Belçika’nın kara lekesi: Kongo Katliamı
Bir zamanlar Avrupa’yı kasıp kavuran sanayi devrimi burjuva sınıfının servetine servet katarken, sömürgeliğe ve esarete düşmüş ülkeleri de katliama sürükledi.
Avrupa’da sanayi devrimi başlayınca ülkeler, hammadde ve seri üretim arayışına girdi. Sanayide sözü geçen bir ülke olmak için kalkınma ihtiyacı doğdu. Batı'nın, özellikle Avrupa’nın hammadde potansiyeli az olunca bu durum, Avrupa ülkelerini doğu ve güneye, yani hammaddenin yoğun olduğu bölgelere sevk etti. İşte sömürgecilik yarışı böyle başladı.
ZENGİN KAYNAK ARAYIŞI
Sömürge devleti deyince akla gelen ilk iki isim genelde Fransa ve İngiltere olur. Bu zincire katılarak 6 milyon insanın vahşice ölümüne sebep olan Belçika gelmez. İşte Belçika kralı II. Leopold’u da kara listeye alan Kongo Katliamı, ülkenin sosyolojik yatırımları amacıyla yola çıkılan fakat zengin kaynakların gözleri kör ettiği bir soykırım örneği.
SÖMÜRGE DEVLETLERİNİN GÖZÜ KARARDI
Sanayi Devrimi, fakir ülkeleri maddi ve manevi zedelediği gibi, Avrupa kolonilerini de felakete sürükledi. Orta Afrika’da yer alan ve aynı bölgedeki Kongo Cumhuriyeti özellikle Coğrafi Keşifler’den sonra Avrupalı ülkelerin ilgi odağı haline geldi. Pastadan pay almak isteyen Belçika ülkenin aktif ticaretinin büyüsüne kapılarak sinsi planlarını devreye soktu.
BELÇİKA’NIN SÖZDE VAADLERİ: KONGO’YA OKUL, HASTANE
1876’da Belçika Kralı II. Leopold, bir sivil toplum kuruluşu kurarak Orta Afrika’yı keşfetme ve Kongo Nehri civarındaki köle ticaretiyle savaşma amaçlarını duyurdu. Tabii bu bir bahaneydi. Kuruluş aynı zamanda bölgede yaşayanların hayatını iyileştirmek için yollar, okullar ve hastaneler yapacaktı. Gel gelelim bir hastane değil, katlettiği 6 milyon insan için büyük bir mezar yaptırmalıydı. Avrupalı güçlerin Belçika’nın eline bırakılması için onayladığı Kongo toprakları için 20-30 milyon insanın fikrini soransa olmamıştı.
ASLINDA OLAN: SÖMÜRÜ, ÖLÜM
Sözde Belçika İnsani Yardım Örgütü yola çıktığı amaçlardan şaştı, büyüme ve kar kaygısıyla ticari bir şirkete dönüştü. Ülkeye ne bir hastane tuğlası, ne de bir okul kireci için masraf yaptı. Gözü dönen kral Kongo’nun zengin kaynaklarını sömürmeye başladı. Bu sırada Kongo halkı da nasibini alıyor, köleleşiyordu. Kral Leopold, sahip olduğu tapular sayesinde Kongo’yu kendi özel mülkü haline getirdi, resmen ülkeye bir kara bulut gibi çöktü.
ACIMASIZCA İŞKENCE GÖRDÜLER
Kongo havzası çoğunlukla yerel halkı acımasız biçimde sömüren Belçikalılar tarafından yönetilen madenlerle ve çiftliklerle dolduruldu. O kadar acımasız bir muamele vardı ki, tarihe yazılanlar adeta kan donduruyor. Özellikle kauçuk ağaçlarına sahip en geniş ülke olan Kongo, Belçika tarafından önemli bir gelir kaynağıydı. Bunun bedelini zavallı işçiler bedenleriyle ödüyordu.
İŞÇİLERİN ELLERİ KESİLİYORDU
Kauçuk toplayan Afrikalı köylülere giderek daha yüksek hedefler konmaya başlandı. Bu hedeflere ulaşamayanların da “tembelliklerinden” dolayı kolları kesiliyordu. Eğer işçiler kauçuk için lazımsa ya da çalışmak için iki elini kullanması gerekliyse, askerler bu kişilerin eşlerinin veya çocuklarının ellerini kestiler.
KÖYLERİN TAMAMINI KATLEDİYORDU
Vahşi cezalarında bunlarla sınırlı kalmayan kral, zaman zaman köyün tamamını bile yok ediyordu. Zaten onlar öldürmeseler de, işçiler ağır çalışma şartlarından zayıf düşüp hayatını kaybediyordu.
GAZETECİ MOREL HER ŞEYİ GÖZLER ÖNÜNE SERDİ
Kongo’da 1885 yılında başlayan acımasız sömürge döneminin gerçek yüzü 1900’lü yılların başında gazeteci Edmund Dene Morel tarafından açığa çıktı. Morel, elinde kanıtlarla tüm dünyaya Kongo’daki katliamı gözler önüne serdi ve ülkeye el konularak bu çileye son verildi.
BEDELİ ÇOK AĞIR OLDU
Son bulsa ne olur, ardında organlarının yarısını kaybetmiş masum insanlar kaldı. Hayatları boyunca hiçbir işte çalışamaz hale geldiler. Ölüm oranları artarken, yaşanan travmalar doğum oranlarını da etkiledi ve nüfus problemi ortaya çıktı. Tüm bu yaşananların etkisiyle 1880 ve 1920 yılları arasında Kongo’daki nüfusun, 20 milyon kişiden 10 milyona düştüğü tahmin ediliyor.
Bir zamanlar Avrupa’yı kasıp kavuran sanayi devrimi burjuva sınıfının servetine servet katarken, sömürgeliğe ve esarete düşmüş ülkeleri de katliama sürükledi.
Avrupa’da sanayi devrimi başlayınca ülkeler, hammadde ve seri üretim arayışına girdi. Sanayide sözü geçen bir ülke olmak için kalkınma ihtiyacı doğdu. Batı'nın, özellikle Avrupa’nın hammadde potansiyeli az olunca bu durum, Avrupa ülkelerini doğu ve güneye, yani hammaddenin yoğun olduğu bölgelere sevk etti. İşte sömürgecilik yarışı böyle başladı.
ZENGİN KAYNAK ARAYIŞI
Sömürge devleti deyince akla gelen ilk iki isim genelde Fransa ve İngiltere olur. Bu zincire katılarak 6 milyon insanın vahşice ölümüne sebep olan Belçika gelmez. İşte Belçika kralı II. Leopold’u da kara listeye alan Kongo Katliamı, ülkenin sosyolojik yatırımları amacıyla yola çıkılan fakat zengin kaynakların gözleri kör ettiği bir soykırım örneği.
SÖMÜRGE DEVLETLERİNİN GÖZÜ KARARDI
Sanayi Devrimi, fakir ülkeleri maddi ve manevi zedelediği gibi, Avrupa kolonilerini de felakete sürükledi. Orta Afrika’da yer alan ve aynı bölgedeki Kongo Cumhuriyeti özellikle Coğrafi Keşifler’den sonra Avrupalı ülkelerin ilgi odağı haline geldi. Pastadan pay almak isteyen Belçika ülkenin aktif ticaretinin büyüsüne kapılarak sinsi planlarını devreye soktu.
BELÇİKA’NIN SÖZDE VAADLERİ: KONGO’YA OKUL, HASTANE
1876’da Belçika Kralı II. Leopold, bir sivil toplum kuruluşu kurarak Orta Afrika’yı keşfetme ve Kongo Nehri civarındaki köle ticaretiyle savaşma amaçlarını duyurdu. Tabii bu bir bahaneydi. Kuruluş aynı zamanda bölgede yaşayanların hayatını iyileştirmek için yollar, okullar ve hastaneler yapacaktı. Gel gelelim bir hastane değil, katlettiği 6 milyon insan için büyük bir mezar yaptırmalıydı. Avrupalı güçlerin Belçika’nın eline bırakılması için onayladığı Kongo toprakları için 20-30 milyon insanın fikrini soransa olmamıştı.
ASLINDA OLAN: SÖMÜRÜ, ÖLÜM
Sözde Belçika İnsani Yardım Örgütü yola çıktığı amaçlardan şaştı, büyüme ve kar kaygısıyla ticari bir şirkete dönüştü. Ülkeye ne bir hastane tuğlası, ne de bir okul kireci için masraf yaptı. Gözü dönen kral Kongo’nun zengin kaynaklarını sömürmeye başladı. Bu sırada Kongo halkı da nasibini alıyor, köleleşiyordu. Kral Leopold, sahip olduğu tapular sayesinde Kongo’yu kendi özel mülkü haline getirdi, resmen ülkeye bir kara bulut gibi çöktü.
ACIMASIZCA İŞKENCE GÖRDÜLER
Kongo havzası çoğunlukla yerel halkı acımasız biçimde sömüren Belçikalılar tarafından yönetilen madenlerle ve çiftliklerle dolduruldu. O kadar acımasız bir muamele vardı ki, tarihe yazılanlar adeta kan donduruyor. Özellikle kauçuk ağaçlarına sahip en geniş ülke olan Kongo, Belçika tarafından önemli bir gelir kaynağıydı. Bunun bedelini zavallı işçiler bedenleriyle ödüyordu.
İŞÇİLERİN ELLERİ KESİLİYORDU
Kauçuk toplayan Afrikalı köylülere giderek daha yüksek hedefler konmaya başlandı. Bu hedeflere ulaşamayanların da “tembelliklerinden” dolayı kolları kesiliyordu. Eğer işçiler kauçuk için lazımsa ya da çalışmak için iki elini kullanması gerekliyse, askerler bu kişilerin eşlerinin veya çocuklarının ellerini kestiler.
KÖYLERİN TAMAMINI KATLEDİYORDU
Vahşi cezalarında bunlarla sınırlı kalmayan kral, zaman zaman köyün tamamını bile yok ediyordu. Zaten onlar öldürmeseler de, işçiler ağır çalışma şartlarından zayıf düşüp hayatını kaybediyordu.
GAZETECİ MOREL HER ŞEYİ GÖZLER ÖNÜNE SERDİ
Kongo’da 1885 yılında başlayan acımasız sömürge döneminin gerçek yüzü 1900’lü yılların başında gazeteci Edmund Dene Morel tarafından açığa çıktı. Morel, elinde kanıtlarla tüm dünyaya Kongo’daki katliamı gözler önüne serdi ve ülkeye el konularak bu çileye son verildi.
BEDELİ ÇOK AĞIR OLDU
Son bulsa ne olur, ardında organlarının yarısını kaybetmiş masum insanlar kaldı. Hayatları boyunca hiçbir işte çalışamaz hale geldiler. Ölüm oranları artarken, yaşanan travmalar doğum oranlarını da etkiledi ve nüfus problemi ortaya çıktı. Tüm bu yaşananların etkisiyle 1880 ve 1920 yılları arasında Kongo’daki nüfusun, 20 milyon kişiden 10 milyona düştüğü tahmin ediliyor.