faruk islam
Özel Üye
Cüz:4 Sure: 3 - Al-i İmran Suresi
Ayet:104
Konu: Ümmet içinde Alimler Topluluğunun Yeri
بســـم الله الرحمن الرحيم
وَلْتَكُن مِّنكُمْ أُمَّةٌ يَدْعُونَ إِلَى الْخَيْرِ وَيَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنكَرِ وَأُوْلَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ
104 - Sizden, hayra çağıran, ma'rufu emredip münkerden sakındıran bir ümmet olsun. İşte kurtuluşa erenler bunlardır.
Allah (c.c) daha önceki ayetlerde Kur'an ve sünnete sımsıkı tutunmak gerektiğini bildirdi ve ayrılmaya sebep olacak ihtilaflara düşmekten nehyetti. Bu ayette ise ihtilafa düşmeyi önleyen, Kur'an ve sünnete sımsıkı bağlanmayı sağlayan yolu bildirmektedir. Bu yol; hayra ve iyiliğe davet, kötülük ve şerden nehyetmektir. Ancak bu yolla müslümanlar tek bir cesed gibi olabilirler.
Ayette geçen "minkum" (sizden) kelimesinde bulunan "min" (den) iki manaya gelebilir:
1 - "Bir kısmınız" manasındadır.
Buna göre ayetin manası şöyle olur: "Sizden; insanları hayra çağıran, onlara iyiliği emredip kötülükten nehyeden bir topluluk olsun." Bu manaya göre; insanlara İslam'ı anlatan iyiliği emredip kötülükten nehyeden bir topluluk oluşturmak müslümanlar üzerine farzı kifayedir.
Müslümanların ihtiyacını giderecek kadar ilme sahip, insanlara İslam'ı anlatan, iyiliği emredip kötülüğü yasaklayan bir alimler topluluğunun oluşması farzdır. Bu topluluk İslam'ı en güzel şekilde anlatabilecek bir seviyede olmakla beraber, insanlara iyiliği emredip kötülüklerden nehyedebilecek bir güce ve yetkiye de sahip olmalıdır. İslam ümmeti, ihtiyacını karşılayacak yeterli sayıda böyle bir topluluk oluşturmadıkça, "iyiliği emir, kötülüğü nehy" görevini yerine getirenler hariç bütün müslümanlar haram işlemiş olurlar.
Ancak böyle bir topluluk oluşması, tek tek diğer fertler üzerinden "iyiliği emr, kötülükten nehiy" görevini yerine getirme sorumluluğunu kaldırmaz. Her müslüman bildiği kadar İslam'ı anlatmak ve gücü nisbetinde iyiliği emredip kötülükten nehyetmek zorundadır.
Ebu Said El-Hudri (r.a)'den şöyle rivayet edilmiştir:
"Rasulullah (s.a.s)'in şöyle buyurduğunu duydum:
"Kim bir münkeri görürse onu eli ile düzeltsin, buna gücü yetmeyen dili ile düzeltsin, buna da gücü yetmeyen kalbiyle buğzetsin. Bu ise imanın en alt noktasıdır." (Buhari, Müslim)
Huzeyfe İbnu'l Yeman (r.a)'dan Rasulullah (s.a.s) şöyle buyurdu:
"Nefsim elinde olan Allah'a yemin ederim ki; iyiliği emr, münkerden nehy yapmazsanız Allah size katından bir azab gönderir. Sonra O'na dua etseniz bile duanızı kabul etmez." (Tirmizi, İbn-i Mace, Ahmet) (Tirmizi bu hadis için hasen dedi.)
Bu ayette kastedilen topluluk; bu görevi üzerine almış ve bu görevi en mükemmel şekilde yerine getirmek için kendisini yetiştirmiş alimler topluluğudur. Müslüman ümmetin böyle bir alimler topluluğunu oluşturması farzı ayn bir sorumluluktur. Fakat herkes bu özellikteki bir topluluğun ferdi olamaz. Çünkü bu; yetenek, akıl ve zeka ile ilgili bir meseledir. Bu sebeple herkes bu nimetlere sahip olmayabilir. Bu nimetlere sahip olmayanların bu topluluk içinde yer almamaları onları günaha sokmaz. Ancak bu topluluk içinde yer alma imkan, güç ve yeteneğine sahip olduğu halde bundan kaçınanlara gelince; işte onlar haram işlemektedirler.
2 - Ayette geçen "min" yani (den) Teb'ız (bir kısmınız) manasında değil, beyan (açıklama) manasındadır. Buna göre ayetin manası şöyle olur: "Ey İslam ümmeti! Hepiniz hayra davet edin. İyiliği emredip kötülükten nehyeden bir özelliğe sahip olun." Ali İmran: 110 ayeti de bu manayı desteklemektedir.
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
"Siz insanların iyiliği için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emereder, kötülükten nehyeder, Allah'a da iman edersiniz." (Ali İmran: 110)
İster birinci mana, ister ikinci mana olsun, bunlar birbirine zıt manalar değildir. Müslümanlar için İslami ilimleri çok iyi bilen, İslamı en güzel şekilde insanlara tebliğ eden, yetişmiş, özel bir alim grubunun yeteri kadar oluşması farzdır. Bununla beraber bütün müslümanlar bilgileri ve güçleri nisbetinde İslam'ı anlatmak ve iyiliği emredip kötülükten nehyetmekle yükümlüdürler. Müslümanlar bu görevlerini yerine getirmedikçe İslam toplumu içinde ihtilaf ve parçalanmalar kaçınılmaz bir sonuç olacaktır. Çünkü ihtilaflar parçalanmayı doğurur. Bu da ümmetin zayıflamasına sebep olur. Yahudi ve Hristiyanlarda olduğu gibi... Fakat Allah'ın Müslümanlara yüklediği bu görev ve sorumluluk Kur'an ve Sünnet çizgisi dahilinde güzel bir şekilde yerine getirilirse İslam ümmeti parçalanmalara sebep olan ihtilaflara düşmez. Tıpkı Rasulullah (s.a.s) ve dört halife devrindeki müslümanların bir bütün olarak dimdik ayakta kaldıkları gibi...
Ayette geçen "hayra çağırmak"; "Kur'an ve sünnete bağlanmaya çağırmak" demektir.
Ebi Cafer el Bakır'dan, Rasulullah (s.a.s):
"Sizden, hayra çağıran..." ayetini okuduktan sonra,
"Hayır, Kur'an ve benim sünnetime tabi olmaktır" buyurdu. (İbn-i Merdeveyh)
"Ma'rufu emretmek"; "Allah'a itaati emretmek" demektir.
"Münkerden sakındırmak"; "Allah'a karşı gelmekten sakındırmak" demektir.
Hayra çağırmak, ma'rufu emretmek ve münkerden sakındırmak iki şekilde yapılabilir:
1 - Müslüman ümmetin, müslüman olmayan diğer insanları İslam dinine çağırmasıyla.
Buna göre; ayette geçen hayra çağırmak; İslam dinine çağırmak manasına gelir.
Mukatil İbn-i Hayyan dedi ki:
"Hayra çağırmak, islam dinine çağırmak demektir." (İbn-i Ebi Hatim)
İnsanları önce İslam'a çağırmak, İslam dinini kabul ettikleri zaman onlara Allah'a itaat etmeyi emredip, Allah'a karşı gelmeyi yasaklamak gerekir.
2 - Müslümanların birbirlerini hayra davet etmesi, iyiliği emredip kötülükten sakındırmasıyla.
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
"Hakkı ve sabrı birbirine tavsiye edenler müstesnadır." (Asr: 3)
Kays b. Hazm dedi ki:
"Ebu Bekir müslümanlar arasında ayağa kalktı ve Allah'a hamd edip, O'nu övdükten sonra şöyle hitap etti:
"Ey insanlar! "Ey iman edenler! Nefsinize önem verin. Eğer siz hidayet üzerindeyseniz sapıtanlar size zarar vermez." (Maide: 105) ayetini yanlış anlıyor ve ona yanlış manalar veriyorsunuz. İnsanlara iyiliği emretmiyor ve onları kötülükten sakındırmıyorsunuz. Halbuki ben Rasulullah (s.a.s)'in şöyle buyurduğunu duydum:
"İnsanlar münkeri gördükleri halde değiştirmezlerse Allah onlara azab indirir." (Tirmizi, Ahmed, İbn-i Ebi Şeybe, İbn-i Hibban, Dare Kutni, Beyhaki, Ebu Yala) (Tirmizi bu hadis için sahih dedi.)
“İşte (asıl) kurtuluşa erenler bunlardır.”
İnsanlara hayrı emredip kötülükten sakındıranlar Allah katında elbette kazananlardan olacaklardır. Onlar hem kendi salih amellerinin mükafaatlarını alacaklar, hem de düzelttikleri kişilerin salih amellerinden dolayı da ecir kazanacaklardır.
NOT:iSLAM DİNİ İLİMSİZ OLUNMUYACAĞI GİBİ ,PEYGAMBERİNEDE TABİ OLMAYI EMREDER.HER ÖNÜNE GELEN İLİMSİZ BİR DURUMDA BİRİLERİNİ TENKİT ETMEK DEĞİLDİR.İSLAMI YAŞAMAK ,TEBLİĞ ETMEK VE MÜJDELEMEK MÜ'MİNLERİN GÖREVLERDİR.MÜ'MİNLER İSLAMI TEBLİĞ EDERKEN MUHATABLARINI KIRMAZLAR VE ÜZMEZLER.PEYGAMBER SAV EFENDİMİZ GİBİ,HER MÜ'MİN AHLAKLI OLMALIDIR.
Ayet:104
Konu: Ümmet içinde Alimler Topluluğunun Yeri
بســـم الله الرحمن الرحيم
وَلْتَكُن مِّنكُمْ أُمَّةٌ يَدْعُونَ إِلَى الْخَيْرِ وَيَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنكَرِ وَأُوْلَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ
104 - Sizden, hayra çağıran, ma'rufu emredip münkerden sakındıran bir ümmet olsun. İşte kurtuluşa erenler bunlardır.
Allah (c.c) daha önceki ayetlerde Kur'an ve sünnete sımsıkı tutunmak gerektiğini bildirdi ve ayrılmaya sebep olacak ihtilaflara düşmekten nehyetti. Bu ayette ise ihtilafa düşmeyi önleyen, Kur'an ve sünnete sımsıkı bağlanmayı sağlayan yolu bildirmektedir. Bu yol; hayra ve iyiliğe davet, kötülük ve şerden nehyetmektir. Ancak bu yolla müslümanlar tek bir cesed gibi olabilirler.
Ayette geçen "minkum" (sizden) kelimesinde bulunan "min" (den) iki manaya gelebilir:
1 - "Bir kısmınız" manasındadır.
Buna göre ayetin manası şöyle olur: "Sizden; insanları hayra çağıran, onlara iyiliği emredip kötülükten nehyeden bir topluluk olsun." Bu manaya göre; insanlara İslam'ı anlatan iyiliği emredip kötülükten nehyeden bir topluluk oluşturmak müslümanlar üzerine farzı kifayedir.
Müslümanların ihtiyacını giderecek kadar ilme sahip, insanlara İslam'ı anlatan, iyiliği emredip kötülüğü yasaklayan bir alimler topluluğunun oluşması farzdır. Bu topluluk İslam'ı en güzel şekilde anlatabilecek bir seviyede olmakla beraber, insanlara iyiliği emredip kötülüklerden nehyedebilecek bir güce ve yetkiye de sahip olmalıdır. İslam ümmeti, ihtiyacını karşılayacak yeterli sayıda böyle bir topluluk oluşturmadıkça, "iyiliği emir, kötülüğü nehy" görevini yerine getirenler hariç bütün müslümanlar haram işlemiş olurlar.
Ancak böyle bir topluluk oluşması, tek tek diğer fertler üzerinden "iyiliği emr, kötülükten nehiy" görevini yerine getirme sorumluluğunu kaldırmaz. Her müslüman bildiği kadar İslam'ı anlatmak ve gücü nisbetinde iyiliği emredip kötülükten nehyetmek zorundadır.
Ebu Said El-Hudri (r.a)'den şöyle rivayet edilmiştir:
"Rasulullah (s.a.s)'in şöyle buyurduğunu duydum:
"Kim bir münkeri görürse onu eli ile düzeltsin, buna gücü yetmeyen dili ile düzeltsin, buna da gücü yetmeyen kalbiyle buğzetsin. Bu ise imanın en alt noktasıdır." (Buhari, Müslim)
Huzeyfe İbnu'l Yeman (r.a)'dan Rasulullah (s.a.s) şöyle buyurdu:
"Nefsim elinde olan Allah'a yemin ederim ki; iyiliği emr, münkerden nehy yapmazsanız Allah size katından bir azab gönderir. Sonra O'na dua etseniz bile duanızı kabul etmez." (Tirmizi, İbn-i Mace, Ahmet) (Tirmizi bu hadis için hasen dedi.)
Bu ayette kastedilen topluluk; bu görevi üzerine almış ve bu görevi en mükemmel şekilde yerine getirmek için kendisini yetiştirmiş alimler topluluğudur. Müslüman ümmetin böyle bir alimler topluluğunu oluşturması farzı ayn bir sorumluluktur. Fakat herkes bu özellikteki bir topluluğun ferdi olamaz. Çünkü bu; yetenek, akıl ve zeka ile ilgili bir meseledir. Bu sebeple herkes bu nimetlere sahip olmayabilir. Bu nimetlere sahip olmayanların bu topluluk içinde yer almamaları onları günaha sokmaz. Ancak bu topluluk içinde yer alma imkan, güç ve yeteneğine sahip olduğu halde bundan kaçınanlara gelince; işte onlar haram işlemektedirler.
2 - Ayette geçen "min" yani (den) Teb'ız (bir kısmınız) manasında değil, beyan (açıklama) manasındadır. Buna göre ayetin manası şöyle olur: "Ey İslam ümmeti! Hepiniz hayra davet edin. İyiliği emredip kötülükten nehyeden bir özelliğe sahip olun." Ali İmran: 110 ayeti de bu manayı desteklemektedir.
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
"Siz insanların iyiliği için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emereder, kötülükten nehyeder, Allah'a da iman edersiniz." (Ali İmran: 110)
İster birinci mana, ister ikinci mana olsun, bunlar birbirine zıt manalar değildir. Müslümanlar için İslami ilimleri çok iyi bilen, İslamı en güzel şekilde insanlara tebliğ eden, yetişmiş, özel bir alim grubunun yeteri kadar oluşması farzdır. Bununla beraber bütün müslümanlar bilgileri ve güçleri nisbetinde İslam'ı anlatmak ve iyiliği emredip kötülükten nehyetmekle yükümlüdürler. Müslümanlar bu görevlerini yerine getirmedikçe İslam toplumu içinde ihtilaf ve parçalanmalar kaçınılmaz bir sonuç olacaktır. Çünkü ihtilaflar parçalanmayı doğurur. Bu da ümmetin zayıflamasına sebep olur. Yahudi ve Hristiyanlarda olduğu gibi... Fakat Allah'ın Müslümanlara yüklediği bu görev ve sorumluluk Kur'an ve Sünnet çizgisi dahilinde güzel bir şekilde yerine getirilirse İslam ümmeti parçalanmalara sebep olan ihtilaflara düşmez. Tıpkı Rasulullah (s.a.s) ve dört halife devrindeki müslümanların bir bütün olarak dimdik ayakta kaldıkları gibi...
Ayette geçen "hayra çağırmak"; "Kur'an ve sünnete bağlanmaya çağırmak" demektir.
Ebi Cafer el Bakır'dan, Rasulullah (s.a.s):
"Sizden, hayra çağıran..." ayetini okuduktan sonra,
"Hayır, Kur'an ve benim sünnetime tabi olmaktır" buyurdu. (İbn-i Merdeveyh)
"Ma'rufu emretmek"; "Allah'a itaati emretmek" demektir.
"Münkerden sakındırmak"; "Allah'a karşı gelmekten sakındırmak" demektir.
Hayra çağırmak, ma'rufu emretmek ve münkerden sakındırmak iki şekilde yapılabilir:
1 - Müslüman ümmetin, müslüman olmayan diğer insanları İslam dinine çağırmasıyla.
Buna göre; ayette geçen hayra çağırmak; İslam dinine çağırmak manasına gelir.
Mukatil İbn-i Hayyan dedi ki:
"Hayra çağırmak, islam dinine çağırmak demektir." (İbn-i Ebi Hatim)
İnsanları önce İslam'a çağırmak, İslam dinini kabul ettikleri zaman onlara Allah'a itaat etmeyi emredip, Allah'a karşı gelmeyi yasaklamak gerekir.
2 - Müslümanların birbirlerini hayra davet etmesi, iyiliği emredip kötülükten sakındırmasıyla.
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
"Hakkı ve sabrı birbirine tavsiye edenler müstesnadır." (Asr: 3)
Kays b. Hazm dedi ki:
"Ebu Bekir müslümanlar arasında ayağa kalktı ve Allah'a hamd edip, O'nu övdükten sonra şöyle hitap etti:
"Ey insanlar! "Ey iman edenler! Nefsinize önem verin. Eğer siz hidayet üzerindeyseniz sapıtanlar size zarar vermez." (Maide: 105) ayetini yanlış anlıyor ve ona yanlış manalar veriyorsunuz. İnsanlara iyiliği emretmiyor ve onları kötülükten sakındırmıyorsunuz. Halbuki ben Rasulullah (s.a.s)'in şöyle buyurduğunu duydum:
"İnsanlar münkeri gördükleri halde değiştirmezlerse Allah onlara azab indirir." (Tirmizi, Ahmed, İbn-i Ebi Şeybe, İbn-i Hibban, Dare Kutni, Beyhaki, Ebu Yala) (Tirmizi bu hadis için sahih dedi.)
“İşte (asıl) kurtuluşa erenler bunlardır.”
İnsanlara hayrı emredip kötülükten sakındıranlar Allah katında elbette kazananlardan olacaklardır. Onlar hem kendi salih amellerinin mükafaatlarını alacaklar, hem de düzelttikleri kişilerin salih amellerinden dolayı da ecir kazanacaklardır.
NOT:iSLAM DİNİ İLİMSİZ OLUNMUYACAĞI GİBİ ,PEYGAMBERİNEDE TABİ OLMAYI EMREDER.HER ÖNÜNE GELEN İLİMSİZ BİR DURUMDA BİRİLERİNİ TENKİT ETMEK DEĞİLDİR.İSLAMI YAŞAMAK ,TEBLİĞ ETMEK VE MÜJDELEMEK MÜ'MİNLERİN GÖREVLERDİR.MÜ'MİNLER İSLAMI TEBLİĞ EDERKEN MUHATABLARINI KIRMAZLAR VE ÜZMEZLER.PEYGAMBER SAV EFENDİMİZ GİBİ,HER MÜ'MİN AHLAKLI OLMALIDIR.
Moderatör tarafında düzenlendi: