TÜRKOĞLU
Aktif Üyemiz
200 yıl önce Türkistan’da yaşamış kahraman bir Türk kadını…
Güzelliği ile birlikte kahramanlıkları da dillere destan olan kraliçelerimizin en ünlülerinden olan, Dilşad Hatun, aynı zamanda Budist Çinlilerle Müslüman Türklerin yaptıkları mücadelenin en şanlı ve tertemiz betlerinden birini oluşturur.
Dilşad Hatun (İpar Hanım) (Ayrıca, Çinlilerin adlandırdığı “ŞİANG – FEİ” Güzel kokulu Kraliçe) XVIII. yüzyıl ortalarında Doğu Türkistan’ı sınırları içine katmak isteyen Çin (Mançu) İmparatoru Chien Lung , Kuçar Beyi Hocası Bey ile Hoten beyi Hoşköpek’in ihaneti ve casuslukları sayesinde Hocaların ve Kalmukların askeri sırlarını öğrenip Türkistan’ı fethetmek üzer büyük bir orduyu Türkistan’a yolladı. Çoğu şehirler halk arasında yapılan propaganda sayesinde savaşmadan teslim oldu. Bütün bu olan ihanetlere rağmen Hocalar vatanlarını 2 yıl kadar savundular.
Dilşad Hatun, Burhaneddin Hoca’nın kardeşi, Hoca Cihanın eşidir. Çinlilere karşı eşiyle birlikte savaşıp vatanını savunmaya çalışmış kahraman bir Türk kadınıdır. Üstün düşman kuvvetlerine karşı Hocalar bedehşana sığındıklarında oda yanlarındaydı.
Çok eski zamanlardan beri Çin ve civarında yenilen tarafın kraliçe ve prensesleri ile evlenerek düşman tarafı ile akrabalık bağları kurma adeti vardı. Dilşad Hatunun dillere destan güzelliğini işiten Çin İmparatoru hem böyle bir güzele sahip olmak hem de Doğu Türkistandaki Müslüman Türklerin dostluğunu kazanmak ve gelecekte gelebilecek tehlikeleri önlemek istiyordu. İmparator onun Bedehşan’dan Pekine getirilmesini emretti. Fakat Bedehşan emirinin bunu kabul etmemesi üzerine bu sefer meşhur bir kaç ulemayı Bedehşana yolladı.
Bedenşahan’a gelen ulemalardan Said Molla önce Emir Sultan Şah’la görüştü. Dilşad Hatun’u Kaşgar halkının arzusu üzerine istediğini ve ailesinin yanına götürüleceğini söyleyerek emiri hileli yollarla kandırdı. Daha sonra Dilşad Hatunuda kandıran Said Molla Kaşgar halkının ricacısı olarak geldiğini Müslüman halkın zulüm ve işkenceden çok çektiğini Çinli komutanın ” eğer Dilşad Hatun rica ederse Bu zulümden kurtulursunuz” sözünü hatırlatmıştır. O halkı için her türlü fedakarlığa katlanacak bir kadındı.
Dilşad Hatun 200 kişilik Türk askeri ve bir Çinli alayının korumasında Pekine doğru yola çıktı. Uğradığı şehirlerde büyük hürmetle karşılanıyordu. Pekine geldiklerinde kocasının ve akrabalarının öldürülmüş olduğunu öğrendi. Artık 2 gayesi vardı birincisi Çin’i doğu Türkistan dan çıkmaya zorlamak o olmazsa Çin(Mançu) İmparatoru Chien Lung’u öldürmek.
Diğer taraftan Chien-Lung, Bütün Asya da güzelliği ve kahramanlığı ile o zamana kadar duyulmamış bir şöhret kazanan bu Türk prensesini görmek için çok sabırsızlanıyordu. Ziyaret günü tüm ısrarlara rağmen hanım elbiselerini giymeyerek, Çinlilerle savaştığı sırada üzerinde bulunan zırhlı elbisesini giymiş ve atıyla saraya girmiştir.
Etrafında saray erkanı ve yüksekçe bir konumda tahtında oturan İmparatorun önüne gelince herkes secde ettiği halde o eğilmedi. Onun yere kapanması için yapılan ihtarlara karşı Dilşad Hatun ” Müslüman olduğumuzu unuttunuz mu? Biz yalnız Allaha secde ederiz. Üstelik o bizim düşmanımızdır ” diyerek cevap verdi.
Şimdiye kadar Çin sarayında imparatorun huzurunda meydana gelen bu itaatsizlik olayı herkesi korku ve endişeye düşürdü. Bu hareket İmparatora karşı büyük hakaret sayılırdı. Cezası da ölümdü. İmparator bu hareketini anlayışla karşıladı.
İmparatorun kalkıp ” Hoş geldiniz ” demesi üzerine Kılıcını çekerek ona uzatıp ” Bu bir teslim olma değildir. Kılıcımı size Çin askerlerinin Türkistan’dan çekilmeleri şartıyla veriyorum ” dedi. Ana imparatoriçe buna sinirlenmiş, imparator ise Dilşad Hatun’un güzelliğinden ve cesaretinden büyülenmiştir.
İmparator onu kendisine zorla değil memnun ederek kendisine bağlanmasını istiyordu. Dilşad Hatunu memnun etmek için çok güzel hediyeler göndermeye başladı. Aralarında mutluluğu temsil eden inciden bir bilezik yeşimden bir asa vardı. Dilşad hatun bu iki hediyeyi hiç bir şey söylemeden kabul etmiştir.
İmparator Chien -Lung, onu bazen köşke gidip ziyaret ediyor fakat prenses ondan kaçıyor ve ” bana dokunursan hem seni hem de kendimi öldürürüm ” diyerek kendisinden uzaklaştırmaya çalışıyordu.
Dilşad Hatunu memnun etmek için her yola başvuran imparator bir gün Nedmi Ho-sen’i çağırarak prensesi neşeli görebilmek için nelerin yapılması gerektiğini sordu. Nedimi ona İmparatorluk sarayı içerisinde çarşısıyla bahçesiyle camiiyle bir Müslüman mahallesi yaptırmasını tavsiye etti. Böylece belki de kederli yüzüne biraz renk gelecek memnun olacaktı. Bu fikri çok beğenen imparator Türkistanın en meşhur mimarlarını getirterek, Onun için Türk mimari tarzında bir mahalle inşa ettirdi.
Ayrıca sarayın bahçesine onun doğduğu yerlerde yetişen ağaç ve çiçeklerde ekilmişti. İmparator, Dilşad Hatun Müslüman mahallesine yerleştirilmiş olan Türklerin çarşıya gidip gelişlerini seyretsin diye ona büyük bir kule yaptırmış içini çok güzel eşyalarla döşemiştir. Dilşad Hatun etrafındakilere ” Benim memleketimde, gövdesi demirden, yaprakları gümüşten ağaçlar vardı Özledim ” diye söyleyince Bu ağaçlar Türkistan’dan köklerinden sökülerek Sarayın bahçesine ekilmiştir. (bu ağaç İğde ağacıdır…İmparatorluk bahçesinden başka hiç bir yerde bulunmaz) Sonra onun için Kaşgardakine uygun bir hamam yaptırmış ayrıca savaşlarda esir edilip teşkilatlandırılmış Türk askeri muhafız alayı emrine verilmiş ve de kendisine maaş bağlanmıştır.
Tüm bunlardan sonra İmparator kabul edileceğinden emin olarak Dilşad Hatun’a evlenme teklifi yapmıştır. Bu teklifi ” kendi dinimden olmayan memleketimi istila eden, kocamı ve akrabalarımı öldüren bir kimseyle asla evlenemem ” diyerek şiddetle reddetmiştir.
İmparatorun Dilşad hatun ile bu kadar ilgilenmesi imparatorun annesini kuşkulandırmaya başlamış ve hain planlar yapmaya itmiştir. Önce Dilşad Hatun’a bir hançer yollayarak ” ya evlenirsin, yada kendini öldürsün ” haberini yollamış, fakat o ” Ölümden korkmuyorum, daha vazifelerim var. İntikam almadan ölmek istemiyorum ” diye cevap vermiştir.
İmparatorun annesi, hiddet ve korkuya kapılarak imparatoriçe ile birleşti. Birlikte bu yabancı prensesten kurtulmanın çarelerini aramaya başladılar. İmparator her yıl olduğu gibi Sema mabedine adaklar sunmak üzere gidecekti. Adet olduğu üzere gitmeden önce saraya çekilerek 3 gün ibadet edip oruç tutacaktı. Bunu fırsat bilerek kanlı planlarını uygulamaya giriştiler. İmparatorun annesi sahte dostluk göstererek onu Resimler Sarayı’nı gezdirmeyi teklif etti. Bir müddet gezdikten sonra bir resmin önünde durarak Dilşad Hatun’un dikkatini çekti. Bu Emir Sultan Şah’ın, eşi Hoca Cihan’ın başını Çinli valiye verdiği temsili bir resmiydi. Dilşad hatun dehşetle ürperdi. İmparatorun annesi ” Seni bize düşman eden en unutamadığın sebeplerden biri bu değil miydi? seni, oğlumu ve devletimi kurtarmak için öldürteceğim ” diyerek hizmetkarları çağırdı.
Dişad Hatun da ” Ben ölümden korkmam fakat intikam alamadığım için üzülüyorum. Bana bir hançer ver, müsade et, abdest alıp namaz kılıyım ben ölmesini bilirim ” demesini dinlemeyerek onu çağırmış olduğu hizmetkarlara ipek iple boğdurttu. Korkunç haberi öğrenen Chien-Lung ibadetini bırakıp hemen yanına geldi ama geç kalmıştı.
Dilşad Hatun, düşmanın eline teslim olmak bir yana, hayatında bir kere dahi Çinli elbisesi giymemiş, Türk ananesini, örf ve adetlerine sadık kalmıştı. Bu cesur, mağrur ve tertemiz hali sebebiyle Bütün Çİn ve Türkistan’da bir namus sembolü olmuştur.
Dilşad Hatun, hiç bir zaman İmparatorla evlenmeyi kabul etmemiş ve İmparatora karşı yanında daima keskin bir hançer taşımıştır. Chien Lung’un evlenme tekliflerini: “Memleketimi istila eden, kocamı ve akrabalarımı öldüren bir kimse ile asla evlenemem,” diyerek defalarca reddetmiştir.
Mezarı hakkında bir rivayet mevcuttur. Çinliler’e göre; Büyük Mançu İmparatorlarının kabirlerinin bulunduğu yer olan Tung-Ling’de İmparator Chien Lung’un mezarının yanındadır.
Güzel kokulu Prenses, Türkistan’da halk arasındaki yaygın rivayetlere göre de; cesedi Kaşgar’a getirilip, ecdadından ve Hoca Hidayetullah!in bulunduğu türbeye defnedilmiştir. Müslümanlar bu türbeyi hem Hidayetullah Hoca, hem Dilşad Hatun için ziyaret ederler. Çinliler ise, her şeye rağmen, onu hükümdarlarından birinin hanımı olarak kabul ettiklerinden, mezarını mukaddes bilir ve ziyaret ederler. Onun türbesinde daha kapı önünde secde etmeye başlayan Budistler’le ellerini açıp fatiha okuyan Müslümanlara her zaman rastlanabilir.
Kaşgar’daki mezarın içinde “CO” denilen bir sedye vardır. Halk arasında Dilşad Hatun’un cesedinin bu tahtırevan ile Pekin’den getirildiği söylentileri dolaşmaktadır. Türkistan’da Dilşad Hatun olarak tanınmıştır. Çin halkı ise onu “Siang-Fei” ismiyle tanır. Siang-Fei, güzel kokulu prenses anlamına gelir. Bu kelime ayni zamanda mukaddes, ulvi manasını da taşımaktadır. Saray lisanında ise İmparatoriçeden sonra gelen hanim manasında kullanılır.
Bugün Pekin’de o devirden kalma Müslümanlara ait eserlere rastlanmaktadır. Sarayın karşı tarafındaki Müslümanlar mahallesi, hala mevcuttur. Burada yasayanlar artık Türklüklerini kaybetmiş, Müslüman Çinliler haline gelmişlerdir. Fakat asıllarını bilmektedirler.
O devirde yapılan eserlerden sadece mescit 1911′de yıkılmıştır. Diğerleri olduğu gibi durmaktadır. Mescidin de temeli bellidir. Müze olarak muhafaza edilmekte olan Hamam, Çin’de Türk mimari tarzında yapılmış yegane Türk hamamıdır.
Dilşad Hatun, yıllardan beri romancılara ilham kaynağı olmaktadır. Hakkında pek çok makaleler, romanlar (Sui Cien Sin “Siang-Fei”, Pearl Buck “Imperial woman”) yazılmış, hatta Japonlar bu konu ile ilgili bir de filim çevirmişlerdir.
O, yalnızca kendi soydaşlarının değil dünya Kadınlarının gururudur Onu tanımak ve tanıtmak ne güzel hepimiz biliriz ki milletleri, büyük millet yapan onların tarihlerinde yer alan şanlarıdır. Böyle bir tarihe sahip olan bir milletinde ecdadını tanıması ve onunla gurur duyması, en doğal hakkıdır.
Ruhun Şad Olsun; Büyük Kadın Dilşad Hatun