HASAN CAN
Active member
Psişik yetenekler arasında kapsamlı fenomenlerden olan beden dışı deneyimler kamuoyunda her zaman ilgi uyandırmıştır. Dr. Robert Crookall, Dr. Hornell Hart, Dr. Susan Blackmore ve Dr. John Palmer gibi bilim insanlarının önderliğinde çeşitli meslek guruplarında ve halk arasında sayısız araştırmalar yapılmış ve bu tür deneyimlerin sanıldığından daha da fazla yaşandığı tespit edilmiştir. Bu araştırmalar sonucunda yapılan bir sentez çalışmasında, dünyada her 5 insandan birinin hayatlarında en az bir kez astral yolculuk deneyimi yaşadığı düşünülmektedir.[SUP][1][/SUP]
Beden dışı deneyimler DDA’lar kapsamında incelenen bir diğer konudur. Halk arasında daha çok "Astral seyahat" terimi kullanılır. Bu yetenek için ayrıca "Astral Projeksiyon", "Şuur Projeksiyonu", Amerikalıların deyimiyle "Beden Dışı Deneyimler" ya da klasik tabirle "Dedubluman" gibi ifadelerde kullanılmıştır. Eski zamanlarda bu olaya "Tayyi Mekan" denirdi.
Günümüzde ise bu fenomen kutsal tapınaklardan, dinsel törenlerin esasları olmaktan çıkmış artık incelenmek maksadıyla laboratuara girmiştir. Konuyu Dr. Robert Crookall, Dr. John Palmer, Charls Tart gibi birçok parapsikolog araştırmış yapılan deneyler raporlarla ve bilimsel makalelerle duyurulmuştur.[SUP][2][/SUP]
Ölüme yakın deneyimlerin ünlü ismi, S.Muldoon’un deneyimleri ekseriyetle uyku durumunda başlıyordu. Kendisinin bu durumuna dayanarak, isteyenlerin uykuya dalmadan önce, uyku sırasında astral yolculuk yapabileceklerini kendi kendilerine telkin ederlerse, başarılı olabileceklerini belirtmiştir. Benzer şekilde, insan kendisine rüyadan da beden dışı bir deneyime (BDD) geçebileceğini telkin edebilir. Bununla ilgili olarak, Muldoon’un önerilerine göre; uçma sahneleri içeren rüyalar bu iş için özellikle elverişlidir. Muldoon, ayrıca; bazı gevşeme tekniklerinin de yararlarından söz etmiştir.
Muldoon’un sağlığı düzeldikçe, bu yeteneğini yitirmiş ve sonunda ortadan tamamen kalkmıştır. Bununla birlikte, konuya karşı ilgisi kesilmemiş; örneğin, 1951’de yine Herreward Carrington’la birlikte bir kitap daha çıkartmıştır: "The Case for Astral Projection".[SUP][3][/SUP]
Beden Dışı Deneyimler bilincin belli bir süre bedenden ayrılması ve tekrar bedene bağlanması sonucu oluşur. Bu sırada çoğu zaman bedende bir şuurluluk yoktur ve kişi kendini bedeninden ayrı hissetmektedir. Bu durumdaki bir varlık etrafındaki nesneleri ve olayları görebilir, uzak mekanlara gidebilir, fiziki maddenin içinden rahat bir şekilde geçebilir, içerisinde bulunduğu beden kılıfı seyyalevi yani süptil olduğu için herhangi bir mekana düşüncelerinin yönlendirmesiyle süzülerek, uçarak ulaşabilir. Ya da gelişmiş vakalarda düşündüğü an düşündüğü mekanda olabilir. Beden dışı deneyimlerin halk arasında en iyi bilineni "Astral Seyahat"lerdir.[SUP][1][/SUP]
Astral seyahat, ruhun gerçek bedeni dışında bir de astral bedeni olduğuna inanan kişilerin, iddiaya göre bu astral bedenleriyle, bilinçleri yerinde olarak, başka mekânlarda dolaşmak suretiyle gerçekleştirdikleri seyahati ifade etmek için kullanılan bir kavramdır. Bunu ifade etmek için “beden-dışı deneyim” ya da “şuur projeksiyonu” kavramları da kullanılmaktadır. Bu seyahatin önünde, duvar, mesafe gibi hiçbir engel yoktur; bir anda kıtalar arası yolculuk bile yapılabileceği ve normal bedenimize döndüğümüzde onu bir rüya tarzında hatırlayabileceğimiz ifade edilmektedir. Ayrıca bu deneyimlerin iradî olarak gerçekleştirilebileceği, her insanda bu yeteneğin bulunduğunu, ancak bunun için özel bir çaba sarf etmek gerektiği ifade edilir.[SUP][4][/SUP]
Astral yolculuk kimi zaman kendiliğinden oluşmakta kimi zaman da bilinçli ve iradeli bir şekilde yapılabilmektedir. Kendiliğinden oluşanlar genellikle şoklarda, ani bir kaza sonucu travmatik acılarda, anestezi sırasında, uyku ve meditasyonlarda ortaya çıkar. Bu konuyla uzaktan yakından ilgisi olmayan insanlar genelde bu şekilde bu tür yeteneklerinin farkına varıyorlar. Bunun yanı sıra kimi uyuşturucu maddelerle ve ipnoz uygulamalarıyla da astral projeksiyona ulaşılabildiği laboratuar deneyleriyle ispatlanmıştır.
2. yöntem ise kişilerin belli bir kitap vs. sayesinde ya da bu yeteneğe sahip kişilerin anlatımından yola çıkarak teknikleri kendi kendilerine denemeleriyle gerçekleşebilmektedir. Bu kişiler ruh ve beden ilişkilerini doğru bir şekilde gevşetebildikleri takdirde astral seyahati başarabilmektedir. Astral yolculuk fenomenine aşinalığımızı kazandırabilecek unsurlardan biri gece yapılan istemsiz ve farkındalıksız gerçekleşen astral yolculuk sonucu yaşanan aşağı ya da uzaya doğru düşme hissidir. Bu deneyimi yaşayanlar durumu çok canlı hissederler ve deneyimin sonucunda genelde uyanırlar. Sık sık bu deneyimi yaşayan kimselerin, öğrenecekleri astral yolculuk teknikleriyle bir BDD yaşama olasılıkları oldukça yüksektir.
BDD’lerle ilgili yaşanan genel bir deneyim halk dilinde karabasan olarak bilinen fenomenlerdir.
Bu konu oldukça spekülasyona uğramış ve neden olduğu, nereden kaynaklandığıyla ilgili farklı kuramlar üretilmiştir. Bunların bir kısmı insanları aydınlatmaktan çok ne yazık ki korkutan hikayelerle doludur.
Fenomeni yaşayan bireyler bilirler ki bu durumdan en fazla birkaç dakika içerisinde kurtulmakta ve herhangi korkulacak bir durumun olmadığını olay bittikten sonra anlamaktadırlar.
Astral beden ve fizik beden arasındaki bağ uyku sırasında bir miktar gevşemekte ve bilinç astral bedene transfer olmaktadır. Çoğu gece uyandığımızda hatırlayamadığımız pek çok astral seyahatler gerçekleştirmekteyiz. Fakat bu bilinçli yapılan astral yolculuktan çok farklıdır. En azından böyle bir deneyim içerisinde olduğunun farkındalığı bulunmamaktadır. Astral beden bazen fizik bedene tam dönmemişken, onunla bağlantılarını tam olarak kuramadan fiziki beden uyanır. Bu durumda hisler astral beden üstünde yoğunlaştığı ve fiziki beden tam kontrol edilmediği için kısa bir süre felç hali yaşanmaktadır. Bu durumda bedendeki herhangi bir uzuv hareket ettirilmekte zorlanır, gözler kimi zaman açılamaz, konuşmak, yardım istemek imkansız bir hale gelir. Yani halk dilinde karabasan olarak adlandırılan fenomen yaşanmış olunur.
Böyle bir durumda birey sakin kalır ve bedenine konsantre olursa bir süre sonra astral beden ile fizik beden birleşecek felç hali ortadan kalkacak ve duyulan seslerle görüntüler ortadan kaybolacaktır. Bedene konsantre olmanın en kolay yolu bedenin herhangi bir kısmını örneğin parmağı düşünmek, onu hissetmeye çalışmaktır. Bir süre sonra parmak hissedildiğinde bu tüm bedene yayılır tam uyanma gerçekleşmiş olur.[SUP][1][/SUP]
Beden Dışı Deneyimler bilincin belli bir süre bedenden ayrılması ve tekrar bedene bağlanması sonucu oluşur. Bu esnada çoğu zaman bedende bir şuurluluk yoktur ve kişi kendini bedeninden ayrı hisseder. Bu durumdaki bir kişi etrafındaki nesneleri ve olayları görebilir, uzak mekanlara gidebilir, fiziki maddenin içinden rahat bir şekilde geçebilir. İçerisinde bulunduğu beden kılıfı seyyalevi yani süptil olduğu için herhangi bir mekana düşüncelerinin yönlendirmesiyle süzülerek, varabilir. Veya gelişmiş vaklarda düşündüğü an düşündüğü mekanda olabilir.
Astral projeksiyonu kendiliğinden oluşanlar ve şuurlu yapılanlar olarak ikiye ayırmak mümkün. Kendiliğinden oluşanlar genellikle şoklarda, ani bir kaza sonucu travmatik acılarda, anestezi esnasında, uyku ve meditasyonlarda ortaya çıkar. Bu konuyla uzaktan yakından ilgisi olmayan insanlar genelde bu şekilde bu tür yeteneklerinin farkına varıyorlar. Bunun yanı sıra bazı uyuşturucu maddelerle ve ipnoz uygulamalarıyla da astral projeksiyona ulaşılabildiği laboratuar deneyleriyle ispatlanmıştır.
İkinci yöntem ise kişilerin belli bir kitap vs. sayesinde veya bu yeteneğe sahip kişilerin anlatımından yola çıkarak teknikleri kendi kendilerine denemeleriyle gerçekleşebilmektedir. Bu kişiler ruh ve beden ilişkilerini doğru bir şekilde gevşetebildikleri takdirde astral seyahati başarabilmektedir.[SUP][2][/SUP]
Beden dışı deneyim olgusunun tamamen doğaçlama olarak geliştiğini öne sürülürken, bu deneyimin tehlike altında olmakla ilgisi olabileceğini, ölümcül bir durumla yüz yüze gelmenin ya da alkol, uyuşturucu kullanmanın da tetikleyici olabileceğini savunuluyor. İsviçre'de yapılan deneyde, beyindeki, dokunma ve görme merkezleri arasındaki bağlantı kopukluğunun, fiziki bedenin dışına çıkıldığı hissi yaratabileceği varsayımı üzerine duruldu. Deneyi yöneten Dr. Ehrsson; "Bu deney, beden dışı deneyimde kişinin görsel algısının çok önemli olduğunu ortaya koyuyor. Başka bir deyişle bedenimizin, gözlerimizin olduğu yerde olduğunu sanıyoruz." diyor.[SUP][5][/SUP]
Aberdeen Üniversitesi’nde görev yapmış bulunan Dr. Robert Crookall BDD raporları üzerinde yaptığı incelemelerden özellikle şu ortak yanları saptamış bulunmaktadır:
- BDD’deyken şahıs genellikle bedenini kafa kısmından çıktığını hissediyordu.
- Bedenden ayrılış sırasında bir kararma oluyordu (‘şuur bulanıklığı’).
- Fizik bedenden ayrılan ‘ince beden’ onun üzerinde ve havada asılı olarak durabiliyordu.
- BDD sona ermeden astral beden, fizik bedenin üzerinde bir süre duruyor.
- Fizik bedenle yeniden birleşmeden az önce de bir kararma olmaktadır.
- Astral beden, fizik bedene aniden girerse, fizik beden için şoka neden olmaktadır (baş ağrısı vb.).[SUP][3][/SUP]
Kişinin ölüm ötesi boyutu ziyaret etmesi için mutlaka hayati bir tehlike geçirmesi gerekmez. Öte aleme, beden dışı deneyimlerle de geçilebildiği konusunda pek çok kanıt vardır. Bu işi bazı Şamanlar, Hintli Yogiler, bazı medyumlar ve sufiler ile bazı mistik kişiler yapabilmektedirler.
Bu konuda en meşhur şahsiyetlerden birisi, İsveçli Mistik Swedenborg'dur. 1688'de doğan Swedenborg kendi yaşam bölgesinin Leonardo da Vinci'siydi. İlk çalışmaları bilim üzerineydi. Kendisi İsveç'in önde gelen matematikçilerindendi. Dokuz dil konuşurdu ve bir gravürcü, bir politikacı, bir astronom ve bilim adamıydı. Boş zamanlarında saatler ve mikroskoplar üretirdi. Metalürji, renk kuramı , ticaret, ekonomi, fizik, kimya, madencilik ve anatomi üzerine kitaplar yazmış, uçak ve denizaltının ilk örneklerini oluşturan buluşlar yapmış nadir bir kişi idi.
Bütün bu uğraşlarının arasında ayrıca düzeli olarak meditasyon yapardı. Orta yaşa geldiğinde derin trasa girerek bedeninden ayrılıp, kendisinin cennet diye tanımladığı bir yeri (başka boyutu) ziyaret ederek "melekler" ve "ruhlar" ile görüşebilme yeteneğini geliştirmiş olduğu söylenir. İsveç Kraliçesi kendisinden, ölmüş erkek kardeşine ölümünden önce yazmış olduğu bir mektuba niçin yanıt vermeyi ihmal etmiş olduğunu sormasını rica etti. Swedenborg, gerekli görüşmeyi yapacağına söz verdi ve ertesi gün bir mesajla geri döndüğünde, Kraliçe gelen cevabın yanlızca kendisinin ve ölmüş kardeşinin bildiği bir konu olduğunu itiraf etti. Swedenborg bu tip hizmeti kendisinden yardım isteyen kişiler için pek çok kez yapmıştı. Başka bir gün de ölmüş olan kocasının masasındaki gizli çekmeceyi nasıl bulabileceğini öğrenmek isteyen bir dul kadına yardımcı olmuş ve gelen bilgilerle çekmeceyi bulan kadın son derece gereksinim duyduğu bazı belgeleri ele geçirebilmişti. Bu son olayı ile o denli ünlü olmuştu ki, Alman Filozofu Immanuel Kant, Swedenborg hakkında Dreams of Sipirit-Seer (ruhları gören kişinin rüyaları) adlı bir kitap yazmıştı.
Swedenborg'un ölüm ötesi alem hakkında tuttuğu notların en ilginç yönü, günümüz ÖYD'cilerinin tanımlarını tümüyle onaylamasıdır.
Swedenborg deneyimleri esnasında karanlık bir tünelden geçmekte olduğundan, kendisini karşılayan ruhlardan, dünyada görülebilecek her yerden daha güzel doğa görüntülerinden, zaman ve mekanın söz konusu olmadığı bir yerden, sevgi duygusu yayan göz kamaştırıcı bir ışıktan, ışıklı varlıklardan ve çevresini kuşatan barış ve dinginlikten söz eder. Bu süreç sırasında bir kimsenin "yaşadığı ve yaptığı her şeye" tanık olduğunu söyler.
Swedenborg'a göre, yaşam kitabının açılması sırasında ortaya çıkan bilgi kişinin ruhsal bedenindeki sinir sistemine kayıtlı bulunmaktadır. Bu nedenle yaşamın yeniden gözden geçirilmesi sürecini başlatmak için bir melek, kişinin bedenini her bir elinin parmaklarından başlayıp tümüyle incelemektedir.
Daha pek çok şeyden bahseden Swedenborg gerçekliğin holografik niteliklerinden söz eder gibi görünmektedir. Örneğin, insanların birbirinden ayrı gibi görünmelerine karşın hepimizin kozmik bir birlik içinde birbirimizle bağlantılı olduğumuzu söyler. Dahası her birimizin küçültülmüş birer cennet olduğumuzu ve her insanın aslında, tüm fiziksel evrenin daha büyük, kutsal gerçekliğin bir kopyası (mikrokozmos) olduğunu ileri sürer. O da görünebilir gerçekliğin temelde bir dalgadan ibaret olduğuna inanmaktadır.
Araştırmacılar, ölüme yakın deneycilerin öte dünyaya yapmış oldukları yolculuktan sonra hemen her zaman önemli ölçüde değişime uğradıklarını görmüşlerdir. Onlar, bu deneyimden sonra daha mutlu, daha iyimser, daha rahat ve maddesel servetle daha az ilgilenir olmaktadırlar. Hepsinden daha çarpıcı olmak üzere, sevgi düzeyleri büyük ölçüde artmaktadır. Eşlerinden uzak, soğuk kişiler birden sevecen ve şefkatli olmakta , iş kolikler rahatlamaya ve ailelerine daha çok zaman ayırmaya başlamakta ve içe dönük kişiler daha çok dışa dönükleşmektedir. Bu ÖYD'cileri önceden tanıyan insanlar sık sık onların artık tümüyle farklı kişiler olduklarını söylemektedirler. Hatta suçluların da tümüyle değiştiklerini gösteren kayıtlar vardır. ÖYD'ciler daha spiritüel insanlar olmaktadırlar. İnsan ruhunun ölüm sözlüğüne kesinlikle inanmış olarak ve ayrıca evrenin şefkatli ve zeki olduğu, bu sevgi dolu varlığın her zaman kendileri ile birlikte olduğu gibi derin ve kalıcı bir duygu ile geri dönüyorlar. Ancak bu durum, kendilerin de dine daha bağlı olmaları sonucu doğurmamaktadır. Yaşamlarında büyük doygunluk getiren şeyin dindarlık değil, sipiritüellik olduğunu ileri sürmektedirler. Bu ilgi çoğu zaman diğer alanlara da uzanmaktadır, özellikle de psişik alanlara ve yeni fiziğe karşı dikkat çekici bir ilgi geliştirmektedirler.
Connecticut Üniversitesinden Psikolog Dr. Kenneth Ring'in incelediği ÖYD'cilerden birisi, kamyon şoförüydü. Geçirmiş olduğu deneyimden önce, kitaplara yada akademik çalışmalara karşı hiçbir ilgisi olmayan bir kişiydi. Ancak geçirmiş olduğu ÖYD sırasında bir bilgi vizyonu görmüştü. Kendisine geldikten sonra bu vizyonun içeriği hakkında hiçbir şey anımsamamakla beraber, zaman zaman kafasının içinde çeşitli fiziksel terimler belirmeye başladı. Geçirdiği deneyimden kısa bir süre sonra bir sabah kuantum sözcüğünü mırıldandı. Sonra gizemli bir tavırla "Max Plank - yakın gelecekte ondan söz edildiğini duyacaksınız" dedi; daha sonra ara ara düşüncelerinin arasında bazı denklem parçaları ve matematik simgeleri geçmeye başladı.
Adam ve karısı kuantum sözcüğünün ne anlama geldiği ve kuantum fiziğinin kurucu babası kabul edilen Max Plank'ın kim olduğu hakkında hiçbir bilgileri yoktu. Sonunda adam kütüphaneye gidip, ansiklopedilerde ve sözlüklerde bu kelimelerin manasını araştırdı. Okuduklarından öğrendi ki, daha önce anlamsız sözler söylememiş. Bunun üzerine, büyük bir hırsla okumaya başladı, yalnız fizik konusundaki kitapları değil; parapsikoloji, metafizik ve yüksek şuur konularındaki kitapları da okuyordu. Hatta üniversitelerin birinde fizik derslerine kayıt yaptırdı.
Karısının Psikolog Dr. Kenneth Ring'e yazdığı mektupta kocasında ortaya çıkan değişiklikleri şöyle anlatıyordu.
"Bazen kendi yaşantımızda daha önce hiç duymadığımız bir sözcük söylüyor, bazen bu yabancı bir dile ait sözcük olabiliyor ama sonra bu sözcüğün ışık kuramı ile ilgili olduğunu öğreniyor. Işıktan daha hızlı hareket edebilen bir şeyden söz ediyor. Böyle şeyleri benim anlayabilmem zor. Fizik konusundaki bir kitabı çekip aldığında orada yazılanları, hatta daha fazlasını zaten bildiğini anlıyor."
Yukarıdan beri özetle anlatılan olaylar çeşitli dedikodulardan, hurafe görüşlerinden ve bazı hayalcilerin anlatımlarından ibaret değil, çeşitli üniversite görevlisi Profesör, Doktor ve Psikolog gibi araştırmacıların yaptıkları araştırmalardan ve bu konuda düzenlenen belge ve tespitlerden derlenmiştir. Yetkili ağızlarca anlatılan bunlardır. Bunlara inanıp inanmamakta okuyucuya kalmış bir şeydir.[SUP][6][/SUP]
Kaynaklar
[1] Nusret Sefa Yılmaz, "Psişik Yeteneklerin Günlük Yaşamdaki İzleri", İzmir Ruhsal Araştırmalar Derneği, Ruhsal Araştırmalar Bülteni, Mart 2011, Yıl: 1, Sayı: 2.
[2] Beden Dışı Deneyimler (BDD)
[3] htp://www.gencgelisim.com/v2/kategoriler/67-gizemli-konular/2865-beden-disi-deneyim-ornekleri.pdf
[4] Prof. Dr. Temel Yeşilyurt, "Çağdaş İnanç Problemleri", Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, s.122.
[5] İnsanlık ruhu yakalayacak mı? - Hürriyet
[6] Michael Talbot, "Holografik Evren", Ruh ve Madde Yayınları, İstanbul.