harekat
Özel Üye
Dünyayı Parmağında Oynatan Maden: Altın
Amerikan Federal Bankası’nın mahzenlerinde yaklaşık 8 bin ton altın olduğu tahmin ediliyor. Peki bu değerli madenin tüm dünya bankalarındaki rezervleri ne kadar? 140 ülkenin rezervlerini koordine eden Uluslararası Para Fonu’nun rakamlarına göre bu miktar, yaklaşık 30 bin tonu aşıyor. Ancak, bu yanıltıcı bir istatistik. Çünkü, 30 bin tonluk dünya rezervi, dolaşım halindeki toplam altın miktarının sadece üçte birini oluşturuyor.
Altın, çağlar boyunca halkların ve devletlerin zenginliğini, geleceğini belirleyen maden. Eğer bu maden olmasaydı, kim Alaska için yerinden kımıldardı? Avustralya ve California bugünkü şöhretlerini büyük ölçüde altına borçlular. Ne var ki altın, iktisatçılar arasında da tartışmalar yaratıyor. Kimisi için altın rezervi ekonominin gidişatı konusunda ciddi bir referans. Kimisi için ise, bu maden artık bir ülkenin ekonomik ve mali gücünü belirlemiyor.
Altın, Antikçağ’dan bu yana para olarak kullanılıyor. Ama, günümüzde artık para değil, bir değer rezervi. Ülkelerin parasının değeri altın rezervlerine endekslenmiş durumda. Peki ama neden? Çünkü para, uluslararası spekülasyonlara karşı fazla duyarlı. Sonuçta bir ülkenin parasının değerine bakarak zenginliğini saptamak mümkün değil. Oysa, altın daha sabit bir değer. İşte bu nedenle, asırlardır uluslar zenginliklerini artırmak için altın rezervlerini genişletmeyi hedef aldılar. Tıpkı, bazı ailelerin ekonomik durumlarını daha sabit kılmak için altın biriktirmeleri gibi.
1944 yılında ABD’deki Bretton Woods kasabasında toplanan 44 ülkenin temsilcileri, savaştan sonra uluslararası değiş tokuşları daha düzenli kılmak için “god exchange stardard” denilen bir para sistemine geçtiler. Bu sistemin temel ilkesi şuydu: Her ulusal para, bir başka değerle değiştirilebilir, aynı zamanda altına da çevrilebilirdi. Bu değişimde referans para, Amerikan dolarıydı. Ve parite şöyle kurulmuştu. Bir ons altın, yani 29 gram altın 35 dolara eşitti. Kısacası, bir kişi, sabit bir kurdan elindeki doları serbestçe altına, altını da dolara çevirebiliyordu. Bu sistem 1971 yılında geçersiz hale geldi. Çünkü, Amerikan devlet başkanı Nixon, aynı yıl, doların altına çevrilebilmesine son verdi. O yıl Amerikan dış borçlar dengesi kırmızı alarm veriyordu ve dünyanın diğer yörelerinde çok miktarda altın hareket halindeydi.
Günümüzde altının değeri, belli başlı mali merkezlerde gün gün belirleniyor. Bu merkezlerden en önemlisi, Londra Altın Piyasası. Fiyat, sabahın 10.30′unda belirleniyor, gün boyunca küçük de olsa değişiklikler gösterdikten sonra, öğleden sonra 3′te sabitleniyor. Bu rakamın belirlenmesinde, dünyanın en güçlü 5 pazarının temsilcileri (Johnson Matthey, Mocatha and Goldsmith, Samuel Montagu, Rothshild ve Sharps Pixley) belirleyici rol oynuyorlar. Fiyatı, tüm dünyadaki altın alış ve satışları etkiliyor. Burada hemen belirtelim ki, serbest piyasa koşullarının yanı sıra başka değişkenler de fiyatın oluşmasında devreye girebiliyor. Örneğin, Güney Afrika Cumhuriyeti’ndeki madenlerde başlatılan bir grev, sarı madenin fiyatını ok gibi yükseltebiliyor.
Altın çok eskiden beri bilinmesine karşın, bir sanayi ürünü olarak üretilmesi 1800′lerin ortalarında gerçekleşiyor. Günümüzde, yılda yaklaşık 2.500 ton altın üretiliyor. En büyük altın üreticisi ülke, yılda ortalama 475 ton ile Güney Afrika Cumhuriyeti. Onu sırasıyla ABD, Latin Amerika, Avustralya, Kanada, Çin, Endonezya ve Rusya izliyor. Avrupa altın üretimi açısından fakir bir kıta. Yıllık ortalama altın üretimi 25 tonu geçmiyor. Avrupa’da İspanya, Yunanistan, İtalya gibi ülkelerde üçüncü şahısların külçe altın satın almaları yasak. Türkiye’de ise, sadece kuyumcu firmalar, altın borsasından külçe altın satın alabiliyorlar. Üçüncü şahısların alımı söz konusu değil.
Dünyadaki altının sadece üçte biri ulusal bankaların rezervlerinde. Geri kalan ise, özel şahısların kasalarında ya da kuyumculuk sektöründe. Ancak, altından sadece kuyumculuk sektöründe yararlanılmıyor. Sarı maden, elektronik sanayiinden uzay çalışmalarına, tıp alanından dişçiliğe kadar çok geniş bir kullanım alanına sahip.
Fazla altın göz çıkarır.
Tarih, altın fazlasının ekonomiye verdiği zararların örnekleriyle dolu. Örneğin 16. yüzyılda, Amerika’nın keşfiyle birlikte, İspanyol fatihler Meksika ve Peru altınlarını Avrupa’ya taşıdılar. Bu yüklü miktarda altın, Avrupa’daki fiyatlarda gerçek anlamda bir devrim yarattı ve bütün ülkelerde malların fiyatları olağanüstü ölçüde arttı. Bir araştırmaya göre, o 50 yıllık dönem içinde Avrupa’da hayat koşulları tam 5-6 misli daha pahalılaştı. Aşırı altının ikinci yıkıcı etkisi, 18. yüzyılın ortalarında görüldü. Amerika (Nevada ve California) ve Güney Afrika’daki altın madenlerinin aşırı çalıştırılması, dünya altın rezervlerini katladı ve bunun sonucunda, yine birçok ülkede yüksek enflasyon yaşandı.
Altının Fendi Diğer Madenleri Yendi
Değişimlerde aracı değer olarak neden altın yerine başka bir değerli maden seçilmedi? Bunun en önemli nedeni, bu madenin asırlar boyunca çok çeşitli halklar tarafından sağlam ve güvenilir olarak görülmesi. Bir kere çok büyük rahatlıkla işlenebilen bir malzeme. Birkaç miligram altın ile metrelerce uzunluğunda ince tel üretilebiliyor. Altın, akıl almaz derecede ince malzemelerde kullanılabiliyor. Örneğin, metrenin binde biri olan 0,2 mikron kalınlığında işlenebiliyor. Altının bir başka özelliği ise, iyonik asit ve selenik asit dışında, diğer asitler tarafından etkilenmemesi. Oksijen ile tepkimeye girmeyen, yani paslanmayan altın, çıkarımı her ne kadar kolay değilse de, yeryüzünde yaygın olarak bulunan bir materyal. Öte yandan altın, ender olarak saf haliyle kullanılan bir madde. Çoğunlukla bakır, nikel ve çinko ile karıştırılıyor. Bir karışım içindeki saf altının oranı, binde olarak belirtiliyor. Örneğin binde 600 demek, yani karışımın onda birinin altın olması anlamına geliyor. En yaygın tanımlama, 750 ve 900. Bankaların rezervlerindeki altın külçelerinin üzerinde ise, 999 yazıyor. Yani pratikte en saf altın, işte bu bankalardaki külçe altınlar.
Altının Devleri
Güney Afrika altın üretiminde yarışı başta götürüyor. Hemen arkasından ABD geliyor. Dünya altın üretimi 11 ülkenin hakimiyeti altında; bunlardan sadece ikisi Avrupa ülkesi: Özbekistan ve Rusya. Günümüzde, Avrupa’nın tamamında, her yıl yaklaşık 25 ton altın üretiliyor. Bugün dünya üzerinde 50 ülke, her yıl 2500 ton altın üretiyor. Ancak, yeni geliştirilen düşük maliyetli teknolojilerle üretimin artırılacağı sanılıyor. Bu teknolojiler sayesinde, maliyetli olduğu gerekçesiyle Türkiye ile Yunanistan’da başlatılmayan altın arama çalışmalarının, yakın gelecekte hızlandırılacağı belirtiliyor.
Yıllık Altın Üretimleri
Güney Afrika - 475 ton
ABD - 365 ton
Latin Amerika - 335 ton
Avustralya - 335 ton
Kanada - 185 ton
Çin - 160 ton
Endonezya - 140 ton
Rusya - 125 ton
Özbekistan - 85 ton
Gana - 75 ton
Papua Yeni Gine - 60 ton
Amerikan Federal Bankası’nın mahzenlerinde yaklaşık 8 bin ton altın olduğu tahmin ediliyor. Peki bu değerli madenin tüm dünya bankalarındaki rezervleri ne kadar? 140 ülkenin rezervlerini koordine eden Uluslararası Para Fonu’nun rakamlarına göre bu miktar, yaklaşık 30 bin tonu aşıyor. Ancak, bu yanıltıcı bir istatistik. Çünkü, 30 bin tonluk dünya rezervi, dolaşım halindeki toplam altın miktarının sadece üçte birini oluşturuyor.
Altın, çağlar boyunca halkların ve devletlerin zenginliğini, geleceğini belirleyen maden. Eğer bu maden olmasaydı, kim Alaska için yerinden kımıldardı? Avustralya ve California bugünkü şöhretlerini büyük ölçüde altına borçlular. Ne var ki altın, iktisatçılar arasında da tartışmalar yaratıyor. Kimisi için altın rezervi ekonominin gidişatı konusunda ciddi bir referans. Kimisi için ise, bu maden artık bir ülkenin ekonomik ve mali gücünü belirlemiyor.
Altın, Antikçağ’dan bu yana para olarak kullanılıyor. Ama, günümüzde artık para değil, bir değer rezervi. Ülkelerin parasının değeri altın rezervlerine endekslenmiş durumda. Peki ama neden? Çünkü para, uluslararası spekülasyonlara karşı fazla duyarlı. Sonuçta bir ülkenin parasının değerine bakarak zenginliğini saptamak mümkün değil. Oysa, altın daha sabit bir değer. İşte bu nedenle, asırlardır uluslar zenginliklerini artırmak için altın rezervlerini genişletmeyi hedef aldılar. Tıpkı, bazı ailelerin ekonomik durumlarını daha sabit kılmak için altın biriktirmeleri gibi.
1944 yılında ABD’deki Bretton Woods kasabasında toplanan 44 ülkenin temsilcileri, savaştan sonra uluslararası değiş tokuşları daha düzenli kılmak için “god exchange stardard” denilen bir para sistemine geçtiler. Bu sistemin temel ilkesi şuydu: Her ulusal para, bir başka değerle değiştirilebilir, aynı zamanda altına da çevrilebilirdi. Bu değişimde referans para, Amerikan dolarıydı. Ve parite şöyle kurulmuştu. Bir ons altın, yani 29 gram altın 35 dolara eşitti. Kısacası, bir kişi, sabit bir kurdan elindeki doları serbestçe altına, altını da dolara çevirebiliyordu. Bu sistem 1971 yılında geçersiz hale geldi. Çünkü, Amerikan devlet başkanı Nixon, aynı yıl, doların altına çevrilebilmesine son verdi. O yıl Amerikan dış borçlar dengesi kırmızı alarm veriyordu ve dünyanın diğer yörelerinde çok miktarda altın hareket halindeydi.
Günümüzde altının değeri, belli başlı mali merkezlerde gün gün belirleniyor. Bu merkezlerden en önemlisi, Londra Altın Piyasası. Fiyat, sabahın 10.30′unda belirleniyor, gün boyunca küçük de olsa değişiklikler gösterdikten sonra, öğleden sonra 3′te sabitleniyor. Bu rakamın belirlenmesinde, dünyanın en güçlü 5 pazarının temsilcileri (Johnson Matthey, Mocatha and Goldsmith, Samuel Montagu, Rothshild ve Sharps Pixley) belirleyici rol oynuyorlar. Fiyatı, tüm dünyadaki altın alış ve satışları etkiliyor. Burada hemen belirtelim ki, serbest piyasa koşullarının yanı sıra başka değişkenler de fiyatın oluşmasında devreye girebiliyor. Örneğin, Güney Afrika Cumhuriyeti’ndeki madenlerde başlatılan bir grev, sarı madenin fiyatını ok gibi yükseltebiliyor.
Altın çok eskiden beri bilinmesine karşın, bir sanayi ürünü olarak üretilmesi 1800′lerin ortalarında gerçekleşiyor. Günümüzde, yılda yaklaşık 2.500 ton altın üretiliyor. En büyük altın üreticisi ülke, yılda ortalama 475 ton ile Güney Afrika Cumhuriyeti. Onu sırasıyla ABD, Latin Amerika, Avustralya, Kanada, Çin, Endonezya ve Rusya izliyor. Avrupa altın üretimi açısından fakir bir kıta. Yıllık ortalama altın üretimi 25 tonu geçmiyor. Avrupa’da İspanya, Yunanistan, İtalya gibi ülkelerde üçüncü şahısların külçe altın satın almaları yasak. Türkiye’de ise, sadece kuyumcu firmalar, altın borsasından külçe altın satın alabiliyorlar. Üçüncü şahısların alımı söz konusu değil.
Dünyadaki altının sadece üçte biri ulusal bankaların rezervlerinde. Geri kalan ise, özel şahısların kasalarında ya da kuyumculuk sektöründe. Ancak, altından sadece kuyumculuk sektöründe yararlanılmıyor. Sarı maden, elektronik sanayiinden uzay çalışmalarına, tıp alanından dişçiliğe kadar çok geniş bir kullanım alanına sahip.
Fazla altın göz çıkarır.
Tarih, altın fazlasının ekonomiye verdiği zararların örnekleriyle dolu. Örneğin 16. yüzyılda, Amerika’nın keşfiyle birlikte, İspanyol fatihler Meksika ve Peru altınlarını Avrupa’ya taşıdılar. Bu yüklü miktarda altın, Avrupa’daki fiyatlarda gerçek anlamda bir devrim yarattı ve bütün ülkelerde malların fiyatları olağanüstü ölçüde arttı. Bir araştırmaya göre, o 50 yıllık dönem içinde Avrupa’da hayat koşulları tam 5-6 misli daha pahalılaştı. Aşırı altının ikinci yıkıcı etkisi, 18. yüzyılın ortalarında görüldü. Amerika (Nevada ve California) ve Güney Afrika’daki altın madenlerinin aşırı çalıştırılması, dünya altın rezervlerini katladı ve bunun sonucunda, yine birçok ülkede yüksek enflasyon yaşandı.
Altının Fendi Diğer Madenleri Yendi
Değişimlerde aracı değer olarak neden altın yerine başka bir değerli maden seçilmedi? Bunun en önemli nedeni, bu madenin asırlar boyunca çok çeşitli halklar tarafından sağlam ve güvenilir olarak görülmesi. Bir kere çok büyük rahatlıkla işlenebilen bir malzeme. Birkaç miligram altın ile metrelerce uzunluğunda ince tel üretilebiliyor. Altın, akıl almaz derecede ince malzemelerde kullanılabiliyor. Örneğin, metrenin binde biri olan 0,2 mikron kalınlığında işlenebiliyor. Altının bir başka özelliği ise, iyonik asit ve selenik asit dışında, diğer asitler tarafından etkilenmemesi. Oksijen ile tepkimeye girmeyen, yani paslanmayan altın, çıkarımı her ne kadar kolay değilse de, yeryüzünde yaygın olarak bulunan bir materyal. Öte yandan altın, ender olarak saf haliyle kullanılan bir madde. Çoğunlukla bakır, nikel ve çinko ile karıştırılıyor. Bir karışım içindeki saf altının oranı, binde olarak belirtiliyor. Örneğin binde 600 demek, yani karışımın onda birinin altın olması anlamına geliyor. En yaygın tanımlama, 750 ve 900. Bankaların rezervlerindeki altın külçelerinin üzerinde ise, 999 yazıyor. Yani pratikte en saf altın, işte bu bankalardaki külçe altınlar.
Altının Devleri
Güney Afrika altın üretiminde yarışı başta götürüyor. Hemen arkasından ABD geliyor. Dünya altın üretimi 11 ülkenin hakimiyeti altında; bunlardan sadece ikisi Avrupa ülkesi: Özbekistan ve Rusya. Günümüzde, Avrupa’nın tamamında, her yıl yaklaşık 25 ton altın üretiliyor. Bugün dünya üzerinde 50 ülke, her yıl 2500 ton altın üretiyor. Ancak, yeni geliştirilen düşük maliyetli teknolojilerle üretimin artırılacağı sanılıyor. Bu teknolojiler sayesinde, maliyetli olduğu gerekçesiyle Türkiye ile Yunanistan’da başlatılmayan altın arama çalışmalarının, yakın gelecekte hızlandırılacağı belirtiliyor.
Yıllık Altın Üretimleri
Güney Afrika - 475 ton
ABD - 365 ton
Latin Amerika - 335 ton
Avustralya - 335 ton
Kanada - 185 ton
Çin - 160 ton
Endonezya - 140 ton
Rusya - 125 ton
Özbekistan - 85 ton
Gana - 75 ton
Papua Yeni Gine - 60 ton