Hasret ruzgari
Aktif Üyemiz
ve hattâ insaniyeti bile öğrenemeden dünyadan gelip geçeceklerini pek makul ve mantıkî delillerle isbat ettin. Eserlerin ruhun gibi ulvî ve ihatalı. Sevgili Üstadım! Müsterih olmalısınız ki, sizin sa’yiniz beyhude değildir. Lâyemut Risalelerin ilelebed kıymetli ellerde gezecek. Bugünkü dinsizlere haddini bildirecek. Ve belki iman dahi bahşedecek. Zaten sizin talebiniz bu değil mi? Emeliniz, gayeniz, iman dairesinde ikaz ve irşad hedeflerine yetişmek değil mi? Felsefe mezbelelerinde nâlân, sürünen edebsizler elbette hakiki edebi ve edebiyatı sizin eserlerinizde bulacaklarına asla şüphe yoktur ki, böyle olacak. Siz de artık muhterem Üstad, muhtaç olan koca bir millete tarif ve mikyas kabul etmez bir hizmeti ifa etmiş bulunuyorsunuz. Bu millet, bu toprak, bu vatan hiçbir zaman size olan borçlarını ödeyemezler. Dilerim ki, bu azim, kudsî hizmetinizin mükâfatını Cenab-ı Hak size pek lâyık bir tarzda ihsan etsin. Dünya ve ahirette sizden ve bizim gibi âciz ve kusurlu hizmetçilerinden razı olsun, âmin.
Lütfi’nin arkadaşı
Zeki
***
(Doktor İbrahim’in fıkrasıdır.)
Efendim!
Nuranî ve ziyadar cadde-i kübra-yı maneviyede seyr ü seyahat eden umum ahiret kardaşlarımla her hafta görüşüyor ve âramsız tulû eden Risale-i Nur eczaları gibi, feyiz ve marifet güneşlerinin haberlerini işittikçe, ruhum güller gibi açılıyor. hubur ve ibtihaca müstağrak oluyor. Ve istidadım nisbetinde bir-iki meselecik öğrenmeye sa’y ediyor isem de, bu envar-ı bahr-i muhitten kardeşlerimin ruhlarına in’ikâs eden mesailden bahis arizaları tahrir ve takdim ettiklerini gördükçe, adem-i muvaffakiyetimden mütevellid esef ve kederim hasebiyle cehlimden el-eman çekiyorum. Ümmîlik ne güç imiş, diye ruhum ağlıyor. Muterifane, İbrahim, müstahaksın diyorum. Nihayet yine ümidimi Rabbimden kesmeyerek diyorum: Bir müessesenin baş müdürü, muavini, kâtibi, müvezzii, tahsildarı, hademesi olur; fakir kısmen müvezzilik, kısmen hademelik sıfatıyla bulunsam ne zararı var? deyip teselli oluyorum.
İbrahim
***
Lütfi’nin arkadaşı
Zeki
***
(Doktor İbrahim’in fıkrasıdır.)
Efendim!
Nuranî ve ziyadar cadde-i kübra-yı maneviyede seyr ü seyahat eden umum ahiret kardaşlarımla her hafta görüşüyor ve âramsız tulû eden Risale-i Nur eczaları gibi, feyiz ve marifet güneşlerinin haberlerini işittikçe, ruhum güller gibi açılıyor. hubur ve ibtihaca müstağrak oluyor. Ve istidadım nisbetinde bir-iki meselecik öğrenmeye sa’y ediyor isem de, bu envar-ı bahr-i muhitten kardeşlerimin ruhlarına in’ikâs eden mesailden bahis arizaları tahrir ve takdim ettiklerini gördükçe, adem-i muvaffakiyetimden mütevellid esef ve kederim hasebiyle cehlimden el-eman çekiyorum. Ümmîlik ne güç imiş, diye ruhum ağlıyor. Muterifane, İbrahim, müstahaksın diyorum. Nihayet yine ümidimi Rabbimden kesmeyerek diyorum: Bir müessesenin baş müdürü, muavini, kâtibi, müvezzii, tahsildarı, hademesi olur; fakir kısmen müvezzilik, kısmen hademelik sıfatıyla bulunsam ne zararı var? deyip teselli oluyorum.
İbrahim
***