MURATS44
Özel Üye
Dehşete boğacak plan! Hedef 1 Kasım
Markar Esayan, karanlık odakların 1 Kasım'a kadar Türkiye'yi Mısır, Erdoğan'ı Mursi, askeri de Sisileştirmek istediklerini söyledi.
PKK'nın Dağlıca ve Iğdır saldırıları ile hedeflediği şeyin Cumhurbaşkanı ve AK Parti'yi boğacak bir dehşet dalgası oluşturmak olduğunun altını çizen Yeni Şafak Yazarı Markar Esayan, dehşeti arttırarak Türkiye'yi Mısır, Erdoğan'ı Mursi, askeri de Sisileştirmek istediklerini söyledi.
Markar Esayan'ın köşe yazısı şöyle;
Trol gibi davranan bir anamuhalefet partisi lideriniz varsa ne yapabilirsiniz?
16 şehidin verildiği gün, PKK'ya değil, Cumhurbaşkanı'na yüklenen bir “milliyetçi” parti lideri karşısında tepkiniz ne olur?
AK Parti'nin Kürt inkarını bitirmesi sayesinde Meclis'e 80 vekil sokan bir “partinin” eşbaşkanları, buldukları her fırsatta savaşı normalleştiriyorsa, elden ne gelir?
Yalan olduğu ayan beyan açığa çıkan, bu yalanı üretip dolaşıma soktuktan 10 dakika sonra geri çeken Hürriyet'in, buna rağmen bu iftirayı manşetlerine taşıyan Sözcü, Taraf vesairenin gazete sayıldığı bir ülkede aklı selimi, vicdanı, doğruyu nerede aramak lazım?
Kurumlarına kayıtlı bir doktor PKK tarafından katledildiği halde, açıklamasını Cumhurbaşkanı'na hakarete ayıran odaların bu ülkeye katkısı hangi yöndedir?
Bunlar zor ve acı sorular.
Ama enseyi karartmamak lazım. Çünkü Türkiye onlardan ibaret değil.
Türkiye ulusalcı vesayetten kurtuldu, paralel vesayetinin belini kırdı. Şimdi sıra PKK'nın arkasına gizlenmiş ittifakı alt etmeye geldi.
Bilirsiniz, ömürleri bitmekte olan yıldızlar, süpernova haline geldiklerinde olağanüstü bir enerji/ışık saçarlar etrafa.
Çünkü kendilerini tüketmekte, öz varlıklarını yakmaktadırlar. Sonra son bir patlamayla yok olurlar.
Ömrünün sonuna geldiği için, Gayrimilli Kutsal İttifak eline geçerse, seçilmiş sivil cumhurbaşkanı ve AK Parti'nin üzerine fırlatıyor. Çünkü onlar aslında ne solcu, ne milliyetçi, ne liberal, ne gazete, ne STK, ne de iş örgütüydü. Varlıklarını borçlu oldukları vesayetin bir alt kümesi olarak bu alanları kontrol etmekle vazifeliydiler.
Ahlaki, akli, vicdani hiçbir kriterlerinin kalmamış olması, “Bu da olmaz” denecek her türlü pespayeliği yapacak denli fütursuzlaşmalarının nedeni, estetik gözetecek halleri kalmamış, kamufle olacak imkanlarını yitirmiş olmalarından.
Bu plan kabaca 2013 yılının başından itibaren uygulamaya kondu.
Çünkü ulusalcı vesayet sistemi yerine, paralel vesayeti yerleştirme planı tıkır tıkır işlerken, Erdoğan engeline takıldılar. Başta bunun kolay bir engel olduğunu düşündüler. Ama Erdoğan Türkiye'yi ve muarızları iyi tanıyordu, ayakta kaldı.
Çözüm Süreci sayesinde PKK'yı hareketlendiremediler. Gezi'de ellerinden geleni yapsalar da, bir içsavaş için yeterli dinamiği sağlayamadılar. Böylelikle Öcalan'ı İmralı'ya gömme planı işlemeye başladı.
Çünkü Kürtlerin destek vermediği bir içsavaşı Nişantaşı veya Cihangir'den başlatmak mümkün olmazdı. Demirtaş'ı Öcalan'ın yerine hazırladılar. Şiddete eğilimli arkaik solcu grupları HDP'ye alarak, BDP'nin Türkiyelileşmesi projesini de tersine çevirip boğdular.
En nihayetinde DAEŞ imdada yetişti. 6-8 Ekim ayaklanmasını HDP ve KCK çağrısı ile tertip ettiler. Çözüm Süreci'ni zehirlediler, zehirledikten sonra da ne zaman sıkışsalar ona sığındılar.
Nasıl olsa, tarihi Türk-Kürt ittifakının kimyasını bozmuşlar, süreci anlamsızlaştırmışlardı.
PKK'nın Dağlıca ve Iğdır saldırıları ile hedeflediği şey, Cumhurbaşkanı ve AK Parti'yi boğacak bir dehşet dalgası yaratmak. PKK vurdukça, içerideki medya ya dikkatleri yalanhaberle başka yere çekiyor, ya da bu saldırılardan Cumhurbaşkanı ve AK Parti'yi sorumlu tutacak kadar densizleşiyor.
İmece usülü bir darbe iklimi yaratma amacı güdüyorlar. Dün darbelerini ordu içindeki cuntalarla yaparladı, bugün PKK'nın vahşetine sığınmış haldeler.
Duran Kalkan'ın “Ordu kendisini kullandırtmasın, bizim işimiz AK Parti ile” açıklamasının anlamı da bu.
Dehşeti arttırmak, Türkiye'yi Mısır, Erdoğan'ı Mursi, askeri de Sisileştirmek.
1 Kasıma kadar bunu yapmaya çalışacaklar. Muhalefet, medya ve ıvır zıvır sözde sivil örgütler de bu ateşe odun taşıyacaklar.
Tarlalar sürülmüş.
Erdoğan ve AK Parti'den sonrasını aklına getirmeyen, nefretleri kışkırtılmış kitlelerin desteğini alacaklarını ümit ediyorlar. Çünkü toplumsallık görüntüsü olmayan darbe başarılı olmaz.
HDP ve muhalefet üzerinden siyaseti istikrarsızlaştırmak adına gedik açtılar. Sahayı istikrarsızlaştırma görevini de PKK ve DHKP-C'ye bıraktılar.
Oyun bu kadar net ve açık.
Mesele Erdoğan ve AK Parti değil. Devleti vesayet mi kontrol edecek, yoksa millet iradesi mi? O irade bugün Erdoğan der, yarın başka bir kişiyi tercih eder. Seçimle gelen seçimle gider.
Önümüze “Ya Suriye olursunuz, ya da Mısır” dayatmasını koymaya çalışıyorlar, çalışacaklar.
Ama bizler, Türkü, Kürdü, Çerkesi, Müslim ve gayrimüslimi ile Türkiye olursak, başaramayacaklar.
Evelallah başaramayacaklar.
Markar Esayan, karanlık odakların 1 Kasım'a kadar Türkiye'yi Mısır, Erdoğan'ı Mursi, askeri de Sisileştirmek istediklerini söyledi.
PKK'nın Dağlıca ve Iğdır saldırıları ile hedeflediği şeyin Cumhurbaşkanı ve AK Parti'yi boğacak bir dehşet dalgası oluşturmak olduğunun altını çizen Yeni Şafak Yazarı Markar Esayan, dehşeti arttırarak Türkiye'yi Mısır, Erdoğan'ı Mursi, askeri de Sisileştirmek istediklerini söyledi.
Markar Esayan'ın köşe yazısı şöyle;
Trol gibi davranan bir anamuhalefet partisi lideriniz varsa ne yapabilirsiniz?
16 şehidin verildiği gün, PKK'ya değil, Cumhurbaşkanı'na yüklenen bir “milliyetçi” parti lideri karşısında tepkiniz ne olur?
AK Parti'nin Kürt inkarını bitirmesi sayesinde Meclis'e 80 vekil sokan bir “partinin” eşbaşkanları, buldukları her fırsatta savaşı normalleştiriyorsa, elden ne gelir?
Yalan olduğu ayan beyan açığa çıkan, bu yalanı üretip dolaşıma soktuktan 10 dakika sonra geri çeken Hürriyet'in, buna rağmen bu iftirayı manşetlerine taşıyan Sözcü, Taraf vesairenin gazete sayıldığı bir ülkede aklı selimi, vicdanı, doğruyu nerede aramak lazım?
Kurumlarına kayıtlı bir doktor PKK tarafından katledildiği halde, açıklamasını Cumhurbaşkanı'na hakarete ayıran odaların bu ülkeye katkısı hangi yöndedir?
Bunlar zor ve acı sorular.
Ama enseyi karartmamak lazım. Çünkü Türkiye onlardan ibaret değil.
Türkiye ulusalcı vesayetten kurtuldu, paralel vesayetinin belini kırdı. Şimdi sıra PKK'nın arkasına gizlenmiş ittifakı alt etmeye geldi.
Bilirsiniz, ömürleri bitmekte olan yıldızlar, süpernova haline geldiklerinde olağanüstü bir enerji/ışık saçarlar etrafa.
Çünkü kendilerini tüketmekte, öz varlıklarını yakmaktadırlar. Sonra son bir patlamayla yok olurlar.
Ömrünün sonuna geldiği için, Gayrimilli Kutsal İttifak eline geçerse, seçilmiş sivil cumhurbaşkanı ve AK Parti'nin üzerine fırlatıyor. Çünkü onlar aslında ne solcu, ne milliyetçi, ne liberal, ne gazete, ne STK, ne de iş örgütüydü. Varlıklarını borçlu oldukları vesayetin bir alt kümesi olarak bu alanları kontrol etmekle vazifeliydiler.
Ahlaki, akli, vicdani hiçbir kriterlerinin kalmamış olması, “Bu da olmaz” denecek her türlü pespayeliği yapacak denli fütursuzlaşmalarının nedeni, estetik gözetecek halleri kalmamış, kamufle olacak imkanlarını yitirmiş olmalarından.
Bu plan kabaca 2013 yılının başından itibaren uygulamaya kondu.
Çünkü ulusalcı vesayet sistemi yerine, paralel vesayeti yerleştirme planı tıkır tıkır işlerken, Erdoğan engeline takıldılar. Başta bunun kolay bir engel olduğunu düşündüler. Ama Erdoğan Türkiye'yi ve muarızları iyi tanıyordu, ayakta kaldı.
Çözüm Süreci sayesinde PKK'yı hareketlendiremediler. Gezi'de ellerinden geleni yapsalar da, bir içsavaş için yeterli dinamiği sağlayamadılar. Böylelikle Öcalan'ı İmralı'ya gömme planı işlemeye başladı.
Çünkü Kürtlerin destek vermediği bir içsavaşı Nişantaşı veya Cihangir'den başlatmak mümkün olmazdı. Demirtaş'ı Öcalan'ın yerine hazırladılar. Şiddete eğilimli arkaik solcu grupları HDP'ye alarak, BDP'nin Türkiyelileşmesi projesini de tersine çevirip boğdular.
En nihayetinde DAEŞ imdada yetişti. 6-8 Ekim ayaklanmasını HDP ve KCK çağrısı ile tertip ettiler. Çözüm Süreci'ni zehirlediler, zehirledikten sonra da ne zaman sıkışsalar ona sığındılar.
Nasıl olsa, tarihi Türk-Kürt ittifakının kimyasını bozmuşlar, süreci anlamsızlaştırmışlardı.
PKK'nın Dağlıca ve Iğdır saldırıları ile hedeflediği şey, Cumhurbaşkanı ve AK Parti'yi boğacak bir dehşet dalgası yaratmak. PKK vurdukça, içerideki medya ya dikkatleri yalanhaberle başka yere çekiyor, ya da bu saldırılardan Cumhurbaşkanı ve AK Parti'yi sorumlu tutacak kadar densizleşiyor.
İmece usülü bir darbe iklimi yaratma amacı güdüyorlar. Dün darbelerini ordu içindeki cuntalarla yaparladı, bugün PKK'nın vahşetine sığınmış haldeler.
Duran Kalkan'ın “Ordu kendisini kullandırtmasın, bizim işimiz AK Parti ile” açıklamasının anlamı da bu.
Dehşeti arttırmak, Türkiye'yi Mısır, Erdoğan'ı Mursi, askeri de Sisileştirmek.
1 Kasıma kadar bunu yapmaya çalışacaklar. Muhalefet, medya ve ıvır zıvır sözde sivil örgütler de bu ateşe odun taşıyacaklar.
Tarlalar sürülmüş.
Erdoğan ve AK Parti'den sonrasını aklına getirmeyen, nefretleri kışkırtılmış kitlelerin desteğini alacaklarını ümit ediyorlar. Çünkü toplumsallık görüntüsü olmayan darbe başarılı olmaz.
HDP ve muhalefet üzerinden siyaseti istikrarsızlaştırmak adına gedik açtılar. Sahayı istikrarsızlaştırma görevini de PKK ve DHKP-C'ye bıraktılar.
Oyun bu kadar net ve açık.
Mesele Erdoğan ve AK Parti değil. Devleti vesayet mi kontrol edecek, yoksa millet iradesi mi? O irade bugün Erdoğan der, yarın başka bir kişiyi tercih eder. Seçimle gelen seçimle gider.
Önümüze “Ya Suriye olursunuz, ya da Mısır” dayatmasını koymaya çalışıyorlar, çalışacaklar.
Ama bizler, Türkü, Kürdü, Çerkesi, Müslim ve gayrimüslimi ile Türkiye olursak, başaramayacaklar.
Evelallah başaramayacaklar.