DUHÂN SURESİ TÜRKÇE OKUNUŞU VE TEFSİRİ
Duhân Sûresi Konusu
Allah Teâlâ, hakla bâtılı, haramla helâli belirlemek ve insanları ebedî hüsranla uyarmak üzere Kur’ân-ı Kerîm’i indirmiştir. Onun esas hedefi Allah’ın varlığı, birliği ve sınırsız kudretini kalplere yerleştirerek onları sadece Allah’a kulluğa çağırmaktır. Peygamberler bu davanın en büyük temsilcileridir. Bu sebepledir ki Hz. Mûsâ’nın Firavun’la olan mücâdelesi örnek verilerek İslâm’ın gâlibiyeti ve İslâm düşmanlarının mağlubiyeti müjdelenir. Son olarak peygamberleri reddedenlerin cehennemdeki acı manzaraları, buna karşılık peygamberlerin izinden gidenlerin nimet, huzur ve mutluluk dolu halleri seyrettirilir.
Duhân Sûresi Hakkında
Duhân sûresi Mekke’de nâzil olmuştur. 59 âyettir. İsmini, 10. âyette geçen ve “duman” mânasına gelen اَلدُّخَانُ (duhân) kelimesinden alır. Resmî tertîbe göre 44, iniş sırasına göre 64. sûredir.
DUHAN SURESİNİN TEFSİRİ
1. Hâ. Mîm.
2. Gerçekleri açıklayan bu apaçık kitaba yemin olsun!
3. Biz onu kutlu, şerefli ve bereket yüklü bir gecede indirdik. Şüphesiz biz, ondaki ikaz ve ibret dolu haberlerle insanları uyarıyoruz.
4. O gecede, belli hikmetlere binâen Allah tarafından olmasına karar verilmiş her bir iş belirlenir.
5. Tarafımızdan buyrulacak bir emir olarak. Çünkü biz, imtihan için yarattığımız insanı başıboş bırakmaz, ona doğru yolu gösterecek peygamberler ve mesajlar göndeririz.
6. Rabbinden bir rahmet olarak! Şühesiz O, her şeyi hakkıyla işiten, her şeyi hakkiyle bilendir.
Burada bahsedilen gece, Kadir sûresinde tafsilatlı olarak beyân edilen ve Kur’ân-ı Kerîm’in inmeye başladığı Kadir gecesidir. Nitekim Kadir sûresinde Kur’an’ın indirilişinden bahsedilirken, burada da aynı husus beyân edilir. Orada Kur’an أَنْزَلْنَاهُ şeklinde “şan zamiri”yle zikredilirken burada “kitap” ismiyle zikredilir. Buradaki “O gecede, belli hikmetlere binâen Allah tarafından olmasına karar verilmiş her bir iş belirlenir” (Duhân 44/4) âyeti, Kadir sûresinde “O gecede melekler ve ruh iner” (Kadir 97/4) âyetine uygun düşer. Burada “Tarafımızdan buyrulacak bir emir olarak” (Duhân 44/5) ifadesi Kadir sûresindeki “Rablerinin izniyle her türlü iş için” (Kadir 97/5) buyruğuna uygun düşer. Demek ki bunların hepsi kadir gecesinin hususiyetleridir.
Bu gecede, “belli hikmetlere binâen Allah tarafından olmasına karar verilmiş her bir iş” (Duhân 44/4) belirlenip kesin hükme bağlanır. Bir bütün içinden ayrılarak kuvveden fiile, kaderden kazaya, takdirden tekvîne, bilgi ve tasarıdan gerçekleştirme ve yaratmaya geçilir. Bu fikri şu şekilde biraz daha izah etmek mümkündür: “Bütün varlıkların ve hâdiselerin Cenâb-ı Hakk’ın ilminde keyfiyetini tam olarak bilemediğimiz ilk ve küllî yani hepsi bir arada bir varlığı vardır. Bu noktada henüz her bir varlık ve hâdise bizzat kendi olarak ortaya çıkmamıştır; diğer varlık ve hâdiselerle birlikte bir bütün halindedir. Allah Teâlâ her bir varlık ve hâdisenin ortaya çıkmasını veya meydana gelmesini diler ve onun kendine has özellikleriyle belirmesine hükmeder. Buna kaderin bir varlık veya hâdiseyi kendine has kimlik ve mâhiyetiyle belirlemesi deriz. “Hiçbir varlık yoktur ki, hayatı ve bekası için gerekli her şeyin hazineleri bizim yanımızda bulunmamış olsun. Şu kadar ki, biz onları belirli bir ölçü ile indiririz.” (Hicr 15/21) âyeti bir yanıyla buna bakar. Kader, bu varlık veya hâdiseyi deyiş yerindeyse, ilimden kudretin sahasına aktarır ve kudret de onu, kaderin tesbit buyurduğu ölçülere göre yaratır. Kaderin ölçülerine göre yaratma fiiline فَطَرَ (fatara), her bir varlığa kaderin verdiği özellikler bütününe de o varlığın fıtratı denir. İşte yukarıdaki âyetlerden ve Kadir sûresinden anladığımız kadarıyla, her bir yılın kâinatın ve insanlığın tarihinde kendine has bir yeri, özelliği ve önemi vardır ve her bir yıl içinde de hususi bir gece bulunmaktadır. Bu gece, ilm-i ilâhîdeki o yıl içinde meydana gelecek her bir hâdiseye ve ortaya çıkacak varlığa kader mâhiyetini ve fıtratını vermekte ve onu kudretin sahasına aktarmaktadır… Ancak şunu ifade edelim ki burada Allah Teâlâ’nın ilmi, kaderi ve kudreti ile ilgili söylediğimiz sözlerin hepsi bizim açımızdandır ve bizim O’nunla olan münasebetlerimiz çerçevesindedir. Yoksa O’nu da, ilmi, kaderi ve kudretini de zâtında idrak etmemiz mümkün değildir.” (Ünal, s. 1073)
4. âyette geçen أَمْرٌ حَك۪يمٌ (emrin hakîmin) terkibi şu mânalara gelir:
› Hikmetli, hiçbir yanlışı olmayan iş.
› Sağlam ve mühim iş.
› Kesinleşmiş, artık vukuunun önlenmesi mümkün olmayan iş.
Nitekim o gece Allah tarafından gelen bir emir ve ferman olarak Kur’ân-ı Kerîm indirilmiştir. İndirilen bu Kur’an ile de her türlü hikmetli iş, dinin hükümleri, doğruyla yanlışı birbirinden ayıracak ölçüler açıklığa kavuşturularak, Allah Resûlü (s.a.s.) tarafından insanlığa ulaştırılmıştır. Şunu da unutmamak gerekir ki, Allah Teâlâ, insanlık tarihi boyunca peygamberler ve kitaplar göndererek kullarına doğru yolu göstermiş ve onları uyarmıştır. Bu O’nun en büyük rahmet tecellilerinden biridir. İşte Kur’ân-ı Kerîm, bu serinin sonuncusunu teşkil eden bir irşat ve uyarı kitabıdır. Bu kitabın üzerinde durduğu husus ise zat, isim ve sıfatlarıyla Yüce Allah’ı en doğru bir şekilde tanıtmaktır:
7. O, göklerin, yerin ve ikisi arasındaki her şeyin Rabbidir. Buna kesin olarak inanırsanız, O’nun birliğini ikrar edip yalnızca O’na kul olursunuz.
8. O’ndan başka ilâh yoktur. O diriltir ve öldürür. Sizin de Rabbiniz, gelip geçmiş atalarınızın da Rabbi O’dur.
Yüce Allah ile ilgili haber verilen bu sıfatlar, kâinatta ve insanlar içinde yaratan, yaşatan, hayatı ve ölümü veren, dolayısıyla kendisine ibâdet edilmeye lâyık ve kararlarına göre hayatın düzenlenebileceği başka hiçbir varlığın, gücün, kimsenin bulunmadığını vurgulamak içindir.
Bulutsuz bir yaz gününün kuşluk vaktinde gökte parıldayan güneş gibi apaçık olan bu gerçeğe rağmen:
9. İnkârcılar, derin bir şüphe içinde kıvranıyor, oyun ve eğlenceyle vakitlerini hebâ ediyorlar.
اَلدُّخَانُ (duhân), duman demektir. Bunun kâfirleri cezalandırmak için vuku bulacağı haber verilir. Bunun nasıl ve hangi duman olduğu hakkında iki önemli görüş vardır:
Birincisi; bu, inkârları ve Resûlullah (s.a.s.)’i Medine’ye hicrete zorlamaları sebebiyle Mekke müşriklerini kuşatan bir dumandır. Bununla alakalı olarak kaynaklarımızda şu bilgi nakledilir:
Allah Resûlü (s.a.s.), davetine karşı müşriklerin direnmesi sebebiyle Allah’a yalvararak, Hz. Yûsuf’un kavmine yaptığı gibi bunlara da bir kıtlık vermesini istedi. Duası kabul edildi, kıtlık geldi, yiyecek içecek bir şey kalmadı. İnsanlar derilere ve kemiklere varıncaya kadar ne buldularsa yediler. Açlıktan öylesine zayıfladılar ki sonunda görme bozukluğuna yakalandılar, baktıklarında kendilerini kuşatmış bir duman görüyorlardı. Nihâyet Peygamberimiz (s.a.s.)’e müracaat ederek artık inandıklarını, dolayısıyla bu azabın kaldırılması için dua etmesini istediler. Efendimiz ise “Azap kalkınca yine eski halinize dönersiniz” buyurdu. Nitekim duası üzerine azap kaldırıldı, onlar da derhal eski inkârcılıklarına döndüler. Allah bu dönekliğin, inkâr ve zulümde ısrar etmenin cezasını Bedir savaşında verdi. (Buhârî, Tefsir 44/1-5)
Buna göre “duman”, açlıktan dolayı gözlerde hâsıl olan bozukluk sebebiyle etrafın toz duman halinde görülmesidir. Veya kuraklık sebebiyle ortalığın toz duman içinde olmasıdır. Yine bu rivayete göre “şiddetle yakalama günü” de Bedir günüdür.
İkincisi; bu duman kıyâmet alametlerinden olup kıyamete yakın doğu ile batı arasını kaplayacak dumandır. Mü’minler bundan dolayı nezleli gibi olacak, kâfir ve günahkârların burunlarına girerek, onların kulaklarını delecek ve nefeslerini daraltacaktır. (Taberî, Câmi‘u’l-beyân, XXV, 143) Bu mânaya göre ise “şiddetle yakalama günü”, kıyamet günüdür.
Sûrenin girişinde verilen mesajları daha iyi anlamak isterseniz, geçmişte yaşanan fakat hem günümüze hem de geleceğe ışık tutan şu ibretli kıssaya dikkatinizi çevirin:
10. Öyleyse sen, göğün âşikâr bir duman çıkaracağı günü gözetle.
Son düzenleme: