Ardıç: Şimdi anladınız mı başkanlık sisteminin faydasını?
Sabah Gazetesi yazarı Engin Ardıç, seçim sonuçlarıyla ilgili çarpıcı değerlendirmelerde bulundu. Ardıç, "Başkanlık sistemi olsaydı, şimdi 'hükümet nasıl kurulacak' tasasına düşülmeyecekti, hükümet geçen ağustos ayında kurulmuş ve tıkır tıkır çalışıyor olacaktı" ifadelerini kullandı.
İşte o yazı:
Bütün Türkiye şaşırdı. AK Parti oylarının bir miktar düşmesi bekleniyordu ama bu kadar değil. HDP'nin meclise girmesi bekleniyordu ama bu kadar kalabalık değil. Daha ikinci günden "biz ne halt ettik" diye kara kara düşünen seçmenler gördüm.
Şaşırtmayan tek şey, Kılıçdaroğlu'nun hazin pişkinliği... Bir ülkede yüzde 40 oy alan parti tek başına hükümet kuramayacak duruma düşebiliyorsa, o ülkenin sisteminde bir sakatlık vardır.
Bir ülkede yüzde 16 oy alan partiyle yüzde 13 oy alan parti eşit sayıda koltuk çıkarıyorsa, o ülkenin sisteminde bir sakatlık vardır.
Oysa başkanlık sistemi olsaydı, şimdi "hükümet nasıl kurulacak" tasasına düşülmeyecekti, hükümet geçen ağustos ayında kurulmuş ve tıkır tıkır çalışıyor olacaktı, taa 2019 yılına kadar hükümet sorunu yaşanmayacaktı, bu seçim yalnızca "kanun yapımını" ilgilendirecekti ve kimsenin de çok fazla umurunda olmayacaktı...
Şimdi elbette her kafadan bir ses çıkıyor. Bir "senaryo sağanağı" başladı. İstanbul sermayesi ve onun basın kalemşorları, patronun işlerini daha rahat yürütebilmesi için, iktidarın havada kalacağı bir "büyük koalisyon" istiyorlar.
Kâğıt üzerinde her türlü koalisyon mümkün, ama her kanadın kendi açısından açıkladığı "kırmızı çizgilere" bakılırsa çok zor...
Tut ki, öyle ya da böyle, bir şekilde bir koalisyon kuruldu.
Bu bir hükümet değil, "bakanlık koltukları boş kalmasın" diye "yer dolduracak" bir heyet olur alt tarafı.
Akılcı yol elbette HDP'nin AK Parti'yi desteklemesi (ister koalisyonla ister dışarıdan güvenoyu vererek) ve hemen yeni bir anayasanın yapılmasıdır. Biz aylardır bunu savunduk.
Fakat bu çok zor, çünkü hem edilen küfürlerin yutulması gerekiyor, hem de, HDP "federasyon istiyor ama başkanlık sistemi istemiyor", AK Parti de "başkanlık sistemi istiyor ama federasyon istemiyor"...
"Nafile turlardan" sonra cumhurbaşkanı meclisi ağustos sonlarında feshedebilir ve kasım sonu-aralık başı gibi yeni bir seçimle karşı karşıya kalabiliriz. Buna "erken seçim" değil "tekrar seçim" demek yerinde olacaktır.
Fakat hazirandan kasıma tablo değişir mi? O da çok zor.
Eh, bazı vatandaşlar Türkiye'nin 1991- 2002 yılları arasında nasıl vakit kaybettiğini, nasıl patinaj yaptığını, koskoca on bir yılın nasıl ziyan edildiğini unutmuşlardı, artık hatırlarlar... İlk kez oy kullanan ateşli gençler hiç bilmiyorlardı, onlar da yaşayarak öğrenirler.
Yeni "fetret devriniz" hayırlı olsun.
Bunu siz istediniz, hiç ağzınızı açmayınız.
Ok gibi fırlayan altın ve döviz fiyatları da kapak olsun.
Sabah Gazetesi yazarı Engin Ardıç, seçim sonuçlarıyla ilgili çarpıcı değerlendirmelerde bulundu. Ardıç, "Başkanlık sistemi olsaydı, şimdi 'hükümet nasıl kurulacak' tasasına düşülmeyecekti, hükümet geçen ağustos ayında kurulmuş ve tıkır tıkır çalışıyor olacaktı" ifadelerini kullandı.
İşte o yazı:
Bütün Türkiye şaşırdı. AK Parti oylarının bir miktar düşmesi bekleniyordu ama bu kadar değil. HDP'nin meclise girmesi bekleniyordu ama bu kadar kalabalık değil. Daha ikinci günden "biz ne halt ettik" diye kara kara düşünen seçmenler gördüm.
Şaşırtmayan tek şey, Kılıçdaroğlu'nun hazin pişkinliği... Bir ülkede yüzde 40 oy alan parti tek başına hükümet kuramayacak duruma düşebiliyorsa, o ülkenin sisteminde bir sakatlık vardır.
Bir ülkede yüzde 16 oy alan partiyle yüzde 13 oy alan parti eşit sayıda koltuk çıkarıyorsa, o ülkenin sisteminde bir sakatlık vardır.
Oysa başkanlık sistemi olsaydı, şimdi "hükümet nasıl kurulacak" tasasına düşülmeyecekti, hükümet geçen ağustos ayında kurulmuş ve tıkır tıkır çalışıyor olacaktı, taa 2019 yılına kadar hükümet sorunu yaşanmayacaktı, bu seçim yalnızca "kanun yapımını" ilgilendirecekti ve kimsenin de çok fazla umurunda olmayacaktı...
Şimdi elbette her kafadan bir ses çıkıyor. Bir "senaryo sağanağı" başladı. İstanbul sermayesi ve onun basın kalemşorları, patronun işlerini daha rahat yürütebilmesi için, iktidarın havada kalacağı bir "büyük koalisyon" istiyorlar.
Kâğıt üzerinde her türlü koalisyon mümkün, ama her kanadın kendi açısından açıkladığı "kırmızı çizgilere" bakılırsa çok zor...
Tut ki, öyle ya da böyle, bir şekilde bir koalisyon kuruldu.
Bu bir hükümet değil, "bakanlık koltukları boş kalmasın" diye "yer dolduracak" bir heyet olur alt tarafı.
Akılcı yol elbette HDP'nin AK Parti'yi desteklemesi (ister koalisyonla ister dışarıdan güvenoyu vererek) ve hemen yeni bir anayasanın yapılmasıdır. Biz aylardır bunu savunduk.
Fakat bu çok zor, çünkü hem edilen küfürlerin yutulması gerekiyor, hem de, HDP "federasyon istiyor ama başkanlık sistemi istemiyor", AK Parti de "başkanlık sistemi istiyor ama federasyon istemiyor"...
"Nafile turlardan" sonra cumhurbaşkanı meclisi ağustos sonlarında feshedebilir ve kasım sonu-aralık başı gibi yeni bir seçimle karşı karşıya kalabiliriz. Buna "erken seçim" değil "tekrar seçim" demek yerinde olacaktır.
Fakat hazirandan kasıma tablo değişir mi? O da çok zor.
Eh, bazı vatandaşlar Türkiye'nin 1991- 2002 yılları arasında nasıl vakit kaybettiğini, nasıl patinaj yaptığını, koskoca on bir yılın nasıl ziyan edildiğini unutmuşlardı, artık hatırlarlar... İlk kez oy kullanan ateşli gençler hiç bilmiyorlardı, onlar da yaşayarak öğrenirler.
Yeni "fetret devriniz" hayırlı olsun.
Bunu siz istediniz, hiç ağzınızı açmayınız.
Ok gibi fırlayan altın ve döviz fiyatları da kapak olsun.