MURATS44
Özel Üye
©Murat's44
SIRRI ÇÖZÜLEMEYEN BİR OLAY
25 Nisan 1915. Düşman şafakla birlikte Arıburnu'na çıkarma yapmaya başlamıştır. 27. Alaya bağlı bazı birlikler düşmana direnmeye çalışmaktadır. Alayın diğer birlikleri ise Maydos'un batısında zeytinliklerde konuşlanmıştır. 27. Alay Komutanı Şefik Bey güneş doğarken aldığı emir üzerine alaya bağlı taburları ve makinalı tüfek bölüğünü cepheye doğru yürüyüşe geçirmiştir. İşte bu yürüyüş esnasında olanlar bu gün hala esrarını korumaktadır.
GÖZLERE ÇEKİLEN SİS PERDESİ
Yürüyüş güzergahı üzerinde bulunan ve geçilmesi gereken bir ova düşman gemilerinden alenen görülebilir bir konumda idi. Her gün olduğu gibi bu gün de düşman uçakları yoğun bir şekilde bölge üzerinde uçmakta, hem keşif yapmakta hem de lüzumlu gördüğü yerleri bombalamaktadır. Dahası; düşmana ait bir keşif balonu da bu yürüyüş güzergahı üzerinde tarassut ve gemi ateşlerini yönlendirme görevi yapmaktadır. Bütün bunlara rağmen Şefik Bey'in birliklerine hemen hemen hiç ateş açılmamış, isabet almamışlardır. Bu olağan dışı hadise o gün hayretlerle ve şükürle karşılanmış olmasının yanında, bu gün dahi bu işin sırrı, aklı istikametinde düşünenlerce anlaşılamamaktadır.
YARBAY ŞEFİK BEY ANLATIYOR:
"Yürüyüşümüz devam ediyordu. Ovayı geçmemize az kalmıştı. Artık donanma tehlikesini atlatmaya başlamıştık. Hem donanmanın, hem balonun, hem tayyarelerinin gözleri önünde bu ovayı tahminen bir saate yakın uzun bir zaman içinde geçtiğimiz halde bizi ateş altına almadıklarını bir iyi talih ve bir ilahi lütuf kabul ettim. Gariptir ki, o kadar uzun olan yürüyüş kollarımız ancak Kavaklıderesi'ne girerken gerilerimize donanmanın ateşi başladı. Geçtiğimiz ovayı yaladı, taradı. Fakat hangi hedefe attığını biz anlayamadığımız gibi, muhakkak donanmanın kendisi de bilmiyordu. Çünkü ovada gerimizde bir hedef görünmüyordu."
Yine Şefik Bey'in ifadesine göre şayet gemi ateşi ve uçak bombardımanı kendilerini yakalasa idi, yürüyüşlerini engelleme ve büyük zayiatlar verme gibi sonuçlar kaçınılmaz olurdu. Bu ise düşmanın ileri hareketlerine geçit verdiği gibi, Conkbayırı ve Kocaçimentepe'nin işgali ile sonuçlanacağı için bir savaşın kaderinin lehine olarak değişmesi imkanını düşmana verirdi.
Buradan anlıyoruz ki, zırhlılardaki, uçaklardaki ve balondaki personelin gözlerine adeta bir sis perdesi çekilerek birliklerimizin açıktan yürüyüşleri sağlanmıştır.
-Bu esrarengiz olay nasıl izah edildi?
Bu esrarengiz olay üzerine çok şey yazılıp söylendi. Nitekim Şefik Bey bile bu olayı izah etmeye çalışmış, fakat bazı ihtimallerden bahsedebilmiş, bu da olayın bütününü izah etmekten uzak kalmıştır. Şefik Bey'in izahları şöyledir:
"Donanma şüphesiz bizi görmeye çalıştı fakat göremedi.
Çünkü:
a) Yürüyüş kollarımız, donanmaya nazaran güneş istikametinde idi. Güneş henüz yükselmemişti, donanmadan bakanların gözü bu şekilde güneş ışınları dolayısıyla bizi görememiş olabilir.
b) Mevsim ilkbahardır. Denizden ve karalardan çıkan buhar bizi gizlemiş olabilir.
c) Haki renkli elbiselerimiz, gölgelikler dolayısıyle bizi gizlemiş olabilir.
d) Yürüyüşü yollardan değil de açık araziden yapmamız, dikkatlerin yollarda olduğu bu anlarda bizi gizlemiş olabilir."
Şefik Bey bu izahları yaparken işin aslını kendisi de biliyordu. Yani bunun ilahi bir lütuf olduğunu yukarıda kendisi ifade etmiyor mu idi? Şimdi bu ifadeleri okuyanlar, meselenin bu şekilde tabiat olayları ile izah edilmiş olduğunu düşünmemelidirler. Çünkü, bu izahlar; hadi diyelim ki donanmanın niçin göremediğini izah etmektedir. Aslında bunu bile izah etmekten uzaktır ya, diyelim ki anlaşılmıştır, ya uçakların niçin göremediğini, daha alçakta olan balonun niye göremediğini nasıl izah edeceğiz? Birlikler tam geçtikten sonra boş arazilerin bombalanmaya başlaması konusunda ne diyeceğiz?
- Bu sır dolu olayla ilgili hala çeşitli araştırmalar yapıldığını duyuyoruz. Nedir bu çalışmalar?
OLAY HALEN GÜNDEMDE
Bu gün bile, olayın yıldönümü olan 25 Nisan günlerinde güneşin doğumu esnasında, o günkü düşman gemilerinin bulunduğu mekanlarda veya o ovaya hakim tepelerde durarak, güneş ışınlarının ve diğer anılan sebeplerin bir birliği gözlerden gizleyip gizleyemediği konularını deneyenler olduğunu duyuyoruz. Çünkü bu olay hala günceldir ve hala gündemdedir.
Biz biliyoruz ki, bütün bunları izah etmek için, tabiat olayları ve bir takım tesadüfler kafi değildir. Kurandaki ayetler tecelli etmektedir. Hakkıyla cihat etmekte olan ordumuza Allah yardımını göndermiştir. Cihadı gerçek şekliyle yapan bir ordu karşısında süper güç olma veya teknolojik üstünlükler iflas etmektedir.
-Özellikle düşmanlarımızın itirafları daha çok dikkat çekmektedir. Bu itiraflardan biri de İngiliz kurmay albaya aittir.
Düşmanın Seferi Kuvvetler Komutanı'nın Kurmay Heyetinde görev yapmış, her olaya tanık olmuş İngiliz Kurmay Albay Aspinall, yazdığı kitapta müthiş bir itirafta bulunuyor. Allah'ın askerlerimize her safhada yardım etmiş olduğunu şu cümlesi ile çok açık ifade ediyor: "Çanakkale seferinin ta başından sonuna kadar, Allah hep Türklerden yana olmuştur. Ancak cephenin boşaltılması sırasında ilk defa İngilizlerin tarafını tutmuş olduğu görülüyordu"
Aspinall'ın iddiasına göre, Allah'ın ilk defa kaçış sırasında kendilerine yardım etmiş olduğudur. Şahsen aynı kanaatte değilim. Belki de, kaçışın belli bir safhasında farkına varılsa idi, çıkacak çatışmalardan her iki taraftan korkunç miktarlarda insan ölmüş olacaktı. Buna mukabil bazı ganimetlerin ele geçirilmesi sonucu, bir tatmin sağlanabilirdi. Şunu unutmamak gerekir ki, bir tek askerimizin hayatı bile, bütün bu ganimetlerden daha kıymetlidir. Zaten kaçmaya karar vermiş düşman karşısında, askerlerimizin hayatının korunmuş olması, bu kaçışın olaysız gerçekleşmesine bağlıydı. Bu yönüyle baktığımızda da, Allah'ın yardımının düşmanın kaçışı esnasında da yine askerlerimizle olduğunu düşünmemiz yanlış olmayacaktır.