Aşk tuttu kalemin elinden…
Sayfaların şakağından öperken.
Ve damarlarımızdan aşk muştusu geçerken,
Çekildi ebru ebru, ve yazıldı suya ilk kelime. “…”
Kuşların bahara tebessüm ettiği bir vakitte
Avuçlarımda hayatın iniltisiyle uyandım ilk sabaha.
Susayan bakışlarla yudumladım bulutların eriyen kanatlarını.
İçimde, çürüyen bir hissin yankısı…
Yüreğimde, bir kalemin tükenmez yazgısı…
Ellerim, susuz bir yaşamın kuraklığını boğazlarken
Parmaklarımın arasından sıyrılır bir tohum…
Önce Güneş’e düşer, sonra toprağa.
Rahmetin avucunda filizlenir, yetişmek için ilk hasada.
Gecenin adımlarıyla yürüdüm çaresizliğin ayak izlerinde.
Badiye kumlarını çektim içime
Beyhude düşünceler fasılasında.
Mekke ile Medine arasında İsmailî düşler ararken,
Toprağa düştü çocukluğum ebruli uykular salâsında.
Damla damla ölürken ben içimde,
Ömrümün mizanına birikti yüreğim…
Dizildi mahşerin ilk safına.
Ebedi uykusuzluğa uyanıştır ölüm,
Ömür düşleri arasında.
Değil mi ki ömür, bir nefes canlılığı kadar..?
Her cansız soluk, bir ölüm fısıltısıyla yürür sağırlığımıza…
Şimdi kirpiklerimizde sallandırılır cesedimiz
Her rüyanın karanlık yastığında.
Bak, bak ölüyor Güneş…
Ve duruyor hala ciğerlerimizde ilk nefes…