Camlardan Sızan Haram Kırıntıları
Yaşadığımız mekanlar bizleri harama daha da yaklaştırıyorsa o eve yuva denilebilir miydi? Kendi içerisinde neredeyse bir mahalleyi oluşturan sitelerden bahsediyorum, önlerinde havuzları olanlardan...
Düşünsenize yaz aylarındasınız eşinizi, oğlunuzu ya da babanızı işe uğurlayıp arkasından cama doğru koşup onun gidişini seyre daldığınızda çenesi göğsüne değecek şekilde başını eğdiğini, gözlerini yere zımbaladığını fark ediyorsunuz. Etrafa baktığınızda mayolu-bikinili birçok bayanın ve çocuğun havuzda yüzdüğünü bazılarının ise güneşlendiğini görüyorsunuz.
Günün ağarmasıyla beraber evinizin camını açtığınızda her sabah bu manzarayla karşılaşıyorsunuz. Sizlere huzur veren evleriniz, camdan usulca çocuklarınızın, eşlerinizin arkasından baktığınız camınız harama açık bir saha oluveriyor.
Sokaklarda dolaşırken gözlerinizi haramdan korumak için binbir takla atarken huzur bulduğunuz evleriniz, evinizin önü sizleri koruyacak, rahat bir nefes aldıracak atmosferden sıyrılıyor.
Akşam sahilleri içki içen insanlarla dolu, caddelerdeki müstehcen reklamlar, televizyon ekranlarında haram ilişkileri "aşk" kelimesinin altına saklayıp mubahlaştıran diziler… Bir evimiz kalmıştı; evimizin içi, çevresi...
Her türlü imkanı sunuyormuş bu tarz siteler içlerinde cafesi, saunası ve spor salonu da varmış. Spor salonu erkek ve kadın ayrımı gözetmeksizin iç içe kullanıma hazırmış. Ön kısmı boydan boya cam olduğundan sizi cadde dışında da spor yaparken insanların izleme şansı var.
Yetiştireceğimiz muvahhid bir nesli camlardan uzak tutarak mı yaşayacağız hayatı. Gecenin, yıldızların keyfini süremeyecek miyiz doyasıya?
Şehrin karmakarışık ışıkları, inşa edilen sitelerin yapay ışıklı silueti çoğu zaman gözlerimi yoruyor. Bir kaç dakikalığına şehrin ışıkları sönse, en güzel ve doğal gösteri aslında göklerde seyredilecek. Gece ve yıldızlar...
Mahallelere, gecekondulara tepeden bakan siteler gerçekten çok can sıkıyor. Bir bölgenin işgali sadece o yerin topraklarının ele geçirilmesiyle olmuyor. Toplum olarak çoğu kesimin zihni işgale uğramışken, şimdi de yerleşim yerlerimiz işgal altında.
Toplumun modernleşmesi için içimize giren batı, önce düşüncelerimizi, sonra kıyafetlerimizi şimdi de oturduğumuz yerleşim yerlerini işgal etmiş durumda. "Bizim mahalle" diye bahsederdik önceden, şimdi ise site diyoruz. Mahalle ahlakı, mahalle bakkalı, mahalle imamı, mahalle bekçisi, mahalle arkadaşı, mahalle mektebi en önemlisi komşuluğu söküp aldılar bizden! Ayrı ayrı şehirler, yerleşim yerleri oluşturdular kurulan sitelerle.
Evet, belki kapısında güvenliği, kamerası, alarmı vardı; ama ruhu yoktu.
Böylesine ruhsuz yerleşim yerlerinde daha ne kadar ruhumuzun canlılığını, duygularımızın ferahlığını muhafaza edebileceğiz? Gözlerimizin mahremiyetini muhafaza etmek adına çalışıp didinirken yapılan bu yerleşimler gerçekten bizlere güvenli, huzurlu bir yaşam mı sunacak?
Sokaklara dikilen koca koca renkli ışıklı binalar. Devasa büyüklükte kurulan sitelerin o cafcaflı görünümü yeterince sıkıyorken insanı, uzaktan da olsa baktıkça sükûn ve huzur bulduğumuz Kabe'de modernlikten nasibini alıyor.
Eski görüntüsüyle yeni görüntüsünü karşılaştırdığımda Kabe'nin çevresinin getirileceği/getirildiği hal insan da alacak nefes bırakmıyor... Dikilen kulelerle betonlaşmış bir şehre dönüştürüldü. Eski görüntüsünde insana aşıladığı dinginlik yerini yorucu bir görünüme bıraktı. Her şeyin doğallığı, mütevazılığı sökülüp alınıyor...
Zaman geçtikçe insanın gözünü haramdan sakınması, imanını muhafaza etmesi, muvahhid nesillerin yetişmesinde hazırlayacağı zemin daha da zorlaşıyor ve daralıyor.
İşimiz zor, hem de çok zor...
Allah hepimize kolaylık versin.
Selma Ülger