fahrettin tırınk
Site İmamı
Ey şerefi iman ile müşerref olan ehl-i iman!
sohbetimize, Din Kardeşliği ve Birbirini Allah Rızası İçin Sevmek Hakkında Olacaktır.
Sevgi Allah’ın kullarına bir hediyesidir ve yalnız ondan gelir. Fıtrat itibariyle bütün müminlerde, sevgi mayası mevcuttur. Kulun gayretiyle bu sevgi; önce aşk sonra da, bütün sevgileri içine alan ve maksad-ı aslî olan mahabbet mertebesine ulaşır. Sevgi Allah’ın lutfu olmakla beraber, başlangıcı kulun gayretleriyle hasıl olur. Sevmek için en ufak gayreti olmayanın, sevgiden nasibi yoktur.
Bir müminin diğer bir mümine Allah rızası için mahabbet beslemesi büyük bir nimettir. Cenab-ı Hak ayet-i celilesinde:
Uyan! Ki Allah’ın evliyası ne üzerlerine korku vardır ne de onlar mahzun olurlar. Onlar ki Allah’a iman etmişlerdir ve hep takva ile korunur dururlar. Müjde onlara, dünyada da ahirette de. Allah’ın kelimatına tebdil yok, işte o büyük kurtuluş. buyurarak, kendine dost edindiği kullarına vereceği mükafatları müjdelemektedir. Burada şu sual akla gelebilir. Acaba bu müjdelere mazhar olacak, Allah’ın dostları kimlerdir ?
Bazı alimlerimiz, Allah dostlarını, “görüldükleri zaman Allah hatırlanır”, şeklinde tarif etmişlerse de, hadis-i şeriflere bakıldığında, Allah’ın dostlarının Allah için birbirlerini seven kimseler olduğu görülecektir. Peygamber Efendimiz bu hususta şöyle buyurmuşlardır:
“Allah’ın kulları arasında bir grup var ki, onlar ne peygamber ne de şehidlerdir. Üstelik Kıyamet günü, Allah indindeki makamlarının yüceliği sebebiyle, peygamberler de, şehitler onlara gıpta ederler.
Orada bulunan Sahabe-i Kiram sordular: “Ey Allah’ın Rasülü kimdir onlar, bize haber verir misin? Peygamber Efendimiz:
“Onlar, aralarında ne kan bağı ne de birbirlerine bağışladıkları bir mal olduğu halde, Allah rızası için birbirlerini sevenlerdir.
Allah’a yemin ederim ki, onların yüzleri mutlaka nurdur. Onlar bir nur üzerindedirler. Halk korkarken, onlar korkmazlar, insanlar üzülürken, onlar üzülmezler.”
Sözlerinin bitiminde şu ayet-i celileyi okudular: “Haberiniz olsun ki, Allah’ın dosları var ya! Onlara ne korku var, ne de onlar üzülecekler”
İnsan beşer olması hasebiyle hatadan beri değildir. Kardeşlik münasebetlerinde, bir takım hoş olmayan tavır ve hareketler sebebiyle kardeşler arasında istenmeyen hadiseler cereyan edebilir. Bu normaldir. İmanda kemale ermiş sahabe-i kiram arasında dahi dargınlık ve kırgınlıklar vaki olmuştur. Ancak normal ve caiz olmayan, bunların devam ettirilmesidir.
Müslümanın bir müslümanla üç günden fazla dargın duramayacağını hepimiz biliriz. Ancak mevzubahis olan kendimiz olduğu vakit, türlü türlü tevillere giderek, haklı bir çıkış kapısı bulmaya çalışırız. Fakat bunlar nefsin ve şeytanların iğvalarından başka bir şey değildir. .
Ebu’d-Derda (RA) anlatıyor: “Bir defasında Peygamber Efendimizin huzurunda oturuyorduk. Ebu Bekir RA’ın telaşla geldiğini gördük. Peygamberimizin huzuruna hürmetle girip selam verdikten sonra:
“Ya Rasülellah, Hattab’ın oğlu Ömer ile aramızda bir anlaşmazlık çıktı. Münakaşa esnasında kendisine biraz ağır mukabelede bulundum, ama pişmanım. Beni bağışlamasını istedim, fakat kabul etmedi. Ben de sana geldim, Ya Rasülellah! dedi. Peygamber Efendimiz (S.A.V)
“Allah seni mağfiret buyursun, ey Eba Bekir!” şeklinde dua ettiler.
Sonra, Hz. Ömer de pişman olarak, Ebu Bekir’in evine gitmiş, Ebu Bekir’i sormuş, yoktur demeleri üzerine Allah Rasülünün huzuruna selam vererek girmişti.
Hz. Ömer’in geldiğini gören Efendimizin rengi değişmeye başladı. Hatta Ebu Bekir RA, Allah Rasülünün, Ömer’i azarlamasından korkmuş olacak ki, diz çöktü ve iki defa:
“Ya Rasülellah benim kabahatim daha çoktu.” Diyerek suçu üzerine almaya çalıştı.
Peygamber Efendimiz:
Allah beni size peygamber olarak göndermişken, siz: “Sen yalan söylüyorsun demiştiniz. Ama Ebu Bekir beni tasdik etmiş canıyla ve malıyla bana yardım etmişti, artık siz bu dostumu bana bırakırsınız, değil mi? buyurdular. Bu hadiseden sonra Hz. Ebu Bekir’i üzen hiç kimse olmadı.
sohbetimize, Din Kardeşliği ve Birbirini Allah Rızası İçin Sevmek Hakkında Olacaktır.
Sevgi Allah’ın kullarına bir hediyesidir ve yalnız ondan gelir. Fıtrat itibariyle bütün müminlerde, sevgi mayası mevcuttur. Kulun gayretiyle bu sevgi; önce aşk sonra da, bütün sevgileri içine alan ve maksad-ı aslî olan mahabbet mertebesine ulaşır. Sevgi Allah’ın lutfu olmakla beraber, başlangıcı kulun gayretleriyle hasıl olur. Sevmek için en ufak gayreti olmayanın, sevgiden nasibi yoktur.
Bir müminin diğer bir mümine Allah rızası için mahabbet beslemesi büyük bir nimettir. Cenab-ı Hak ayet-i celilesinde:
Uyan! Ki Allah’ın evliyası ne üzerlerine korku vardır ne de onlar mahzun olurlar. Onlar ki Allah’a iman etmişlerdir ve hep takva ile korunur dururlar. Müjde onlara, dünyada da ahirette de. Allah’ın kelimatına tebdil yok, işte o büyük kurtuluş. buyurarak, kendine dost edindiği kullarına vereceği mükafatları müjdelemektedir. Burada şu sual akla gelebilir. Acaba bu müjdelere mazhar olacak, Allah’ın dostları kimlerdir ?
Bazı alimlerimiz, Allah dostlarını, “görüldükleri zaman Allah hatırlanır”, şeklinde tarif etmişlerse de, hadis-i şeriflere bakıldığında, Allah’ın dostlarının Allah için birbirlerini seven kimseler olduğu görülecektir. Peygamber Efendimiz bu hususta şöyle buyurmuşlardır:
“Allah’ın kulları arasında bir grup var ki, onlar ne peygamber ne de şehidlerdir. Üstelik Kıyamet günü, Allah indindeki makamlarının yüceliği sebebiyle, peygamberler de, şehitler onlara gıpta ederler.
Orada bulunan Sahabe-i Kiram sordular: “Ey Allah’ın Rasülü kimdir onlar, bize haber verir misin? Peygamber Efendimiz:
“Onlar, aralarında ne kan bağı ne de birbirlerine bağışladıkları bir mal olduğu halde, Allah rızası için birbirlerini sevenlerdir.
Allah’a yemin ederim ki, onların yüzleri mutlaka nurdur. Onlar bir nur üzerindedirler. Halk korkarken, onlar korkmazlar, insanlar üzülürken, onlar üzülmezler.”
Sözlerinin bitiminde şu ayet-i celileyi okudular: “Haberiniz olsun ki, Allah’ın dosları var ya! Onlara ne korku var, ne de onlar üzülecekler”
İnsan beşer olması hasebiyle hatadan beri değildir. Kardeşlik münasebetlerinde, bir takım hoş olmayan tavır ve hareketler sebebiyle kardeşler arasında istenmeyen hadiseler cereyan edebilir. Bu normaldir. İmanda kemale ermiş sahabe-i kiram arasında dahi dargınlık ve kırgınlıklar vaki olmuştur. Ancak normal ve caiz olmayan, bunların devam ettirilmesidir.
Müslümanın bir müslümanla üç günden fazla dargın duramayacağını hepimiz biliriz. Ancak mevzubahis olan kendimiz olduğu vakit, türlü türlü tevillere giderek, haklı bir çıkış kapısı bulmaya çalışırız. Fakat bunlar nefsin ve şeytanların iğvalarından başka bir şey değildir. .
Ebu’d-Derda (RA) anlatıyor: “Bir defasında Peygamber Efendimizin huzurunda oturuyorduk. Ebu Bekir RA’ın telaşla geldiğini gördük. Peygamberimizin huzuruna hürmetle girip selam verdikten sonra:
“Ya Rasülellah, Hattab’ın oğlu Ömer ile aramızda bir anlaşmazlık çıktı. Münakaşa esnasında kendisine biraz ağır mukabelede bulundum, ama pişmanım. Beni bağışlamasını istedim, fakat kabul etmedi. Ben de sana geldim, Ya Rasülellah! dedi. Peygamber Efendimiz (S.A.V)
“Allah seni mağfiret buyursun, ey Eba Bekir!” şeklinde dua ettiler.
Sonra, Hz. Ömer de pişman olarak, Ebu Bekir’in evine gitmiş, Ebu Bekir’i sormuş, yoktur demeleri üzerine Allah Rasülünün huzuruna selam vererek girmişti.
Hz. Ömer’in geldiğini gören Efendimizin rengi değişmeye başladı. Hatta Ebu Bekir RA, Allah Rasülünün, Ömer’i azarlamasından korkmuş olacak ki, diz çöktü ve iki defa:
“Ya Rasülellah benim kabahatim daha çoktu.” Diyerek suçu üzerine almaya çalıştı.
Peygamber Efendimiz:
Allah beni size peygamber olarak göndermişken, siz: “Sen yalan söylüyorsun demiştiniz. Ama Ebu Bekir beni tasdik etmiş canıyla ve malıyla bana yardım etmişti, artık siz bu dostumu bana bırakırsınız, değil mi? buyurdular. Bu hadiseden sonra Hz. Ebu Bekir’i üzen hiç kimse olmadı.
Moderatör tarafında düzenlendi: