TENBÎH Eshâb-ı kirâmı kötüliyenler, yirmiiki fırkadır. En kötüsü (Allah, Alînin içindedir. Alîye tapmak, Ona tapmakdır) diyor. İkinci kısmı, bunları kötüliyor ve (Alî, Allah olur mu? O, insandır. Fekat, insanların en üstünüdür. Allah, Kur’ân-ı kerîmi ona gönderdi. Cebrâîl de, iltimâs edip, Muhammede “aleyhisselâm” getirdi. Muhammed “aleyhisselâm”, Alînin hakkını yidi) diyor. Üçüncü kısm, bunları kötüliyor ve (Hiç böyle olur mu? Bizim Peygamberimiz, Muhammed “aleyhisselâm”dır. Fekat, benden sonra, Alî halîfe olsun dedi. Eshâb-ı kirâm, dinlemeyip, diğer üçünü halîfe yapdı. Alîyi dördüncüye bırakdı) diyorlar. Diğer üç halîfeye, Alînin hakkını aldılar diye düşman oluyorlar. Eshâb-ı kirâmın hepsine de, onun hakkını vermediler diye düşman oluyorlar. Kendi hakkını aramadı diye, Alîye de “radıyallahü anh” çok kızıyorlar. Bu üç kısmın hepsi kâfir oluyor. Diğer fırkalar da, yâ kâfir oluyor veyâ bid’at fırkası oluyor. Allahü teâlâ, hepsine hidâyet versin! Doğru yola gelmek nasîb eylesin!
Bugün, Îrânın birçok köylerinde ve Irakda milyonlarca insan, zehrlenmiş, yolu şaşırmışlardır. Bu sapıklarca en kıymetli kitâb olan (Hüsniyye) ismindeki yüz sahîfe kadar bir roman, elimize geçdi. İstanbulda basılan bu kitâb, Hârûnürreşîdin serâyında, Hüsniyye isminde bir câriyenin, ba’zı kimselerle yapdığı konuşmasını yazmakda imiş. Bunun, Murtezâ adında bir acem yehûdîsi tarafından, Îrânda yazıldığı, fârisîden türkçeye çevrildiği anlaşılıyor. Âyet-i kerîmelere ve hadîs-i şerîflere bozuk ma’nâlar vererek, vak’a ve hâdiseleri yanlış anlatarak, Eshâb-ı kirâma “radıyallahü teâlâ anhüm” ve Ehl-i sünnet âlimlerine saldırmakda, acıklı hikâyeler uydurarak, câhilleri aldatmakdadır. Meselâ:
1 — (İmâm-ı Şâfi’î Bağdâdda idi. Ebû Yûsüf de kâdî idi. Aralarında çok düşmanlık vardı) diyor. İctihâddan haberi olmadığı için, ictihâddaki ayrılıkları, düşmanlık sanmakdadır.
2 — (Ebû Yûsüf ve Şâfi’î ve Bağdâd âlimleri, Hüsniyyeye cevâb veremedi) diyor. İmâm-ı Şâfi’înin büyüklüğünü bilmediği için, sıkılmadan böyle yazıyor. Hâlbuki, Ferîdeddîn-i Attâr “rahmetullahi aleyh” (Tezkiret-ül-evliyâ)da diyor ki:
İmâm-ı Muhammed Şâfi’î “rahime-hullahü teâlâ”, onüç yaşında iken, Harem-i şerîfde, (Bana istediğinizi sorunuz?) derdi. Onbeş yaşında iken fetvâ verirdi.
Bugün, Îrânın birçok köylerinde ve Irakda milyonlarca insan, zehrlenmiş, yolu şaşırmışlardır. Bu sapıklarca en kıymetli kitâb olan (Hüsniyye) ismindeki yüz sahîfe kadar bir roman, elimize geçdi. İstanbulda basılan bu kitâb, Hârûnürreşîdin serâyında, Hüsniyye isminde bir câriyenin, ba’zı kimselerle yapdığı konuşmasını yazmakda imiş. Bunun, Murtezâ adında bir acem yehûdîsi tarafından, Îrânda yazıldığı, fârisîden türkçeye çevrildiği anlaşılıyor. Âyet-i kerîmelere ve hadîs-i şerîflere bozuk ma’nâlar vererek, vak’a ve hâdiseleri yanlış anlatarak, Eshâb-ı kirâma “radıyallahü teâlâ anhüm” ve Ehl-i sünnet âlimlerine saldırmakda, acıklı hikâyeler uydurarak, câhilleri aldatmakdadır. Meselâ:
1 — (İmâm-ı Şâfi’î Bağdâdda idi. Ebû Yûsüf de kâdî idi. Aralarında çok düşmanlık vardı) diyor. İctihâddan haberi olmadığı için, ictihâddaki ayrılıkları, düşmanlık sanmakdadır.
2 — (Ebû Yûsüf ve Şâfi’î ve Bağdâd âlimleri, Hüsniyyeye cevâb veremedi) diyor. İmâm-ı Şâfi’înin büyüklüğünü bilmediği için, sıkılmadan böyle yazıyor. Hâlbuki, Ferîdeddîn-i Attâr “rahmetullahi aleyh” (Tezkiret-ül-evliyâ)da diyor ki:
İmâm-ı Muhammed Şâfi’î “rahime-hullahü teâlâ”, onüç yaşında iken, Harem-i şerîfde, (Bana istediğinizi sorunuz?) derdi. Onbeş yaşında iken fetvâ verirdi.