EKONOMIK KRIZ NEDIR, ÖZELLIKLERI NELERDIR, NASIL GELISIR?
Yaklaşık bir buçuk yıldan beri ve son aylarda daha sık olarak, hep aynı sözcükleri duyuyoruz: Ekonomik kriz, resesyon, depresyon... Sebebi dünyayı saran, bu arada Türkiye’yi de sarsmakta olan küresel kriz. Gazeteler, TV programları, beyanatlar bununla ilgili haber ve yorumlardan geçilmiyor. Adı da konuldu şimdiden: 2007-2008 Küresel Krizi… Şimdiye kadar dünyada görülmüş en büyük kriz sayılan 1929 dünya bunalımı ile karşılaştırılıyor, hattâ şiddetiyle onu geride bırakacağı ileri sürülüyor. Ancak yapılan analiz ve yorumlar olup bitenin daha ziyade somut yönüyle ilgili…, teorik yönü ihmal ediliyor gibi geliyor bana. Bir olgu olarak ekonomik kriz nedir, özellikleri nedir, nasıl gelişir sorularının yanıtlarını bulacağımız yazılar az. Ben burada, belirttiğim boşluğu birazcık gidermeye çalışacak, 1929 krizi ve ondan öncekiler göz önüne alınarak oluşturulmuş teorik bilgilerden sistematik bir özet sunmaya çalışacaðım.
I) KRİZİN TANIMI VE ÖZELLİKLERİ
Ekonomik kriz söz konusu olduğunda, beraberinde iki terim daha kullanılır çoğunlukla: Resesyon ve depresyon. Krizi tanımlarken, bu kavramlara da açıklık getirmek zorundayız. Bir anlayışa göre resesyon (durgunluk) ekonomik faaliyetin yavaşlaması anlamına gelir. Daha önce erişilmiş bir konuma oranla bir büzülme, konjonktür düzeyinin alçalmasıdır; alçalma sığ ya da derin olabilir. Resesyon bazen “kriz”le eş anlamlı olarak da kullanılır. Daha modern başka bir anlayışa göre resesyon ekonomik faaliyetin zayıf şiddette ve kısa süreli olarak büzülüp kasılması demektir. Ancak bu ifadedeki nitelemeler görelidir. Eğer alçalma şiddetli ve uzayıcı nitelikte ise ve eğer çok daha vahim bir görünümde ise, o zaman kriz söz konusudur. Buna karşılık ekonomik faaliyet daha önce ulaşılmış olan düzeye nispetle oldukça uzun bir süre düşük bir düzeyde kalıyorsa, bu durum da depresyon olarak tanımlanmaktadır.
Literatürde “resesyon”un, “ekonominin iki çeyrek yıl üst üste küçülmesi” şeklinde bir tanımına daha rastlıyoruz. Bu tanımın, kriz teşhisinin tartışmasız ve kolay yapılması gibi bir faydası var.Bir kriz ekonomilerde daima bir refah döneminden sonra gelir. Başlıca özelliği, bir ekonomideki yükseliş hareketlerinin, yerini aniden iniş hareketlerine bırakmasıdır, fiyatların hızlı düşüşü, üretim ve gelirdeki daralmalar gibi. Bunlara işsizlik ve iflaslar eşlik eder, borsalar çöker.XVIII. yüzyılda krizler harp, mâli spekülasyon, kıtlık gibi istisnai olaylara bağlı olarak meydana geliyordu. XIX. yüzyıldan itibaren ise krizler kapitalist ekonomilere özgü olarak kendini göstermeye başladı. Dahası yalnızca tek bir sektörde ve belli bir bölgede değil, her yerde, yaygın bir şekilde ve 6-11 yıl gibi düzenli aralıklarla ortaya çıkıyorlardı.
Tarihte 1820 ile 1929 arasındaki dönemde dünya ekonomisini şiddetle sarsan 13 ekonomik kriz yaşanmıştır. Bu krizlerin ortaya çıktığı tarihler şunlardır:
-Ondokuzuncu yüzyılda 8 kriz: 1825, 1836-39, 1847, 1857, 1866, 1873, 1882-84, 1890-93.
-Yirminci yüzyılda (1929’a kadar) 5 kriz: 1900, 1907, 1913, 1920, 1929.ıktisatçılar bu saydığım krizlerin gözleminden, ekonomik krizin üç önemli özelliğini belirlemiştir.
-Kriz bir “aşırı-üretim” olgusudur,
-Kriz “genel”dir ya da genelleşebilir niteliktedir,
-Kriz “dönemsel”dir ya da en azından “geri-dönüşlü”dür,
Bunlara bir dördüncü özelliği ekleyebiliriz:
-Kriz kapitalist sistemin ayrılmaz bir parçasıdır.
A) Kriz Bir Aşırı-Üretim Olgusudur
Ekonomik kriz kendini iflasların hızlı artışıyla belli eder. Bu çöküşler önce bankacılık sektöründe ve borsalarda görülür. Modern anlamda bankalar ortaya çıktı çıkalı, krizlerin de eksik olmadığı görülür. Normal olarak emisyon kasalardaki paradan daha fazla ise, çıkarılan banknotlar, tüm topluma yayılan bir kuşku kaynaklı bir panik sırasında bir defada geri ödenemezler.
Derken, banka sektöründeki krize borsa krizi eklenir. Borsalar geleceğin öngörülmeye çalışıldığı yerlerdir. Kapitalizme özgü yeni teknikler sınırsız umutlar doğurur. Spekülasyon başını alıp gider (boom). Ancak birden, çok fazla ileri gidildiği fark edilir, bir korku başlar. Spekülasyonlar aşırı gerilmiş bir zemberek gibi boşanır, işte bu çöküş, çatırtı (krach) anıdır. Banka ve borsaların ardından, sıkıntı sistemin temeline, reel sektöre yayılır. Güçsüzleşen işyerleri, fabrikalar ve tesisler çalıştırdığı personeli işten çıkarır; bu da işsizlik demektir. Nitekim geçmişte ıngiltere’deki her krizin yüzde 30 istihdam kaybına sebep olduğu belirlenmiştir. Öte yandan işbaşında kalan işçilerin de ücretleri ve çalışma süreleri düşüşe geçer. Krizden bütün sanayiler, hattâ daha büyük bir otonomiden yararlanan tarım sektörü bile etkilenir. Sosyal ortam bozulur, hattâ bazen ayaklanma ortamı bile oluşabilir. Bu açıklamalardan anlıyoruz ki kriz ekonomideki sektörler arası karşılıklı bağımlılığın bir ürünüdür. Bundan dolayıdır ki ekonomik olan hiçbir şey, krizlerin etkilerinden uzak kalamaz. Eğer söz konusu “dayanışma” olmasaydı kriz çıktığı sektörle sınırlı kalırdı.Krizlerin “aşırı üretim” özelliği kriz mekanizması, reel açıdan incelendiğinde daha kolay anlaşılır. Bu hususu aşağıda, makalemin ikinci bölümünde sergileyeceğim.
B) Kriz Geneldir ya da Genelleşebilir Niteliktedir
Büyük krizler “genel”dir, şu anlamda ki bunlardan biri patlak verince, dünyanın hemen hemen bütün sanayileşmiş ekonomileri bundan etkilenir, az ya da çok sarsılır. Bu, uluslararası planda da var olan “karşılıklı bağımlılık” olgusunun bir sonucudur. Öte yandan, bütün büyük kapitalist ekonomilerde krizlerin kronolojik tablosu da hissedilir şekilde aynıdır. Nasıl bir ekonomi içinde krizi başlatan pilot bir sektör varsa, aynı şekilde krizin kendisinden başlayıp dünyaya yayıldığı “öncü” ülkeler de vardır. Bu ülkeler geçmişte ıngiltere, günümüzde ise Amerika Birleşik Devletleri’dir. Hele liberalizmin hemen her ülkeye dayatıldığı günümüzde bir krizin tek bir ülkeyle sınırlı kalması mümkün değildir.
C) Kriz “Dönemsel” ya da En Azından “Geri-Dönüşlü”dür
Krizler yalnız mekânda değil, zamanda da “genel”dir. Başka bir deyişle krizler zaman boyutunda oldukça düzenli aralıklarla tekrar tekrar ortaya çıkar. Biri diğerini izleyen iki kriz arasındaki fasıla, birbirine oldukça yakın limitler arasında değişmektedir: En az 6 yıl, en fazla 11 yıl… ıktisatçılar bu gözlemden, krizlerin dönemsellik özelliğine ulaşmıştır. Ancak bu tarz bir dönemsellik fikri kesinlik, düzenlilik anlamı içerir. Buna karşılık “geri-dönüşlülük” dönemsellik, ancak daha gevşek bir dönemsellik anlamı içerdiği gibi, matematik kesinlikte bir düzenlilikten uzaktır. Bu sebeple krizlerin, dönemsel (peryodik) değil, “geri-dönüşlü” olduğunu ifade etmek daha uygun olur.
D) Kriz Kapitalist Sistemin Temel Bir Özelliğidir
XIX. yüzyılın başında Avrupa’da kurulan ekonomik sistem, onu daha öncekilerden ayırt eden, dikkat çekici bir özelliğe sahipti: Zaman zaman bayağı şiddetli olan, ani kazâlara uğraması… Ve bu kazâlar yani krizler az çok düzenli bir geri dönüşlülükle meydana geliyordu. Öyle ki ekonomik krizlerin, kapitalist sistemin işleyişinin, hatta mevcudiyetinin ayrılmaz bir parçası olduğu herkesçe kabul edilir olmuştur. Gerçekten ekonomik krizler bütün anlamını sanayileşmeyle ve pazarların genişlemesiyle kazandı, öyle ki krizler kapitalist ülkelerin bir karakter özelliği haline gelmiştir.
II) EKONOMıK KRıZ NASIL GELışıR?
Yukarda vurguladım: Kapitalizm öncesinde de ekonomik krizler oluyordu. Ancak bunların ortak yanı üretim yetersizliğiydi. Kuraklık, sel ve benzeri nedenlerle üretim ihtiyacın altında gerçekleşir, bunun sonucunda da insanlar açlık ve sefalete mahkûm olurdu. Kapitalizmde ise aşırı üretim krizleri olmaktadır. Bunun temel sebebi kapitalist ekonomide mal talebinin hangi firmalara yöneleceğinin bilinmemesidir. Bu noktayı şöyle izah edebilirim: Her girişimci, yatırımını kâr etmek için yapar. Kâr ise ancak üretilen malın satılmasıyla elde edilir. Oysa piyasada aynı tür malı üreten birden çok girişimci vardır. Tüketicilerin o maldan ne kadar ihtiyacı olduğu tahmin edilebilse de, tahmin edilemeyen çok önemli bir faktör vardır: ınsanların bu ihtiyaçlarını hangi firma ya da firmaların mallarını alarak karşılayacakları... ışte bütün sorun da burada yatar: Ya planlanan ya da beklenen satış yapılamazsa? şöyle ki kapitalist ekonomide her firma ileriye dönük bir tahmin yaparak üretimini planlar. Tahminine göre bina kiralar, makine ve hammadde alır, işçi ile anlaşır vb. Üretimini gerçekleştirdikten sonra da satışa başlar. Ancak büyük risk de bu noktada sürece girer: Girişimcinin üretim planını yaptığı anla, malı üretip pazara sürdüğü an arasında geçen zamanda birçok şey değişmiş olabilir, firma sahibi bu yüzden tahmin ettiği satışı yapamaz hale gelebilir. ışte krizin başlangıcı da bu noktadır: Bir sektörün herhangi bir firmasında başlayan bir pazar sıkıntısı artarak, sonra çığ gibi büyüyerek önce o sektörü, ardından diğer sektörleri ve sonunda bütün ekonomiyi sarabilir. Hammadde alımını durduran, işçilerini işten çıkartan firma batarken, başkalarını da peşinden sürükleyip onları da batırır, bu sonuncular da başka firmaları… Sektörün önemi, batan firmanın ve diğerlerinin piyasadaki payları gibi faktörler krizin derinliğini, genişliğini ve uzunluğunu belirler. Görüldüğü gibi ürettiklerinin elinde kalması ve bu yüzden iflas etmesi kapitalist işletmelerin başta gelen kâbusudur. Bu sebeple kapitalistler "istikrar" talebini dillerinden hiç düşürmezler. Onlar için istikrar demek her şeyin aynen planladıkları gibi olması, böylece ürettiklerinin kârlı olarak satılabilmesi, birbirini izleyen iflaslar yaşanmaması demektir. Oysa piyasa ekonomisinde istikrar istisnai bir durumdur. Çünkü kapitalist sistemde denge hali bir istisnadır. Birbirinden bağımsız karar veren ve birbiriyle rekabet halinde olan bir sürü girişimcinin tamamının planlarının tutması, nerdeyse imkânsızdır. Kapitalist sistemin düzenli olarak kriz üretmesinin sebebi, işte budur. Hem kapitalist ekonomi kurallarını benimsemek, hem de bu krizlerden kurtulmak hiçbir zaman mümkün olmamıştır.Krizin sonuçlarını ise şöyle toparlayabiliriz: ıflas eden firmalar, batan bankalar, hurdaya dönüşen fabrikalar, depolarda çürüyen mallar…, insanlık için büyük kayıplar... Ancak yıkım bunlarla da kalmaz. ıflaslar işsizliği, işsizlik de yoksulluğu körükler. Sermaye ve zenginlik daha az sayıda kişinin elinde toplanırken, yoksulların sayısı artar. Bu olanlar da sosyal gerginlik ve çatışmaların önünü açar.
SONUÇ :
Yukarda verdiğimiz teorik bilgiler bugün dünya çapında yaşanan krize önemli ölçüde ışık tutmaktadır. Küresel krizin gelişiminde teorik kavram, etmen ve ilişkilerin birçoğuna rastlamaktayız.
Buna şu örnekleri vermek gerekirse ;
-2007/2008 krizi de geçmişte olduğu kapitalist ülkelerde ortaya çıkmıştır.
-2007/2008 krizi de önce bankacılık sektöründe ve borsalarda başlamıştır.
-Krizin sirayet sırası aynıdır: Önce banka sektörü, sonra borsalar, en sonra reel sektör.
-2007/2008 krizi de spekülasyonla bağlantılıdır: Kriz ABD’de spekülasyonun -tutsat kredilerinde- gemi azıya almasıyla ortaya çıkmıştır.
-Yine krizin başladığı bir pilot sektör vardır: ınşaat sektörü…
-Öncü ülke yine ABD’dir. Kriz tek bir ülke ile sınırlı kalmamıştır.
Ana özellikler itibariyle geçmişteki krizlerle günümüzün küresel krizi arasındaki benzerlikler fazla. Demek ki, geçen zaman içinde krizlerin tabiatında çok önemli değişiklikler olmamıştır.
Dünyadaki büyük ekonomik krizler:
1- 1878 Ekonomik Krizi (1878)
1878 ekonomik krizi üretim fazlası nedeniyle yaşanmış krizdir. 20 Eylül'den itibaren New York Menkul Kıymetler Borsası'nın faaliyetleri “Long Depression” olarak adlandırılmış ve 10 gün süreyle işleme kapatılmıştır. Kriz, genel itibariyle piyasadaki üreticilerin talebin zıttı bir şekilde üretimi büyütmesi ve ardından piyasadaki nakit sıkıntısının borsaya vurması şeklinde meydana gelmiştir. Zararına satışlar oluşmuş birçok şirket iflas etmiştir.
2- Büyük Buhran (1929)
Büyük Buhran ya da diğer adıyla Dünya Ekonomik Bunalımı ABD’de başlayıp etkisini tüm dünyaya gösteren küresel krizdir. Öncesindeki ticari odaklara göz atmak gerekirse New York Down Jones Borsası 1928 yılının başından 1929 yılı Ekim ayının başına kadar olan süreçte gittikçe yükselmiş ve yatırımcılarına yüksek kazanç sağlamıştır. Fakat 3 Ekim 1929 tarihine gelindiğinde ise birkaç şirketin hissesinde ekstrem düşüşler meydana gelmiştir. Bu düşüş sonrası 21 Ekim günü yabancı yatırımcıların kâğıtlarını ellerinden çıkarmalarıyla hızlanmış ve ardından 24 Ekim 1929 Perşembe günü borsa dibe vurmuştur. 1929 yılının fiyatlarıyla 4.2 milyar dolar yok olmuş ve 29 Ekim 1929 gününün fiyatlarına bakıldığında bir yıl öncesinin karının bile sıfırlandığı görülmüştür. Bu süre zarfında 3.000’den fazla banka batmış ve milyonlarca kişi işsiz kalmıştır. ABD'de başlayan buhran Avrupa'ya da yayılmış, Almanya'da Hitler çözüm olarak görülmüş ve başa gelen Hitler II. Dünya savaşını başlatmıştır.
3- Kara Pazartesi (1987)
Dünya borsalarının kısa bir zaman zarfında büyük değer kayıpları yaşaması sonucunda Kara Pazartesi Ekonomik Krizi yaşanmıştır. Düşüş Hong Kong borsasında başlamış ve saat farkının olmasıyla birlikte 1 hafta içerisinde tüm dünyada küresel bir etki yaratmıştır. Dünya ülkelerinin zararlarını kapatması 3 yıl almıştır. Kara Pazartesi, bir günde borsaların en çok değer yitirdiği gün olarak tarihe geçmiştir.
4- Asya Mali Krizi (1997)
Asya Mali Krizi, Temmuz 1997'de Tayland Borsasında başlayan ve Asya Kaplanları olarak bilinen birçok Doğu Asya ülkesini, para birimlerinin ve borsalarının çöküşüne kadar etkileyen ekonomik krizdir. Tayland Borsası çok iyi bir seviyede işlem görürken aniden birkaç şirket hissesindeki oynamalar 1994 Meksika Krizinden sonra temkinli davranan yatırımcılar tarafından fark edilmiş ve ani satışlar sonrası önce bölgesel sonra küresel bir kriz oluşmuştur.
5- Dünya Gıda Krizi (2007)
2007 ve 2008 yıllarında dünya çapındaki gıda fiyatlarındaki ekstem artışlar kısa bir süre sonra bir küresel krize dönüşmüş ve ekonomisi gelişen ülkelerin borsalarında negatif etki yaratmıştır. Krizin asıl nedeninin ise tarım ürünleri üreten ülkelerdeki kuraklıklar ve petrol fiyatlarındaki artışlar olduğu belirtilmektedir. Bu ekonomik ortamda üretici devletler stoklamaya gitmiş ve fiyatlar hızla yükselerek kriz meydana gelmiştir.
6- Türkiye Ekonomik Krizi (2001)
1999 Depremiyle birlikte ekonomisi iyice çöken ülkede 2001 yılında gerçekleştirilen Milli Güvenlik Toplantısında yaşanan tartışmanın ülke gündemine yansımasıyla piyasanın tepe taklak olduğu krizdir. Ekonomide beklenmedik ölçüde daralma meydana gelmiş ve 21 Şubat'ta bankalar arası para piyasasında gecelik faiz %6200'e kadar çıkmıştır. Yapılan bu örtülü devalüasyon (para birimindeki değer kaybı) ile Türk Lirasının değeri %40 civarında düşmüştür. Devletin borcu da 29 katrilyon TL artmıştır.
7- Küresel Ekonomik Kriz (2008-2012)
ABD’deki Mortgage sisteminin çökmesi ve piyasalarda bir anlık nakit kıtlığı neticesinde büyük parasal şirketler batmaya başlamış ve bunun zincirleme etki yapmasıyla birlikte bir anda Büyük Buhran’dan daha etkili bir kriz baş göstermiştir. 2008’e kadar olan süreçte ABD Dolarının değer kaybetmesi de etkili olmuştur. Tüm dünyaya sıçrayan bu kriz AB ülkelerini derinden etkilemiş ve İzlanda, İspanya, Portekiz, Yunanistan gibi ülkeler kriz çıkmazı içerisine girmiştir.
8- Yunan Ekonomik krizi (2011)
Yunan Ekonomik krizi; 2011 yılında başlayan ve günümüzde etkisi devam eden, dönemin Yunan hükümetinin aşırı kamu borçlanması ve bu borçları ödeyememesinden kaynaklanan ekonomik krizdir. Kriz çıktığında dönemin başbakanı Papandreu istifa etmiş ve yeni hükümet kurulmuştur. Takvimler 2014’ü gösterdiğinde ise borç sorununu ortadan kaldıracağını söyleyen aşırı sol yanlısı Syriza hareketi başa geçmiş ve başını Almanya’nın çektiği ülkelerle pazarlığa oturulmasına rağmen kriz henüz aşılamamıştır.
Yaklaşık bir buçuk yıldan beri ve son aylarda daha sık olarak, hep aynı sözcükleri duyuyoruz: Ekonomik kriz, resesyon, depresyon... Sebebi dünyayı saran, bu arada Türkiye’yi de sarsmakta olan küresel kriz. Gazeteler, TV programları, beyanatlar bununla ilgili haber ve yorumlardan geçilmiyor. Adı da konuldu şimdiden: 2007-2008 Küresel Krizi… Şimdiye kadar dünyada görülmüş en büyük kriz sayılan 1929 dünya bunalımı ile karşılaştırılıyor, hattâ şiddetiyle onu geride bırakacağı ileri sürülüyor. Ancak yapılan analiz ve yorumlar olup bitenin daha ziyade somut yönüyle ilgili…, teorik yönü ihmal ediliyor gibi geliyor bana. Bir olgu olarak ekonomik kriz nedir, özellikleri nedir, nasıl gelişir sorularının yanıtlarını bulacağımız yazılar az. Ben burada, belirttiğim boşluğu birazcık gidermeye çalışacak, 1929 krizi ve ondan öncekiler göz önüne alınarak oluşturulmuş teorik bilgilerden sistematik bir özet sunmaya çalışacaðım.
I) KRİZİN TANIMI VE ÖZELLİKLERİ
Ekonomik kriz söz konusu olduğunda, beraberinde iki terim daha kullanılır çoğunlukla: Resesyon ve depresyon. Krizi tanımlarken, bu kavramlara da açıklık getirmek zorundayız. Bir anlayışa göre resesyon (durgunluk) ekonomik faaliyetin yavaşlaması anlamına gelir. Daha önce erişilmiş bir konuma oranla bir büzülme, konjonktür düzeyinin alçalmasıdır; alçalma sığ ya da derin olabilir. Resesyon bazen “kriz”le eş anlamlı olarak da kullanılır. Daha modern başka bir anlayışa göre resesyon ekonomik faaliyetin zayıf şiddette ve kısa süreli olarak büzülüp kasılması demektir. Ancak bu ifadedeki nitelemeler görelidir. Eğer alçalma şiddetli ve uzayıcı nitelikte ise ve eğer çok daha vahim bir görünümde ise, o zaman kriz söz konusudur. Buna karşılık ekonomik faaliyet daha önce ulaşılmış olan düzeye nispetle oldukça uzun bir süre düşük bir düzeyde kalıyorsa, bu durum da depresyon olarak tanımlanmaktadır.
Literatürde “resesyon”un, “ekonominin iki çeyrek yıl üst üste küçülmesi” şeklinde bir tanımına daha rastlıyoruz. Bu tanımın, kriz teşhisinin tartışmasız ve kolay yapılması gibi bir faydası var.Bir kriz ekonomilerde daima bir refah döneminden sonra gelir. Başlıca özelliği, bir ekonomideki yükseliş hareketlerinin, yerini aniden iniş hareketlerine bırakmasıdır, fiyatların hızlı düşüşü, üretim ve gelirdeki daralmalar gibi. Bunlara işsizlik ve iflaslar eşlik eder, borsalar çöker.XVIII. yüzyılda krizler harp, mâli spekülasyon, kıtlık gibi istisnai olaylara bağlı olarak meydana geliyordu. XIX. yüzyıldan itibaren ise krizler kapitalist ekonomilere özgü olarak kendini göstermeye başladı. Dahası yalnızca tek bir sektörde ve belli bir bölgede değil, her yerde, yaygın bir şekilde ve 6-11 yıl gibi düzenli aralıklarla ortaya çıkıyorlardı.
Tarihte 1820 ile 1929 arasındaki dönemde dünya ekonomisini şiddetle sarsan 13 ekonomik kriz yaşanmıştır. Bu krizlerin ortaya çıktığı tarihler şunlardır:
-Ondokuzuncu yüzyılda 8 kriz: 1825, 1836-39, 1847, 1857, 1866, 1873, 1882-84, 1890-93.
-Yirminci yüzyılda (1929’a kadar) 5 kriz: 1900, 1907, 1913, 1920, 1929.ıktisatçılar bu saydığım krizlerin gözleminden, ekonomik krizin üç önemli özelliğini belirlemiştir.
-Kriz bir “aşırı-üretim” olgusudur,
-Kriz “genel”dir ya da genelleşebilir niteliktedir,
-Kriz “dönemsel”dir ya da en azından “geri-dönüşlü”dür,
Bunlara bir dördüncü özelliği ekleyebiliriz:
-Kriz kapitalist sistemin ayrılmaz bir parçasıdır.
A) Kriz Bir Aşırı-Üretim Olgusudur
Ekonomik kriz kendini iflasların hızlı artışıyla belli eder. Bu çöküşler önce bankacılık sektöründe ve borsalarda görülür. Modern anlamda bankalar ortaya çıktı çıkalı, krizlerin de eksik olmadığı görülür. Normal olarak emisyon kasalardaki paradan daha fazla ise, çıkarılan banknotlar, tüm topluma yayılan bir kuşku kaynaklı bir panik sırasında bir defada geri ödenemezler.
Derken, banka sektöründeki krize borsa krizi eklenir. Borsalar geleceğin öngörülmeye çalışıldığı yerlerdir. Kapitalizme özgü yeni teknikler sınırsız umutlar doğurur. Spekülasyon başını alıp gider (boom). Ancak birden, çok fazla ileri gidildiği fark edilir, bir korku başlar. Spekülasyonlar aşırı gerilmiş bir zemberek gibi boşanır, işte bu çöküş, çatırtı (krach) anıdır. Banka ve borsaların ardından, sıkıntı sistemin temeline, reel sektöre yayılır. Güçsüzleşen işyerleri, fabrikalar ve tesisler çalıştırdığı personeli işten çıkarır; bu da işsizlik demektir. Nitekim geçmişte ıngiltere’deki her krizin yüzde 30 istihdam kaybına sebep olduğu belirlenmiştir. Öte yandan işbaşında kalan işçilerin de ücretleri ve çalışma süreleri düşüşe geçer. Krizden bütün sanayiler, hattâ daha büyük bir otonomiden yararlanan tarım sektörü bile etkilenir. Sosyal ortam bozulur, hattâ bazen ayaklanma ortamı bile oluşabilir. Bu açıklamalardan anlıyoruz ki kriz ekonomideki sektörler arası karşılıklı bağımlılığın bir ürünüdür. Bundan dolayıdır ki ekonomik olan hiçbir şey, krizlerin etkilerinden uzak kalamaz. Eğer söz konusu “dayanışma” olmasaydı kriz çıktığı sektörle sınırlı kalırdı.Krizlerin “aşırı üretim” özelliği kriz mekanizması, reel açıdan incelendiğinde daha kolay anlaşılır. Bu hususu aşağıda, makalemin ikinci bölümünde sergileyeceğim.
B) Kriz Geneldir ya da Genelleşebilir Niteliktedir
Büyük krizler “genel”dir, şu anlamda ki bunlardan biri patlak verince, dünyanın hemen hemen bütün sanayileşmiş ekonomileri bundan etkilenir, az ya da çok sarsılır. Bu, uluslararası planda da var olan “karşılıklı bağımlılık” olgusunun bir sonucudur. Öte yandan, bütün büyük kapitalist ekonomilerde krizlerin kronolojik tablosu da hissedilir şekilde aynıdır. Nasıl bir ekonomi içinde krizi başlatan pilot bir sektör varsa, aynı şekilde krizin kendisinden başlayıp dünyaya yayıldığı “öncü” ülkeler de vardır. Bu ülkeler geçmişte ıngiltere, günümüzde ise Amerika Birleşik Devletleri’dir. Hele liberalizmin hemen her ülkeye dayatıldığı günümüzde bir krizin tek bir ülkeyle sınırlı kalması mümkün değildir.
C) Kriz “Dönemsel” ya da En Azından “Geri-Dönüşlü”dür
Krizler yalnız mekânda değil, zamanda da “genel”dir. Başka bir deyişle krizler zaman boyutunda oldukça düzenli aralıklarla tekrar tekrar ortaya çıkar. Biri diğerini izleyen iki kriz arasındaki fasıla, birbirine oldukça yakın limitler arasında değişmektedir: En az 6 yıl, en fazla 11 yıl… ıktisatçılar bu gözlemden, krizlerin dönemsellik özelliğine ulaşmıştır. Ancak bu tarz bir dönemsellik fikri kesinlik, düzenlilik anlamı içerir. Buna karşılık “geri-dönüşlülük” dönemsellik, ancak daha gevşek bir dönemsellik anlamı içerdiği gibi, matematik kesinlikte bir düzenlilikten uzaktır. Bu sebeple krizlerin, dönemsel (peryodik) değil, “geri-dönüşlü” olduğunu ifade etmek daha uygun olur.
D) Kriz Kapitalist Sistemin Temel Bir Özelliğidir
XIX. yüzyılın başında Avrupa’da kurulan ekonomik sistem, onu daha öncekilerden ayırt eden, dikkat çekici bir özelliğe sahipti: Zaman zaman bayağı şiddetli olan, ani kazâlara uğraması… Ve bu kazâlar yani krizler az çok düzenli bir geri dönüşlülükle meydana geliyordu. Öyle ki ekonomik krizlerin, kapitalist sistemin işleyişinin, hatta mevcudiyetinin ayrılmaz bir parçası olduğu herkesçe kabul edilir olmuştur. Gerçekten ekonomik krizler bütün anlamını sanayileşmeyle ve pazarların genişlemesiyle kazandı, öyle ki krizler kapitalist ülkelerin bir karakter özelliği haline gelmiştir.
II) EKONOMıK KRıZ NASIL GELışıR?
Yukarda vurguladım: Kapitalizm öncesinde de ekonomik krizler oluyordu. Ancak bunların ortak yanı üretim yetersizliğiydi. Kuraklık, sel ve benzeri nedenlerle üretim ihtiyacın altında gerçekleşir, bunun sonucunda da insanlar açlık ve sefalete mahkûm olurdu. Kapitalizmde ise aşırı üretim krizleri olmaktadır. Bunun temel sebebi kapitalist ekonomide mal talebinin hangi firmalara yöneleceğinin bilinmemesidir. Bu noktayı şöyle izah edebilirim: Her girişimci, yatırımını kâr etmek için yapar. Kâr ise ancak üretilen malın satılmasıyla elde edilir. Oysa piyasada aynı tür malı üreten birden çok girişimci vardır. Tüketicilerin o maldan ne kadar ihtiyacı olduğu tahmin edilebilse de, tahmin edilemeyen çok önemli bir faktör vardır: ınsanların bu ihtiyaçlarını hangi firma ya da firmaların mallarını alarak karşılayacakları... ışte bütün sorun da burada yatar: Ya planlanan ya da beklenen satış yapılamazsa? şöyle ki kapitalist ekonomide her firma ileriye dönük bir tahmin yaparak üretimini planlar. Tahminine göre bina kiralar, makine ve hammadde alır, işçi ile anlaşır vb. Üretimini gerçekleştirdikten sonra da satışa başlar. Ancak büyük risk de bu noktada sürece girer: Girişimcinin üretim planını yaptığı anla, malı üretip pazara sürdüğü an arasında geçen zamanda birçok şey değişmiş olabilir, firma sahibi bu yüzden tahmin ettiği satışı yapamaz hale gelebilir. ışte krizin başlangıcı da bu noktadır: Bir sektörün herhangi bir firmasında başlayan bir pazar sıkıntısı artarak, sonra çığ gibi büyüyerek önce o sektörü, ardından diğer sektörleri ve sonunda bütün ekonomiyi sarabilir. Hammadde alımını durduran, işçilerini işten çıkartan firma batarken, başkalarını da peşinden sürükleyip onları da batırır, bu sonuncular da başka firmaları… Sektörün önemi, batan firmanın ve diğerlerinin piyasadaki payları gibi faktörler krizin derinliğini, genişliğini ve uzunluğunu belirler. Görüldüğü gibi ürettiklerinin elinde kalması ve bu yüzden iflas etmesi kapitalist işletmelerin başta gelen kâbusudur. Bu sebeple kapitalistler "istikrar" talebini dillerinden hiç düşürmezler. Onlar için istikrar demek her şeyin aynen planladıkları gibi olması, böylece ürettiklerinin kârlı olarak satılabilmesi, birbirini izleyen iflaslar yaşanmaması demektir. Oysa piyasa ekonomisinde istikrar istisnai bir durumdur. Çünkü kapitalist sistemde denge hali bir istisnadır. Birbirinden bağımsız karar veren ve birbiriyle rekabet halinde olan bir sürü girişimcinin tamamının planlarının tutması, nerdeyse imkânsızdır. Kapitalist sistemin düzenli olarak kriz üretmesinin sebebi, işte budur. Hem kapitalist ekonomi kurallarını benimsemek, hem de bu krizlerden kurtulmak hiçbir zaman mümkün olmamıştır.Krizin sonuçlarını ise şöyle toparlayabiliriz: ıflas eden firmalar, batan bankalar, hurdaya dönüşen fabrikalar, depolarda çürüyen mallar…, insanlık için büyük kayıplar... Ancak yıkım bunlarla da kalmaz. ıflaslar işsizliği, işsizlik de yoksulluğu körükler. Sermaye ve zenginlik daha az sayıda kişinin elinde toplanırken, yoksulların sayısı artar. Bu olanlar da sosyal gerginlik ve çatışmaların önünü açar.
SONUÇ :
Yukarda verdiğimiz teorik bilgiler bugün dünya çapında yaşanan krize önemli ölçüde ışık tutmaktadır. Küresel krizin gelişiminde teorik kavram, etmen ve ilişkilerin birçoğuna rastlamaktayız.
Buna şu örnekleri vermek gerekirse ;
-2007/2008 krizi de geçmişte olduğu kapitalist ülkelerde ortaya çıkmıştır.
-2007/2008 krizi de önce bankacılık sektöründe ve borsalarda başlamıştır.
-Krizin sirayet sırası aynıdır: Önce banka sektörü, sonra borsalar, en sonra reel sektör.
-2007/2008 krizi de spekülasyonla bağlantılıdır: Kriz ABD’de spekülasyonun -tutsat kredilerinde- gemi azıya almasıyla ortaya çıkmıştır.
-Yine krizin başladığı bir pilot sektör vardır: ınşaat sektörü…
-Öncü ülke yine ABD’dir. Kriz tek bir ülke ile sınırlı kalmamıştır.
Ana özellikler itibariyle geçmişteki krizlerle günümüzün küresel krizi arasındaki benzerlikler fazla. Demek ki, geçen zaman içinde krizlerin tabiatında çok önemli değişiklikler olmamıştır.
Dünyadaki büyük ekonomik krizler:
1- 1878 Ekonomik Krizi (1878)
1878 ekonomik krizi üretim fazlası nedeniyle yaşanmış krizdir. 20 Eylül'den itibaren New York Menkul Kıymetler Borsası'nın faaliyetleri “Long Depression” olarak adlandırılmış ve 10 gün süreyle işleme kapatılmıştır. Kriz, genel itibariyle piyasadaki üreticilerin talebin zıttı bir şekilde üretimi büyütmesi ve ardından piyasadaki nakit sıkıntısının borsaya vurması şeklinde meydana gelmiştir. Zararına satışlar oluşmuş birçok şirket iflas etmiştir.
2- Büyük Buhran (1929)
Büyük Buhran ya da diğer adıyla Dünya Ekonomik Bunalımı ABD’de başlayıp etkisini tüm dünyaya gösteren küresel krizdir. Öncesindeki ticari odaklara göz atmak gerekirse New York Down Jones Borsası 1928 yılının başından 1929 yılı Ekim ayının başına kadar olan süreçte gittikçe yükselmiş ve yatırımcılarına yüksek kazanç sağlamıştır. Fakat 3 Ekim 1929 tarihine gelindiğinde ise birkaç şirketin hissesinde ekstrem düşüşler meydana gelmiştir. Bu düşüş sonrası 21 Ekim günü yabancı yatırımcıların kâğıtlarını ellerinden çıkarmalarıyla hızlanmış ve ardından 24 Ekim 1929 Perşembe günü borsa dibe vurmuştur. 1929 yılının fiyatlarıyla 4.2 milyar dolar yok olmuş ve 29 Ekim 1929 gününün fiyatlarına bakıldığında bir yıl öncesinin karının bile sıfırlandığı görülmüştür. Bu süre zarfında 3.000’den fazla banka batmış ve milyonlarca kişi işsiz kalmıştır. ABD'de başlayan buhran Avrupa'ya da yayılmış, Almanya'da Hitler çözüm olarak görülmüş ve başa gelen Hitler II. Dünya savaşını başlatmıştır.
3- Kara Pazartesi (1987)
Dünya borsalarının kısa bir zaman zarfında büyük değer kayıpları yaşaması sonucunda Kara Pazartesi Ekonomik Krizi yaşanmıştır. Düşüş Hong Kong borsasında başlamış ve saat farkının olmasıyla birlikte 1 hafta içerisinde tüm dünyada küresel bir etki yaratmıştır. Dünya ülkelerinin zararlarını kapatması 3 yıl almıştır. Kara Pazartesi, bir günde borsaların en çok değer yitirdiği gün olarak tarihe geçmiştir.
4- Asya Mali Krizi (1997)
Asya Mali Krizi, Temmuz 1997'de Tayland Borsasında başlayan ve Asya Kaplanları olarak bilinen birçok Doğu Asya ülkesini, para birimlerinin ve borsalarının çöküşüne kadar etkileyen ekonomik krizdir. Tayland Borsası çok iyi bir seviyede işlem görürken aniden birkaç şirket hissesindeki oynamalar 1994 Meksika Krizinden sonra temkinli davranan yatırımcılar tarafından fark edilmiş ve ani satışlar sonrası önce bölgesel sonra küresel bir kriz oluşmuştur.
5- Dünya Gıda Krizi (2007)
2007 ve 2008 yıllarında dünya çapındaki gıda fiyatlarındaki ekstem artışlar kısa bir süre sonra bir küresel krize dönüşmüş ve ekonomisi gelişen ülkelerin borsalarında negatif etki yaratmıştır. Krizin asıl nedeninin ise tarım ürünleri üreten ülkelerdeki kuraklıklar ve petrol fiyatlarındaki artışlar olduğu belirtilmektedir. Bu ekonomik ortamda üretici devletler stoklamaya gitmiş ve fiyatlar hızla yükselerek kriz meydana gelmiştir.
6- Türkiye Ekonomik Krizi (2001)
1999 Depremiyle birlikte ekonomisi iyice çöken ülkede 2001 yılında gerçekleştirilen Milli Güvenlik Toplantısında yaşanan tartışmanın ülke gündemine yansımasıyla piyasanın tepe taklak olduğu krizdir. Ekonomide beklenmedik ölçüde daralma meydana gelmiş ve 21 Şubat'ta bankalar arası para piyasasında gecelik faiz %6200'e kadar çıkmıştır. Yapılan bu örtülü devalüasyon (para birimindeki değer kaybı) ile Türk Lirasının değeri %40 civarında düşmüştür. Devletin borcu da 29 katrilyon TL artmıştır.
7- Küresel Ekonomik Kriz (2008-2012)
ABD’deki Mortgage sisteminin çökmesi ve piyasalarda bir anlık nakit kıtlığı neticesinde büyük parasal şirketler batmaya başlamış ve bunun zincirleme etki yapmasıyla birlikte bir anda Büyük Buhran’dan daha etkili bir kriz baş göstermiştir. 2008’e kadar olan süreçte ABD Dolarının değer kaybetmesi de etkili olmuştur. Tüm dünyaya sıçrayan bu kriz AB ülkelerini derinden etkilemiş ve İzlanda, İspanya, Portekiz, Yunanistan gibi ülkeler kriz çıkmazı içerisine girmiştir.
8- Yunan Ekonomik krizi (2011)
Yunan Ekonomik krizi; 2011 yılında başlayan ve günümüzde etkisi devam eden, dönemin Yunan hükümetinin aşırı kamu borçlanması ve bu borçları ödeyememesinden kaynaklanan ekonomik krizdir. Kriz çıktığında dönemin başbakanı Papandreu istifa etmiş ve yeni hükümet kurulmuştur. Takvimler 2014’ü gösterdiğinde ise borç sorununu ortadan kaldıracağını söyleyen aşırı sol yanlısı Syriza hareketi başa geçmiş ve başını Almanya’nın çektiği ülkelerle pazarlığa oturulmasına rağmen kriz henüz aşılamamıştır.