Ay ile Dünya arasındaki çekişmenin depremlere sebep olup olmadığını tüm dünyada araştırma konusu. Ay ile Dünya arasında olağanüstü ilişkiler var mı? Son 4 bin yılın depremlerini incelendiğinde, depremlerin genellikle Ağustos, Ekim ve Aralık ayları ile gece 03.00, akşam 21.00 ve sabah 09-10.00 saatleri arasında, yani yelkovanla akrebin düz olduğu zamanlarda meydana geldiği görülüyor. Bu bir rastlantı mı, ya da bunun fiziksel bir anlamı var mı? Bir diğer ilginç husus; dünyanın 2001 yılına çok etkin girmesiydi. Dünyada 8 büyüklüğündeki depremler yılda ortalama 1 tane olurken, sadece 2001’in Ocak ayında 7.9 büyüklüğünde 5 ayrı deprem meydana geldi. Yani dünya yaklaşık 6 ayda üretmesi gereken depremi, 2001’de bir ayda üretti.
Yeryüzündeki bu ani gerginliğin kaynağı nedir?
Rus bilimadamları, Ay‘ın hareketleri ile deprem arasında ilişki belirlediklerini açıkladılar. Rusya‘daki, Bilim Ajansı‘nın haberine göre, Cekirdek Fiziği Enstitüsü bilimadamları, yeryüzünden yayılan nötron ışıması ile sismik faaliyetin yükselmesi arasında doğru orantı olduğunu saptadı. Bu bulgunun, depremin önceden tahmin edilmesinde kullanılabileceğini düşünen bilim adamları, yeryüzünden yayılan nötron ışımasının, Ay‘ın “yeni ay” ve “dolunay” dönemlerinde arttığını belirledi. Ölçümler, şiddetli deprem kuşağı üzerinde yeralan Orta Asya‘daki Pamir Dağları‘nda, deniz seviyesinden 1100 metre yükseklikte yapıldı. Rus araştırmacılar, 1964 – 1992 yılları arasında dünyada meydana gelen depremlerin Ay‘ın zamanlarıyla karşılaştırmasını da yaptı. Bu çerçevede, Pasifik‘teki deprem kuşağında yer sarsıntılarının çoğunun, yeni ay veya dolunay evrelerinin ya başlangıcında ya da birkaç gün önce ya da sonra meydana geldiği tesbit edildi. Ay hareketleri, yeryüzünün sismik faaliyet ve belirli bir bölgedeki nötron ışımaları arasında ilişki kuran bilimadamları, bulgularının daha da geliştirmeleri halinde, depremin kısa süreli de olsa önceden bilinmesine katkıda bulunabileceklerini düşünüyor. Ancak Rus bilim adamlarının açıklamalarına katılmayan diğer deprem uzmanları ise bu konuda mekanik olarak hesaplanmış ciddi bir formülasyonun olmadığını ve sözü edilen “nötron ışıması”nın nasıl çıktığının bilinmediğini belirtiyorlar. “ Bilinen şey, Ay’ın evreleri ile depremin bağlantısının olmadığıdır. Dolunay ve yeniay evreleri toplam bir aylık zamanı alıyor. Işık alma miktarından çok, gün gün Ay’ın evrelerine bakmak gerekiyor.
Bu açıdan yanılıyor olabilirler. Ay dünyaya ne kadar yaklaşırsa yaklaşsın dünyanın herhangi bir bölgesinde bir deprem oluşturmaya yetecek kadar etkiye sahip değildir. Ay, güneş ve gezegenler yer çekimi sebebiyle dünyayı belli ölçüde etkiler. Fakat orta ve büyük şiddetteki depremler incelendiğinde bunlarla gezegenlerin dizilişi veya dünyaya yakınlığı arasında bir ilişki bulunamadı. California’daki Berkeley Üniversitesi’nde yapılan araştırmalarda bazı volkanik bölgelerde gezegenlerin yerleriyle, deprem sonrası sarsıntıların sıklığı arasında küçük ama önemli bağlar bulundu. Yıl içinde meydana gelen tüm depremlere bakıldığında Ay yakınlaşması %1 oranında etkilidir, fakat volkanik hareketlerde bu oran biraz daha yükselir.” şeklinde görüş bildiriyor.
Ay Titreşimleriyle Depremler Arasındaki İlişki
«Bütün büyük depremleri önceden tahmin edebiliriz.» Eğer sahibini bilmeseniz, bu fikri, kabul edilemeyecek kadar iyimser damgasını vurarak, rafa kaldırabilirsiniz. Dr. Nikolai Kozyrev sadece büyük üne sahip bir Rus Astronomu olmayıp, aynı zamanda evren-bilime yeni bir görüş getirmiş büyük bir kozmologdur. Dr. Kozyrev’in ‘zaman’ hakkındaki makaleleri Prag’da Çek Bilimler Akademisi yayınları arasında çıkmıştır. O’na göre PK ve telepati gibi konular lâyık oldukları yeri bulacaklardır. O’nun evren anlayışına göre yakın veya uzak bütün uzaysal objeler arasında bir etkileşim sözkonusudur.
Son zamanlarda birçok modern bilimci dünya depremleriyle, gezegenlerin biribirine göre pozisyonlarını değiştirdikçe değişen gravitasyonel cazibe arasında bir ilişki olduğunu kabule istekli görünmektedir. Dr. Kozyrev ise bununda ötesine giderek Ay üzerindeki gravitasyonel etkileri gözlemek suretiyle dünya küresinin içinde neler olup bittiğini önceden anlayabileceğimizi ifade etmektedir. «İlk zamanlarda Prof. Kozyrev’in benim pabucumu dama attığını sanmıştım. Fakat sonradan bunun benim çalışmalarımın teyidinden başka birşey olmadığını anladım.» diye yazıyordu Budapeşte’den Dr. Hama Balogh. Balogh tanınmış bir yazar, Eciptolog ve kozmobiyologtur. Kendisi de yukarıdakilere benzer tarzda bir deprem tahmin sistemi geliştirmiştir. Astronotların Ay’la ilgili sırları çözmeye çalıştıkları şu günlerde acaba bu sırlardan dünyanın da işine yarayacak pratik sonuçlar çıkarılabilecek midir? Tanınmış Sovyet Astronomu ve Profesör, Matematik ve Fizik bilimleri doktoru Nikolai Kozyrev bu soruya en ilginç cevabı vermiştir. Prof. Kozyrev 3 Kasım 1958 tarihinde Aristarchos Kraterinden çıkmakta olan gazları keşfetmiş bir gözlemcidir aynı zamanda. Daha sonra astronomlar bu kraterle ilgili benzer gözlemlerde bulundular. Biela Krateri’nde kırmızı nokta ile Ross D. Krateri’ndeki beyaz noktaları da bu ilginç gözlemlere ilave etmek gerekir.
Kozyrev bütün bunlardan şu sonuçları çıkarmıştı: Dünya ile Ay arasındaki karşılıklı gravitasyonel etkileşmeden başka, bu iki kürenin içsel yaşantıları arasında da ritmik bağlantılar bulunmaktadır. Bunun delili olarak Kozyrev dünya depremlerinin kronolojik sıralama- sıyla Ay’ın yüzeyinde gözlenen tuhaf görüntülerin biribiriyle çakıştığını ileri sürmektedir. Daha pek çok delil Ay’ın dünya üzerinde küçümsenemeyecek delilleri olduğunu göstermektedir. Artık meteorologlar da Ay’ın dünya meteorolojisini etkilemediğini söyleyemez durumdadır. «Ay titreşimleriyle dünya depremleri arasındaki ilişki nedir?» diye sormuştu bir gazeteci Kozyrev’e. «Bu depremlerin hangilerinden dünyanın kendisi sorumludur, hangilerinden Ay?»
«Tabiatta herşey biribirinden etkilenir durumdadır. Bu bakımdan ben dünyada meydana gelen büyük bir değişiklik üzerinde düşünürken, uzayın başa bir yerinde meydana gelen bir olaydan ayrı olarak ele alamayacağım. 1904 ilâ 1967 yılları arasında 630 adet belli başlı deprem dünya kayıtlarına işlenmişti. Aynı zaman şeridi içinde Ay üzerinde de 370 fenomenin gözlemi yapıldı. Bunlardan nasıl bir sonuç çıkarabiliriz. ‘ Ay gravitasyonunun etkisiyle dünya kabuğu her 12 saatte bir dalgalanır. Bu dalgalanmanın amplitüdü 20 cm. dir. Herşey Ay üzerinde dünyada olduğundan 6 defa daha hafif olduğuna göre, Ay kabuğunun dalgalanması dünya kabuğununkinden 30 defa daha büyük olması gerekir, yani yaklaşık 20 feet (6 metre) dir. Bununla birlikte Ay dünyaya daima aynı yüzünü gösterdiğine göre Ay kabuğunun yüzeysel hareketi sadece iki küre arasındaki uzaklık değiştiği zaman ortaya çıkacaktır. Gerçektende, basit bir hesap Ay’ın bir tür ritmik nefes alış içinde bulunduğunu göstermeye yeterlidir. Ay’ın bize dönük yüzü her ay bir çöker, sonra iki metre kadar yükselir. Şimdi problem şu: Bunun dünyaya etkisi nasıl olmakta? Dünya-Ay uzaklığındaki değişiklik 6 cm. amplitüd şiddetinde değişikliklere sebep olmaktadır. Her 29,5 günde iki defa Dünya-Ay-Güneş hemen hemen aynı çizgi üzerine gelirler.
O zamanlar Ay ‘Yeni Ay’ veya ‘Dolunay’ safhasındadır. Gel-git hareketlerinin oluşması bakımından dünya üzerinde güneşin etkisi, Ay’ınkinin yarısı kadardır. Yeni Ay ve Dolunay Safhalarında dünya kabuğunun değişimleri 9 cm. lik ortalamayı aşar, fakat Ay’ın ilk ve son dördün safhalarında bu dokuz cm. lik ortalamanın altında kalır. Hiç şüphesiz dış kabukta olagelen bu kıpırdamalar dünyamızın iç küresine de yansıyacaktır. Dünyadaki depremlerin genellikle Ay’ın Dolunay ve Yeniay safhalarına rastlar olması basit bir rastlantıdan ibaret değildir. Diğer safhalarda hemen hemen hiç deprem olmaz. Dünya kabuğunun gel-git maksimumumuna rastlayan günler ve onlardan hemen sonra gelen günler depremler için en elverişli zamanlardır.» «Muhtemeldirki, dünya kabuğunun yükselişi ve çöküşü her nasılsa kabuğun üst tabakalarını sarsmaktadır.
Bir defa yerinden oynayan bu tabakalarda alttaki şoklara daha hassas hâle gelmektedir. Görüldüğü kadar depremlerin sebepleri her ne kadar dünya kabuğunun altındaymış gibi görünüyorsa da, bu kabuğun kıpırdanmasında Ay’ın etkilerini hesaba katmamak mümkün değildir. Her iki kürenin tektonik oluşumları arasında büyük bir ilişki bulunduğunu sanıyorum. Gözlemlerden çıkarılacak bir analiz Ay’da belirli fenomenlerden iki gün sonra dünyada da birşeyler olduğunu gösterecektir. Niçin? Çünkü dünya depremlerinden önceki safha dünya küresinin içinde gelişmekte olduğu için gözlemlerimiz dışında kalır. Dünyanın içinde oluşmakta olan bu gelişmelere Ay kabuğu hassas bir zar gibi reaksiyon gösterir. Bu karşılaştırmadan anlaşılmaktadır ki, Ay ayaklarımız altında olagelmekte olan oluşumları kendisine bakarak gözleyebileceğimiz bir dev aynası durumundadır. Çift yıldız sistemleri olduğu gibi, belki Dünya-Ay ikilisi’de bir çift gezegen sistemidir ya da ikiz gezegenlerdir. Son söz olarak Ay yüzeyini gözlemek suretiyle dünyada olacak, en azından büyük, depremleri önceden tahmin edebiliriz.
Yeryüzündeki bu ani gerginliğin kaynağı nedir?
Rus bilimadamları, Ay‘ın hareketleri ile deprem arasında ilişki belirlediklerini açıkladılar. Rusya‘daki, Bilim Ajansı‘nın haberine göre, Cekirdek Fiziği Enstitüsü bilimadamları, yeryüzünden yayılan nötron ışıması ile sismik faaliyetin yükselmesi arasında doğru orantı olduğunu saptadı. Bu bulgunun, depremin önceden tahmin edilmesinde kullanılabileceğini düşünen bilim adamları, yeryüzünden yayılan nötron ışımasının, Ay‘ın “yeni ay” ve “dolunay” dönemlerinde arttığını belirledi. Ölçümler, şiddetli deprem kuşağı üzerinde yeralan Orta Asya‘daki Pamir Dağları‘nda, deniz seviyesinden 1100 metre yükseklikte yapıldı. Rus araştırmacılar, 1964 – 1992 yılları arasında dünyada meydana gelen depremlerin Ay‘ın zamanlarıyla karşılaştırmasını da yaptı. Bu çerçevede, Pasifik‘teki deprem kuşağında yer sarsıntılarının çoğunun, yeni ay veya dolunay evrelerinin ya başlangıcında ya da birkaç gün önce ya da sonra meydana geldiği tesbit edildi. Ay hareketleri, yeryüzünün sismik faaliyet ve belirli bir bölgedeki nötron ışımaları arasında ilişki kuran bilimadamları, bulgularının daha da geliştirmeleri halinde, depremin kısa süreli de olsa önceden bilinmesine katkıda bulunabileceklerini düşünüyor. Ancak Rus bilim adamlarının açıklamalarına katılmayan diğer deprem uzmanları ise bu konuda mekanik olarak hesaplanmış ciddi bir formülasyonun olmadığını ve sözü edilen “nötron ışıması”nın nasıl çıktığının bilinmediğini belirtiyorlar. “ Bilinen şey, Ay’ın evreleri ile depremin bağlantısının olmadığıdır. Dolunay ve yeniay evreleri toplam bir aylık zamanı alıyor. Işık alma miktarından çok, gün gün Ay’ın evrelerine bakmak gerekiyor.
Bu açıdan yanılıyor olabilirler. Ay dünyaya ne kadar yaklaşırsa yaklaşsın dünyanın herhangi bir bölgesinde bir deprem oluşturmaya yetecek kadar etkiye sahip değildir. Ay, güneş ve gezegenler yer çekimi sebebiyle dünyayı belli ölçüde etkiler. Fakat orta ve büyük şiddetteki depremler incelendiğinde bunlarla gezegenlerin dizilişi veya dünyaya yakınlığı arasında bir ilişki bulunamadı. California’daki Berkeley Üniversitesi’nde yapılan araştırmalarda bazı volkanik bölgelerde gezegenlerin yerleriyle, deprem sonrası sarsıntıların sıklığı arasında küçük ama önemli bağlar bulundu. Yıl içinde meydana gelen tüm depremlere bakıldığında Ay yakınlaşması %1 oranında etkilidir, fakat volkanik hareketlerde bu oran biraz daha yükselir.” şeklinde görüş bildiriyor.
Ay Titreşimleriyle Depremler Arasındaki İlişki
«Bütün büyük depremleri önceden tahmin edebiliriz.» Eğer sahibini bilmeseniz, bu fikri, kabul edilemeyecek kadar iyimser damgasını vurarak, rafa kaldırabilirsiniz. Dr. Nikolai Kozyrev sadece büyük üne sahip bir Rus Astronomu olmayıp, aynı zamanda evren-bilime yeni bir görüş getirmiş büyük bir kozmologdur. Dr. Kozyrev’in ‘zaman’ hakkındaki makaleleri Prag’da Çek Bilimler Akademisi yayınları arasında çıkmıştır. O’na göre PK ve telepati gibi konular lâyık oldukları yeri bulacaklardır. O’nun evren anlayışına göre yakın veya uzak bütün uzaysal objeler arasında bir etkileşim sözkonusudur.
Son zamanlarda birçok modern bilimci dünya depremleriyle, gezegenlerin biribirine göre pozisyonlarını değiştirdikçe değişen gravitasyonel cazibe arasında bir ilişki olduğunu kabule istekli görünmektedir. Dr. Kozyrev ise bununda ötesine giderek Ay üzerindeki gravitasyonel etkileri gözlemek suretiyle dünya küresinin içinde neler olup bittiğini önceden anlayabileceğimizi ifade etmektedir. «İlk zamanlarda Prof. Kozyrev’in benim pabucumu dama attığını sanmıştım. Fakat sonradan bunun benim çalışmalarımın teyidinden başka birşey olmadığını anladım.» diye yazıyordu Budapeşte’den Dr. Hama Balogh. Balogh tanınmış bir yazar, Eciptolog ve kozmobiyologtur. Kendisi de yukarıdakilere benzer tarzda bir deprem tahmin sistemi geliştirmiştir. Astronotların Ay’la ilgili sırları çözmeye çalıştıkları şu günlerde acaba bu sırlardan dünyanın da işine yarayacak pratik sonuçlar çıkarılabilecek midir? Tanınmış Sovyet Astronomu ve Profesör, Matematik ve Fizik bilimleri doktoru Nikolai Kozyrev bu soruya en ilginç cevabı vermiştir. Prof. Kozyrev 3 Kasım 1958 tarihinde Aristarchos Kraterinden çıkmakta olan gazları keşfetmiş bir gözlemcidir aynı zamanda. Daha sonra astronomlar bu kraterle ilgili benzer gözlemlerde bulundular. Biela Krateri’nde kırmızı nokta ile Ross D. Krateri’ndeki beyaz noktaları da bu ilginç gözlemlere ilave etmek gerekir.
Kozyrev bütün bunlardan şu sonuçları çıkarmıştı: Dünya ile Ay arasındaki karşılıklı gravitasyonel etkileşmeden başka, bu iki kürenin içsel yaşantıları arasında da ritmik bağlantılar bulunmaktadır. Bunun delili olarak Kozyrev dünya depremlerinin kronolojik sıralama- sıyla Ay’ın yüzeyinde gözlenen tuhaf görüntülerin biribiriyle çakıştığını ileri sürmektedir. Daha pek çok delil Ay’ın dünya üzerinde küçümsenemeyecek delilleri olduğunu göstermektedir. Artık meteorologlar da Ay’ın dünya meteorolojisini etkilemediğini söyleyemez durumdadır. «Ay titreşimleriyle dünya depremleri arasındaki ilişki nedir?» diye sormuştu bir gazeteci Kozyrev’e. «Bu depremlerin hangilerinden dünyanın kendisi sorumludur, hangilerinden Ay?»
«Tabiatta herşey biribirinden etkilenir durumdadır. Bu bakımdan ben dünyada meydana gelen büyük bir değişiklik üzerinde düşünürken, uzayın başa bir yerinde meydana gelen bir olaydan ayrı olarak ele alamayacağım. 1904 ilâ 1967 yılları arasında 630 adet belli başlı deprem dünya kayıtlarına işlenmişti. Aynı zaman şeridi içinde Ay üzerinde de 370 fenomenin gözlemi yapıldı. Bunlardan nasıl bir sonuç çıkarabiliriz. ‘ Ay gravitasyonunun etkisiyle dünya kabuğu her 12 saatte bir dalgalanır. Bu dalgalanmanın amplitüdü 20 cm. dir. Herşey Ay üzerinde dünyada olduğundan 6 defa daha hafif olduğuna göre, Ay kabuğunun dalgalanması dünya kabuğununkinden 30 defa daha büyük olması gerekir, yani yaklaşık 20 feet (6 metre) dir. Bununla birlikte Ay dünyaya daima aynı yüzünü gösterdiğine göre Ay kabuğunun yüzeysel hareketi sadece iki küre arasındaki uzaklık değiştiği zaman ortaya çıkacaktır. Gerçektende, basit bir hesap Ay’ın bir tür ritmik nefes alış içinde bulunduğunu göstermeye yeterlidir. Ay’ın bize dönük yüzü her ay bir çöker, sonra iki metre kadar yükselir. Şimdi problem şu: Bunun dünyaya etkisi nasıl olmakta? Dünya-Ay uzaklığındaki değişiklik 6 cm. amplitüd şiddetinde değişikliklere sebep olmaktadır. Her 29,5 günde iki defa Dünya-Ay-Güneş hemen hemen aynı çizgi üzerine gelirler.
O zamanlar Ay ‘Yeni Ay’ veya ‘Dolunay’ safhasındadır. Gel-git hareketlerinin oluşması bakımından dünya üzerinde güneşin etkisi, Ay’ınkinin yarısı kadardır. Yeni Ay ve Dolunay Safhalarında dünya kabuğunun değişimleri 9 cm. lik ortalamayı aşar, fakat Ay’ın ilk ve son dördün safhalarında bu dokuz cm. lik ortalamanın altında kalır. Hiç şüphesiz dış kabukta olagelen bu kıpırdamalar dünyamızın iç küresine de yansıyacaktır. Dünyadaki depremlerin genellikle Ay’ın Dolunay ve Yeniay safhalarına rastlar olması basit bir rastlantıdan ibaret değildir. Diğer safhalarda hemen hemen hiç deprem olmaz. Dünya kabuğunun gel-git maksimumumuna rastlayan günler ve onlardan hemen sonra gelen günler depremler için en elverişli zamanlardır.» «Muhtemeldirki, dünya kabuğunun yükselişi ve çöküşü her nasılsa kabuğun üst tabakalarını sarsmaktadır.
Bir defa yerinden oynayan bu tabakalarda alttaki şoklara daha hassas hâle gelmektedir. Görüldüğü kadar depremlerin sebepleri her ne kadar dünya kabuğunun altındaymış gibi görünüyorsa da, bu kabuğun kıpırdanmasında Ay’ın etkilerini hesaba katmamak mümkün değildir. Her iki kürenin tektonik oluşumları arasında büyük bir ilişki bulunduğunu sanıyorum. Gözlemlerden çıkarılacak bir analiz Ay’da belirli fenomenlerden iki gün sonra dünyada da birşeyler olduğunu gösterecektir. Niçin? Çünkü dünya depremlerinden önceki safha dünya küresinin içinde gelişmekte olduğu için gözlemlerimiz dışında kalır. Dünyanın içinde oluşmakta olan bu gelişmelere Ay kabuğu hassas bir zar gibi reaksiyon gösterir. Bu karşılaştırmadan anlaşılmaktadır ki, Ay ayaklarımız altında olagelmekte olan oluşumları kendisine bakarak gözleyebileceğimiz bir dev aynası durumundadır. Çift yıldız sistemleri olduğu gibi, belki Dünya-Ay ikilisi’de bir çift gezegen sistemidir ya da ikiz gezegenlerdir. Son söz olarak Ay yüzeyini gözlemek suretiyle dünyada olacak, en azından büyük, depremleri önceden tahmin edebiliriz.