Zekât vermek, malı müslimân fakîre temlîk etmekle olur. Ya’nî, malı fakîrin eline vermek lâzımdır. Fakîr ve âkıl olan yetîme velîsi yemek yidirse, zekât yerine geçmez. Yemeği yetîmin eline verse veyâ velîsi bu yetîmi giydirse zekât olur. Âkıl olmıyan fakîr yetîmle birlikde yemek yiseler zekât vermiş olur. Velî olmak, yetîme babası tarafından veyâ hâkim tarafından vasî ta’yîn edilmekle olur. Bu kimse, yetîme verilecek hediyyeleri almak ve ona vermek hakkına mâlik olduğu için, kendi zekâtı ile de, elbise ve yiyecek ve başka lüzûmlu şeyler satın alıp ona verebilir. Hâkim emri ile fakîr akrabâya verilen nafakanın da böyle olduğu (Bezzâziyye)de yazılıdır. Başka fakîrlere, zekât malını değişdirmeden vermesi lâzımdır. İmâm-ı Nesefî “rahmetullahi aleyh” (Zahîre)de diyor ki, (Bir zengin, ta’âm satın alıp fakîrlere yidirse, zekât vermiş olmıyacağı (Ziyâdât)da yazılıdır). (Bezzâziyye) ve (Fetâvâ-i Hindiyye)de diyor ki, (Kurban etini, koyunlarının zekâtı niyyeti ile fakîre verse, zekât olmaz).(Îzâh)da diyor ki, (Çocuğa, deliye verilecek zekât, babasına veyâ velîsi olan akrabâsına veyâ vasîsine verilir).
Dört mezhebde de dört dürlü (Zekât malı) vardır:
1 — Senenin ekserî zemânında, çayırda parasız otlayan dört ayaklı hayvanlar.
2 — Altın ile gümüş.
(Dürr-ül-müntekâ)nın sâhibi “rahmetullahi teâlâ aleyh” buyuruyor ki, (Altın ile gümüşün oniki ayârdan ziyâdesi, para olarak kullanılsın, kadınların süsü gibi, halâl olarak kullanılsın, erkeklerin altın yüzük takması gibi, harâm olarak kullanılsın, ev, yiyecek, kefen satın almak için saklanılsın, kılınc [ve altın diş] gibi ihtiyâc eşyâsı olsalar da, zekât nisâbının hesâbına katılacaklardır).