Nur Hanım
Aktif Üyemiz
Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) hazretleri Ebû Sa’îd el-Hudrî’den (ra.) rivayet edilen bir hadîs-i şerîfinde buyurmuşlar ki:
“Cennette yüz derece vardır ki her bir derecenin arası yer ile göğün arası kadar geniştir. Yerle gök arasından daha geniştir, daha uzaktır, araları o kadar mesafelidir. Bu dereceler Allah (celle celâlüh) yolunda cihad edenler içindir.”
Bu hadîs-i şerîften her muhakeme sahibinin hemen çıkartacağı gibi Allah yolunda cihad eden insan cennete girecek ve orada, onlara mahsus yüz derece verilecektir. Bu derecelerin arası da kolay ve merdiven çıkar gibi çıkıp da ulaşılabilecek dereceler değil, yer ile gök arası gibi büyük mesafelerdir. Bu derecelere ancak Allah yolunda cihad edenler nail olur.
“Allah yolunda cihad etmek” sözünün, biraz açıklanması gerekmektedir. Cihad, Arapça cehd sözünden gelir. Cehd et; gayret göster, çalış çabala, sabret demek. Cehd et, haydi bakalım sınıfını geç, cehd et şu işi başar, cehd et biraz daha sabret, şunu elde et şeklinde biz de kullanırız. Cihad o kökten geliyor. Ama onun mânasında karşılıklı cehd etmek, müşâreket anlamı vardır. Yani karşısında biri var, o cehd sarf edecek, bir de sen varsın, sen de ona karşı cehd sarf edeceksin. Karşındaki kim olabilir? Düşman… Bir düşmanın var. O seni İslâm’dan uzaklaştırmaya cehd edecek, para sarf edecek; sen de kuvvet sarf edeceksin, karşı koyacaksın, koruyacaksın kendini…
Bu düşman kim olabilir? Birincisi ve ilk hatıra geleni; işte Yunanlı, daha başkaları… Yani memleketimize kasteden, malımıza kasteden! Bu topraklardan bunlar gitsin, ben almalıyım, buralar bizim olsun diyen insanlar, ilk hatıra gelen bu ve hepsi birbirine benzer. “Küfür tek millettir.” Hepsinin gözü bizim topraklarımızdadır. Bizim topraklarımız ta Viyana’ya kadar dayanıyordu, Yemen’e dayanıyordu. Basra, Bağdat bizim eyaletimizdi. Vali tayin ederdik. Mısır bizim, Libya bizimdi. Tunus, Cezayir, Fas bizimdi. Hepsi elden gitti. Başkaları aldı ve istismar ediyor. Amerika istismar ediyor, Fransız istismar ediyor. Zahirde bir başka şey görünüyor ama İsrail istismar ediyor. Başkaları sömürüyorlar netice itibariyle. Düşmanlarla uğraşmak çeşitli şekillerde olur. Saldırırsa sen de karşı koyarsın. İşte İstiklal Harbi! Yunanlı asker çıkarttı, biz de uğraştık, didindik, paramız yoktu, harplerden çıkmış, yorgunduk. Babalarımız, dedelerimiz, yiğitler harplerde şehit olmuşlardı. Kimi Yemen’de, kimi Galiçya’da, kimi başka yerde. Bizi işte böyle güçsüz gördüler, artık bunlarda savaşacak adam kalmadı dediler… Ama nenelerimiz çarpıştı, çocuklar çarpıştı; ahalinin yaşlısı, genci, aksakallısı Allah’ın yardımıyla zafere ulaştı. Bu sonucu kendinden bilirsen yazıklar olsun sana! O, gene acıdı da bize buraları ihsan etti.
Bazen de düşman içeriden çökertmeye çalışır bizleri. Kolaydır o zaman, kendisinin canı yanmaz. Bunlar asker millettir, bunları masada devirelim veyahut gizli olarak bir şeyler yapalım ve onları içeriden çökertelim derler. İçlerinden dönmeleri para vererek kandıralım ve bu memleketi içten çökertip hâkim olalım, bunları İslâm’dan ayıralım, kafalarını bozalım, zihniyetlerini, şuurlarını ifsat edelim de bize düşmanlık etmesinler derler. Gazeteyle, mecmuayla, müstehcen yayınla, eğlenceyle, zevkle, afyonla, içkiyle bu milleti çürütüp kendilerine kul köle yapmak isterler. Bunlara karşı koyacağız, bunlarla uğraşacağız.
Bizim nüfusumuzun artmasından bile korkuyor. Korkusu bu 45 milyonun şuurlanmasından. O zaman halinin nice olacağından korkuyor. Kendisi çocuk yapmaktan ve büyütmekten tiksinmiş. Çocuğa bakmak köpek beslemekten daha zor geliyor. Köpeğe bir tasma takıp yanına alıyor, simidi bir ona ısırtıyor, bir kendi ısırıyor, dondurmayı bir ona yalattırıyor, bir kendisi yalıyor. Yatağına alıyor, odada gezdiriyor. Çocuk yetiştirmiyor, nüfusu artmıyor. Bizim nüfusumuzun arttığını görünce de bunun önüne geçmek için çare düşünmeye başlıyor. Düşmanın her hilesine bir tedbir lâzım! O da cehd etmek, cihad etmektir. Cihad sadece hudutta bekleyip de kurşun sıkmak değil, düşman sana nereden, nasıl zarar vermek istiyorsa onun karşılığını vermektir. Seni İslâm’dan ayırmak isteyene karşı İslâm’ı öğreneceksin ve İslâm’a hizmet edeceksin. Kâfirin burnunu sürtmek için inadına iyi müslüman olacaksın.
Kâfir senin sadece kendi kendine ibadet etmeni istiyor. Evinde namaz kıl, evinde tesbih çek, bak hürriyet var! Daha ne istiyorsun? Başka hiçbir şeye karışma, ben de burayı istediğim gibi sömüreyim diyor. Sen terleye terleye orakla buğdayı biç, harman yap çuvallara doldur, gemiler dolusu çuvalla buğdayı bana gönder. Ben onu yiyeyim. Ben de sana üç tane elektronik cihaz göndereyim, bir tane de uçak, hepsinin parasını telafi etsin. İşte düşman böyle istiyor, bizim gelişmemizi istemiyor. Hiç düşündünüz mü bir savaş uçağı kaç para? Milyarlar… Konya ovasının buğdayı kadar mala bir uçak veriyor, bir tıbbî cihaz veriyor. Uğraşacaksın, sabredeceksin o aleti kendin yapacaksın… Cihadın bir çeşidi budur. Düşmanın oyununa oyunla mukabele… Geçenlerde bir arkadaşın radyodaki şu sözü çok hoşuma gitti. Diyor ki: “Biz İslâm’ı yükseltmeye çalıştıkça Allah (celle celâlüh) bizi yükseltti.” Ne güzel bir söz… Biz İslâm’ı yükseltmeye, Allah’ın dinini, kelimesini yaymaya çalıştıkça Allah bizi yükseltti. Bizi üç kıtaya hâkim kıldı. Biz o arzudan vazgeçip keyfe, sefaya, zevke düşünce, Allah (celle celâlüh) bize yardım etmeyi bıraktı ve bu fecî duruma düştük. Dünkü vilayetlerimize, eyaletlerimize gidemez olduk. Adam müsaade etmiyor, gelemezsin diyor. İbadet etmeye bile gidemiyorsun. Gelme diyor, istemem diyor, kulağımla duydum. Arabayla Riyad’dan çıktık. Yolda biri bağırıyor ve bize, “Ne arıyorsunuz burada? Gidin memleketinize!” diyor. Ben ibadet etmeye gidiyorum. Allah’a ibadet etmeye gidiyorum… Bak ne hallere düştük.
İkinci cihad, şeytanla uğraşmak. Şeytan da büyük düşmandır. Şeytan seni kandırmaya çalışır. Senin damarına girer, damarlarının içinde dolaşır. Aldatmaya çalışır. Şeytana uyma, onunla uğraş. Nefis insanın en büyük düşmanıdır. Nefisle uğraş. Allah (celle celâlüh) senenin bir ayında bize nefsi yenmeyi öğretiyor. Başının üstünde güneş, karşında karpuz var, kesmişler, kıpkırmızı, simsiyah çekirdekleri var, kan gibi bir karpuz. Alamıyor, yiyemiyorsun. Neden? Oruçluyum diyorsun. Böyle böyle nefsimizi yenmeyi öğreniyoruz. Öğrenirsek ne mutlu…
Cihadın bir şekli de Allah yolunda, “fî sebîlillâh” haccetmektir der kitaplarımız. Allah rızası için zahmetlere katlanıyorsun, tozlara topraklara bulanıyorsun. Allah yolunda baş açık, yalın ayak oraları ziyarete gidiyorsun. Allah (celle celâlüh) bize şuur versin de İslâm’ı benimseyelim. Öyle ucundan tutmak değil, İslâm benim dinim, imanım, inancım, dünya âhiret sermayem, varım, her şeyim o diyerek… Biz İslâm’ı benimseyelim ve İslâm’a nasıl yardım edilecekse öyle yardım edelim. İslâm’ı küçük bir eşyamız kadar bile tutmuyoruz. İslâm’a arabamıza baktığımız kadar bile baktığımız yok. Onu sadece yemeğimizin üzerindeki biber gibi tarçın gibi tuz gibi ağzımızın tadı daha iyi olsun diye tutuyoruz. Kendimize göre bir yaşayış yolu tutturmuşuz.
Müslüman olmasak içimiz rahat etmeyecek, vicdanımız bizi içeriden dürtecek, rahatsız edecek. Onun için birazcık da müslümanız. Ama aslında yirminci yüzyılın dünyaya tapan, maddeye tapan insanlarıyız. Aman vicdanımız ikide bir bizi dürtmesin, uykumuzu kaçırmasın diye hafif hafif ucundan, kenarından Müslümanlık yapıyoruz. Öyle şey olmaz! İslâm kale gibi sağlam bir şeydir. İçine girersin, her şeyinle müslüman olursun. Ucundan kenarından, yarım yamalak tutmakla olmaz. Ama işte fiilen böyledir. Müslüman diyarı mı, gör, dolaş bakalım dışarıyı… Biz bunları Avrupa’dan mı ithal ettik? Bu zavallıcıkların hepsi bizim akrabamız, kardeşimiz. Bak Avrupalı müslüman oluyor. Biz eski ecdadımız gibi temiz, pak, ciddi, vakur, İslâm’ı bilen, cevabı verebilen müslümanlar olsak adam müslüman olacak. Arıyor kendisi, bizi görünce yaklaşacak etrafımıza, müslüman olacak. Niceleri müslüman oluyor. İyi müslüman olun. Başkasına da İslâm’ı öğretin. Artık kendisine tedavi yapılan, uğraşılan insan olmaktan çıkın da başkalarına faydanız olsun. Başkalarını hak yola çekin, başkalarına öğretin, kendiniz öğrenin, başkalarını da müslüman edin. Allah’ın dininin yardımcıları olun. Allah yolunda cihad edenlere bak cennette ne dereceler var. Cehd sarf edin, terleyin biraz. Para kazanmak için sabahtan akşama kadar dolaşıyoruz, dağ taş demeden hepsini biliyoruz. Allah için de tamamen öyle yapmamız lâzım. Böyle nazlı müslüman olmamak lâzım. Sağlam, kavi müslüman olmak lâzım.
“Cennette yüz derece vardır ki her bir derecenin arası yer ile göğün arası kadar geniştir. Yerle gök arasından daha geniştir, daha uzaktır, araları o kadar mesafelidir. Bu dereceler Allah (celle celâlüh) yolunda cihad edenler içindir.”
Bu hadîs-i şerîften her muhakeme sahibinin hemen çıkartacağı gibi Allah yolunda cihad eden insan cennete girecek ve orada, onlara mahsus yüz derece verilecektir. Bu derecelerin arası da kolay ve merdiven çıkar gibi çıkıp da ulaşılabilecek dereceler değil, yer ile gök arası gibi büyük mesafelerdir. Bu derecelere ancak Allah yolunda cihad edenler nail olur.
“Allah yolunda cihad etmek” sözünün, biraz açıklanması gerekmektedir. Cihad, Arapça cehd sözünden gelir. Cehd et; gayret göster, çalış çabala, sabret demek. Cehd et, haydi bakalım sınıfını geç, cehd et şu işi başar, cehd et biraz daha sabret, şunu elde et şeklinde biz de kullanırız. Cihad o kökten geliyor. Ama onun mânasında karşılıklı cehd etmek, müşâreket anlamı vardır. Yani karşısında biri var, o cehd sarf edecek, bir de sen varsın, sen de ona karşı cehd sarf edeceksin. Karşındaki kim olabilir? Düşman… Bir düşmanın var. O seni İslâm’dan uzaklaştırmaya cehd edecek, para sarf edecek; sen de kuvvet sarf edeceksin, karşı koyacaksın, koruyacaksın kendini…
Bu düşman kim olabilir? Birincisi ve ilk hatıra geleni; işte Yunanlı, daha başkaları… Yani memleketimize kasteden, malımıza kasteden! Bu topraklardan bunlar gitsin, ben almalıyım, buralar bizim olsun diyen insanlar, ilk hatıra gelen bu ve hepsi birbirine benzer. “Küfür tek millettir.” Hepsinin gözü bizim topraklarımızdadır. Bizim topraklarımız ta Viyana’ya kadar dayanıyordu, Yemen’e dayanıyordu. Basra, Bağdat bizim eyaletimizdi. Vali tayin ederdik. Mısır bizim, Libya bizimdi. Tunus, Cezayir, Fas bizimdi. Hepsi elden gitti. Başkaları aldı ve istismar ediyor. Amerika istismar ediyor, Fransız istismar ediyor. Zahirde bir başka şey görünüyor ama İsrail istismar ediyor. Başkaları sömürüyorlar netice itibariyle. Düşmanlarla uğraşmak çeşitli şekillerde olur. Saldırırsa sen de karşı koyarsın. İşte İstiklal Harbi! Yunanlı asker çıkarttı, biz de uğraştık, didindik, paramız yoktu, harplerden çıkmış, yorgunduk. Babalarımız, dedelerimiz, yiğitler harplerde şehit olmuşlardı. Kimi Yemen’de, kimi Galiçya’da, kimi başka yerde. Bizi işte böyle güçsüz gördüler, artık bunlarda savaşacak adam kalmadı dediler… Ama nenelerimiz çarpıştı, çocuklar çarpıştı; ahalinin yaşlısı, genci, aksakallısı Allah’ın yardımıyla zafere ulaştı. Bu sonucu kendinden bilirsen yazıklar olsun sana! O, gene acıdı da bize buraları ihsan etti.
Bazen de düşman içeriden çökertmeye çalışır bizleri. Kolaydır o zaman, kendisinin canı yanmaz. Bunlar asker millettir, bunları masada devirelim veyahut gizli olarak bir şeyler yapalım ve onları içeriden çökertelim derler. İçlerinden dönmeleri para vererek kandıralım ve bu memleketi içten çökertip hâkim olalım, bunları İslâm’dan ayıralım, kafalarını bozalım, zihniyetlerini, şuurlarını ifsat edelim de bize düşmanlık etmesinler derler. Gazeteyle, mecmuayla, müstehcen yayınla, eğlenceyle, zevkle, afyonla, içkiyle bu milleti çürütüp kendilerine kul köle yapmak isterler. Bunlara karşı koyacağız, bunlarla uğraşacağız.
Bizim nüfusumuzun artmasından bile korkuyor. Korkusu bu 45 milyonun şuurlanmasından. O zaman halinin nice olacağından korkuyor. Kendisi çocuk yapmaktan ve büyütmekten tiksinmiş. Çocuğa bakmak köpek beslemekten daha zor geliyor. Köpeğe bir tasma takıp yanına alıyor, simidi bir ona ısırtıyor, bir kendi ısırıyor, dondurmayı bir ona yalattırıyor, bir kendisi yalıyor. Yatağına alıyor, odada gezdiriyor. Çocuk yetiştirmiyor, nüfusu artmıyor. Bizim nüfusumuzun arttığını görünce de bunun önüne geçmek için çare düşünmeye başlıyor. Düşmanın her hilesine bir tedbir lâzım! O da cehd etmek, cihad etmektir. Cihad sadece hudutta bekleyip de kurşun sıkmak değil, düşman sana nereden, nasıl zarar vermek istiyorsa onun karşılığını vermektir. Seni İslâm’dan ayırmak isteyene karşı İslâm’ı öğreneceksin ve İslâm’a hizmet edeceksin. Kâfirin burnunu sürtmek için inadına iyi müslüman olacaksın.
Kâfir senin sadece kendi kendine ibadet etmeni istiyor. Evinde namaz kıl, evinde tesbih çek, bak hürriyet var! Daha ne istiyorsun? Başka hiçbir şeye karışma, ben de burayı istediğim gibi sömüreyim diyor. Sen terleye terleye orakla buğdayı biç, harman yap çuvallara doldur, gemiler dolusu çuvalla buğdayı bana gönder. Ben onu yiyeyim. Ben de sana üç tane elektronik cihaz göndereyim, bir tane de uçak, hepsinin parasını telafi etsin. İşte düşman böyle istiyor, bizim gelişmemizi istemiyor. Hiç düşündünüz mü bir savaş uçağı kaç para? Milyarlar… Konya ovasının buğdayı kadar mala bir uçak veriyor, bir tıbbî cihaz veriyor. Uğraşacaksın, sabredeceksin o aleti kendin yapacaksın… Cihadın bir çeşidi budur. Düşmanın oyununa oyunla mukabele… Geçenlerde bir arkadaşın radyodaki şu sözü çok hoşuma gitti. Diyor ki: “Biz İslâm’ı yükseltmeye çalıştıkça Allah (celle celâlüh) bizi yükseltti.” Ne güzel bir söz… Biz İslâm’ı yükseltmeye, Allah’ın dinini, kelimesini yaymaya çalıştıkça Allah bizi yükseltti. Bizi üç kıtaya hâkim kıldı. Biz o arzudan vazgeçip keyfe, sefaya, zevke düşünce, Allah (celle celâlüh) bize yardım etmeyi bıraktı ve bu fecî duruma düştük. Dünkü vilayetlerimize, eyaletlerimize gidemez olduk. Adam müsaade etmiyor, gelemezsin diyor. İbadet etmeye bile gidemiyorsun. Gelme diyor, istemem diyor, kulağımla duydum. Arabayla Riyad’dan çıktık. Yolda biri bağırıyor ve bize, “Ne arıyorsunuz burada? Gidin memleketinize!” diyor. Ben ibadet etmeye gidiyorum. Allah’a ibadet etmeye gidiyorum… Bak ne hallere düştük.
İkinci cihad, şeytanla uğraşmak. Şeytan da büyük düşmandır. Şeytan seni kandırmaya çalışır. Senin damarına girer, damarlarının içinde dolaşır. Aldatmaya çalışır. Şeytana uyma, onunla uğraş. Nefis insanın en büyük düşmanıdır. Nefisle uğraş. Allah (celle celâlüh) senenin bir ayında bize nefsi yenmeyi öğretiyor. Başının üstünde güneş, karşında karpuz var, kesmişler, kıpkırmızı, simsiyah çekirdekleri var, kan gibi bir karpuz. Alamıyor, yiyemiyorsun. Neden? Oruçluyum diyorsun. Böyle böyle nefsimizi yenmeyi öğreniyoruz. Öğrenirsek ne mutlu…
Cihadın bir şekli de Allah yolunda, “fî sebîlillâh” haccetmektir der kitaplarımız. Allah rızası için zahmetlere katlanıyorsun, tozlara topraklara bulanıyorsun. Allah yolunda baş açık, yalın ayak oraları ziyarete gidiyorsun. Allah (celle celâlüh) bize şuur versin de İslâm’ı benimseyelim. Öyle ucundan tutmak değil, İslâm benim dinim, imanım, inancım, dünya âhiret sermayem, varım, her şeyim o diyerek… Biz İslâm’ı benimseyelim ve İslâm’a nasıl yardım edilecekse öyle yardım edelim. İslâm’ı küçük bir eşyamız kadar bile tutmuyoruz. İslâm’a arabamıza baktığımız kadar bile baktığımız yok. Onu sadece yemeğimizin üzerindeki biber gibi tarçın gibi tuz gibi ağzımızın tadı daha iyi olsun diye tutuyoruz. Kendimize göre bir yaşayış yolu tutturmuşuz.
Müslüman olmasak içimiz rahat etmeyecek, vicdanımız bizi içeriden dürtecek, rahatsız edecek. Onun için birazcık da müslümanız. Ama aslında yirminci yüzyılın dünyaya tapan, maddeye tapan insanlarıyız. Aman vicdanımız ikide bir bizi dürtmesin, uykumuzu kaçırmasın diye hafif hafif ucundan, kenarından Müslümanlık yapıyoruz. Öyle şey olmaz! İslâm kale gibi sağlam bir şeydir. İçine girersin, her şeyinle müslüman olursun. Ucundan kenarından, yarım yamalak tutmakla olmaz. Ama işte fiilen böyledir. Müslüman diyarı mı, gör, dolaş bakalım dışarıyı… Biz bunları Avrupa’dan mı ithal ettik? Bu zavallıcıkların hepsi bizim akrabamız, kardeşimiz. Bak Avrupalı müslüman oluyor. Biz eski ecdadımız gibi temiz, pak, ciddi, vakur, İslâm’ı bilen, cevabı verebilen müslümanlar olsak adam müslüman olacak. Arıyor kendisi, bizi görünce yaklaşacak etrafımıza, müslüman olacak. Niceleri müslüman oluyor. İyi müslüman olun. Başkasına da İslâm’ı öğretin. Artık kendisine tedavi yapılan, uğraşılan insan olmaktan çıkın da başkalarına faydanız olsun. Başkalarını hak yola çekin, başkalarına öğretin, kendiniz öğrenin, başkalarını da müslüman edin. Allah’ın dininin yardımcıları olun. Allah yolunda cihad edenlere bak cennette ne dereceler var. Cehd sarf edin, terleyin biraz. Para kazanmak için sabahtan akşama kadar dolaşıyoruz, dağ taş demeden hepsini biliyoruz. Allah için de tamamen öyle yapmamız lâzım. Böyle nazlı müslüman olmamak lâzım. Sağlam, kavi müslüman olmak lâzım.
Moderatör tarafında düzenlendi: