Hasret ruzgari
Aktif Üyemiz
(Babacan Mehmed Ali’nin fıkrasıdır.) Cenab-ı Vacibü’l-Vücud ve Tekaddes Hazretlerinin, Cibril-i Emin vasıtasıyla, ahir zaman nebisi Peygamberimiz (a.s.m.) Efendimize gönderilen ve bugüne kadar muhafaza edilen Kur’an-ı Hakîmi hakikatıyla ve hak sözler ile, Hakkın, yaratmış olduğu kullarına tercümanlık eden ve Hakkın rızası için gece ve gündüz dua eden, hakiki Said’den bir muhabbetname aldım ki, o da Üstadım efendimin mektubudur.
Ciddi ve samimi dostumuz ve kardaşımız bulunan Âsım Bey’e vardığımda müjdeledi. Beş dakika kadar görüştüm. Ve göndermiş olduğunuz emanetleri alırken öyle sevindik ki, bülbülün gül dalında seher vaktinde aşkından, ağzından çıkarmış olduğu nağmeler gibi işittik. Onun için birbirimizle ne konuştuğumuzu bilemedik. Bildiğim şu kadar ki; yalnız ayrılırken çok şükür Cenab-ı Allah’a, böyle envar-ı Kur’aniyeyi neşreden bir Üstadımız varken, hiçbir vakit saadetimizden mahrum kalmayız diye bildik.
Babacan
***
(Babacan Mehmed Ali’nin fıkrasıdır.)
Ey benim ruh-u canım Üstadım hazretleri!
Size karşı hakkıyla talebelik vazifesini ifa edemiyorum ve Risale-i Nur’a tam hizmet edemiyorum. Çünkü Risale-i Nur’la tezahür eden kuvvet ve kudret, zekâvet, esrar ve envarı düşündükçe, tefekkür ettikçe kendimden geçip, bîhuş kalıyorum, öyle yüksek yerlere çıkamıyorum. İnşaallah Cenab-ı Hakkın izni ile, kullarına bahşetmiş olduğu en kıymetdar cevahirden bin kat ziyade kıymetli bulunan Kur’an-ı Hakîmin sırlarını izhar eden Risalelerden gücüm yettiği kadar istifadeye çalışacağım. Gündüz derd-i maişetle vakit bulamadığımdan, gecenin bir kısmını O Nurlarla ışıklandıracağım.
O Nurları yazdıkça kalemim, kalbimde gayet şirin ve ruhanî bir sevinç hissediyorum. Cenab-ı Hakka nasıl hamd ve şükredeceğimi bilemiyorum. Bazen o Risale-i Nur’un envarına karşı ihtiyarım elimden gidiyor. Gafletli geçmiş zamanımı düşündükçe mahzun ve mükedder bulunuyorum. Bu Nurları bulduktan sonra istikbalimi gördükçe kahkaha ile gülüyorum, ferah oluyorum ve müferrah oluyorum. On beş senedir böyle bir hizmeti arzu ediyordum. Dünyanın çok safahat-ı hayatını ve zevkiyatını gördüm. Bu ebede karşı arzuyu tatmin ve işba etmiyordular.
Ciddi ve samimi dostumuz ve kardaşımız bulunan Âsım Bey’e vardığımda müjdeledi. Beş dakika kadar görüştüm. Ve göndermiş olduğunuz emanetleri alırken öyle sevindik ki, bülbülün gül dalında seher vaktinde aşkından, ağzından çıkarmış olduğu nağmeler gibi işittik. Onun için birbirimizle ne konuştuğumuzu bilemedik. Bildiğim şu kadar ki; yalnız ayrılırken çok şükür Cenab-ı Allah’a, böyle envar-ı Kur’aniyeyi neşreden bir Üstadımız varken, hiçbir vakit saadetimizden mahrum kalmayız diye bildik.
Babacan
***
(Babacan Mehmed Ali’nin fıkrasıdır.)
Ey benim ruh-u canım Üstadım hazretleri!
Size karşı hakkıyla talebelik vazifesini ifa edemiyorum ve Risale-i Nur’a tam hizmet edemiyorum. Çünkü Risale-i Nur’la tezahür eden kuvvet ve kudret, zekâvet, esrar ve envarı düşündükçe, tefekkür ettikçe kendimden geçip, bîhuş kalıyorum, öyle yüksek yerlere çıkamıyorum. İnşaallah Cenab-ı Hakkın izni ile, kullarına bahşetmiş olduğu en kıymetdar cevahirden bin kat ziyade kıymetli bulunan Kur’an-ı Hakîmin sırlarını izhar eden Risalelerden gücüm yettiği kadar istifadeye çalışacağım. Gündüz derd-i maişetle vakit bulamadığımdan, gecenin bir kısmını O Nurlarla ışıklandıracağım.
O Nurları yazdıkça kalemim, kalbimde gayet şirin ve ruhanî bir sevinç hissediyorum. Cenab-ı Hakka nasıl hamd ve şükredeceğimi bilemiyorum. Bazen o Risale-i Nur’un envarına karşı ihtiyarım elimden gidiyor. Gafletli geçmiş zamanımı düşündükçe mahzun ve mükedder bulunuyorum. Bu Nurları bulduktan sonra istikbalimi gördükçe kahkaha ile gülüyorum, ferah oluyorum ve müferrah oluyorum. On beş senedir böyle bir hizmeti arzu ediyordum. Dünyanın çok safahat-ı hayatını ve zevkiyatını gördüm. Bu ebede karşı arzuyu tatmin ve işba etmiyordular.