CÂSİYE SURESİ TÜRKÇE OKUNUŞU VE TEFSİRİ
Câsiye Sûresi Nuzül
Mekke’de, Duhân ile Ahkåf sûrelerinin arasında, 65. sûre olarak nâzil olmuştur.
Câsiye Sûresi Konusu
Kur’ân-ı Kerîm’i indiren ve onunla insanları kendine kulluğa davet eden Allah Teâlâ’nın varlığının, birliğinin, nihayetsiz bir ilim, hikmet ve kudret sahibi oluşunun açık delilleri beyân edilir. Bu deliller üzerinde tefekkür edilip iman ve teslimiyete erişilmesi istenir. Allah kullarına karşı sonsuz lutuf sahibidir. Bu yüzdendir ki varlık âleminde ne varsa hepsini onların emrine ve hizmetine vermiştir. Buna karşılık insanlardan istediği, şükür ve kulluktur. Resûlullah (s.a.s.)’e indirdiği İslâm şeriati ise en büyük nimet olup ona tabi olmak, elimizde böyle mükemmel bir şeriat varken bunun kıymetini bilip başka heva ve heveslere uymamak icap eder. İslâm şeriatine uyup uymamanın da elbette sonuçları farklı olacak; kötülük yapanlara iyilik yapanlar gibi muamele edilmeyecektir. Sonuç itibariyle mü’minler cennetle mükâfatlandırılırken, kâfirler, bir daha çıkmamak ve hiçbir mazeretleri dikkate alınmamak üzere cehenneme tıkılacaklardır.
Câsiye Sûresi Hakkında
Câsiye sûresi Mekke’de nâzil olmuştur. 37 âyettir. İsmini, 28. âyette geçen ve kıyâmetin dehşetinden dizüstü çöken kimseleri anlatan اَلْجَاثِيَةُ (câsiye) kelimesinden alır. Sûrenin اَلدَّهْرُ (Dehr) ve اَلشَّر۪يعَةُ (Şerîat) isimleri de vardır. Resmî tertîbe göre 45, nüzûl sırasına göre 65. sûredir.
CÂSİYE SURESİNİN TEFSİRİ
1. Hâ. Mîm.
2. Bu kitap, kudreti dâimâ üstün gelen, her hükmü ve işi hikmetli ve sağlam olan Allah tarafından parça parça indirilmektedir.
Kur’ân-ı Kerîm Allah’ın kitabıdır. “Azîz” isminin tecellisi olarak ona karşı gelen herkes mağlup olacak ve Allah’ın azabından kaçamayacaktır. “Hakîm” isminin tecellisi olarak, o en doğru hüküm ve en güzel hikmetlerle doludur. Dolayısıyla tereddütsüz bir şekilde onun buyruklarına uymak gerekir.
Kur’an söze büürnmüş kâinat, kâinat ise fiile dökülmüş Kur’an’dır. Buna göre:
3. Mü’minler için göklerde ve yerde Allah’ın birliğini ve kudretini gösteren nice deliller vardır.
4. Gerek sizin yaratılışınızda, gerekse Allah’ın yeryüzüne yaydığı canlılarda kesin olarak inanacak bir toplum için nice deliller vardır.
5. Gece ile gündüzün peş peşe gelmesinde, Allah’ın gökten yağmur indirip onunla yeryüzünü ölümünden sonra diriltmesinde ve rüzgârları değişik yönlerden estirmesinde de aklını kullanan bir toplum için nice deliller vardır.
6. Bu deliller gibi, Kur’an’a ait olarak indirdiğimiz bu âyetler de Allah’ın âyetleri olup, onları sana gerçeğin tâ kendisi olarak ve tarafımızdan geldiklerinde hiçbir şüphe olmayacak şekilde okuyoruz. Artık onlar, Allah’a ve O’nun âyetlerine inanmadıktan sonra başka hangi söze inanacaklar?
Kâinat ilâhî bir kitaptır. Allah Teâlâ oradaki bütün varlıkları eşsiz bir âhenk ve nizam içinde yaratmıştır. Dolayısıyla bu varlıkların hangisinin yaratılışına bakılırsa bakılsın, her biri Yüce Yaratan’ın varlığını, birliğini, sınırsız bir kudret, ilim ve hikmet sahibi olduğunu haykırmaktadır. Yalnız onların delâletlerini anlayabilmek, işaretlerini okuyabilmek ve haykırışlarını duyabilmek için iman, yakîn ve akıl şart koşulmuştur. Ancak bu mânevî melekeleri çalışır halde olanlar, bu delillerin dilinden anlayıp, onların ne muazzam bir kudretin aynaları olduğunu idrak edebileceklerdir. Bu da gösteriyor ki, mü’minler Allah’ın kâinattaki kudret nişânelerini, göklerin ve yerin yaratılışını ince ince düşünecek, bunlardaki ilâhî hikmet ve kanunları keşfedecek, ilim ve irfanda ilerleyeceklerdir. Ayrıca kâinatı inceleyip, göklerdeki, yerdeki ve bunlarda bulunan tüm varlıklardaki nizamı gördüklerinde, bu nizamın kendiliğinden tesis edilemeyeceğini anlayacak ve bunları yaratan Allah’a gönülden teslim olacaklardır.
Nasıl kâinatta tecellî eden bu fiilî deliller Allah’ın birer kevnî âyeti ise, bunların sözlü beyânı olarak inen Kur’an âyetleri de Allah’ın âyetleridir. Dünya ve âhiretin kurtuluş ve saadeti, her iki âyet grubuna inanıp onların gerektirdiği şekilde yaşamaya bağlıdır.
Allah’ın âyetlerine inanmayanlara gelince:
7. Yalan ve iftirâyı meslek hâline getiren ve günaha düşkün olan herkesin vay hâline!
8. Böylesi, kendisine okunan Allah’ın âyetlerini işitir de, sonra kibrine yediremeyip büyüklük taslayarak, sanki onları hiç işitmemiş gibi, küstahça inkârında direnir. Onu gâyet acı bir azapla müjdele!
9. Âyetlerimiz hakkında bir şey öğrenecek olsa, hemen bunları küçümseyip alay konusu yapar. Bu gibiler için alçaltıcı bir azap vardır.
10. Cehennem de arkalarında, onları beklemektedir! Artık ne kazandıkları şeylerin, ne de Allah’tan başka edindikleri dostların onlara bir faydası olur. Onlar için büyük bir azap vardır.