romeo
Yeni Üyemiz
Allah'ın yarattıkları hakkında düşünün, Allah'ın zatını düşünmeyin, anlamındaki hadisi nasıl anlamalıyız?
Risale-i Kudsiyye kitabında “Hakikat zikir bila keyfdir meallah” tercümesi zikrin hakikati şekilsiz olarak Allah ile beraber olmaktır. Bu Allah ile kul arasında bir haldir, bu zikre erişmiş olan insan bu hali bilir, ancak anlatacak kelime bulamaz diyor. Peki bir hadisde gördüm peygamber efendimiz sallahu aleyhi ve selllem Allah'ın yarattıkları hakkında düşünün. Allah'ın zatını düşünmeyin. Allah'ın şahsı hakkında düşünmeye güç yetiremezsiniz diyor bir şeye benzetmeden de olsa düşünmek caiz midir, bunun hudud derecesi nedir? Birde şu beyit var Yüri Şandan geçip Hakka gidelim Cemali ba kemale seyr edelim. Tercümesi Yürü esma ve sıfattan geçip hakka gidelim. cemali ba kemale seyredelim. Şanın cemisi şuunattır. Esma, sıfat manasını ifade eder. Mevla Teala esma ve sıfat mertebesinde dahi olmamızı istemiyor benimle beraber olun buyuruyor. Bu nasıl oluyor mevlayı en iyi bilen kendisidir. Bu Allah’ın zatındaki esma ve sıfatlardan geçip mekan, zaman, an kelimesini bile kullanamayacağımız o Allahla artık Allah kelimesi de yetmiyor nasıl beraber olabiliriz? Allah’ın Zatı, onun hakikati demektir. Onun hakikati hiçbir hakikate benzemez. (bk. İbn Hacer,13/382-383)
“Allah’ın yarattıklarını/sanatını düşünün, Onun Zatını düşünmeyin” anlamına gelen hadisler vardır. Farklı ifadelerle gelen bu hadis rivayetlerini Ebu Nuaym, Taberani, İbn Ebi Şeybe, Isfahani, Beyhakî, Ebu’ş-şeyh gibi bir çok hadis alimi rivayet etmiştir. (bk. Acluni; Keşfu’l-Hafa, I/357-358, 449)
Bu rivayetlerden birinde “Allah’ın yarattıklarını/sanatını düşünün, Onun Zatını düşünmeyin” ifadesinden sonra, “çünkü Onun hakkını veremezseniz” ilavesine de yer verilmiştir.
İbn Hacer, İbn Abbas’tan gelen ve “her şeyde tefekkür edin, ancak Allah’ın zatında tefekkür etmeyin” manasındaki hadisin mevkuf olduğunu ancak senedinin ceyyid/sağlam olduğunu belirtmiştir. (İbn Hacer, 13/383)
İslam alimleri “Allah İsrail oğullarından kesin söz aldı. Biz onlardan on iki de kefil tayin etmiştik. Allah buyurdu ki: “İyi bilin ki Ben sizinle beraberim.” (Maide, 5/12) mealindeki ayette yer alan son cümleyi “ben size yardım ederim” şeklinde yorumlamışlardır. (bk. Taberi, ilgili ayetin tefsiri)
Fahruddin Razi’ye göre, “Ben sizinle beraberim” mealindeki ifadenin manası: “Ben ilim ve kudretimle sizin yanınızda hazır ve nazırım. Sizin sözlerinizi işitirim, eylemlerinizi görürüm, kalplerinizde sakladıklarınızı bilirim ve yaptıklarınızın karşılığını vermeye kadirim” anlamına gelir. (Razi, ilgili ayetin tefsiri)
Bu açıklamalardan anlaşılıyor ki, soruda yer alan ifadelerden, insanların Allah’ın Zat-ı Akdesinin hakikatini bildikleri veya gerçekten onunla birlikte olduklarını anlamak yanlıştır. Allah ile beraber olmak demek, onun huzurunda olduğunu idrak etmek manasına gelir.
Tasavvufta dört çeşit veya dört mertebe seyr-u süluktan söz edilir.
a) Birinci mertebe; "seyr ilallah" mertebesidir. Bu mertebede sâlik, nefisten hareket edip kalp makamının sonuna yani "ufuk-ı mübîn"e ulaşmak, kesretten vahdete yürümek, her yerde esbabını perdesini yırtarak Allah’ın birliğini görmek.
b) İkinci mertebe; "seyr fillah" mertebesidir. Bu mertebede sâlik, Allah’ın sıfatları ile sıfatlanmak, yani Allah’ın ahlakıyla ahlaklanmak. Örneğin, hayatında merhametli, sabırlı, halim-selim gibi vasıfları kazanmak.
c) Üçüncü mertebe: "seyr maallah" mertebesidir. Bu mertebede sâlik, ikiliği ortadan kaldırır. Yani diğer varlıklar gibi, kendi varlığını da unutmak, her yerde yalnız Allah’ın isim ve sıfatlarının tecellisini görmek, Allah’ın sonsuz ilim ve kudretiyle her durumda ve her yerde hazır olduğunu düşünüp, Allah ile birlikte olduğunun idraki içerisinde bulunmaktır. Bu manalardan ötürü tasavvuf ıstılahında buna “makam-ı cem” denilir.
d) Dördüncü mertebe; "seyr anillah" mertebesidir. Bu mertebede sâlik, kalbiyle, zihniyle, düşüncesiyle hep Allah ile birlikte bulunduğu mertebeden geriye, tekrar “makam-ı fark” denilen ve insanlarla birlikte olmayı ön gören bir seyirdir.
Bütün bu seyirlerin hepsinde bu seyr-u sülukların hepsi manevidir, kalbidir, hissidir. Hiç birisi gerçek manada Allah ile birlikte bulunmak, onun yanından ayrılmak gibi bir şey söz konusu değildir.
Risale-i Kudsiyye kitabında “Hakikat zikir bila keyfdir meallah” tercümesi zikrin hakikati şekilsiz olarak Allah ile beraber olmaktır. Bu Allah ile kul arasında bir haldir, bu zikre erişmiş olan insan bu hali bilir, ancak anlatacak kelime bulamaz diyor. Peki bir hadisde gördüm peygamber efendimiz sallahu aleyhi ve selllem Allah'ın yarattıkları hakkında düşünün. Allah'ın zatını düşünmeyin. Allah'ın şahsı hakkında düşünmeye güç yetiremezsiniz diyor bir şeye benzetmeden de olsa düşünmek caiz midir, bunun hudud derecesi nedir? Birde şu beyit var Yüri Şandan geçip Hakka gidelim Cemali ba kemale seyr edelim. Tercümesi Yürü esma ve sıfattan geçip hakka gidelim. cemali ba kemale seyredelim. Şanın cemisi şuunattır. Esma, sıfat manasını ifade eder. Mevla Teala esma ve sıfat mertebesinde dahi olmamızı istemiyor benimle beraber olun buyuruyor. Bu nasıl oluyor mevlayı en iyi bilen kendisidir. Bu Allah’ın zatındaki esma ve sıfatlardan geçip mekan, zaman, an kelimesini bile kullanamayacağımız o Allahla artık Allah kelimesi de yetmiyor nasıl beraber olabiliriz? Allah’ın Zatı, onun hakikati demektir. Onun hakikati hiçbir hakikate benzemez. (bk. İbn Hacer,13/382-383)
“Allah’ın yarattıklarını/sanatını düşünün, Onun Zatını düşünmeyin” anlamına gelen hadisler vardır. Farklı ifadelerle gelen bu hadis rivayetlerini Ebu Nuaym, Taberani, İbn Ebi Şeybe, Isfahani, Beyhakî, Ebu’ş-şeyh gibi bir çok hadis alimi rivayet etmiştir. (bk. Acluni; Keşfu’l-Hafa, I/357-358, 449)
Bu rivayetlerden birinde “Allah’ın yarattıklarını/sanatını düşünün, Onun Zatını düşünmeyin” ifadesinden sonra, “çünkü Onun hakkını veremezseniz” ilavesine de yer verilmiştir.
İbn Hacer, İbn Abbas’tan gelen ve “her şeyde tefekkür edin, ancak Allah’ın zatında tefekkür etmeyin” manasındaki hadisin mevkuf olduğunu ancak senedinin ceyyid/sağlam olduğunu belirtmiştir. (İbn Hacer, 13/383)
İslam alimleri “Allah İsrail oğullarından kesin söz aldı. Biz onlardan on iki de kefil tayin etmiştik. Allah buyurdu ki: “İyi bilin ki Ben sizinle beraberim.” (Maide, 5/12) mealindeki ayette yer alan son cümleyi “ben size yardım ederim” şeklinde yorumlamışlardır. (bk. Taberi, ilgili ayetin tefsiri)
Fahruddin Razi’ye göre, “Ben sizinle beraberim” mealindeki ifadenin manası: “Ben ilim ve kudretimle sizin yanınızda hazır ve nazırım. Sizin sözlerinizi işitirim, eylemlerinizi görürüm, kalplerinizde sakladıklarınızı bilirim ve yaptıklarınızın karşılığını vermeye kadirim” anlamına gelir. (Razi, ilgili ayetin tefsiri)
Bu açıklamalardan anlaşılıyor ki, soruda yer alan ifadelerden, insanların Allah’ın Zat-ı Akdesinin hakikatini bildikleri veya gerçekten onunla birlikte olduklarını anlamak yanlıştır. Allah ile beraber olmak demek, onun huzurunda olduğunu idrak etmek manasına gelir.
Tasavvufta dört çeşit veya dört mertebe seyr-u süluktan söz edilir.
a) Birinci mertebe; "seyr ilallah" mertebesidir. Bu mertebede sâlik, nefisten hareket edip kalp makamının sonuna yani "ufuk-ı mübîn"e ulaşmak, kesretten vahdete yürümek, her yerde esbabını perdesini yırtarak Allah’ın birliğini görmek.
b) İkinci mertebe; "seyr fillah" mertebesidir. Bu mertebede sâlik, Allah’ın sıfatları ile sıfatlanmak, yani Allah’ın ahlakıyla ahlaklanmak. Örneğin, hayatında merhametli, sabırlı, halim-selim gibi vasıfları kazanmak.
c) Üçüncü mertebe: "seyr maallah" mertebesidir. Bu mertebede sâlik, ikiliği ortadan kaldırır. Yani diğer varlıklar gibi, kendi varlığını da unutmak, her yerde yalnız Allah’ın isim ve sıfatlarının tecellisini görmek, Allah’ın sonsuz ilim ve kudretiyle her durumda ve her yerde hazır olduğunu düşünüp, Allah ile birlikte olduğunun idraki içerisinde bulunmaktır. Bu manalardan ötürü tasavvuf ıstılahında buna “makam-ı cem” denilir.
d) Dördüncü mertebe; "seyr anillah" mertebesidir. Bu mertebede sâlik, kalbiyle, zihniyle, düşüncesiyle hep Allah ile birlikte bulunduğu mertebeden geriye, tekrar “makam-ı fark” denilen ve insanlarla birlikte olmayı ön gören bir seyirdir.
Bütün bu seyirlerin hepsinde bu seyr-u sülukların hepsi manevidir, kalbidir, hissidir. Hiç birisi gerçek manada Allah ile birlikte bulunmak, onun yanından ayrılmak gibi bir şey söz konusu değildir.