ceylannur
Yeni Üyemiz
BİRDEN İHTAR EDİLEN BİR MES’ELE-İ MÜHİMMEDİR
Has kardeşlerim münasib görürlerse tesettür risalesinin âhirinde Üçüncü Mes’eleyi kaldırıp onun yerine bu yazılsın.
Âhir zamanın fitnesinde en dehşetli rolü oynayan, tâife-i nisaiye ve onların fitnesi olduğu hadîsin rivayetlerinden anlaşılıyor. Evet nasılki tarihlerde, eski zamanda «Amazonlar» namında gayet silâhşor kadınlardan mürekkep bir tâife-i askeriye olarak hârika harbler yap¬tıkları naklediliyor. Aynen öyle de: Bu zamanda zındıka dalâleti, İslâmiyet’e karşı muharebesinde, nefs-i emmarenin plâniyle, Şeytan ku¬mandasına verilen fırkalardan en dehşetlisi: açık bacak kadınlar ve yarım çıplak hanımlardır ki; açık bacağıyla dehşetli bıçaklarla ehl-i îmana taarruz edip saldırı- yorlar. Nikâh yolunu kapamağa, fuhuşhâne yolunu genişlettirmeğe çalışarak; çokların nefislerini birden esir edip, kalb, ve ruhlarını kebair ile yaralıyorlar. Belki o kalblerden bir kısmı¬nı öldürüyorlar. Birkaç sene namahrem hevesatına göstermenin tam cezası olarak; o bıçaklı bacaklar Cehennem’in odunları olup, en evvel o bacaklar yanacaklarını ve dünyada emniyet ve sadakati kaybettiği için, hilkaten çok istediği ve fıtraten çok muhtaç olduğu münasip ko¬cayı daha bulamaz. Bulsa da başına belâ bulur. Hattâ bu hâlin neticesi olarak: O âhir zamanda, bâzı yerlerde, nikâha rağbetsizlik ve riayet¬sizlik yüzünden, kırk kadına bir erkek nezaret edecek derecede ehem¬miyetsiz, sahipsiz, kıymetsiz bir surete gireceği, hadîsin rivayetinden anlaşılıyor.
Mâdem hakikat budur. Ve mâdem her güzel, güzelliğini sever ve elinden geldiği kadar muhafaza etmek ister ve bozulmasını istemez. Ve mâdem güzellik bir nimettir. Nimete şükredilse mânen ziyadeleşir. Şükredilmezse değişir, çirkinleşir. Elbette aklı varsa, hüsün ve cema¬lini; günahları kazanmak ve kazandırmak ve çirkin ve zehirli yapmak ve o ni’meti, küfran ile medar-ı azab bir sûrete çevirmekten bütün kuvvetiyle kaçacak. Ve o fâni, beş on senelik cemâli bâkîleştirmek için, meşru bir tarzda istimal ile, o ni’mete şükredecek. Yoksa ihtiyarlıkta uzun zaman istiskale mâruz kalıp, me’yûsâne ağlayacak. Ve kabrinde çok günahları kazanan ve kazandıran o çıplak bacakları yılan suretin¬de görecek. Ve cehennemde o çirkinleşmiş güzel azalarının yanmaları¬nın azaplarını çekecek.
Eğer terbiye-i İslâmiye dâiresinde, âdâb-ı Kur’aniye zînetiyle o ce¬mâl güzelleştirilse; o fâni hüsün, mânen bakî kalacağı ve Cennette hu¬rilerin cemalinden daha şirin ve daha parlak bir tarzda kendine veri¬leceği hadîste kat’iyetle sabittir. Eğer o güzelin zerre miktar aklı var¬sa, bu güzel ve parlak ve ebedî neticeyi elinden kaçırmayacak
Has kardeşlerim münasib görürlerse tesettür risalesinin âhirinde Üçüncü Mes’eleyi kaldırıp onun yerine bu yazılsın.
Âhir zamanın fitnesinde en dehşetli rolü oynayan, tâife-i nisaiye ve onların fitnesi olduğu hadîsin rivayetlerinden anlaşılıyor. Evet nasılki tarihlerde, eski zamanda «Amazonlar» namında gayet silâhşor kadınlardan mürekkep bir tâife-i askeriye olarak hârika harbler yap¬tıkları naklediliyor. Aynen öyle de: Bu zamanda zındıka dalâleti, İslâmiyet’e karşı muharebesinde, nefs-i emmarenin plâniyle, Şeytan ku¬mandasına verilen fırkalardan en dehşetlisi: açık bacak kadınlar ve yarım çıplak hanımlardır ki; açık bacağıyla dehşetli bıçaklarla ehl-i îmana taarruz edip saldırı- yorlar. Nikâh yolunu kapamağa, fuhuşhâne yolunu genişlettirmeğe çalışarak; çokların nefislerini birden esir edip, kalb, ve ruhlarını kebair ile yaralıyorlar. Belki o kalblerden bir kısmı¬nı öldürüyorlar. Birkaç sene namahrem hevesatına göstermenin tam cezası olarak; o bıçaklı bacaklar Cehennem’in odunları olup, en evvel o bacaklar yanacaklarını ve dünyada emniyet ve sadakati kaybettiği için, hilkaten çok istediği ve fıtraten çok muhtaç olduğu münasip ko¬cayı daha bulamaz. Bulsa da başına belâ bulur. Hattâ bu hâlin neticesi olarak: O âhir zamanda, bâzı yerlerde, nikâha rağbetsizlik ve riayet¬sizlik yüzünden, kırk kadına bir erkek nezaret edecek derecede ehem¬miyetsiz, sahipsiz, kıymetsiz bir surete gireceği, hadîsin rivayetinden anlaşılıyor.
Mâdem hakikat budur. Ve mâdem her güzel, güzelliğini sever ve elinden geldiği kadar muhafaza etmek ister ve bozulmasını istemez. Ve mâdem güzellik bir nimettir. Nimete şükredilse mânen ziyadeleşir. Şükredilmezse değişir, çirkinleşir. Elbette aklı varsa, hüsün ve cema¬lini; günahları kazanmak ve kazandırmak ve çirkin ve zehirli yapmak ve o ni’meti, küfran ile medar-ı azab bir sûrete çevirmekten bütün kuvvetiyle kaçacak. Ve o fâni, beş on senelik cemâli bâkîleştirmek için, meşru bir tarzda istimal ile, o ni’mete şükredecek. Yoksa ihtiyarlıkta uzun zaman istiskale mâruz kalıp, me’yûsâne ağlayacak. Ve kabrinde çok günahları kazanan ve kazandıran o çıplak bacakları yılan suretin¬de görecek. Ve cehennemde o çirkinleşmiş güzel azalarının yanmaları¬nın azaplarını çekecek.
Eğer terbiye-i İslâmiye dâiresinde, âdâb-ı Kur’aniye zînetiyle o ce¬mâl güzelleştirilse; o fâni hüsün, mânen bakî kalacağı ve Cennette hu¬rilerin cemalinden daha şirin ve daha parlak bir tarzda kendine veri¬leceği hadîste kat’iyetle sabittir. Eğer o güzelin zerre miktar aklı var¬sa, bu güzel ve parlak ve ebedî neticeyi elinden kaçırmayacak