Ali imran suresi 103 ayetin tefsiri

faruk islam

Özel Üye
Cüz:4 Sure: 3 - Al-i İmran Suresi
Ayet:103 Konu: Allah'ın ipine Tutunmak
]بســـم ]الله ]الرحمن ]الرحيم
]وَاعْتَصِمُواْ ]بِحَبْلِ ]اللّهِ ]جَمِيعًا ]وَلاَ ]تَفَرَّقُواْ ]وَاذْكُرُواْ ]نِعْمَةَ ]اللّهِ ]عَلَيْكُمْ ]إِذْ ]كُنتُمْ ]أَعْدَاء ]فَأَلَّفَ ]بَيْنَ ]قُلُوبِكُمْ ]فَأَصْبَحْتُم ]بِنِعْمَتِهِ ]إِخْوَانًا ]وَكُنتُمْ ]عَلَىَ ]شَفَا ]حُفْرَةٍ ]مِّنَ ]النَّارِ ]فَأَنقَذَكُم ]مِّنْهَا ]كَذَلِكَ ]يُبَيِّنُ ]اللّهُ ]لَكُمْ ]آيَاتِهِ ]لَعَلَّكُمْ ]تَهْتَدُونَ
103 - Allah'ın ipine hep birlikte sımsıkı sarılın. Ayrılığa düşmeyin. Allah'ın size olan nimetini hatırlayın: Bir zamanlar düşmandınız, kalblerinizi birbirine ısındırdı ve O'nun bu nimeti sayesinde kardeş oldunuz. Bir ateş çukurunun kenarındaydınız, sizi oradan kurtardı. İşte bu şekilde Allah doğru yola erişesiniz diye ayetlerini size açıklamaktadır.
Allah (c.c) önceki ayette mü'minlerin kalplerini iman üzerinde sabitleştirdikten sonra bu ayette, onları kardeş olmaya ve bir tek el gibi kafirlere karşı birlik olmaya çağırmaktadır.
Ayette geçen "Allah'ın ipi" hakkında değişik görüşler zikredilmiştir. En doğrusu; "Allah'ın ipi" Kur'anı Kerim'dir.
Rasulullah (s.a.s) şöyle buyurdu:
"Kur'an Allah'ın sağlam ipidir ve açık nurudur. Onun mucizeleri bitmez. Onunla konuşan doğru söyler. Onunla hükmeden adil olur. Onunla amel eden doğru yapmış olur. Ona bağlanan doğru yolu bulmuş olur." (Tirmizi)
"Size iki ağır yük bırakıyorum. Birincisi; Allah'ın kitabıdır. O, Allah'ın ipidir. Ona uyan hidayet üzere olur. Onu terkeden ise sapıklık üzere olur." (Müslim)
"Allah'ın kitabı, Allah'ın gökten yere kadar uzatılmış ipidir."
(Müslim, Tirmizi, Ahmet, İbn-i Ebi Şeybe, Taberani, İbn-i Hibban)
Rasulullah (s.a.s) şöyle buyurdu:
"Allah'ın ipi Kur'an'dır." (Deylemi)
Müslüman Cemaatin Hayatiyetini Devam Ettirecek İki Temel Unsur:
Allah (c.c) daha önceki ayetlerde müslümanlara kitap ehline itaat etmemeyi emrettikten sonra bu ayette müslüman cemaatin yapışması ve hiç bırakmaması gereken iki temel unsuru bildirmektedir. Bunlar; iman ve iman kardeşliğidir. Müslümanlar ancak bu iki temele sarıldıkları müddetçe Allah'ın kendilerine yüklemiş olduğu görevi yerine getirebilir ve hedefe ulaşabilirler. İslam cemaatinin hayatta kalması ve varlığından sözettirmesi ancak bu iki temele sımsıkı sarılmalarıyla mümkündür. Bu iki temel unsurdan birinin ihmal edilmesi müslüman cemaatin yokolmasına sebeb olur.
1 - İman: Herhalukarda Allah'ı gözetmek, O'ndan sakınmak ve O'nun istediği şekilde O'na iman etmek demektir. Bu temel unsur olmaksızın, hangi sebeple olursa olsun bir araya gelmiş insanların oluşturdukları topluluk cahili bir topluluktur. Allah'ın bildirdiği iman ve akide üzerinde birleşmeyen, ırk, dil, toprak ve ortak menfaatler sebebiyle ve bunlara benzer nedenlerle birleşen her topluluk İslam değil, cahili topluluktur. İslam topluluğu; ancak iman üzerinde birleşen, düşünce, fikir, sistem, kanun ve değer ölçülerini yalnız Kur'an ve sahih sünnetten alan topluluktur.
2 - İman Kardeşliği: Allah için sevmek, Allah için buğzetmektir. İnsanların kalplerini tamamen birleştiren ancak iman kardeşliğidir. Bu kardeşlik sayesinde bütün kinler, ihtilaflar ve düşmanlıklar kaybolur. Ancak iman kardeşliğinin sancağı altında ırktan, dilden, topraktan, heva ve hevesten kaynaklanan ayrılıklar yokolur gider ve Allah'ın dininde birleşme olur.

İman kardeşliği var olduğu müddetçe İslam cemaati hayattadır. Bu olmadıkça İslam cemaatinin yaşaması söz konusu olamaz. Çünkü canlı olmayan bir varlığın, üzerine yüklenen görevi yerine getirmesi mümkün değildir.
İhtilafın Çeşitleri: “ve ayrılığa düşmeyin.”
Allah (c.c) ayetin bu kısmında müslümanlara aralarındaki ihtilaflar sebebiyle parçalanmaktan sakınmalarını emretmektedir.
İhtilaf iki türlüdür.
1 - Caiz Olan Ihtilaf: İnsanların tabiat, fıtrat, anlayış ve görüşlerinden kaynaklanan ihtilaftır. Bu; varolan ve yok olması mümkün olmayan ihtilaftır. Çünkü insanlar akıl, zeka ve anlayış bakımından eşit değildirler. Dolayısıyla bu tür ihtilafların ortaya çıkması kaçınılmazdır. Ayette yasaklanan bu tür ihtilaf değildir. Çünkü bu tür ihtilaflar Rasulullah (s.a.s) zamanında bile ortaya çıkmış ve Rasulullah (s.a.s) bunu yasaklamamıştır.
Rasulullah (s.a.s) Ahzab günü şöyle buyurdu:
"Sizden hiçbiriniz ikindi namazını Kurayza oğullarının yurduna varmadan kılmasın" Sahabeler yoldayken ikindi namazının vakti girmişti ve bir kısmı Rasulullah'ın emrinin zahirine uyarak: "Biz Kurayza oğullarının yurduna varmadıkça ikindi namazını kılmayız" dediler. Bir kısmı da:
"Biz ikindiyi yolda vakit içinde kılacağız. Çünkü Rasulullah (s.a.s) bu emriyle zahirini değil seferde çabuk davranmak gerektiğini kasdetmiştir." dediler ve kıldılar. Daha sonra bu olay Rasulullah'a zikredildi ve Rasulullah bunlardan hiçbir zümreyi ayıplamadı." (Buhari)
Rasulullah (s.a.s)'den sonra sahabeler arasında da böyle ihtilaflar vuku bulmuş ve hiçbir zaman bu, müslümanlar arasında kin, nefret ve düşmalığa sebep olmamıştır. Muteber olan mezhepler arasındaki ictihaddan dolayı ortaya çıkan ihtilaflar da bu türdendir.
Rasulullah (s.a.s) şöyle buyurdu:
"Hakim ictihad edip doğruya isabet ederse ona iki ecir vardır. İctihad edip yanlış yaparsa ona bir ecir vardır." (Buhari, Müslim)
2 - Caiz Olmayan İhtilaf: Dini konuları Allah'ın hükmüne göre değil heva ve hevese göre yorumlamaktan dolayı ortaya çıkan ihtilaftır. Allah'ın gönderdiği bütün dinler bu tür ihtilafları ortadan kaldırmak için gelmiştir. İnsanlara en büyük zarar veren ve ayette yasaklanan ihtilaf da bu tür ihtilaftır.
Sapık Fırkalar:İbn-i Ömer (r.a)'dan, Rasulullah (s.a.s)'in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
"Yahudiler yetmiş bir veya yetmiş iki fırkaya ayrılmışlardır. Hristiyanlar da böyledir. Ümmetim ise yetmiş üç fırkaya ayrılacaktır. Biri hariç hepsi ateştedir." Sahabeler dediler ki:
"Ya Rasulallah! Ateşe girmeyecek olan fırka hangisidir?" Rasulullah (s.a.s) buyurdu ki:
"Benim ve ashabımın yolunu takib eden fırkadır." (Tirmizi sahih senedle rivayet etti.)
Sapık olan fırkalar temelde altı tanedir. Herbir fırka kendi aralarında on iki fırkaya ayrılmıştır. Bu fırkalar ve sahip oldukları görüşleri şunlardır:
A) EL HARURIYYE
1 - El-Ezrakiyye: Hiç kimsenin mü'min olduğuna inanmazlar ve kendi görüşlerine tabi olanlar dışında bütün ehli kıbleyi tekfir ederler.
2 - El-Ebadiyye: Kendi görüşlerine bağlananları mü' min, bağlanmayanları ise münafık olarak görürler."
3 - Es-Sa'lebiye: "Allah hiçbir şey takdir etmemiştir" diyerek kaderi inkar ederler.
4 - El-Hazimiyye: "İmanın ne olduğunu bilemeyiz" derler ve bunun için de bütün insanları özür sahibi olarak kabul ederler.
5 - El-Halefiyye: İster erkek, ister kadın olsun cihadı terkeden herkesi tekfir ederler.
6 - El-Kevziyye: Tevbe etmeyen ve gusletmeyenlere dokunmaz ve onlarla yemek yemezler. Buna sebep olarak da; " kim temiz, kim necis bilemeyiz" derler.
7 - El-Kenziyye: "Hak taifesi çıkıncaya kadar herkes malını saklamalı ve başkasına vermemelidir. Çünkü malı hakeden ve haketmeyen bilinememektedir" derler.
8 - Eş-Şemrahiyye: Onlara göre yabancı kadınlara dokunmakta bir sakınca yoktur. Çünkü onlar güzel kokulu çiçeklerdir.
9 - El-Ahnasiyye: Öldükten sonra kişinin işlediği hayır ve şerrin dünyada kalacağına, insanların bundan sorulmayacağına inanırlar.
10 - El-Hakemiyye: Hangi konuda ne olursa olsun yaratılmışlara muhakeme olan herkesi tekfir ederler.
11 - El-Havaric: "Muaviye'nin ve Ali'nin durumunu şüpheli görerek her ikisinden de uzaklaşarak beri oldular.
12 - El-Meymuniyye: Ancak sevdikleri kişilerin kabul ettiği imamı kendileri için de imam kabul ederler.
B) EL KADERİYYE:
1 - El-Ahmeriyye: Allah'ın adil olmasını; kullarını kendi fiillerine sahip kılmasına (bu konuda yetkili kılmasına) ve günah işlemelerini engellemesine bağlarlar. Böyle olmazsa Allah'ın adilliğinden söz etmezler.
2 - Es-Seneviyye: Hayrın Allah'tan, şerrin ise şeytandan olduğuna inanırlar.
3 - El-Mutezile: Allah'ın sıfatlarını inkar ederler ve Kur'an'ın mahluk olduğunu iddia ederler.
4 - El-Keysaniyye: "Kulların yaptığı fiillerin Allah'tan mı yoksa kullardan mı sadır olduğunu, insanlara yaptıklarından dolayı sevab veya ceza verilecek mi bilmiyoruz" derler.
5 - Eş-Şeytaniyye: Şeytanı Allah'ın yaratmadığına inanırlar.
6 - Eş-Şerikiyye: Küfür dışında bütün günahların önceden Allah tarafından takdir edildiğine inanırlar.
7- El-Vehmiyye: Yaratılmışların fiil ve konuşmalarının gerçek değil hayal olduğuna inanırlar.
8 - Ez Zibriyye: İster nasih ister mensuh olsun, Allah katından gelen her kitabla amel edilebileceğine inanırlar.
9 - El-Mes'adiyye: Günah işleyenlerin tövbesinin kabul edilmeyeceğine inanırlar.
10 - En-Nakisiyye: Rasulullah'a verdiği beyattan döneni günah işlemiş saymazlar.
11 - El-Kasıtıyye: "Allah'ın bir varlık olduğunu iddia eden kafirdir" derler.
C) ELCEHMIYYE:
1 - El-Muattıla: "İnsanların hayal ettiği her şey mahluktur. Bu sebeple Allah (c.c)'nun görüleceğini iddia eden kafir olur" derler.
2 -El-Merisiyye: Allah'ın sıfatlarının çoğunun mahlukların sıfatları gibi mahluk olduğuna inanırlar.
3 - El-Multezika: Allah'ın heryerde olduğunu söylerler.
4 -El-Varidiyye: Allah'ı bilenlerin cehenneme girmeyeceğine, ateşe girenlerin de oradan hiç çıkmayacağına inanırlar.
5 - Ez - Zenadıka: Bunlara göre; ancak his ve duyu organlarıyla idrak edilenler vardır. Bu şekilde idrak edilemeyenler için "vardır" denilemez. Dolayısıyla Allah'ın varlığını inkar ederler.
6 -El-Harkıyye: Ateşin kafirleri bir defa yakacağına, sonra sonsuza kadar böyle yanmış olarak kalacaklarına ve tekrar canlanmayacaklarına, ebedi bir azab olmadığına inanırlar.
7 -El-Mahlukiyye: Kur'an'ın mahluk olduğunu iddia ederler.
8 -El-Faniyye: "Cennet ve cehennem yok olacaktır. derler." Bir kısmı ise cennet ve cehennem'in henüz yaratılmadığına inanırlar.
9 - El-Abdiyye: Rasulleri ve risaleti inkar ederler. Onlara "hakimler ve dahiler" dediler.
10 - El-Vakıfıyye: Kur'an'ın ne mahluk, ne de mahluk olmadığına inanırlar.
11 -El-Kabriyye: Kabir azabını, mükafaatını ve şefaati reddederler.
12 - El-Lafzıyye: Telaffuz edilen Kur'an'ın mahluk olduğuna inanırlar.
 

faruk islam

Özel Üye
D) ELMÜRCİE:
1 - Et-Tarikiyye: Allah'ın kullara sadece imanı farz kıldığına iman eden bir kulun ise dilediği haramı işleyebileceğine, bunun ona zarar vermeyeceğine inanırlar.
2 - Es -Saibiyye: Allah (c.c)'nun insanları yarattığına, fakat onları hiç bir emir ve yasakla sorumlu tutmadığına, insanları, dilediklerini yapmakta serbest bıraktığına inanırlar.
3 - Er-Raciyye: "Allah'a itaat edenler için "Allah'a itaat ediyor" isyan edenler için ise "Allah'a isyan ediyor" denilmez derler. Buna sebep olarak da onların Allah katındaki durumlarını bilemeyiz" derler.
4 - Es-Salibiyye: İtaat'ın imandan olmadığını iddia ederler.
5 - El-Behişiyye: İman'ın sadece bilmekten ibaret olduğunu ve hak ile batılı, helal ile haramı bilmeyenlerin kafir olduklarını söylerler.
6 - El-Ameliyye: "İman sadece ameldir" derler.
7 - El-Mankusiyye: "İman'ın artmayacağına ve eksilmeyeceğine inanmak imandandır" derler.
8 - El-Mustesniyye: "İnşaallah mü'minim" demenin imanın şartlerından olduğuna inanırlar.
9 - El-Müşebbihe: Allah'ın göz ve el sıfatlarını insanların gözüne ve eline benzetirler.
10 - El-Haşeviyye: "Rasulullah'ın bütün hadislerinin hükmü aynıdır. Nafileyi terkeden farzı terkeden gibidir" derler.
11 - Ez-Zahiriyye: Kıyası reddederler.
12 - El-Bid'iyye: Bid'atleri ilk çıkartanlardır.
E) ERRAFİZİYYE (RAFIZILER)
1 - Aleviler: Risalet'in Ali'nin hakkı olduğuna, fakat Cibril'in yanlışlıkla Muhammed'e getirdiğine inanırlar. Kur'anın zahirine inanmazlar.
2 - ElEmiriyye: Ali'nin, risalette Muhammed'in ortağı olduğuna inanırlar.
3 - EşŞia (Şiiler): "Ali'nin, Rasulullah'ın vasisi ve ondan sonraki halifesi olduğuna, dolayısıyla Rasulullah'tan sonra Ali'den başkasına biat edenlerin kafir olduğuna inanırlar.
4 - ElIshakiyye: Nebiliğin (nübüvvet) kıyamete kadar süreceğine, buna göre ehli beyt ilmini bilenlerin de nebi olduğuna inanırlar.
5 - EnNavusiyye: Ali'nin, İslam ümmetinin en efdali olduğunu söylerler ve bir kimseyi Ali'den daha üstün tutanları tekfir ederler.
6 - El-İmamiyye: Yeryüzünde Hüseyin'in neslinden gelen bir imam'ın devamlı var olacağına, bu imama Cibri'in öğrettiğine, ölen imamın yerine Hüseyin'in sülalesinden başka birinin imam olarak geçeceğine, böyle bir imam gelmediğinde ise kıyamet'in kopacağına inanırlar.
7- Ez-Zeydiyye: Hüseyin'in bütün çocuklarının imam olduğuna, takva sahibi olsun, günahkar olsun, onlardan birisi varken başkasının arkasında namaz kılmanın caiz olmadığına inanırlar.
8 - El-Abbasiyye: Rasulullah'tan sonra hilafete en layık kişinin amcası Abbas olduğuna inanırlar.
9 - Et-Tenasuhiyye: Ruhlar'ın birbirine geçtiğine, iyi kimsenin ruhunun öldükten sonra başkasına geçtiğine inanırlar.
10 - Er-Rac'iyye: Ali ve arkadaşlarının tekrar dünyaya gelip düşmanlarından intikam alacağına inanırlar.
11 - El-Laine: Osman'a, Talha'ya, Zübeyr'e, Ebu Musa ElEş'ari'ye, Aişe'ye ve başkalarına lanet ederler.
12 - El-Mutarabbısa: Rahibler gibi giyinirler ve her asırda, kendisine mehdi dedikleri bir imam seçerler. O imam ölünce yerine başkasını geçirirler.
F) ELCEBRIYYE:
1 - El-Muttariyye: İnsanın fiili olmadığına, her şeyi Allah yaptığına inanırlar.
2 - El-Ef'aliyye: İnsanın fiilleri olduğuna ancak, muhayyer olmadığına yani; hayvanlar gibi seçim hakları olmadığına inanırlar.
3 - El-Mefruğiyye: Her şey'in yaratılmış olduğuna, bundan sonra artık hiçbir şeyin yaratılmayacağına inanırlar.
4 - En-Necceğriyye: "Allah (c.c) insanlara, yaptıkları fiillerden dolayı değil, kendi yaptığı fiillerden dolayı ceza verir" derler.
5 - El-Mennaniyye: Kalplerine göre hareket ederler. Yani, kişi kalbiyle bir şeyin iyi olduğuna kanaat getirir de o şeyi yaparsa bu, kötü bir iş olsa bile o işin yapana zarar vermeyeceğine inanırlar.
6 - El-Kesbiyye: Kul için sevab ve günah diye bir şeyin olmadığını iddia ederler.
7 - Es-Sabıkiyye: "İsteyen yapsın isteyen yapmasın. Mutlu olacak olana işlediği günah zarar vermeyeceği gibi mutsuz olacak olana da işlediği sevap fayda vermez" derler.
8 - El-Hibbiyye: Allah'ın sevgi bardağından içen kimseler ibadetlerden sorumlu değildir.
9 -El-Havfiyye: "Allah'ı seven O'ndan korkmamalıdır. Çünkü seven; sevdiğinden korkmaz" derler.
10 - El-Fikriyye: Kişinin ilmi arttıkça o nisbette ibadetlerin kendisinden sakıt olacağını iddia ederler.
11 - El-Haşebiyye: Komünistler gibi, dünya metaında insanların eşit ve ortak olduğuna inanırlar; "çünkü babamız Adem herkese eşit olarak miras bırakmıştır" derler.
12 - El-Meniye: Fiilleri kulların yarattığına inanırlar. Bu taifeler hakkında zikrettiğimiz şeyler, bu taifelerin en belirgin görüş ve inançlarıdır. Bunlar dışında daha bir çok sapık görüşleri vardır.Ayrıca burada zikri geçen taifeler dışında zamanla yeni yeni taifeler ortaya çıkmış ve bunların bir kısmı da kaybolmuştur. Fakat zamanımızda isimleri değişik olsa bile aynı görüşlere sahip sapık taifeler halen mevcuttu.Şunu vurgulamakta fayda vardır: Zikredilen bu taifeler Rasulullah (s.a.s)'in hadislerinde kastettiği sapık 72 fırka olmayabilir fakat bu zikredilen fırkaların Rasulullah (s.a.s)'in kastettiği "fırkayı naciye" (kurtulan toplum) olmadıkları da kesindir. Çünkü bu taifelerin görüşlerinin çoğu Kur'an, sünnet ve sahabelerin anlayışına zıttır. Şu da iyi bilinmelidir ki: Sapık taifelerin sayısı önemli değildir. Önemli olan hangi taifenin hak üzere olduğudur. Hak üzerinde olan taife ise; Kur'an ve sünneti kendisine temel ve yegane ölçü edinmiş, bu iki kaynağa gerektiği gibi sımsıkı bağlanmış olan, Kur'an ve sünneti sahabelerin ve selefi salihin'in anladığı şekilde anlayan ve inanan taifedir.
İman Kardeşliği:
“Allah'ın size olan nimetini hatırlayın: Bir zamanlar düşmandınız, kalplerinizi birbirine ısındırdı ve O'nun bu nimeti sayesinde kardeş oldunuz.”
Ayetin bu kısmı Rasulullah (s.a.s) zamanında, ensarilerin birbirleri ve ensarilerle muhacirler arasında meydana gelen kardeşliğe işaret etmektedir. Evs ve Hazrec, 120 sene boyunca çok şiddetli bir şekilde birbirleriyle savaşmış, aralarındaki düşmanlık ve kin en üst seviyeye çıkmıştı. Fakat İslam'a girdikleri zaman bu din, aralarındaki düşmanlık ve kini yok etmekle kalmadı aynı zamanda onları birbirlerine kardeş olmada en üstün seviyeye çıkardı. Bu, öyle bir kardeşlikti ki onları; mallarını, mülklerini birbirleriyle paylaşabilecek, kendileri ihtiyaçlı iken kardeşlerini tercih edebilecek ve hatta en sevdikleri hanımlarını boşayıp müslüman kardeşleriyle nikahlayabilecek duruma getirdi. İşte bu, kalplerine yerleşmiş olan imanın semeresi olan kardeşliğin, iman kardeşliğinin bir eseridir.Böyle bir kardeşliği ne Rasulullah (s.a.s)' in şahsı, ne de dünya dolusu malların harcanması meydana getirebilir. Bu ancak Allah (c.c)'nun rahmeti ve nimetiyle meydana gelmiş bir kardeşliktir.
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
"Ve (Allah) onların kalplerini birleştirdi. (Ey Muhammed!) Sen, yeryüzünde bulunan şeylerin hepsini birden harcasaydın yine de onların kalplerini birleştiremezdin. Fakat Allah, onların arasını birleştirdi. Muhakkak ki O, Aziz'dir, Hakim'dir." (Enfal: 63)
Böyle bir kardeşliği meydana getirmek ve bunu muhafaza etmek için yapılacak tek şey; Allah'a ve Allah'ın ipi olan Kur'an'a iman etmek, bu ipe sımsıkı tutunmak ve onunla amel etmektir. Bu şartın sağlanmasıyla meydana gelen iman kardeşliği sadece Rasulullah (s.a.s) zamanındaki Evs ve Hazrec toplumuna has değildir. Bu, kıyamete kadar Allah'ın kitabına gerektiği gibi iman eden, buna ve rasulün sünnetine sarılan her asır ve her toplumun fertleri arasında oluşacak bir kardeşliktir.
“Siz, bir ateş çukurunun kenarındaydınız sizi oradan kurtardı.”
Allah (c.c) ayetin bu kısmında müslümanlara şöyle hitab ediyor:
"Allah'ın nimetini hatırlayın ve iman nimetine bütün gücünüzle sarılın. Bu nimetin unutulmasına veya elinizden çıkmasına izin vermeyin. Bu iman nimetinin kıymetini bilin! Çünkü bu nimet size verilmeden önce cehennemle aranızda sadece ölüm vardı. Adeta çukurun kenarında idiniz. Her an gelebilecek ölüm sizin bu ateş çukuruna düşmenize sebep olacaktı. İşte sizler bu haldeyken Allah (c.c), size imanı öğreten bir rasul göndererek merhamet etti. Ancak o rasule bağlanarak cehennem çukuruna yuvarlanmaktan kurtulabilirsiniz. Sakın Allah'ın bu nimetini unutarak, ne sebeple olursa olsun, ondan uzaklaşmayın!"
“İşte bu şekilde Allah, doğru yola erişesiniz diye ayetlerini size açıklamaktadır.”
Allah (c.c), yahudi ve diğer İslam düşmanlarının sizler için ne tuzaklar hazırladıklarını açıkladıktan, sizlere olan emir ve yasaklarını bildirdikten, cahiliyyedeki ve İslam'dan sonraki halinizi gözler önüne serdikten sonra, Rasulünün vesilesiyle hidayete ulaşmanız, hidayet üzere sabit kalmanız, tekrar cahiliyyeye dönmemeniz ve hakkı daha iyi anlamanız için ayetlerini böylece açıklamakta ve açıklamaya devam etmektedir.
İslam Ümmetinde Çıkan İhtilafların Özeti: Ebu Bekir, Ömer (r.a)'nın hilafetlerinde ve Osman (r.a)'nun hilafetinin ilk dönemlerinde müslümanlar arasında Allah (c.c)'nun yasakladığı hiç bir ihtilaf olmamıştı. Fakat Osman (r.a)'nun hilafetinin son dönemlerinde kafirlerin, münafıkların ve yahudilerin çalışmaları ve teşviki sonucu müslümanlar arasında ihtilaflar baş gösterdi. Bu ihtilafı körükleyen bazı kimseler Osman (r.a)' yu şehid ederek daha da çoğalmasını sağladılar. Sonuç olarak müslümanlar birbirleriyle Sıffin savaşını yaptılar. Ali (r.a)'nun hilafeti döneminde ise Ali (r.a) ve Muaviye (r.a), aralarındaki ihtilafı çözmek için hakem tayin etmede anlaştılar. Fakat Ali taraftarlarından Havariç ismi verilen bir grup bu sebeple Ali'den ayrıldı ve hem Ali'yi, hem Muaviye'yi, hem de onlara bağlı olanları tekfir etti.
Şiiler de Ali (r.a) zamanında ortaya çıktı. Bu taife Ali'ye ve müslümanlara gerçek niyet ve inançlarını açıklamadılar. Bunlar üç fırkaya ayrılmışlardı:
1 - Ali'nin İlah Olduğuna İnananlar: Ali (r.a) bunların gerçek niyetini öğrendiği zaman onları yakarak cezalandırdı.
2 - Ebu Bekir ve Ömer'e Sövenler: Ali (r.a) onlardan Ebi's Sevde denilen bir kişinin Ebu Bekir ve Ömer'e sövdüğünü öğrenince onu cezalandırmak için çağırttı. Fakat o kaçtı.
3 - Ali (r.a)'yu Ebu Bekir ve Ömer'den daha üstün tutanlar: Ali (r.a) onlara şöyle dedi:
"Nebi (s.a.s)'den sonra bu ümmetin en hayırlısı Ebu Bekir ve Ömerdir." (Buhari)
Sahabelerin son dönemlerinde Kaderiyye ve Mürcie taifeleri çıktı. Daha sonraki dönemlerde de yavaş yavaş diğer sapık fırkalar çoğalmaya devam etti.Sahabeler (r.a) Kur'an ve sünnete bağlanmanın gerekliliği konusunda ihtilafa düşmediler. Çünkü onlar hakkı istemekte, Kur'an ve sünnete bağlanmakta idiler. Fakat sahabelerden sonraki İslam ümmetinde meydana gelen ihtilaf ve gruplaşmaların sebebi; Kur'an ve sünneti temel kabul etmemeleri, her şeyi bu iki kaynağa göre düzenlememeleri, hükümleri, görüşleri ve düşünceleri bu kaynaklardan almadıkları içindi. Onların bağlandıkları ve tabi oldukları şey Kur'an ve sünnet değil, heva ve heveslerinden çıkarttıkları, şeyhlerinin tespit ettiği temeller idi. Onlar, Kur'an ve sünneti bu temellere oturtmaya çalıştılar. Heva ve heveslerden kaynaklanan temellere uyan Kur'an ayetlerini ve hadisleri kendilerine delil alıp onlara yapıştılar. Bu temellere zıt nasları ise sapık bir şekilde te'vil ettiler. Kur'an ve sünnette görüşlerine uygun bir ayet veya hadis bulduklarında diğer ayet ve hadislere bakmadan, onlara istedikleri gibi mana verdiler.
Bu kimseler ortaya bir görüş atarlar ve bunu desteklemek için Kur'an ve sünnetten delil ararlardı. Onların Kur'an ve sünnetten delil göstermeleri tabi olmak için değil karşı tarafı yenmek içindi. Halbuki Allah'a ve İslam dinine gerçekten iman eden bir müslüman meseleler hakkında hüküm vermeden veya görüş belirtmeden önce heva ve heveslerden arınmış hakkı isteyen bir kişi olarak Kur'an ve sünnete bakar, Kur'an ve sünnetteki hükümlere göre konuşur, heva ve heveslerden değil, hakkı isteyerek Kur'an ve Sünnetten emir alır.
İşte! sahabeler (r.a), onlara uyan tabiin ve gerçek İslam alimlerinin yolu budur. Bundan dolayı hiçbirisi bilerek Kur'an ve sünnete zıt, heva ve hevesten kaynaklanan hükümler vermemişlerdir. Dini konularda ilim yapmak isteyen, bir görüş belirtecek olan önce Kur'an ve sünnete bakar, Kur'an ve sünnetin hükmü ne ise onu öğrenir ve ona göre hüküm verir. İşte! Fırkayı Naciye (kurtulacak olan taifenin) nin yolu budur.

 
Üst Alt