Cennet'e Özlem
İlk önce güller açtı bahçemizde.
Peygamberimizin: "Benim nurumdan yaratıldı" dediği o Cennet çiçeklerinin kokusu kapladı ortalığı. Bülbüllere duylar hasret giderildikten ve geriden gelen tomurcuklara "hazır ol!" emri verildikten sonra, bu sefer rengarenk şebboyların o latif kokuları sardı bütün çevreyi. Hiçbir bakım gerektirmeyen bu mütevazi çiçekler, her seneki yerlerinden baharla birlikte boy gösterip boyunlarını büktüğünde, hanımellerinin ciğerlere bayram yaptıran o asil nefesi duyulmaya başlardı. Geçen hafta yazlığa geldiğimizde beyaz zambakların, bu hafta ise mutfağımızın hemen önündeki manolya ağacının büyüleyici kokusunu teneffüs ettik. Henüz okullar kapanmadığı için, hafta sonunu geçirip Adapazarı'ndaki evimize döneceğiz. Burada kalacağımız günler boyunca, manolya çiçeklerinin de kar beyazı yapraklarını dökerek bize veda edeceği anlaşılıyor. Tabi ki bu yıl için. Ama üzülmüyorum. Çünkü balkonumuzun biraz ilerisindeki ıhlamur ağacı, tomurcuklarını birer birer açıp, Cennetin bilmem hangi köşesinden gönderilen o güzelim kokuları yaymaya başlayacak. Daha sonra da, ikinci fasıl güllere bırakacak yerini. Bu güzellikleri hak etmek için yaptığım pek bir şey yok. Çünkü bahçemizi ne yeterince sulamaya vaktim var, ne de ekip biçmeye. Onları kuru topraktan çıkartan kudret, uçsuz bucaksız gökyüzünden indirdiği rahmetle onların susuzluğunu giderirken, ihtiyaç duydukları mineralleri de yine kara topraktan süzüp gönderiyor kendilerine.
Sonra da:
"Alın bu Cennet kokularını, kullarıma ulaştırın! diyor onlara. Ulaştırın ki, benim çiçekleri hiç solmayan o baki memleketime şevkleri artsın. Ve kendilerini hangi güzelliklerin beklediğini görebilsinler."
Güzeli görmeyenler, çirkinlerle yetinmek zorundalar...
İlk önce güller açtı bahçemizde.
Peygamberimizin: "Benim nurumdan yaratıldı" dediği o Cennet çiçeklerinin kokusu kapladı ortalığı. Bülbüllere duylar hasret giderildikten ve geriden gelen tomurcuklara "hazır ol!" emri verildikten sonra, bu sefer rengarenk şebboyların o latif kokuları sardı bütün çevreyi. Hiçbir bakım gerektirmeyen bu mütevazi çiçekler, her seneki yerlerinden baharla birlikte boy gösterip boyunlarını büktüğünde, hanımellerinin ciğerlere bayram yaptıran o asil nefesi duyulmaya başlardı. Geçen hafta yazlığa geldiğimizde beyaz zambakların, bu hafta ise mutfağımızın hemen önündeki manolya ağacının büyüleyici kokusunu teneffüs ettik. Henüz okullar kapanmadığı için, hafta sonunu geçirip Adapazarı'ndaki evimize döneceğiz. Burada kalacağımız günler boyunca, manolya çiçeklerinin de kar beyazı yapraklarını dökerek bize veda edeceği anlaşılıyor. Tabi ki bu yıl için. Ama üzülmüyorum. Çünkü balkonumuzun biraz ilerisindeki ıhlamur ağacı, tomurcuklarını birer birer açıp, Cennetin bilmem hangi köşesinden gönderilen o güzelim kokuları yaymaya başlayacak. Daha sonra da, ikinci fasıl güllere bırakacak yerini. Bu güzellikleri hak etmek için yaptığım pek bir şey yok. Çünkü bahçemizi ne yeterince sulamaya vaktim var, ne de ekip biçmeye. Onları kuru topraktan çıkartan kudret, uçsuz bucaksız gökyüzünden indirdiği rahmetle onların susuzluğunu giderirken, ihtiyaç duydukları mineralleri de yine kara topraktan süzüp gönderiyor kendilerine.
Sonra da:
"Alın bu Cennet kokularını, kullarıma ulaştırın! diyor onlara. Ulaştırın ki, benim çiçekleri hiç solmayan o baki memleketime şevkleri artsın. Ve kendilerini hangi güzelliklerin beklediğini görebilsinler."
Güzeli görmeyenler, çirkinlerle yetinmek zorundalar...