DUHÂ SURESİ OKUNUŞU VE MEALİ
Duhâ Sûresi Hakkında
Duhâ sûresi Mekke’de nâzil olmuştur. 11 âyettir. İsmini birinci âyette geçen ve güneşin ışığının iyice ortaya çıktığı “kuşluk vakti” mânasına gelen اَلضُّحٰى (duhâ) kelimesinden alır. Mushaf tertîbine göre 93, iniş sırasına göre 11. sûredir.
Duhâ Sûresi Konusu
Sûre bütünüyle Cenâb-ı Hakk’ın Peygamberimiz (s.a.s.)’e, onun mübârek ve muazzez şahsında da tam bir ihlas ve samimyetle onun izinden yürüyen mü’minlere olan hususi lutuf ve ihsanlarından bahseder.
Duhâ Sûresi Nuzül
Mushaftaki sıralamada doksan üçüncü, iniş sırasına göre on birinci sûredir. Fecr sûresinden sonra, İnşirâh sûresinden önce Mekke’de inmiştir. Rivayete göre Fecr sûresinin inişinden sonra öncekine nisbetle daha kısa bir süre vahiy kesilmiş, müşrikler bu olayı kullanarak Hz. Peygamber’e, “Herhalde rabbin sana darıldı ve seni terketti” demişlerdi. Bu sözlerden dolayı Hz. Peygamber’in duyduğu üzüntü üzerine bu sûre inmiştir (Taberî, XXX, 148).
Bizim iniş sıralamasında esas aldığımız bu rivayet dışında, Duhâ sûresinin iniş tarihine dair başka rivayetler de vardır: 1. İlk vahiyden (Alâk ve Müddessir sûrelerinin ilk âyetlerinden) sonra uzunca bir süre vahiy kesilmiş, tekrar başladığında ilk olarak Duhâ sûresi gelmiştir. 2. Necm sûresinde geçen “Cebrâil”i bütün azametiyle görme ve ona iyice yaklaşma” sonucu Hz. Peygamber’de oluşan heyecan ve sarsıntı yatışsın diye bir süre vahiy kesilmiş, sonra Duhâ sûresi gelmiştir (İbn Kesîr, VIII, 287-288, 445-446; Şevkânî, V, 378). Vahyin mâkul sebeplerle kesilip araya fâsılaların girmesi her seferinde muhaliflerin dedikodu yapmalarına vesile olmuş, Allah da resulünü teselli etmiştir.
Duhâ Sûresi Fazileti
Duhâ sûresi nâzil olunca Resûl-i Ekrem (s.a.s.) büyük bir sürûr duymuş ve اَللّٰهُ اَكْبَرُ (Allahu Ekber) diyerek tekbir getirmiştir. Bu sebeple Duhâ’dan Nâs’a kadar sûrelerin peşinden اَللّٰهُ اَكْبَرُ (Allahu Ekber) veya لَا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ وَ اللّٰهُ اَكْبَرُ اَللّٰهُ اَكْبَرُ (Allahu ekber lâ ilâhe illâhu vallahu ekber) diyerek tekbir getirmek sünnet olmuştur. (bk. Hâkim, Müstedrek, III, 344)