MURATS44
Özel Üye
Atatürk'e Atfedilen Ermeni İddiaları
Yazar çalışmasında, Ermeniler ve Ermeni yanlısı bir çok kalemin Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'e yönelik olarak ortaya attıkları birtakım iddiaların doğruluğu-yanlışlığı ve bilimsel olup olmadıkları üzerine bir araştırmayı amaçlamıştır.
Araştırma yöntemi olarak öncelikle Atatürk'e yönelik iddialar tespit edilmiştir. Bu aşamadan sonra tespit edilen iddialara karşı tez olabilecek veya bahsi geçen iddiaları destekleyecek materyallerin araştırma safhasına geçilmiştir.
Yapılan kaynak taramasından sonra konu ile ilgili olabilecek ana materyallerin araştırmasına geçilmiş bunun için arşiv ve kütüphanelerde çalışmalar yapılmıştır. Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi'nde konuyla doğrudan ilgili orijinal belgelere ulaşılmıştır. Ayrıca Türkiye Büyük Millet Meclisi Zabıt Cerideleri ortaya atılan bir takım iddiaların doğru olup olmadıklarını öğrenmek için incelenmiş ve sonuçları bu çalışmada sunulmuştur.
Araştırmada ortaya çıkan ana bulgularda, Atatürk'e l yönelik bir çok iddia olmasına rağmen bu iddiaların tutarsız olduğudur.
Atatürk'e Yönelik Birinci İddia
Atatürk'e yönelik iddialar, Ermeniler tarafından değişik platformlarda sık sık dile getirilmiş ve bunlar propaganda amacıyla ortaya atılmıştır.(-maktadır.) Konu hakkındaki ilk hata veya kasıt, Paul du Veou adlı Fransız yazarın 1938 yılında Paris'te yayınladığı "Le Desastre d' Alexandrette, 1934-1938" adlı kitabının 121 .ve 122. sayfasının dipnotuna koyduğu ifadeden kaynaklanmıştır. Paul du Veou'ya göre Mustafa Kemal 27 Ocak 1920 tarihinde istanbul'da Divan-ı Harb-i Örfi de şahitlik yapmış ve bu şahitliğinde Türklerin Ermenileri katlettiğini söylemiştir.
Fransız yazar Paul du Veou, bahsi geçen alıntıyı muhtemelen İstanbul'un işgalde bulunduğu yıl olan 1919-1920'de itilaf devletlerinin denetiminde Ermenilerce Fransızca olarak çıkartılan Le Bosphore ve La Renaissance gazetelerinde "Declaration de Mustafa Kemal" ismiyle yayınlanmış olan gerçek dışı haberden etkilenerek ve doğru olup olmadığını tahkik etmeden alarak kitabının dipnotuna koymuştur.
Paul du Veou'nun kullandığı dipnotu daha sonra Ermeni papazı Jean Naslian da kullanmıştır.
"Hiçbir zaman ellerini kana bulamamakla iftihar eden Mustafa Kemâl, suçu birkaç kişiye yükleyerek 28 Ocak'ta divan-ı harb'de aşağıdaki itirafta bulunmuştur" diyen Naslian, Mustafa Kemal'i daha sonra kurulacak mahkeme üyesi olan ve gaddarlığından dolayı 'Nemrud Mustafa' ismiyle veya 'Nemrud Mustafa Paşa Divan-ı Harbi' adıyla anılan 'Süleymaniyeli Mustafa Paşa'yla da karıştırmıştır. Adı geçen Papaz'ın kitabı basılmadan önce durumu öğrenip söz konusu ifadenin bir hata olduğu kendisine yine bir Ermeni yazarı Guerguerian, tarafından ihtar edilmiş ve kitaptan çıkarılması gerektiği bildirilmişse de. bu yapılmamıştır.
Benzer hatalar, bir yıl farkla yani 27 Şubat 1919 veya 28 Ocak 1920 tarihli olarak daha bir çok Ermeni yazar tarafından tekrarlanmıştır.
"...Yukarıda zikrettiğimiz Guergian'dan sonra yine bir Ermeni yazar, James Tashjian da, yazdığı makalesinde 'Nemrud Mustafa' ile Mustafa Kemal Atatürk'ün Ermeni yazarlarınca karıştırıldığını ve bu hata üzerinde ısrar edildiğini belirtmiştir. Yine New York'ta oturan bir Amerikalı Papaz'da 1967'de Beyrut'ta yayınlanmış olan Massis haftalığında bu yanlışlığı düzeltici bir makale yayınlamıştır."
İddia edilen İstanbul'daki bu mahkeme şahitliğini çürüten en önemli bir diğer nokta ise, Mustafa Kemal Atatürk'ün. 27 Ocak 1920'de Ankara'da olmasıdır. Yani teknik açıdan dahi Mustafa Kemal'in İstanbul'da bu mahkemede ifade vermesi imkânsızdır.Mustafa Kemal'e atfedilen bu iddiayı çürüten bir diğer husus ise Mustafa Kemal'in şahitlik yaptığı iddia edilen 27 Ocak 1920'de adı geçen Divan-ı Harb'in kurulmamış olmasıdır. Mustafa Kemal 27 Ocak 1920'de yukarıda da ifade edildiği üzere bir çok kişi ile birlikte Ankara'dadır.
Atatürk'e Yönelik İkinci İddia
Mustafa Kemal'e atfedilen diğer bir husus ise güya 1926 yılında Los Angeles Examiner gazetesine verdiği demeçtir. Bu konu Ermeniler tarafından değişik yerlerde, yayınlarında tekrarlanmış hatta Ermeni lobisi tarafından ABD Kongresine taşınmış ve bir propaganda aracı olarak kullanılmıştır. Örneğin 1985 yılında ABD Temsilciler Meclisi'ndeki konuşmasında T. M. Ü. Lehman. Atatürk'ün soy kırımın meydana geldiğini kabul ettiğini hatta diğer Türklerce de kabul edilmesi gerektiğini söylediğini belirtmiştir. Benzer bir diğer konuşma ise ABD Senatosunda Senatör Levin tarafından 1994 yılında yapılmıştır. Oysa adı geçen röportajın tamamıyla düzmece olduğu Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Türkkaya Ataöv tarafından hiçbir kuşkuya yer vermeyecek şekilde Another Falsification "Statement" (1926) Wrongly Atributed to M. Kemal Atatürk (Ankara: Sistem Ofset, 1988) adlı eserde kanıtlanmıştır.
Prof. Dr. Ataöv'ün eserinde belirttiği gibi. Atatürk böyle bir beyanatı vermemiştir. Zira:
1. Atatürk'ün tüm söylev ve demeçleri birden fazla sayıdaki resmi ve yarı-resmi statüdeki yayınlarca kayıt edilmiştir. Bunlar arasında adı geçen gazetedeki demeç bulunmamaktadır.
2. Atatürk'ün demeç verdiği öne sürülen Hilderband adlı İsviçreli gazetecinin Türkiye'ye geldiğine dair bir kayıt olmadığı gibi, İsviçre resmi makamlarınca verilen belgelerde bu isimde birinin var olduğuna ilişkin herhangi bir ize rastlanmamıştır .
3. Atatürk'ün başka yabancı basın kuruluşlarına verdiği demeçler yukarıda anılan gazetenin iddia ettiklerinin tam tersine bilgiler içermektedir.
4. Adı geçen yayın bahse konu olan olayla ilgili olarak birçok kişi ve yer isimleriyle tarih hataları içermektedir.
Atatürk'e Yönelik Üçüncü İddia
8 Ekim 2000 tarihli Yeni Bin Yıl gazetesinde ortaya atılan bir diğer Ermeni iddiasında ise Mustafa Kemal Atatürk'ün 24 Nisan 1920'de Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde yaptığı konuşmada, Jön Türk liderlerinin soy kırım politikalarını kınadığını belirtilmiştir. TBMM'nin açılışının ertesi yani 24 Nisan 1924 Cumartesi günü Mecliste beş celseli bir oturum yapılmış ve bu oturumda Mustafa Kemal Paşa sadece beşinci celsede konuşma yapmamış, diğer ilk dört celsede kürsüye çıkarak uzun konuşmalar yapmıştır. Mustafa Kemal Paşa'nın konuşma yaptığı ilk üç celse açık görüşmeler şeklinde olmuş, dördüncü celse ise gizli olarak yapılmıştır.
Mustafa Kemal Paşa yaptığı oldukça uzun konuşmalarında Mondros'tan 1920 yılı Nisan ayına kadar gelişen olayların (siyasi, askeri) genel bir değerlendirmesini yapmıştır.
Bu oturumda yapılan açık ve gizli celselerde, Mustafa Kemal Paşa'nın bütün konuşmaları çok dikkatli bir şekilde tetkik edilmiş ancak, 8 Ekim 2000 tarihli Yeni Bin Yıl gazetesinde bahsedilen şekliyle hiçbir cümleye rastlanmamış, hatta tam aksine Mustafa Kemal Paşa'nın ittihat ve Terakki düşmanlığı yapılmasını doğru görmediğine dair sözler sarfettiği, Ermeniler ve Ermeni sorunu ile ilgili olarak da aşağıda verilen beyanatları açıkladığı görülmüştür.
Cemal Paşa tarafından kendisine çekilen telgrafı okuduktan sonra bu telgrafa yazdığı cevabı Meclis kürsüsünden okuyan Mustafa Kemal Paşa, İttihatçılık ve İttihatçılar hakkındaki görüşünü şöyle ifade etmiştir:
"Biz anasırı Gayrimüslime ile İtilaf Hükümetinin makasıdı siyasiye tahtında gördükleri alelitlak İttihatçılık düşmanlığını esas itibariyle doğru görmüyoruz. Sadece devleti memleketi harabeye çeviren suistimal sahiplerine karşıyız."
Zaten 24 Nisan 1920 tarihli Mustafa Kemal Paşa'nın konuşmaları çok sıkı bir şekilde tetkik edildiğinde de iddia edilen konuşmayı yapmadığı, aksine konuyla ilgili dikkat çekici açıklamalar yaptığı tespit edilmiştir.
Atatürk'e Atfedilen Yeni Bir İddia
Avrupa Parlamentosu'nun Dış İlişkiler Komitesi'nin 22 Kasım 2001 tarihinde açıklamış olduğu tasarısında Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliği adaylığı ile ilgili olarak şu açıklama yapılmıştır:
"Türkiye'nin AB üyeliği adaylığı, birliğe bölgede çatışmalar konusunda Türkiye'nin esnekliğini artırmasını garanti eden özellikle Ermenistan açısından özel fırsatlar ve nedenler sunmaktadır. Bu hem sınırın kapanması hem de 1915 soy kırımına bakışı açısından böyledir. Ermeni soy kırımının Avrupa Parlamentosu ve bazı üye ülkeler tarafından tanınması ve Türkiye'deki rejimin Birinci Dünya Savaşından sonra soy kırımdan sorumlu olanlardan bazılarını ağır bir şekilde cezalandırması Avrupa Birliği'ne sorunun ele alınması için 1915 Ermeni soy kırımı ile ilgili uluslar arası çok taraflı tarihçilerin bir araya geleceği bir oluşumun kurulması gibi yapıcı önlemler sunmasına imkân tanımaktadır."
Avrupa Parlamentosu'nun bahsi geçen "Draff taslağında yukarıda verilen paragrafına ise şöyle bir dipnot düşülmüştür:
"Soy kırımın tanınması talebi, çoğunlukla Ermeni politikacılar tarafından yapılmaktadır. Bildirildiği üzere Kemal Atatürk 10 Nisan 1921'de TBMM'de yaptığı konuşmada Jön Türkler rejiminin Birinci Dünya Savaşı'nda Ermenilere karşı soy kırım yaptığını söylemiştir..."
Atatürk'ün Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde böyle bir konuşma yapması imkânsızdır.
2. IV. 1337 (2 Nisan 1921) ile 30. IV. 1337 (30 Nisan 1921) tarihleri arasında TBMM'nde on üç (13) oturum yapılmıştır. 1921 yılı Nisan ayı içerisinde TBMM'de yapılan bütün oturumlar TBMM Zabıt Ceridelerinden okunmuş ve bu oturumların hiç birisinde-gizli oturumlar da dahil olmak üzere- TBMM Başkanı Mustafa Kemal Paşa'nın bulunmadığı tespit edilmiş, dolayısıyla da konuşma yapmadığı görülmüştür.
Yapılan inceleme sonucunda sadece 21. IV. 1337 tarihli 23. İçtima'ın (oturum) 4. Celsesinde Mustafa Kemal Paşa'nın 5/2685 numaralı 3. XI. 1336 tarihli "Vilâyatı müstahlasa ahalisine verilmiş olan tohumluk zehairin affı" hakkında kanun lâhiyası gıyabında okunmuş ve yine 28. 4. 1337 tarihli 26. İçtima'ın 2. celsesinde Mustafa Kemal Paşa'nın 27. IV. 1337 tarihli "Âzayi Kiramdan bâzılarına mezuniyet itasına dair Divanı Riyaset Kararı'nın okunduğu tespit edilmiş, Ermeni-Ermenistan konularında herhangi bir beyanatın olmadığı görülmüştür.
Avrupa Parlamentosunun böyle bir yanlış beyanı araştırıp incelemeden her ne kadar taslak rapor dahi olsa resmi kayıtlarına geçirmesi bir bakıma yadırganacak bir hadise de değildir. Aynı durum ABD Parlamentosunda da sık aralıklarla kasıtlı olarak Ermeni Lobisi tarafından yapılmaktadır. Örneğin, gazete de çıkmış bir haber, doğruluğu araştırılmadan Kongreye sunulmakta ve ısrarla kayıtlara geçirilmesi istenmektedir.Sonra ki yıllarda ise kayıtlara geçirilen bu haberler, resmî kongre belgesi olarak Ermeni propagandacıları tarafından "kaynak 'Kongre Zabıtlarıdır!'" diyerek kullanılmıştır (-maktadır).
Konuya, Ermeniler tarafından itham altında tutulan Mustafa Kemal Atatürk, kendi imzasıyla yayınladığı Büyük Nutku'nda şöyle cevap vermiştir.
"Efendiler, yapılmış olan teklifin ne derece yersiz olduğu hususunda bir fikir verebilmek için, biz de o günlerle ilgili bazı durumları hatırlayalım. Şüphe edilmemek gerekirdi ki, Ermeni katliâmı konusundaki sözler, gerçeğe uygun değildi. Aksine, güney bölgelerinde, yabancı kuvvetler tarafından silâhlandırılan Ermeniler, gördükleri koruyuculuktan cür'et alarak bulundukları yerlerdeki Müslümanlara saldırmakta idiler. İntikam düşüncesiyle her tarafta insafsız bir şekilde öldürme ve yok etme siyaseti gütmekte idiler. Maraş'taki feci olay bu yüzden çıkmıştı. Yabancı kuvvetleri ile birleşen Ermeniler, top ve makineli tüfeklerle Maraş gibi eski bir Müslüman şehrini yerle bir etmişlerdi. Binlerce çaresiz ve suçsuz ana ve çocukları işkenceyle öldürmüşlerdi. Tarihte bir benzeri görülmemiş olan bu vahşeti yapan Ermenilerdi. Müslümanlar yalnız namuslarını ve canlarını korumak için karşı koymuş ve kendilerini savunmuşlardı. Yirmi gün süren Maraş katliamında, Müslümanlarla birlikte şehirde kalan Amerikalıların, bu olay hakkında İstanbul'daki temsilcilerine çektikleri telgraf, bu faciayı yaratanları, yalanlanamayacak bir şekilde ortaya koymakta idi.
Adana ili içindeki Müslümanlar, tepeden tırnağa kadar silâhlandırılmış olan Ermenilerin süngülerinin baskısı altında her dakika öldürülmek tehlikesi ile karşı karşıya bulunuyorlardı. Canlarının ve bağımsızlıklarının korunmasından başka bir şey istemeyen Müslümanlara karşı uygulanan bu zulüm ve yok etmek politikası, medenî insanlığın dikkatini çekecek ve onları insafa getirecek nitelikte iken, aksinin yapıldığını iddia ederek ondan vazgeçilmesini isteme gibi bir teklif nasıl ciddi olarak kabul edilebilirdi?
Atatürk, olayı sadece sözde bırakmamış, Cumhurbaşkanı olduğu dönemde de fiiliyatıyla söylemlerini pekiştirici faaliyetler yapmıştır. Şöyle ki, işgal döneminde İngilizlerin baskısıyla Osmanlı Hükümeti tarafından kurulan Divan-ı Harbi Örfilerde masum oldukları halde idam edilmiş olanların ve Ermeni teröristlerce şehit edilenlerin geride kalan aile fertlerine Atatürk, Cumhurbaşkanlığı sırasında sahip çıkmış, onlara ev vermiş ve maaş bağlatmıştır.
*Dr.Şenol KANTARCI
*Ermeni Araştırmaları Enstitüsü,Ankara ve Atatürk Üniversitesi,Erzurum
Giriş*Ermeni Araştırmaları Enstitüsü,Ankara ve Atatürk Üniversitesi,Erzurum
Yazar çalışmasında, Ermeniler ve Ermeni yanlısı bir çok kalemin Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'e yönelik olarak ortaya attıkları birtakım iddiaların doğruluğu-yanlışlığı ve bilimsel olup olmadıkları üzerine bir araştırmayı amaçlamıştır.
Araştırma yöntemi olarak öncelikle Atatürk'e yönelik iddialar tespit edilmiştir. Bu aşamadan sonra tespit edilen iddialara karşı tez olabilecek veya bahsi geçen iddiaları destekleyecek materyallerin araştırma safhasına geçilmiştir.
Yapılan kaynak taramasından sonra konu ile ilgili olabilecek ana materyallerin araştırmasına geçilmiş bunun için arşiv ve kütüphanelerde çalışmalar yapılmıştır. Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi'nde konuyla doğrudan ilgili orijinal belgelere ulaşılmıştır. Ayrıca Türkiye Büyük Millet Meclisi Zabıt Cerideleri ortaya atılan bir takım iddiaların doğru olup olmadıklarını öğrenmek için incelenmiş ve sonuçları bu çalışmada sunulmuştur.
Araştırmada ortaya çıkan ana bulgularda, Atatürk'e l yönelik bir çok iddia olmasına rağmen bu iddiaların tutarsız olduğudur.
Atatürk'e Yönelik Birinci İddia
Atatürk'e yönelik iddialar, Ermeniler tarafından değişik platformlarda sık sık dile getirilmiş ve bunlar propaganda amacıyla ortaya atılmıştır.(-maktadır.) Konu hakkındaki ilk hata veya kasıt, Paul du Veou adlı Fransız yazarın 1938 yılında Paris'te yayınladığı "Le Desastre d' Alexandrette, 1934-1938" adlı kitabının 121 .ve 122. sayfasının dipnotuna koyduğu ifadeden kaynaklanmıştır. Paul du Veou'ya göre Mustafa Kemal 27 Ocak 1920 tarihinde istanbul'da Divan-ı Harb-i Örfi de şahitlik yapmış ve bu şahitliğinde Türklerin Ermenileri katlettiğini söylemiştir.
Fransız yazar Paul du Veou, bahsi geçen alıntıyı muhtemelen İstanbul'un işgalde bulunduğu yıl olan 1919-1920'de itilaf devletlerinin denetiminde Ermenilerce Fransızca olarak çıkartılan Le Bosphore ve La Renaissance gazetelerinde "Declaration de Mustafa Kemal" ismiyle yayınlanmış olan gerçek dışı haberden etkilenerek ve doğru olup olmadığını tahkik etmeden alarak kitabının dipnotuna koymuştur.
Paul du Veou'nun kullandığı dipnotu daha sonra Ermeni papazı Jean Naslian da kullanmıştır.
"Hiçbir zaman ellerini kana bulamamakla iftihar eden Mustafa Kemâl, suçu birkaç kişiye yükleyerek 28 Ocak'ta divan-ı harb'de aşağıdaki itirafta bulunmuştur" diyen Naslian, Mustafa Kemal'i daha sonra kurulacak mahkeme üyesi olan ve gaddarlığından dolayı 'Nemrud Mustafa' ismiyle veya 'Nemrud Mustafa Paşa Divan-ı Harbi' adıyla anılan 'Süleymaniyeli Mustafa Paşa'yla da karıştırmıştır. Adı geçen Papaz'ın kitabı basılmadan önce durumu öğrenip söz konusu ifadenin bir hata olduğu kendisine yine bir Ermeni yazarı Guerguerian, tarafından ihtar edilmiş ve kitaptan çıkarılması gerektiği bildirilmişse de. bu yapılmamıştır.
Benzer hatalar, bir yıl farkla yani 27 Şubat 1919 veya 28 Ocak 1920 tarihli olarak daha bir çok Ermeni yazar tarafından tekrarlanmıştır.
"...Yukarıda zikrettiğimiz Guergian'dan sonra yine bir Ermeni yazar, James Tashjian da, yazdığı makalesinde 'Nemrud Mustafa' ile Mustafa Kemal Atatürk'ün Ermeni yazarlarınca karıştırıldığını ve bu hata üzerinde ısrar edildiğini belirtmiştir. Yine New York'ta oturan bir Amerikalı Papaz'da 1967'de Beyrut'ta yayınlanmış olan Massis haftalığında bu yanlışlığı düzeltici bir makale yayınlamıştır."
İddia edilen İstanbul'daki bu mahkeme şahitliğini çürüten en önemli bir diğer nokta ise, Mustafa Kemal Atatürk'ün. 27 Ocak 1920'de Ankara'da olmasıdır. Yani teknik açıdan dahi Mustafa Kemal'in İstanbul'da bu mahkemede ifade vermesi imkânsızdır.Mustafa Kemal'e atfedilen bu iddiayı çürüten bir diğer husus ise Mustafa Kemal'in şahitlik yaptığı iddia edilen 27 Ocak 1920'de adı geçen Divan-ı Harb'in kurulmamış olmasıdır. Mustafa Kemal 27 Ocak 1920'de yukarıda da ifade edildiği üzere bir çok kişi ile birlikte Ankara'dadır.
Atatürk'e Yönelik İkinci İddia
Mustafa Kemal'e atfedilen diğer bir husus ise güya 1926 yılında Los Angeles Examiner gazetesine verdiği demeçtir. Bu konu Ermeniler tarafından değişik yerlerde, yayınlarında tekrarlanmış hatta Ermeni lobisi tarafından ABD Kongresine taşınmış ve bir propaganda aracı olarak kullanılmıştır. Örneğin 1985 yılında ABD Temsilciler Meclisi'ndeki konuşmasında T. M. Ü. Lehman. Atatürk'ün soy kırımın meydana geldiğini kabul ettiğini hatta diğer Türklerce de kabul edilmesi gerektiğini söylediğini belirtmiştir. Benzer bir diğer konuşma ise ABD Senatosunda Senatör Levin tarafından 1994 yılında yapılmıştır. Oysa adı geçen röportajın tamamıyla düzmece olduğu Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Türkkaya Ataöv tarafından hiçbir kuşkuya yer vermeyecek şekilde Another Falsification "Statement" (1926) Wrongly Atributed to M. Kemal Atatürk (Ankara: Sistem Ofset, 1988) adlı eserde kanıtlanmıştır.
Prof. Dr. Ataöv'ün eserinde belirttiği gibi. Atatürk böyle bir beyanatı vermemiştir. Zira:
1. Atatürk'ün tüm söylev ve demeçleri birden fazla sayıdaki resmi ve yarı-resmi statüdeki yayınlarca kayıt edilmiştir. Bunlar arasında adı geçen gazetedeki demeç bulunmamaktadır.
2. Atatürk'ün demeç verdiği öne sürülen Hilderband adlı İsviçreli gazetecinin Türkiye'ye geldiğine dair bir kayıt olmadığı gibi, İsviçre resmi makamlarınca verilen belgelerde bu isimde birinin var olduğuna ilişkin herhangi bir ize rastlanmamıştır .
3. Atatürk'ün başka yabancı basın kuruluşlarına verdiği demeçler yukarıda anılan gazetenin iddia ettiklerinin tam tersine bilgiler içermektedir.
4. Adı geçen yayın bahse konu olan olayla ilgili olarak birçok kişi ve yer isimleriyle tarih hataları içermektedir.
Atatürk'e Yönelik Üçüncü İddia
8 Ekim 2000 tarihli Yeni Bin Yıl gazetesinde ortaya atılan bir diğer Ermeni iddiasında ise Mustafa Kemal Atatürk'ün 24 Nisan 1920'de Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde yaptığı konuşmada, Jön Türk liderlerinin soy kırım politikalarını kınadığını belirtilmiştir. TBMM'nin açılışının ertesi yani 24 Nisan 1924 Cumartesi günü Mecliste beş celseli bir oturum yapılmış ve bu oturumda Mustafa Kemal Paşa sadece beşinci celsede konuşma yapmamış, diğer ilk dört celsede kürsüye çıkarak uzun konuşmalar yapmıştır. Mustafa Kemal Paşa'nın konuşma yaptığı ilk üç celse açık görüşmeler şeklinde olmuş, dördüncü celse ise gizli olarak yapılmıştır.
Mustafa Kemal Paşa yaptığı oldukça uzun konuşmalarında Mondros'tan 1920 yılı Nisan ayına kadar gelişen olayların (siyasi, askeri) genel bir değerlendirmesini yapmıştır.
Bu oturumda yapılan açık ve gizli celselerde, Mustafa Kemal Paşa'nın bütün konuşmaları çok dikkatli bir şekilde tetkik edilmiş ancak, 8 Ekim 2000 tarihli Yeni Bin Yıl gazetesinde bahsedilen şekliyle hiçbir cümleye rastlanmamış, hatta tam aksine Mustafa Kemal Paşa'nın ittihat ve Terakki düşmanlığı yapılmasını doğru görmediğine dair sözler sarfettiği, Ermeniler ve Ermeni sorunu ile ilgili olarak da aşağıda verilen beyanatları açıkladığı görülmüştür.
Cemal Paşa tarafından kendisine çekilen telgrafı okuduktan sonra bu telgrafa yazdığı cevabı Meclis kürsüsünden okuyan Mustafa Kemal Paşa, İttihatçılık ve İttihatçılar hakkındaki görüşünü şöyle ifade etmiştir:
"Biz anasırı Gayrimüslime ile İtilaf Hükümetinin makasıdı siyasiye tahtında gördükleri alelitlak İttihatçılık düşmanlığını esas itibariyle doğru görmüyoruz. Sadece devleti memleketi harabeye çeviren suistimal sahiplerine karşıyız."
Zaten 24 Nisan 1920 tarihli Mustafa Kemal Paşa'nın konuşmaları çok sıkı bir şekilde tetkik edildiğinde de iddia edilen konuşmayı yapmadığı, aksine konuyla ilgili dikkat çekici açıklamalar yaptığı tespit edilmiştir.
Atatürk'e Atfedilen Yeni Bir İddia
Avrupa Parlamentosu'nun Dış İlişkiler Komitesi'nin 22 Kasım 2001 tarihinde açıklamış olduğu tasarısında Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliği adaylığı ile ilgili olarak şu açıklama yapılmıştır:
"Türkiye'nin AB üyeliği adaylığı, birliğe bölgede çatışmalar konusunda Türkiye'nin esnekliğini artırmasını garanti eden özellikle Ermenistan açısından özel fırsatlar ve nedenler sunmaktadır. Bu hem sınırın kapanması hem de 1915 soy kırımına bakışı açısından böyledir. Ermeni soy kırımının Avrupa Parlamentosu ve bazı üye ülkeler tarafından tanınması ve Türkiye'deki rejimin Birinci Dünya Savaşından sonra soy kırımdan sorumlu olanlardan bazılarını ağır bir şekilde cezalandırması Avrupa Birliği'ne sorunun ele alınması için 1915 Ermeni soy kırımı ile ilgili uluslar arası çok taraflı tarihçilerin bir araya geleceği bir oluşumun kurulması gibi yapıcı önlemler sunmasına imkân tanımaktadır."
Avrupa Parlamentosu'nun bahsi geçen "Draff taslağında yukarıda verilen paragrafına ise şöyle bir dipnot düşülmüştür:
"Soy kırımın tanınması talebi, çoğunlukla Ermeni politikacılar tarafından yapılmaktadır. Bildirildiği üzere Kemal Atatürk 10 Nisan 1921'de TBMM'de yaptığı konuşmada Jön Türkler rejiminin Birinci Dünya Savaşı'nda Ermenilere karşı soy kırım yaptığını söylemiştir..."
Atatürk'ün Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde böyle bir konuşma yapması imkânsızdır.
2. IV. 1337 (2 Nisan 1921) ile 30. IV. 1337 (30 Nisan 1921) tarihleri arasında TBMM'nde on üç (13) oturum yapılmıştır. 1921 yılı Nisan ayı içerisinde TBMM'de yapılan bütün oturumlar TBMM Zabıt Ceridelerinden okunmuş ve bu oturumların hiç birisinde-gizli oturumlar da dahil olmak üzere- TBMM Başkanı Mustafa Kemal Paşa'nın bulunmadığı tespit edilmiş, dolayısıyla da konuşma yapmadığı görülmüştür.
Yapılan inceleme sonucunda sadece 21. IV. 1337 tarihli 23. İçtima'ın (oturum) 4. Celsesinde Mustafa Kemal Paşa'nın 5/2685 numaralı 3. XI. 1336 tarihli "Vilâyatı müstahlasa ahalisine verilmiş olan tohumluk zehairin affı" hakkında kanun lâhiyası gıyabında okunmuş ve yine 28. 4. 1337 tarihli 26. İçtima'ın 2. celsesinde Mustafa Kemal Paşa'nın 27. IV. 1337 tarihli "Âzayi Kiramdan bâzılarına mezuniyet itasına dair Divanı Riyaset Kararı'nın okunduğu tespit edilmiş, Ermeni-Ermenistan konularında herhangi bir beyanatın olmadığı görülmüştür.
Avrupa Parlamentosunun böyle bir yanlış beyanı araştırıp incelemeden her ne kadar taslak rapor dahi olsa resmi kayıtlarına geçirmesi bir bakıma yadırganacak bir hadise de değildir. Aynı durum ABD Parlamentosunda da sık aralıklarla kasıtlı olarak Ermeni Lobisi tarafından yapılmaktadır. Örneğin, gazete de çıkmış bir haber, doğruluğu araştırılmadan Kongreye sunulmakta ve ısrarla kayıtlara geçirilmesi istenmektedir.Sonra ki yıllarda ise kayıtlara geçirilen bu haberler, resmî kongre belgesi olarak Ermeni propagandacıları tarafından "kaynak 'Kongre Zabıtlarıdır!'" diyerek kullanılmıştır (-maktadır).
Konuya, Ermeniler tarafından itham altında tutulan Mustafa Kemal Atatürk, kendi imzasıyla yayınladığı Büyük Nutku'nda şöyle cevap vermiştir.
"Efendiler, yapılmış olan teklifin ne derece yersiz olduğu hususunda bir fikir verebilmek için, biz de o günlerle ilgili bazı durumları hatırlayalım. Şüphe edilmemek gerekirdi ki, Ermeni katliâmı konusundaki sözler, gerçeğe uygun değildi. Aksine, güney bölgelerinde, yabancı kuvvetler tarafından silâhlandırılan Ermeniler, gördükleri koruyuculuktan cür'et alarak bulundukları yerlerdeki Müslümanlara saldırmakta idiler. İntikam düşüncesiyle her tarafta insafsız bir şekilde öldürme ve yok etme siyaseti gütmekte idiler. Maraş'taki feci olay bu yüzden çıkmıştı. Yabancı kuvvetleri ile birleşen Ermeniler, top ve makineli tüfeklerle Maraş gibi eski bir Müslüman şehrini yerle bir etmişlerdi. Binlerce çaresiz ve suçsuz ana ve çocukları işkenceyle öldürmüşlerdi. Tarihte bir benzeri görülmemiş olan bu vahşeti yapan Ermenilerdi. Müslümanlar yalnız namuslarını ve canlarını korumak için karşı koymuş ve kendilerini savunmuşlardı. Yirmi gün süren Maraş katliamında, Müslümanlarla birlikte şehirde kalan Amerikalıların, bu olay hakkında İstanbul'daki temsilcilerine çektikleri telgraf, bu faciayı yaratanları, yalanlanamayacak bir şekilde ortaya koymakta idi.
Adana ili içindeki Müslümanlar, tepeden tırnağa kadar silâhlandırılmış olan Ermenilerin süngülerinin baskısı altında her dakika öldürülmek tehlikesi ile karşı karşıya bulunuyorlardı. Canlarının ve bağımsızlıklarının korunmasından başka bir şey istemeyen Müslümanlara karşı uygulanan bu zulüm ve yok etmek politikası, medenî insanlığın dikkatini çekecek ve onları insafa getirecek nitelikte iken, aksinin yapıldığını iddia ederek ondan vazgeçilmesini isteme gibi bir teklif nasıl ciddi olarak kabul edilebilirdi?
Atatürk, olayı sadece sözde bırakmamış, Cumhurbaşkanı olduğu dönemde de fiiliyatıyla söylemlerini pekiştirici faaliyetler yapmıştır. Şöyle ki, işgal döneminde İngilizlerin baskısıyla Osmanlı Hükümeti tarafından kurulan Divan-ı Harbi Örfilerde masum oldukları halde idam edilmiş olanların ve Ermeni teröristlerce şehit edilenlerin geride kalan aile fertlerine Atatürk, Cumhurbaşkanlığı sırasında sahip çıkmış, onlara ev vermiş ve maaş bağlatmıştır.