MURATS44
Özel Üye
Türkiye, 81 yıl önce bugün tarihinin en kara günlerinden birini yaşadı. Türkçe ezan zulmünün kararı Atatürk'ün emriyle 81 yıl önce bugün alındı.
Cumhuriyetin kurulmasıyla beraber ‘inkılâp' ve ‘yenilenme' sözcükleriyle hemhal olan Anadolu toprakları, aynı kapsamda filizlenen ‘dinde reform' çabalarıyla da bu dönemde tanışacaktı.
Dinde reform çatısı altında hayata geçirilmek istenen Türkçe ibadet ve Türkçe ezan uygulamalarındaki ilk girişimi 1926 yılında Göztepe Camii İmamı Cemaleddin Efend üzerinden gerçekleştirilmeye çalışılmıştı. Cemaleddin Efendi, 1926 yılının ramazanında ilk Türkçe namaz kıldırarak dikkat çekmişti.
Gele tepkiler üzerine bundan vazgeçilmiş ancak 1928 yılında İsmail Hakkı Baltacıoğlu, dinde reform taleplerini yeniden gündeme getirmişti. Baltacıoğlu tarafından hazırlanan "dini ıslah beyannamesi"nde ibadetlerin Türkleştirilmesi hatta yeniden düzenlenmesi öngörülüyordu.
18 yıl sürecek olan ilk Türkçe ezan için harekete geçilir. Türkçe ezan, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulduğu dönemde Arapça orijinali yerine, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın 18 Temmuz 1932 tarihli bir genelgesi ile ezan'ın Türkçe okunması kararı alındı. 1932 Ramazanında başlayan “Dinde Reform” girişimlerinden Türkçe Ezan dayatması ilk olarak 29 Ocak 1932 tarihinde İstanbul'da hayata geçirilecekti. Fatih Camii minaresinden yükselen ilk Türkçe Ezanı seslendiren Hazız Rıfat'ın, elinde bulunan kağıda bakarak yeni ezanı okuması ise, Türkçe Ezanı ezberlemeye bile fırsat verilmediğinin resmi olarak yorumlanmıştı.
Baskılar artırılır ve Türkçe ezan tüm Türkiye’de okunmaya başlanır. Ancak çok geçmeden de beklenen tepkiler gelmeye başlar. Türkçe ezana en dikkat çekici tepki Bursa'da meydana gelir.
Daha birkaç yıl öncesine kadar, Kurtuluş Savaşı sırasında dine ve dindara gösterilen saygının yerini böylesine bir uygulamanın alması büyük şaşkınlığa neden olur.
Ezan'ın Türkçe okunmasına tepki gösteren yüzlerce Bursalı Ulu Cami önünde nümayiş yapar. Olayların büyümesi üzerine İzmir'e gidecek olan Mustafa Kemal karar değiştirerek, Bursa'ya hareket edecektir.. Mustafa Kemal yaptığı ilk açıklamada, eylem yapanların irticacı olduğunu ve dini siyasete alet etmek istediklerini söyler. Açıklamasını daha da sertleştiren Mustafa Kemal, henüz hazırlanmış bir kanun bulunmamasına rağmen, Türkçe ezana tepki gösterenlerin cezalandırılacaklarını açıklar. Öyle ki, Arapça ezan okuyanların idam edilebileceğinden bile söz edilmeye başlanır. Hazırlanmış henüz bir yasa bulunmamasına rağmen yüzlerce kişi ezanı orijinal haliyle okuduğu ya da bunu işstediği için cezalandırılır.
Sonunda ülkenin bütün camilerinde ezanlar, salalar, tekbir ve dualar Türkçe olarak okunmaya başlanır. 1941 yılında ise, Arapça ezan okuyanları cezalandırmak için yasa bile çıkarıldı. Ceza Yasasında yapılan bir değişiklikle, Arapça ezan okuyanlara 6 aya kadar hapis 200 liraya kadar da para cezası öngörülür.
Kur’an-ı Kerim nüshalarını yırttıran, ezanı Türkçeleştiren, camileri depo olarak kullandıran statükonun zulümlerini, bugün halen hayatta olan tanıklar nasıl anlatıyor?
Çorumlu 77 yaşındaki Bahattin Altıkardeş, tek parti dönemini buruk anılarla hatırlıyor!
Tek parti döneminde yaşananları anlatırken gözleri dolan Bahattin Altıkardeş, "O dönemler gerçekten bu milletin yaşadığı en zor dönemlerdi. Ezanın Türkçe okunması, camilerin kapatılması. Bunları kabul etmek çok zordu.Salatü selam dahi Türkçe söyleniyordu. Hatta camiler yıkılıp arazisi vatandaşa satılıyordu. Bir şey vardı o zamanlarda emre itaat diye. Biz de öyle yapmak zorunda kaldık" diyor.
"ASKERDEN ÇOK ÇEKTİK, ÇOK DAYAK YEDİK”
Sivas'ın Şarkışla ilçesinde oturan 74 yaşındaki Hasan Hüseyin Bağcı ile eşi İnayet Bağcı (74) tek partili dönemini anlatırken adeta o günlere gitti, Hasan Bağcı, çektikleri sıkıntıları anlatırken gözyaşlarına hakim olamadı.
Babası ve amcasının 2. Dünya Savaşı'na katıldığını söyleyen Bağcı, o dönemde özellikle askerin köylü üzerinde çok baskısı olduğunu şu sözlerle anlattı:
"Köye gelirlerdi, başında takkesi olan varsa onu başından alıp yırtarlardı, takanı döverlerdi. Karakola alıp ölesiye dövüp getirip köyün önüne atıyorlardı, kimse sesini çıkartamıyordu. Askerden çok çektik, çok dayak yedik. O zaman okuma yazma yoktu. Tek öğrendiğimiz Kur'an-ı Kerim'di. Onu da ‘askerler geliyor' deyince saklardık. Bulduklarında yırtarlardı, yakarlardı. Okuyanları ve okutanları dayaktan geçirirlerdi, aç susuz nezarethanelerde bırakırlardı."
“ASKER TÜRKÇE EZAN NÖBETİ TUTARDI”
Hasan Hüseyin Bağcı, tek parti döneminde ezanın Türkçe okunduğunu, insanların korkudan camiye gidemediğini anlattı.
Bağcı, "Cuma günleri jandarma camide nöbet beklerdi ezan Türkçe okunuyor mu diye. Çok sıkıntılar çektik çok." dedi, gözyaşlarına hâkim olamadı. "Rabbim o günleri bize tekrar yaşatmasın." diyerek dua etti.
"ÇANAKKALE’DEKİ CAMİLERDEN BİRİ MOTOR TAMİRHANESİ YAPILDI!"
Tek partili dönemde çocuk olan 82 yaşındaki araştırmacı yazar Mehmet İhsan Gençcan, 1939 yılından sonra özellikle ibadet yerlerine karşı bir savaş başlatıldığını söylüyor.
Astsubay emeklisi Gençcan, o dönem Çanakkale'de bulunan bir caminin askerler için konaklama, bir diğerinin de motor tamirhanesi yaptırıldığını kaydetti.
"DİĞER CAMİYİ MATEMATİK ÖĞRETMENİNE SATTILAR"
"Çanakkale Savaşı sırasında hasar gören ve tadilatı yapılmayan Dizdar Camisi, tek parti döneminde ahır olarak kullanıldı. Minaresi sağlam olan caminin yeri, 1946 yılında satıldı. En enteresan olay ise o dönemde, bugünkü Değirmenlik Sokak dediğimiz yerde çıkan büyük bir yangındı. Sokağın hemen köşesinde Molla Yakup Camisi vardı. Yangında bu caminin küçük bir kısmında hasar oldu. Bunun üzerine cami kapatıldı. Bir süre sonra o camiyi, matematik öğretmeni Gülseren Hanım'a sattılar. "
18 YIL SONRA EZANA ÖZGÜRLÜK
1950 seçimlerinde Demokrat Parti'nin iktidara gelmesinin hemen ardından ilk gündem maddesini Arapça ezan okuma yasağının kaldırıl ması oluşturdu. 31 Mayıs 1950'de Tokat Millet vekili Ahmet Gürkan, 2 Haziran 1950'de Kayseri Milletvekili İsmail Berkok ve 13 arkadaşı, 14 Haziran 1950'de Başbakan Adnan Menderes hükü metince TBMM'ye bu konuda çeşitli kanun teklifleri sunuldu. Meclis'e sunulan tekliflerin gerekçesinde, ceza kanununa hüküm konulmasının din ve vicdan hürriyetine baskı sayıldığı belirtilmişti.
Halk bu gelişmeler üzerine büyük bir heyecana kapılarak gelişmeleri takip etmeye başladı. Kahvelerde, çay bahçelerinde ezanın aslî dilinde okunması meselesi konuşuldu.
Sonunda Türkçe ezan meselesi 16 Haziran 1950'de Meclis gündemine geldi. TBMM'de oturum başkanlığı yapan Hulusi Demirel, tasarının Meclis'te gündeme alınmasını da, ivedilikle görüşülmesini de ayrı ayrı oylattı. CHP'liler de tasarının gündeme alınmasını desteklediler. Tasarıyla ilgili konuşan CHP'liler, ezanın Türkçe okunmasının daha doğru olduğunu ancak bu meseleyi politik bir tartışma konusu yapmayacaklarını söylediler. Daha sonra söz alan Demokrat Partili ve bağımsız milletvekilleri hararetli konuşmalar yaptılar. Tasarının kabul edilmesine kimse karşı çıkmayınca kabul edileceği beli olmuştu. Ancak bu defa da ne zaman yürürlüğe gireceği tartışılmaya başlandı. Sonunda bir milletvekili "ceza hükmü kaldırıldığı için daha önce Arapça ezan okuyanların bile suçlu sayılmayacakları"nı ifade edince bu mesele de çözüldü.
Ceza Kanunu'nun 526. maddesinde gerekli değişiklikler yapılmasıyla Ramazan arifesinde ezanın Arapça okunması serbest bırakılmıştı. Arapça ezanın serbest bırakıldığı her tarafa duyurulamadığı için İstanbul'da bile sabah ezanı bir yerde Türkçe başka bir yerde ise Arapça okunmuştu. Bunun üzerine İstanbul Müftülüğü bekçiler vasıtasıyla müezzinlere duyurdular.
Ramazan ayında minarelerden yükselen ezanlar büyük bir sevinçle karşılandı. Sabah ezanlarını din lemek için camilerin etrafında toplanan halktan secdeye kapanıp yeri öpenler oldu. Türkiye'nin her tarafında kur banlar kesildi. Hükümete ve Millet Meclisi'ne tebrik ve teşekkür telgrafları gönderildi.
Rahmetli Adnan Menderes, ezanı asli diline döndürdüğü için ölümünden sonra da halk tarafından unutulmadı. O dönemi yaşayan insanlar Menderes'i her zaman büyük bir minnet ve şükranla andılar.
Bizde Rahmetli adnan menderesi rahmetle anıyoruz. Mekanı cennet olsun inşaallah.
ayrıca;
Ezanı Türkçe okuma gayreti içine girip camileri amaçları dışına çıkaranlarıda rahmetle anıyoruz (!)
Cumhuriyetin kurulmasıyla beraber ‘inkılâp' ve ‘yenilenme' sözcükleriyle hemhal olan Anadolu toprakları, aynı kapsamda filizlenen ‘dinde reform' çabalarıyla da bu dönemde tanışacaktı.
Dinde reform çatısı altında hayata geçirilmek istenen Türkçe ibadet ve Türkçe ezan uygulamalarındaki ilk girişimi 1926 yılında Göztepe Camii İmamı Cemaleddin Efend üzerinden gerçekleştirilmeye çalışılmıştı. Cemaleddin Efendi, 1926 yılının ramazanında ilk Türkçe namaz kıldırarak dikkat çekmişti.
Gele tepkiler üzerine bundan vazgeçilmiş ancak 1928 yılında İsmail Hakkı Baltacıoğlu, dinde reform taleplerini yeniden gündeme getirmişti. Baltacıoğlu tarafından hazırlanan "dini ıslah beyannamesi"nde ibadetlerin Türkleştirilmesi hatta yeniden düzenlenmesi öngörülüyordu.
18 yıl sürecek olan ilk Türkçe ezan için harekete geçilir. Türkçe ezan, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulduğu dönemde Arapça orijinali yerine, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın 18 Temmuz 1932 tarihli bir genelgesi ile ezan'ın Türkçe okunması kararı alındı. 1932 Ramazanında başlayan “Dinde Reform” girişimlerinden Türkçe Ezan dayatması ilk olarak 29 Ocak 1932 tarihinde İstanbul'da hayata geçirilecekti. Fatih Camii minaresinden yükselen ilk Türkçe Ezanı seslendiren Hazız Rıfat'ın, elinde bulunan kağıda bakarak yeni ezanı okuması ise, Türkçe Ezanı ezberlemeye bile fırsat verilmediğinin resmi olarak yorumlanmıştı.
Baskılar artırılır ve Türkçe ezan tüm Türkiye’de okunmaya başlanır. Ancak çok geçmeden de beklenen tepkiler gelmeye başlar. Türkçe ezana en dikkat çekici tepki Bursa'da meydana gelir.
Daha birkaç yıl öncesine kadar, Kurtuluş Savaşı sırasında dine ve dindara gösterilen saygının yerini böylesine bir uygulamanın alması büyük şaşkınlığa neden olur.
Ezan'ın Türkçe okunmasına tepki gösteren yüzlerce Bursalı Ulu Cami önünde nümayiş yapar. Olayların büyümesi üzerine İzmir'e gidecek olan Mustafa Kemal karar değiştirerek, Bursa'ya hareket edecektir.. Mustafa Kemal yaptığı ilk açıklamada, eylem yapanların irticacı olduğunu ve dini siyasete alet etmek istediklerini söyler. Açıklamasını daha da sertleştiren Mustafa Kemal, henüz hazırlanmış bir kanun bulunmamasına rağmen, Türkçe ezana tepki gösterenlerin cezalandırılacaklarını açıklar. Öyle ki, Arapça ezan okuyanların idam edilebileceğinden bile söz edilmeye başlanır. Hazırlanmış henüz bir yasa bulunmamasına rağmen yüzlerce kişi ezanı orijinal haliyle okuduğu ya da bunu işstediği için cezalandırılır.
Sonunda ülkenin bütün camilerinde ezanlar, salalar, tekbir ve dualar Türkçe olarak okunmaya başlanır. 1941 yılında ise, Arapça ezan okuyanları cezalandırmak için yasa bile çıkarıldı. Ceza Yasasında yapılan bir değişiklikle, Arapça ezan okuyanlara 6 aya kadar hapis 200 liraya kadar da para cezası öngörülür.
Kur’an-ı Kerim nüshalarını yırttıran, ezanı Türkçeleştiren, camileri depo olarak kullandıran statükonun zulümlerini, bugün halen hayatta olan tanıklar nasıl anlatıyor?
Çorumlu 77 yaşındaki Bahattin Altıkardeş, tek parti dönemini buruk anılarla hatırlıyor!
Tek parti döneminde yaşananları anlatırken gözleri dolan Bahattin Altıkardeş, "O dönemler gerçekten bu milletin yaşadığı en zor dönemlerdi. Ezanın Türkçe okunması, camilerin kapatılması. Bunları kabul etmek çok zordu.Salatü selam dahi Türkçe söyleniyordu. Hatta camiler yıkılıp arazisi vatandaşa satılıyordu. Bir şey vardı o zamanlarda emre itaat diye. Biz de öyle yapmak zorunda kaldık" diyor.
"ASKERDEN ÇOK ÇEKTİK, ÇOK DAYAK YEDİK”
Sivas'ın Şarkışla ilçesinde oturan 74 yaşındaki Hasan Hüseyin Bağcı ile eşi İnayet Bağcı (74) tek partili dönemini anlatırken adeta o günlere gitti, Hasan Bağcı, çektikleri sıkıntıları anlatırken gözyaşlarına hakim olamadı.
Babası ve amcasının 2. Dünya Savaşı'na katıldığını söyleyen Bağcı, o dönemde özellikle askerin köylü üzerinde çok baskısı olduğunu şu sözlerle anlattı:
"Köye gelirlerdi, başında takkesi olan varsa onu başından alıp yırtarlardı, takanı döverlerdi. Karakola alıp ölesiye dövüp getirip köyün önüne atıyorlardı, kimse sesini çıkartamıyordu. Askerden çok çektik, çok dayak yedik. O zaman okuma yazma yoktu. Tek öğrendiğimiz Kur'an-ı Kerim'di. Onu da ‘askerler geliyor' deyince saklardık. Bulduklarında yırtarlardı, yakarlardı. Okuyanları ve okutanları dayaktan geçirirlerdi, aç susuz nezarethanelerde bırakırlardı."
“ASKER TÜRKÇE EZAN NÖBETİ TUTARDI”
Hasan Hüseyin Bağcı, tek parti döneminde ezanın Türkçe okunduğunu, insanların korkudan camiye gidemediğini anlattı.
Bağcı, "Cuma günleri jandarma camide nöbet beklerdi ezan Türkçe okunuyor mu diye. Çok sıkıntılar çektik çok." dedi, gözyaşlarına hâkim olamadı. "Rabbim o günleri bize tekrar yaşatmasın." diyerek dua etti.
"ÇANAKKALE’DEKİ CAMİLERDEN BİRİ MOTOR TAMİRHANESİ YAPILDI!"
Tek partili dönemde çocuk olan 82 yaşındaki araştırmacı yazar Mehmet İhsan Gençcan, 1939 yılından sonra özellikle ibadet yerlerine karşı bir savaş başlatıldığını söylüyor.
Astsubay emeklisi Gençcan, o dönem Çanakkale'de bulunan bir caminin askerler için konaklama, bir diğerinin de motor tamirhanesi yaptırıldığını kaydetti.
"DİĞER CAMİYİ MATEMATİK ÖĞRETMENİNE SATTILAR"
"Çanakkale Savaşı sırasında hasar gören ve tadilatı yapılmayan Dizdar Camisi, tek parti döneminde ahır olarak kullanıldı. Minaresi sağlam olan caminin yeri, 1946 yılında satıldı. En enteresan olay ise o dönemde, bugünkü Değirmenlik Sokak dediğimiz yerde çıkan büyük bir yangındı. Sokağın hemen köşesinde Molla Yakup Camisi vardı. Yangında bu caminin küçük bir kısmında hasar oldu. Bunun üzerine cami kapatıldı. Bir süre sonra o camiyi, matematik öğretmeni Gülseren Hanım'a sattılar. "
18 YIL SONRA EZANA ÖZGÜRLÜK
1950 seçimlerinde Demokrat Parti'nin iktidara gelmesinin hemen ardından ilk gündem maddesini Arapça ezan okuma yasağının kaldırıl ması oluşturdu. 31 Mayıs 1950'de Tokat Millet vekili Ahmet Gürkan, 2 Haziran 1950'de Kayseri Milletvekili İsmail Berkok ve 13 arkadaşı, 14 Haziran 1950'de Başbakan Adnan Menderes hükü metince TBMM'ye bu konuda çeşitli kanun teklifleri sunuldu. Meclis'e sunulan tekliflerin gerekçesinde, ceza kanununa hüküm konulmasının din ve vicdan hürriyetine baskı sayıldığı belirtilmişti.
Halk bu gelişmeler üzerine büyük bir heyecana kapılarak gelişmeleri takip etmeye başladı. Kahvelerde, çay bahçelerinde ezanın aslî dilinde okunması meselesi konuşuldu.
Sonunda Türkçe ezan meselesi 16 Haziran 1950'de Meclis gündemine geldi. TBMM'de oturum başkanlığı yapan Hulusi Demirel, tasarının Meclis'te gündeme alınmasını da, ivedilikle görüşülmesini de ayrı ayrı oylattı. CHP'liler de tasarının gündeme alınmasını desteklediler. Tasarıyla ilgili konuşan CHP'liler, ezanın Türkçe okunmasının daha doğru olduğunu ancak bu meseleyi politik bir tartışma konusu yapmayacaklarını söylediler. Daha sonra söz alan Demokrat Partili ve bağımsız milletvekilleri hararetli konuşmalar yaptılar. Tasarının kabul edilmesine kimse karşı çıkmayınca kabul edileceği beli olmuştu. Ancak bu defa da ne zaman yürürlüğe gireceği tartışılmaya başlandı. Sonunda bir milletvekili "ceza hükmü kaldırıldığı için daha önce Arapça ezan okuyanların bile suçlu sayılmayacakları"nı ifade edince bu mesele de çözüldü.
Ceza Kanunu'nun 526. maddesinde gerekli değişiklikler yapılmasıyla Ramazan arifesinde ezanın Arapça okunması serbest bırakılmıştı. Arapça ezanın serbest bırakıldığı her tarafa duyurulamadığı için İstanbul'da bile sabah ezanı bir yerde Türkçe başka bir yerde ise Arapça okunmuştu. Bunun üzerine İstanbul Müftülüğü bekçiler vasıtasıyla müezzinlere duyurdular.
Ramazan ayında minarelerden yükselen ezanlar büyük bir sevinçle karşılandı. Sabah ezanlarını din lemek için camilerin etrafında toplanan halktan secdeye kapanıp yeri öpenler oldu. Türkiye'nin her tarafında kur banlar kesildi. Hükümete ve Millet Meclisi'ne tebrik ve teşekkür telgrafları gönderildi.
Rahmetli Adnan Menderes, ezanı asli diline döndürdüğü için ölümünden sonra da halk tarafından unutulmadı. O dönemi yaşayan insanlar Menderes'i her zaman büyük bir minnet ve şükranla andılar.
Bizde Rahmetli adnan menderesi rahmetle anıyoruz. Mekanı cennet olsun inşaallah.
ayrıca;
Ezanı Türkçe okuma gayreti içine girip camileri amaçları dışına çıkaranlarıda rahmetle anıyoruz (!)