Dünyadaki sömürü sistemi nasıl çalışır?

Muhtazaf

Yardımcı Yönetici (Şair|Yazar)
Yönetici
NYADAKİ SÖMÜRÜ SİSTEMİ NASIL ÇALIŞIR?

Üç asırdır Afrika’dan Asya’ya, Çin’den Hindistan’a, İslam ülkelerine, Kızılderililere, zencilere kadar tüm dünyayı vahşi bir şekilde sömüren ve kılıçtan geçiren batı, iki dünya savaşı deneyiminden sonra, küreselleşmenin sağladığı yöntem ve imkanlar sayesinde sömürüyü akıl oyununa çevirdi. Oyun içinde oyun. Küresel matruşkayı açtıkça içinden çıkan ise yine aynı ; sömürü, felaket, hastalık ve ölüm.

Modern sömürü çağında değişen sadece şudur : Bir avuç mutlu ve güçlü azınlık, gücünü ve aklını Piyasa tanrısının görünmeyen eliyle gösterir. IMF, Dünya Ticaret Örgütü, Dünya Bankası, OECD, G8, G20, Bilderberg, Davos, Avrupa Konseyi gibi kurumlar ise, sömüren ve yöneten aklın görünen yüzüdür. Piyasa tanrısının kırbacı ve rahmeti, işte bu kurumlardır. Piyasa tanrısı, bu ödül ve ceza sistemiyle ülkeleri ve halkları terbiye eder, hizaya getirir. Bir sürü bilim adamı, aydın, medyatör, politikacı, STK bu kibar sömürü düzeninin erdemini sürekli anlatır durur. Bundan daha iyi, bundan daha güzel acıtmadan sömüren başka hiçbir düzen yoktur.

Tüm dünyada uyguladığı ilk oyun sayesinde ; tüketici yaşam tarzı sonucu küresel ısınmayla hem dünyayı, hem de insanlık alemini bitirme noktasına getirdi. Gelişmiş ülkeler için sömürü ve hastalık yapıcı genleri terbiye edilmiş olsa da tüm dünya, hastalıklar ve felaketler altında inliyor. Sebep, ABD başkan yardımcısı Al Gore’un söylediği gibi, ulaşmaya çalışın diye beyinlere yüklenen ve dayatılan yaşam tarzı. Modern zihinsel kölelik işte bu. Ve biz bu zehiri, özgürlük ve uygarlık adına içiyoruz. Bizi ve dünyamızı yok olma noktasına getiren bu yere göğe sığdıramadığımız tek dişi kalmış canavar, insanlığı yutan dinazora dönüşmüş olarak karşımızda sırıtıyor.

İslam ülkeleri, Afrika, Güney Amerika ve Asya’nın geri bırakılan ülkelerinde, halkı iliklerine kadar sömürmek için iki ayrı sistem mevcut. Birinci yöntem devşirilen oligarşik yapıyla hem devletin hem de halkın soyulmasına yol açan ve ülkeyi iç sömürge yapan sistem. Kullanılan araçlar ise; borsa, faiz, döviz yani Bermuda şeytan üçgeni. Ülkeleri açık pazar ve dış sömürge haline getiren ikinci yöntem ise, döviz denilen kağıtların kullanımı ile milli gelirin gizli haraç yöntemiyle transferi. Döviz adı verilen kağıtlar, beyaz adamın matbaada üzerine alacağı rakamı yazdığı haracıdır. Üzerinde yazan; borcum borçtur. Ancak filigranda gördüğünüz kol saatidir. Yabancı parayı yani döviz kullanmayı reddeden ülkeler acımasız şekilde cezalandırılır ki kimse bunu düşünmeyi bile aklına getirmesin.

Sömürünün en sinsi yapılan şekli ise zihinsel, bilimsel ve teknolojik mandacılıktır. bu sömürünün girdabına düşen ülkeler için karşı koyacak, savunacak hiçbir yol yoktur. çünkü beyinler dumura uğramıştır. Bu son durum, toplumsal beyin felci olup acınacak bir durumdur. Kıymetli madenlerin ve doğal kaynakların hammadde olarak transferi ise, sömürünün bilinen yöntemi.

İslam ülkeleri petrol ve doğalgazı sömüren batının tezgahı sonucu soyulurken, sömürüye karşı çıkanlar mezhep savaşlarıyla perişan edilmektedir. Bu yöntemler 70 yıldır, gelişmekte diye uyutulan ülkelerde oynanan akıl oyunudur. Aydınları, bilim dünyası ve yönetimleri bu soygun düzenine uygun şekilde devşirildiği için, acımasız iç ve dış sömürü bu ülkeler için kötü kaderdir. Bu üç grup; aydınları, bilim dünyası ve yönetimleri bu soyguna dur diyecek şekilde halkın yanına geçmezler ise bu sömürü sonsuza kadar devam edecektir.

Eğer ülkeler bir gün gelir, bu sömürüye isyan ederlerse, onun da çaresi hazırdır : 3 S yöntemiyle halklar ve halkların beyni olan bu üç grup birbirine kırdırılıp cezalandırılır. Afrika’da milyonlarca insan, bu vicdansız oyunu viskiyle kutlayan beyaz adamın zevki için bu yolla birbirini doğramıştır. 3 S yöntemi vahşetin diğer adıdır. Tanesi birkaç dolar olan palalar beyaz adamın hediyesidir.

Şimdi aynı yöntem, yüksek faiz ve teknolojik mandacılığın zincirlerini kırmaya çalışan ülkemiz için tezgahlanıyor. Hem de yem boruları kesilen oligarşik sermaye, Soroz ve sahte solla birlikte, özgürlük, bağımsızlık ve demokrasi numarasıyla. Fesat yuvalarında, emperyalizmin derin dehlizlerinde en ince ayrıntısına kadar planlanan, simülasyon testleri yapılan senaryolar, aydınımızın aymazlığı yüzünden vizyona girmiş bulunuyor. Bu senaryoda aklın ve bilimin sükuneti, şiddete kurban gidiyor. Bu senaryo, yakıp yıkarken bizi dünyaya rezil ediyor. Arap ülkelerinden farkımız kalmıyor.

Küresel güçlerin ve onların üç asırdır taşaronluğunu yapan yerli işbirlikçilerin, oynanan oyunun perde arkasını bilmeyen masum halkı sokağa dökerek, faizden bilimsel mandacılığa soygunu reddeden halk iradesini yıkmaya çalıştıklarını görüyoruz. Türkiye ne zaman küresel sömürü zincirlerini kırmaya kalksa, hemen ya darbeyle ya da planlı kargaşa ile önü kesilir. 3 S yöntemiyle ahali birbirine kırdırılır. Artık bu kirli oyun tutmayacak ve bozulacaktır.

Ancak, bizi ve dünyamızı deli gömleğine hapsederek sömüren ve hasta eden diğer oyunu yani yaşam tarzı oyununu bozmak, modern köleliği önlemek ve bu esaret için direnmek kimsenin harcı değildir. Hadi kardeşler cesaretiniz varsa bizi ve dünyamızı perişan eden yaşam tarzını özgür, bağımsız ve sağlıklı hale getirmek için mücadele edelim, var mısınız? Modern kölelikle mücadele edecek babayiğit yoktur, çünkü küresel sistem buna müsaade etmez, ezer. Neden mi?

Küresel yapıya son 10 yılda, sadece cep telefonları ve geyik muhabbet için çeyrek trilyon dolar hediye ettiğimizi hatırlayalım. Bu sadece devede kulaktır. Alkol, sigara, uyuşturucu, kumar, fastfood, kola, meşrubat, kahve, janjanlı gıdalar, GDO, kimyasallar, ilaçlar, petrol, taşıt, uçak, turizm, kadın ve organ mafyası, medya yoluyla küresel dev şirketlere aktarılan trilyonlarca dolar, küresel sistemin her şeyi satın alan ve yöneten, kimsenin karşı koyamadığı görünmez ama hissedilir gücünü oluşturur.

Karşımıza yeni dünya düzeni olarak çıkan bu sömürü sistemi, yediğimize içtiğimize harcadığımıza kadar her şeyi her saniye izleyen ve hatta dayatan, her yerde hazır ve nazır Piyasa tanrısı olarak dikiliyor. İnsanlık alemi, hangi inanca sahip olursa olsun yaşam tarzı olarak pazarlanan bu Piyasa dinine göre yeniden formatlanıyor. Yaşam tarzını sinsice beyinlere tebliğ eden medyatik liderler elçileri, en ücra yerlere kadar nüfuz eden 350 küresel şirket melekleri, herkesin sürekli tavaf ettiği gökdelenler ve AVM’ler, kabesi ve tapınakları olarak gerçek hayatta yerini alıyor. Renkli camdan el sallayan yakışıklı ve güzelleri huriler olarak hizmet ediyor. Kredi kartları, piyasa tanrısının rahmetini sürekli dağıtırken, borsa, faiz, dövizden oluşan şeytan üçgeni ödül ve cezanın dağıtıldığı sistem olarak yerini alıyor. Gerçek hayatta insanlar şeytanın modern putlarına tapınmaya mahkum. Tesbih edilen yeni putlar; borsa, faiz, döviz ve para. İnsanlık aleminin binlerce yıl sonra geldiği yer, işte bu modern putperestlik.

Bilgi ve paranın akışkanlığı sayesinde sınır tanımadan her yere yayılan yaşam tarzı, tsunami gibi bize ait ne varsa içine çekiyor ve kendi istediği şekle dönüştürüyor. Trilyon dolarların oluşturduğu bu görünmeyen dev dalgalara karşı koymak imkânsız. Dış dünyadaki yaşam alanlarımız, binalar, caddeler, arabalar ve çevre kirliliği ile işgal edilmiş durumda! İçinde yaşamaya çalıştığımız küçücük evlerimiz ise eşyalarla TV karşısında gömüldüğümüz, bize kalan tek özgürlük alanımız olan rahat koltuğumuz ise uzaktan kumandalı bin bir kanal ve reklâmla beynimizin işgal edildiği, yeniden düzenlendiği mini hapishanemiz!

Özgürlük adı altında, köleliğin en ağır şeklini yaşıyoruz : ZİHİNSEL KÖLELİK. Tarihin en ünlü köleleri Spartaküs ve Bilal-i Habeşi bile, bizden daha özgürdüler, hatta zihinsel özgürlüğün zirvesinde idiler. Bu sahte özgürlük cennetinde, özgürlük anıtı gölgesinde yaşam tarzı olarak sunulan gizli bir köleliği yaşıyormuş gibi yapıyoruz. Aslında yaşadığımız, tüm benliğimizi silen dış dünyanın istekleri. Bu sanal hayatta her şey hafıza kartımıza işleniyor, biz de güya özgür seçimler yapıyoruz. Bunun neresi özgürlük? Böyle bir dünyada, biz kimin hayatını yaşıyoruz? Kaybolan bize ait özgür irade ve yaşam nerede?

İnsanlık alemini demir cendereye hapseden bu gücün karşısısında ulus devletlerin ve insanlık aleminin kurtuluş şansı şimdilik yoktur. Peki bu sömürü ve kölelik düzeni nasıl yaşıyor ve gelişiyor? Sistem çok basit çalışır : Küresel ahtapotun kolları, sürekli biriken bu trilyon dolarlarla ulus devletlerin ve halkların asırlık birikimlerini sürekli olarak yutar, yutar, yutar. Bu satın almalar ekonominin kuralı olarak dayatılır ve rasyonalize edilir. Acı duymamanız için pembe diziler, yüce dininizi kendi emellerine uygun hale getiren hocalar, çıkarlarını pazarlayan bilim adamları, yalanlardan oluşan sahte ve sanal cennetler hizmetinizde. Batı tipi modern kölelik düzeni, kendi yaşam tarzını, deli gömleği gibi dünyanın ve insanlığın üzerine işte böyle zevk-i safa içinde güle oynaya geçirir, ruhunuz bile duymaz.

Trilyon dolarların çok az bir kısmıyla medya, sosyal medya, reklamlar, diziler, maçlar yoluyla beyinler uyuşturulur, yıkanır ve sürekli formatlanır. Bu vahşet, zihinsel soykırımla insanlığın zihinsel değerlerinin imha edilmesi ve yerine yeni sömürü anlayışının sahte özgürlük yalanıyla ekilmesine kadar giden zihinsel işgal demektir. Yaşam tarzı olarak dayatılan bu sömürü düzeninde, bu modern kölelik sisteminde, bu deli gömleğinde, insanlık alemi için debelenmekten başka yapacak hiçbir şey yoktur.

Modern köleliğin hiçbir noktasına dokunmak, kimsenin haddine değildir. En ufak dokunma yaşam tarzına müdahale olarak algılanır ve şiddetle cezalandırılır. Çünkü beyinlere özgürlük olarak kodlanan modern kölelik, yaşam tarzı olarak süslü cümlelerle, sanki kişisel hakmış gibi anayasalarda güvence altına alınmıştır. Alkolden kadın ticaretine kadar bunu yaşıyoruz. Elinden bağımlı olduğu oyuncağı alınan çocuklar gibi, yaşam tarzı elden gidiyor diye dünya alem ayağa kalkıyor, isyan ediyor.

Ancak 1999 yılında, ABD hükümeti, dev sigara şirketlerinden, sağlığa verdikleri zarar nedeniyle 246 milyar doları almayı başardı. Çünkü küresel sermayenin ele geçirmeye çalıştığı ulus devletler olayın vehametini görmüş, deli gömleğini çıkarmak ve küresel sermayeyi bizzat ele geçirmek için kendi içine kadar uzanan bu sivil örümceğe karşı göremediğimiz bir savaş başlamıştır. Göremiyoruz çünkü iki tarafta değişik yöntemler ve silahlar kullanıyor. Ekonomik krizden faize, türev ürünlere, off shore hesaplarına el konulmasına kadar bu savaşın yansımalarını görüyoruz.

Görüldüğü gibi özgürlük adına özgürlüğün yok edildiği karanlık bir savaşın kurbanıyız. İrademizi yok eden bu savaşın hedefi; zihnimizi ve bedenimizi ele geçirmek. Taşıdığımız bedeni kim yönetecek? Patron kim olacak? Dış dünyadan beynimize yüklenen programlar mı, yoksa biz mi?

Kendi yaşam tarzını dayatan bu dünyada özgür yaşamak mümkün değil mi? Başkalarının kurguladığı hayatın figüranı olmaktan başka çaremiz yok mu? Bizi hiçe sayan küresel yaşam tarzına teslim mi olacağız? Esir alınan kendi irademiz ve hayatımız ne olacak? Hasta eden yaşam tarzını değiştirin diyen bilime rağmen neden değiştiremiyoruz? Bilim adamları mı anlatamıyor, yoksa biz mi anlamıyoruz? Onların söylediği şeyleri yapmak neden bu kadar zor?

İnsanlık tarihinin bitmek bilmeyen bu özgürlük savaşı, bizimle dış dünya arasında sonsuz cephede devam ediyor. Bu karanlık savaşta teslimiyet kölelik, kaçmak ise imkansız. Bizi yutmaya çalışan küresel yaşam tarzına karşı direnmek ve sağlıklı yaşam alanları yaratmaktan başka çaremiz yok. Özgürlüğe atılan ilk adım bu.

İsrafı ve sömürüyü yasaklayan, kul hakkını esas alan, karıncayı bile düşünen manevi anlayışımız çözümün temeli. Batı dünyasının dünyayı sömüren ve kirleten tüketim hırsının tek tedavi yolu bizim gönül dünyamız, dünyanın yaşam sigortası. Dünyayı ve insanı tüketen hastalığın ilacı olan kültürümüz dünyayı ve insanı hasta etmiyor, aksine çağımızın kötülük ve hastalıklarını önlüyor. Ancak bu anlayışı dünyaya sunacak aydınımız, dünyayı hasta eden küresel anlayıştan medet umuyor, çağdaş diye ona koşuyor.

Yaşadığımız hayatı kirleten kanalları sökmeden, akıllı filtreler takmadan sağlıklı bir hayata geçemeyiz. Hasta eden yaşam tarzı nasıl değişir yani nasıl sağlıklı oluruz sorusu içine, gerçekte nasıl özgür oluruz şifresi gizlenmiş bulunuyor. Sağlık ve hayatımızı kilitleyen bu şifreyi nasıl çözebiliriz? Asıl Da Vinci’nin şifresi bu. Bu şifreyi çözmeden sağlıklı ve özgür yaşamak mümkün değil. Zihnimize yüklenen küresel esaretten nasıl kurtuluruz? Bu açıdan bakılırsa sorun özgürlük sorunu, çözüm de bilim ve akıl oyunu.

Bu savaş, hayatımızı esir alan yaşam tarzına karşı vicdanımızın isyanı ve masum savaş ilanıdır. İrademizi ele geçirmeye çalışan zihinsel esarete karşı irademizin özgürlük savaşıdır. Bu savaşın galibi, insan bedenine ve onu yöneten beynine hükmedecektir. Bu savaşı; ya biz kazanacağız ve gerçek anlamda özgür olacağız, ya da ipleri dış dünyanın eline teslim edecek ve modern köleler olacağız. Yaşam tarzının beynimize ve bedenimize dolanan iplerini, ya derin irademizle keseceğiz, ya da küresel robot olacağız. Seçim bizim.
Alıntı, Doç. Dr. Kemal Yeşilçimen, Haber, Köşe Yazıları 15 Haziran 2013
 

MURATS44

Özel Üye
Emeğinize sağlık üstad. Hiiç farkında olmadığımız bazı gerçekler bizden alıp götürdüklerini bilmeden her attığımız adımda zarar ederek dönüyoruz ama farkında bile olmadan.Öyle bir sistem çalışıyor ki , hep başkalarına çalışıyoruz. çok önemli bir yazıydı. Emeğinize sağlık.
 
Üst Alt