Dünya Sevgisi
Allah-u Zülcelal ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur: "Biz bu Kur'an'ı bir dağa indirseydik, Allah'ın korkusundan onu baş eğmiş, parça parça olmuş görürdün. Bu misalleri düşünsünler diye insanlara veriyoruz." (Haşr; 21)
Allah-u Zülcelal, Hz. Peygamber (sav) vasıtasıyla zararlı ve kârlı olan her şeyi Kur'an-ı Kerimde beyan etmiştir. Bu emir ve nehiyleri bir tarafa bırakıp dünyaya dalmak çok yanlıştır.
Sırrı-i Sakatî, Cüneyd-i Bağdadi'nin dayısı, Ma'ruf-u Kerhi'nin talebesidir (Allah cümlesinin sırlarının kudsiyetini artırsın). Bir gün Maruf-u Kerhi, yanına bir yetim çocuk alarak tüccar olan Sırrı-i Sakati'nin yanına gitti ve ona:
"Bu küçüğü giydir." dedi. Sırrı-i Sakati, o çocuğa güzel bir elbise verdi. Bunun üzerine Maruf-u Kerhi:
"Allah-u Zülcelal, dünyayı daima senin gözüne karanlık göstersin." diye dua etti. Bu duadan sonra Sırrı-i Sakati şöyle dedi: "Bundan sonra ölünceye kadar, dünya, gözümde tuvaletin pisliği gibi oldu (kalbimden dünya sevgisi gitti)."
Dünyanın İlahi Huzurdaki Kıymeti
Süfyan oğlu Dahhak (ra) şöyle anlatmıştır: Hz. Peygamber (sallalahu aleyhi vesellem): "Ya Dahhak! Yemeğin nedir?" dedi. Ben de: "Ya Resulallah! Et ve süttür." dedim. "Yedikten sonra ne olur?" dedi. "Bildiğin şeye döner." deyince, şöyle buyurdu: "İşte Allah-u Zülcelal (de) dünyayı, insanoğlunun çıkardığına benzetti." (Ahmed bin Hanbel)
Hakikaten, ahiret için insanın ilacı budur. Allah-u Zülcelal ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur: "Bilin ki, dünya hayatı oyun, oyalanma, süslenme, aranızda övünme ve daha çok mal ve çocuk sahibi olmaktan ibarettir. Bu, yağmurun bitirdiği, ekicilerin de hoşuna giden bir bitkiye benzer; sonra kurur, sapsarı olduğu görülür, sonra çerçöp olur. Ahirette çetin azap da vardır, Allah'ın hoşnutluğu ve bağışlaması da vardır, dünya hayatı ise sadece aldatıcı bir geçinmedir." (Hadid; 20)
Bu dünyaya aldanmamamız lazım. Bu dünyaya kim geldiyse, sonunda anlamadan göçüp gitmiştir.
Cabir (ra) şöyle anlatmıştır: Hz. Peygamber (sav) bir gün çarşıya çıktı. İki tarafında insanlar dolaşırken, ölmüş bir oğlak yavrusunu görünce kulağından tutarak yanındakilere: "Bu oğlağı bir dirheme almak ister misiniz?" deyince: "Onu hiçbir şeye almayız, onu ne yapacağız?" dediler: "Onun sizin olmasını ister misiniz?" deyince, "Vallahi diri olsa da istemeyiz. Çünkü cılızdır." dediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurdu: "Vallahi dünya, Allah katında bundan daha değersizdir." (Müslim)
“Bildiğimi Bilseydiniz Dağlara Çıkar Ağlardınız”
Ebu Derda (ra) Humus ehlinin önde gelenlerine bir gün şöyle hitap etmişti: "Ey Humus halkı! Oturmayacağımız evler yapmaktan, ulaşamayacağınız halde ümitler beslemekten, yiyemeyeceğiniz malları biriktirmekten utanmıyor musunuz? Sizden öncekiler yüksek binalar kurup birçok evler yaptılar, çok mal biriktirdiler. Kavuşulmayacak ümitler beslediler. Sonra da bu evler onlara kabir evleri oldu. Ümitleri boşa çıktı. Biriktirdikleri mallar ise, işe yaramadı.
Resulullah (sav) şöyle buyurmuştur: "Sizler benim bildiklerimi bilseydiniz, az güler çok ağlardınız. Dünya gözlerinizdeki bütün değerini kaybederdi." (Buhari, Müslim)
Ebu Derda, bu hadisi aktardıktan sonra şöyle devam etti: "Şayet sizler benim bildiğimi bilseydiniz, dağlara çıkar hüngür hüngür ağlardınız. Dönmemek üzere mallarınızı bekçisiz bırakırdınız. Fakat tükenmez ümitler, kalbinizden âhiret düşüncesini aldı. Bütün ümitleriniz, dünyanın nimetleri oldu. Hayvanlar gibi başınıza gelecekleri bilmeyecek kadar kör oldunuz. Sizler din kardeşi olmanıza rağmen neden birbirinizi sevip nasihat etmiyorsunuz? Sizleri birbirinize düşüren, çirkin duygularınızdır. Sizler neden birbirlerinizi dünya işlerinde uyarırken, ahiret işlerinde uyarmıyorsunuz? Hatta sevdiğiniz kişiye dahi ahretle ilgili öğüt vermiyorsunuz?
Bunlar kalplerinizdeki imanın zayıflığının delilidir. Ahirette elde edeceğinize, dünyada kazandıklarınıza inandığınız gibi inansanız, ahiretin arkasında gitmekten dünyaya fırsat bulamazsınız. Belki de hiçbir zaman ulaşamayacağınız hevesler için türlü sıkıntılara giriyor, değişik cürümleri uyguluyorsunuz. Ne kadar fenalaşmışsınız ki, içinizdeki imanınızın etkisini kaybetmişsiniz?
Şayet Hz. Muhammed (sav)'in getirdiğinden şüpheniz varsa, bize gelin, sizi aydınlatalım. Kalbinizdeki şüpheyi giderelim. Sizler akılsız insanlar değilsiniz ki, sizleri mazur görelim! Dünya hayatınızla ilgili davranışlarınızda doğru kararlar alıyorsunuz. Sizler neden dünyada elde ettiğiniz kârlardan dolayı seviniyor, kaybettiklerinizden dolayı hüzünleniyorsunuz? Şayet içinizde hayra dönme meyli olanlarınız varsa, ben size her şeyi anlattım."
Bir gün Hz. Ömer (ra), Hz. Peygamber (sav)'in yanına vardı. Hz. Peygamber (sav)'i bir hasır üzerinde yatmakta ve mübarek teninin hasırdan izler taşımakta olduğunu gördü. Hz. Peygamber (sav)'in teninde hasırın iz yaptığını görünce, Hz. Ömer (ra) ağladı.
Hz. Peygamber (sav): "Niçin ağlarsın ya Ömer?" diye sordu. Hz. Ömer dedi ki:
"Niçin ağlamayayım Ya Resulallah? Kisra ile Kayser, bunca nimetler içinde, kalın döşeklerde gark olup yatarlar. Onlar Allah'ın düşmanlarıdır. Sen Allah'ın Habibi iken, mübarek tenin hasır iziyle yol yol olmuş. Altına abadan bir döşek alsan olmaz mı ya Resulallah?"
Hz. Peygamber (sav), Hz. Ömer (ra)'ın bu sözlerine karşılık şöyle cevap buyurmuştur: "Ya Ömer! Onlar öyle bir kavimdirler ki, ahiretin hoşluğunu istemeyip dünyanın rahatlığını ister tercih ederler. Biz ise öyle bir kavimiz ki, dünya rahatlığını terk ile ahiret rahatlığını tercih eder, isteriz. Ya Ömer! Bu dünya, ahirete nispetle şuna benzer ki; bir kimse denize serçe parmağını soksa, o serçe parmakta ne kadar su ve yaşlık mevcut olursa olsun, sıcak bir yaz gününde kısa bir zamanda o yaşlık, buhar olup, uçar gider. Dünyanın var olması serçe parmaktaki su gibidir. Bel bağlamaya gelmez. Bu dünyanın, bunun gibi olan hayaline aldanan kimseye yazıklar olsun. Ya Ömer! Bu dünyayı hoşluk ile geçirenin, ahirette nasibi olmaz. Bu dünyayı zahmet ile geçiren ise, ahiretini rahat ve huzur içinde geçirir." (Müslim, Tirmizi)
Dünyanın Hayaline Aldanana Yazıklar Olsun
Evet, işin gerçeği budur. Bu fani dünya, ne gönül verilecek ve ne de aldanacak bir yer değildir. İşte bu sebeple, dünyanın şerrinden Allah'a sığınmak lazımdır. İşte görüyorsunuz, Hz. Peygamber (sav) dünya ve dünyanın içindekileri çok güzel bir şekilde beyan etmiştir.
Hz. Peygamber (sav)'in Hz. Ömer’e (ra) yapmış olduğu bu tavsiye, aynı zamanda bütün ümmetinedir. Şunu da hepimiz bilmeliyiz ki, dünya malı mü'minin kalbinde değil, elinde olması lazımdır. Çünkü kalp, Allah-u Zülcelal'in nazargâhıdır.
Mal Elde Olsun Kalbe Girmesin
Süleyman (aleyhisselam), bütün dünyanın hükümdarı idi. Fakat o, ne mala ne de dünyaya hiç değer vermezdi. Onun içindir ki, Sâdât-ı Kiram şöyle demiştir: "Mal kalpte değil, elde olmalıdır." Sâdât-ı Kiram'ın davranışları bizim için ne büyük bir ibrettir.
Cüneyd-i Bağdadi, Sırrı-i Sakati'nin şöyle dediğini anlatır: "Bağdat'ta ölmeyi ve orada gömülmeyi istemiyorum. Zira toprağın beni kabul etmeyip, rezil ve rüsvay etmesinden korkuyorum! Hakkımda hüsn-ü zan besleyen halk, bu suretle fena bir durumla karşılaşmış olur."
Halbuki insanlar onu çok seviyorlardı. Fakat Sırrı-i Sakati (ks) kendi gözünde öyleydi. İnsan kendi nefsine düşman olduğu zaman, mutlaka kazançlı çıkacaktır. Kim de devamlı nefsini beslerse, o kaybetmeye mahkumdur.
Allah’ın Şefkat ve Merhameti Çoktur
Allah'ın kullarına karşı merhameti çoktur. Hatta kıyamet gününde Peygamberler, Evliyalar, mü'min kullar ve melekler şefaatlerini ettikten sonra, merhametlilerin en merhametlisi olan Allah, yalnız iman sahibi olup, hiçbir hayır yapmayanlar için bizzat kendisi şefaat edecektir. Allah-u Zülcelal'in rızası ve merhameti ibadet yapan kimselere yakındır. Zira, ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur: "Hiç şüphesiz, Allah'ın rahmeti iyi amel işleyenlere yakındır." (A'raf; 56)
Allah-u Zülcelal hiç hayır işlemeyenlere de merhamet edebilir. Fakat onunla yetinmek doğru değildir. Allah-u Zülcelal, kıyamet gününde kullarına öyle merhamet edecek ki, şeytan bile başını kaldırarak, belki Allah'ın rahmeti bana gelecek, diye ümitlenecektir.
İşte, Allah-u Zülcelal kullarına o kadar merhamet edecektir. Ne olur, bizler de bu merhamete kendimizi müstahak edelim. Kıyamet günü gelmeden önce kendimizi düzeltelim. Çünkü kıyamet günü çok dehşetli bir gündür.
Bu dehşetli güne hazırlanmak için, dünyaya dalmayıp ahirete yönelmemiz lazımdır. Dünya ehli kâr ve zararını iyi bildikleri halde, biz neden ahiret için kâr ve zararımızı bilmiyoruz? Üzerimize bir ağırlık gelip muhabbetimiz azaldığı zaman, onu tekrar elde etmek için neden gayret göstermiyoruz?
Bazı Sâdât-ı Kiram şöyle demiştir: "Size bir ağırlık gelip muhabbetiniz azaldığı zaman, hemen bir tasavvuf ehlinin yanına gidip sohbet ettiğiniz takdirde, sizden o ağırlık gidecektir."
Allah-u Zülcelal nefsi, keyif, sefa ve günahlara meyilli olarak yaratmıştır. Akıl ise bir kumandan gibidir. Akıl, nefsin ipini tutup daima doğru yola çekmelidir. Hepimiz, her sabah kendi nefsimizle hesap görmemiz lazımdır. Netice olarak, insanın en büyük çaresi ve Allah'ın büyük bir nimeti olan, tövbe kapısını kıyamete kadar açık tutmasıdır. Bizler bu kapının kıymetini bilelim ve daima iyi kişilerle beraber oturup kalkalım.
Ahiretin İzzeti Salih Amellerdedir
Hz. Ömer (ra) bu konuda şöyle buyurmuştur: "Dünyanın şerefi ve izzeti dünya malıyladır. Ahiretin şerefi ve izzeti ise salih amelledir."
İnsan, baki olan hayatta şerefli ve izzetli olmak istiyorsa, salih amellere sımsıkı sarılmalıdır. Bu konuda Hz. Osman (ra) şöyle buyurmuştur: "Bir kimse sabah kalktığı zaman, aklı dünyada ise onun kalbi zulmetle dolar. Eğer aklı ahirette ise (ahireti düşünüyorsa) onun kalbi tertemiz olur."
Buradan anlaşıldığına göre, insanın aklı daima Allah-u Zülcelal'in rızasında ve ahirette olmalıdır. Eğer Allah-u Zülcelal, bütün kullarının hidayetini istese, bir saniye içinde dünyadaki bütün insanları imanlı ve evliya yapabilir.
Herşey O'nun emrindedir, insanın kalbi de... Allah-u Zülcelal'in kudret parmağı bunların üzerindedir. O, isterse bu yöne çevirir, isterse diğer yöne çevirir. Allah-u Zülcelal bizleri her an imtihan ettiği için, bizlerin samimi olması lazımdır.
Allah-u Zulcelal ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur: "…İyilik ve takva üzerinde yardımlaşın..." (Maide; 2)
Hepimiz birbirimize yardımcı olmamız lazımdır. Peki birbirimize nasıl yardımcı olabiliriz? Birbirimize yapabileceğimiz öylesine çok yardım vardır ki, saymakla bitmez. Fakat biz dinimizden uzak kaldığımız için, o yardımları yapmaktan uzağız. Her zaman, Allah-u Zülcelal'den bahsetmek suretiyle birbirimize yardımcı olmamız lazımdır. Mesela, bir mü'min kardeşimiz namaz kılmıyorsa, şefkatle onun elinden tutup çekmemiz ve ona nasihat etmemiz gerekir. İşte, ahiret için yardımlaşma böyle olur.
Allah-u Zülcelal kendi fazlı ve keremi ile bizlere muamele etsin ve hepimize razı olacağı şekilde salih amel nasip etsin...
Sallallahu ala Seyyidinâ Muhammedin Nebiyyi'l Ummiyyi ve alâ Âlihî ve Sahbihî ve sellem.