ceylannur
Yeni Üyemiz
Düşün
Aklıyla, ruhuyla, kalbiyle ve düşüncesiyle cemiyetin bağrında boy atıp gelişmeye namzet genç adam! Hizaya gel ve düşün!
Üzerinde biriken asırlık tozlarını düşün. Ruhunu ve bedenini saran içtimai yaraları ve küfleri düşün!
Yıllardır ihmal ve iğfal edilişini, gönül ikliminin poyrazlara, tayfunlara hedef edilişini, karanlık düşüncelerin, şom ağızların, art niyetlilerin elinde kobay edilişini düşün!
Karşındaki şu büyük yangını, içindeki evladını düşün! Etrafındaki canhıraşane feryatları, mazlumane inleyişleri ve karamsarca sızlanışları düşün! Bütün bu hadiselerin platformunda sen, insanlık nimetinin ağırlığını düşün!
Yok, edilen ruhiyle ve yok eden güruhuyla binbir hezeyanın, helaket ve felaketin kol gezdiği şu cehennemi cemiyeti düşün!
Şu kupkuru toprağın bağrına bir yağmur damlası olmayı, tohumların çimlenip boy atmasını, ümitle, azimle ve inançla gelişmesini, yeniden sathı arza dal budak salmasını düşün!
Gül devrinin güllerini yetiştirecek bahçıvan olmayı, filizlere ve fidelere esecek “hazan rüzgârlarına” set olmayı düşün!
Gel! En yırtıcı hayvanın pençesinden daha keskin elinle, başını ensenden ayırıp iki diz kapağına yerleştir ve cemiyet sahnesinde oynayacağın rolünü düşün!
Gel! Seni, mücevherat dükkânının dellallığı gibi bir vazifenin beklediğini düşün! Asırlardır, harabe haline gelmiş, enkazı fareleri dahi barındıramayacak keyfiyette olan cemiyetinde ve ruhunda bolşevik baykuşlarının öttüğünü düşün!
Hak kervanının yol aldığını, her vadide binbir gedanın nida ettiğini, kutlular ordusunun menzile varmak için hareket ettiğini düşün! Bu kervanı kaçırmanın ebedi bir hayat ikramiyesi veren piyango biletini kaçırmak olduğunu düşün!
Genç Adam,
Asırlar ötesinden asırlar sonrasına ulaştırılan “Onlara selam olsun.” Müjdesini düşün! Bir de, bu muştu karşısında iki dizi üzerine doğrulup da “Ve aleykesselam. “ diyecek keyfiyette ve cephede olup olmadığını düşün!
Sen, düşünmekten daha büyük hasletinin olmadığını düşün!
Şu buz dağlarının, aysberglerin bir gün ılık nefeslere, Mesih soluklara, sıcak gönüllere dayanamayıp eridiğini düşün!
Tarlalarımızdan ayrık otlarının temizlendiğini düşün. Ruhumuzu ve cemiyetimizi saran kar kütlelerinin altından kar çiçeklerinin açtığını, etrafında ve atmosferindeki nahoş kokuların bertaraf olup her yanı misk-ü amberlerin saracağını düşün! Ve işte o zaman: “Ne yapayım ben acele ettim, kış ta geldim. Siz Cennetasa bir baharda geleceksiniz.’’ sözünün hakikatini düşün!
Bir yandan böyle bir bostan-ı cihan’ın bahçıvanı olma makamını ihraz ettiğini ve onun hoşnutluğuyla sermest olduğunu, diğer yandan da, böyle bir kutsi hizmetten nasibini alamamış kem talihli bir zavallı olabileceğini düşün!
Hala, o sihirli elin içimizde gezdiğini, istikbalimiz adına ümit vaat ettiğini düşün!
Düşün ki: “Bu dava hor, bu dava öksüz, bu dava büyük’’
Düşün ki: “Sen bir devsin, yükü ağırdır deyin.”
Zira: “Adet küçük, zaman çabuk, yol uzun”
Ve bütün bu “düşün”lerin verasında O’nun emrini ve O’nun rızasını düşün!
M. Bayram ÇELİK
Aklıyla, ruhuyla, kalbiyle ve düşüncesiyle cemiyetin bağrında boy atıp gelişmeye namzet genç adam! Hizaya gel ve düşün!
Üzerinde biriken asırlık tozlarını düşün. Ruhunu ve bedenini saran içtimai yaraları ve küfleri düşün!
Yıllardır ihmal ve iğfal edilişini, gönül ikliminin poyrazlara, tayfunlara hedef edilişini, karanlık düşüncelerin, şom ağızların, art niyetlilerin elinde kobay edilişini düşün!
Karşındaki şu büyük yangını, içindeki evladını düşün! Etrafındaki canhıraşane feryatları, mazlumane inleyişleri ve karamsarca sızlanışları düşün! Bütün bu hadiselerin platformunda sen, insanlık nimetinin ağırlığını düşün!
Yok, edilen ruhiyle ve yok eden güruhuyla binbir hezeyanın, helaket ve felaketin kol gezdiği şu cehennemi cemiyeti düşün!
Şu kupkuru toprağın bağrına bir yağmur damlası olmayı, tohumların çimlenip boy atmasını, ümitle, azimle ve inançla gelişmesini, yeniden sathı arza dal budak salmasını düşün!
Gül devrinin güllerini yetiştirecek bahçıvan olmayı, filizlere ve fidelere esecek “hazan rüzgârlarına” set olmayı düşün!
Gel! En yırtıcı hayvanın pençesinden daha keskin elinle, başını ensenden ayırıp iki diz kapağına yerleştir ve cemiyet sahnesinde oynayacağın rolünü düşün!
Gel! Seni, mücevherat dükkânının dellallığı gibi bir vazifenin beklediğini düşün! Asırlardır, harabe haline gelmiş, enkazı fareleri dahi barındıramayacak keyfiyette olan cemiyetinde ve ruhunda bolşevik baykuşlarının öttüğünü düşün!
Hak kervanının yol aldığını, her vadide binbir gedanın nida ettiğini, kutlular ordusunun menzile varmak için hareket ettiğini düşün! Bu kervanı kaçırmanın ebedi bir hayat ikramiyesi veren piyango biletini kaçırmak olduğunu düşün!
Genç Adam,
Asırlar ötesinden asırlar sonrasına ulaştırılan “Onlara selam olsun.” Müjdesini düşün! Bir de, bu muştu karşısında iki dizi üzerine doğrulup da “Ve aleykesselam. “ diyecek keyfiyette ve cephede olup olmadığını düşün!
Sen, düşünmekten daha büyük hasletinin olmadığını düşün!
Şu buz dağlarının, aysberglerin bir gün ılık nefeslere, Mesih soluklara, sıcak gönüllere dayanamayıp eridiğini düşün!
Tarlalarımızdan ayrık otlarının temizlendiğini düşün. Ruhumuzu ve cemiyetimizi saran kar kütlelerinin altından kar çiçeklerinin açtığını, etrafında ve atmosferindeki nahoş kokuların bertaraf olup her yanı misk-ü amberlerin saracağını düşün! Ve işte o zaman: “Ne yapayım ben acele ettim, kış ta geldim. Siz Cennetasa bir baharda geleceksiniz.’’ sözünün hakikatini düşün!
Bir yandan böyle bir bostan-ı cihan’ın bahçıvanı olma makamını ihraz ettiğini ve onun hoşnutluğuyla sermest olduğunu, diğer yandan da, böyle bir kutsi hizmetten nasibini alamamış kem talihli bir zavallı olabileceğini düşün!
Hala, o sihirli elin içimizde gezdiğini, istikbalimiz adına ümit vaat ettiğini düşün!
Düşün ki: “Bu dava hor, bu dava öksüz, bu dava büyük’’
Düşün ki: “Sen bir devsin, yükü ağırdır deyin.”
Zira: “Adet küçük, zaman çabuk, yol uzun”
Ve bütün bu “düşün”lerin verasında O’nun emrini ve O’nun rızasını düşün!
M. Bayram ÇELİK