“İnfaz memurunun (cellatın) ahiretteki durumu ne olacaktır?”
İnfaz memuru adaletin hizmetindedir. Eğer adalet adalet olsa, infaz memuru da görevini öfke ve intikam hırsıyla değil; adlî bir görevi yerine getirmek maksadıyla yapsa, bundan dolayı günahkâr olmaz. Günahkâr olmadığı bir davranıştan dolayı da mahşerde hesaba çekilmez.
Fakat görevi esnasında görevine intikam hırsını ve öfkesini karıştırsa, bu onu mesul duruma düşürür. Acıma duygusunu ön plana alıp adaletin emrini geciktirirse de, yine mesul duruma düşer.
Yani bir infaz memuru acıma duygusu ile hareket edip adaletin gereğini yapmaktan kaçınmamalı. İntikam hırsı ile hareket edip görevini kişiselleştirmemeli. Görevini Allah’ın Adl ismi namına yapmalı. Olması muhtemel günahlardan da Allah’a sığınmalı.
Bediüzzaman Hazretlerinin Mektubat isimli eserinde aktardığı şu vakıa da konumuza ışık tutmaktadır: “Bir zaman bir hâkim bir hırsızın elini kestiği vakit eser-i hiddet gösterdiği için, ona dikkat eden âdil âmiri onu o vazifeden azletmiş. Çünkü şeriat namına, kanun-u İlâhî hesabına kesseydi, nefsi ona acıyacaktı. Ve kalbi hiddet etmeyip, fakat merhamet de etmeyecek bir tarzda kesecekti. Demek, nefsine o hükümden bir hisse çıkardığı için, adaletle iş görmemiştir.” (s. 260)
İnfaz memuru adaletin hizmetindedir. Eğer adalet adalet olsa, infaz memuru da görevini öfke ve intikam hırsıyla değil; adlî bir görevi yerine getirmek maksadıyla yapsa, bundan dolayı günahkâr olmaz. Günahkâr olmadığı bir davranıştan dolayı da mahşerde hesaba çekilmez.
Fakat görevi esnasında görevine intikam hırsını ve öfkesini karıştırsa, bu onu mesul duruma düşürür. Acıma duygusunu ön plana alıp adaletin emrini geciktirirse de, yine mesul duruma düşer.
Yani bir infaz memuru acıma duygusu ile hareket edip adaletin gereğini yapmaktan kaçınmamalı. İntikam hırsı ile hareket edip görevini kişiselleştirmemeli. Görevini Allah’ın Adl ismi namına yapmalı. Olması muhtemel günahlardan da Allah’a sığınmalı.
Bediüzzaman Hazretlerinin Mektubat isimli eserinde aktardığı şu vakıa da konumuza ışık tutmaktadır: “Bir zaman bir hâkim bir hırsızın elini kestiği vakit eser-i hiddet gösterdiği için, ona dikkat eden âdil âmiri onu o vazifeden azletmiş. Çünkü şeriat namına, kanun-u İlâhî hesabına kesseydi, nefsi ona acıyacaktı. Ve kalbi hiddet etmeyip, fakat merhamet de etmeyecek bir tarzda kesecekti. Demek, nefsine o hükümden bir hisse çıkardığı için, adaletle iş görmemiştir.” (s. 260)