ceylannur
Yeni Üyemiz
EVLİLİKTE KADER-KISMET
Nisan 2011 67.SAYI
“Evlilik kader midir?” sorusu çok garip bir sorudur. Çünkü böyle bir soru, “ALLAH bu iki kişinin evleneceğini ezelde biliyor muydu?” demektir. Evliliğin kader olmaması için, ALLAH’ın evlenen iki kişiden habersiz olması gerekir. Bu ise ilmi her şeyi, her mekanı ve her zamanı kuşatan ALLAH (c.c) hakkında düşünülemez. ALLAH olmuş ve olacak her şeyi kemaliyle bilir. Bu ALLAH’ın “ilim” sıfatının bir gereğidir.
Evlenme çağına gelen kimi gençler ve aileleri, “ALLAH kimi yazdıysa o olur!” diyor ve evlenme hususunda ya ciddi girişimlerde bulunmuyorlar veya “Bunca araştırmaya rağmen, bir türlü istediğim insan tipiyle karşılaşamadım” diyerek kadere itiraz edebiliyorlar. Burada dikkate alınmayan husus, evliliğin de büyük çapta hür irade çerçevesinde olmasıdır. Evet, her şey yazılmıştır. Ama bu yazgı, bir emir ve zorlama tarzında değildir. “Olmuş ve olacak her şeyin Levh-i Mahfuz’da yazılması” demek olan kader ALLAH’ın ilim sıfatına bağlıdır. Yani “bilmek” ve “yazmak” zorlayıcı değildir. Diğer bir ifadeyle, ALLAH Teala hangi eşi seçeceğimizi bilip yazdığından dolayı seçmiyoruz; ALLAH onu seçeceğimizi bildiği için yazıyor! Onun için kader, ilim nevindendir. Yani nasıl olacaksa, öyle bilinmesidir.
Bu durum aynen astronomi alimlerinin seneler öncesinden, güneş ya da ay tutulmasının, dünyanın hangi bölgesinde, hangi gününde hangi saatinde ve dakikasında olacağını bilmelerine benzer. Cenab-ı Hak da ezeli ilmiyle, bizim irademizi kullanarak kiminle evleneceğimizi bilir ve yazar. O yazdığı için evlenmiyoruz, kiminle evleneceğimizi bildiği için ALLAH (c.c) yazıyor.
Kimi insanlar vardır ki, daha evliliklerinin ilk yıllarında boşanıyorlar, kimileri ilk altı ayında, kimileri ilk üç ayda… Hatta ilk günlerinde boşananlar bile var. Bundan başka, çok eşli olanlar olduğu gibi, eşlerini kaybettikten sonra, ikinci üçüncü evliliklerini yapanlar da var. Bütün bunların hepsi kulların iradeleriyle olan fiillerdir. Kul irade eder, fiiliyata geçtiği anda da ALLAH o işi yaratır. ALLAH kulunun bütün yapacaklarını bildiği için yazmıştır.
KISMET
Kısmet mevzuuna gelince… Kimi insanlar, kendi bahtlarını kısmetsiz görürler. Etrafındaki insanların bir şekilde (mutlu veya mutsuz) evlendikleri halde kendilerinin bir türlü evlenmemiş olmalarını, kısmetsizliklerine yorarlar. Bu durumun kimi zaman kendilerinden, kimi zaman da başkalarının tesiriyle meyadana geldiğini düşünürler.
Elbette her insan için takdir edilmiş bir kısmet vardır. Sonuçta insanın yiyeceği ekmek de bir kısmettir. Evlilik kısmetinde yanlış yorumlardan uzak durmalıdır. Bazı kimselerde yanlış bir “kısmet bağlama” anlayışı görülmektedir. Evhamlara kapılan bu kimseler hiç tereddüt etmeden, “Kızımızın ya da oğlumuzun kısmeti bir türlü çıkmıyor, çıkınca da bir bahaneyle iş bozuluyor Demek ki kısmetini bağlamışlar. Zaten falan ve filan komşulardan da şüphe ediyoruz” diye konuşabiliyorlar. Şu unutulmamalıdır ki, ALLAH hiçbir insana bir başkasının kısmetini bağlama imkan ve salahiyeti vermemiştir. Bu sebeple, kısmet bağlanması diye bir olay olamaz. Ama kısmet beklenmesi diye bir gerçek vardır.
Ancak evlenmek isteyen erkek veya kadınların kendilerine sormaları gereken bazı sorular vardır. Acaba evlenmek için gerekli sebepleri yerine getiriyorlar mı? Hani halk arasında bir söz vardır; “Ağlamayan bebeğe meme verilmez” diye… Evet, kimi zaman evlenmek isteyen insanlarda, kısmetsizlik gibi yorumlanan durumların pek çoğu, bireylerin evlilik isteklerini etrafındaki kişilere, büyüklere, akraba ve dostalara açmamaları, ya da bu konuda ciddiyetsizmiş gibi durmalarına bağlıdır. Örneğin, evlilik yaşı gelmiş ve hatta geçmek üzere olan bir bireyin, yanında evlilik sözü açıldığında, bu kişinin, “Aman sen de! Bekarlık sultanlıktır” gibi sözler sarfetmesi, veya bu tür konuların açıldığı her defasında, “Aslında ben evlenmek istemiyorum; şundan şundan dolayı…” gibi ifadeleri -her ne kadar samimi olmasa da- telaffuz etmesi, evlilik hususunda ona destek olmak isteyenlerin önüne set koymaktan başka bir şey değlildir. Bu tür tutum ve tavırlar içinde olan kimselere çevresindekiler de “Bu kişi ciddi değil! Ben mesuliyet almak istemem” düşüncesiyle yardımcı olmayacaklardır.
Bu sebeplerden ötürü, evlilik isteğinde bulunan hem erkeğin hem de kadının, yuvanın kurulması için gerekli olan şartların pek çoğunu yerine getirmeleri gerekir. İşi olmayan bir erkek bir an evvel kendine iş bulmalı, askerliğini devamlı tecil ettiriyorsa ve bu durum önünde bir engel olarak duruyorsa bir an önce askere gidip gelmeli, ahlaki ve örfi olarak yaşadığı ortamda kendisinden makbul olmayan davranışlar görülüyorsa ya bunları terk etmeli ya da ortama uyumlu hale getirmeli, evliliğe hazır bir birey olduğunu hissettirmelidir.
Dikkat edilmesi gereken bir diğer husus da, bireylerin evlenecekleri adaylarda görmek istedikleri özelliklerin bir araya getirilmesinin çok zor bir ihtimal olmasıdır. Yani aslında bizim kısmetsizlik gibi gördüğümüz evlenememezlilik durumunun çoğu zaman yegane sebebi, adayların karşıdaki adaydan beklentilerinin çok fazla olmasıdır; boyu şu kadar, şaçı şöyle, gözü böyle, işi-mesleği şu olsun, memleketi şurdan olsun, tahsil düzeyi en az şu kadar olmalı gibi… Denklik elbette önemlidir ancak görsel özelliklerin fani olduğu, asıl önemli olanın dini bütünlük ve ahlaki sorumluluk bilinci olduğunu bilmek gerekir. Dini ve ahlaki hasletlerin hiç umursanmadığı, sadece görsel güzelliklerin ön plana alındığı evliliklerin durumu düşünülmelidir.
İşte hem erkekte hem de kadında görülebilen bu seçicilik hastalığı, yaş ilerledikçe dozunu artırabilektedir. Sonuçta bu durum kişinin karşısına, “kısmetsizlik” dedikodusu olarak çıkabilmektedir. Hulasa hadis-i şeriflerde eş seçimine dikkat edilmesi tavsiye edilmektedir. Eş seçiminde kişinin iradesinin belirleyici olduğunu Peygamberimiz’in (s.a.v) eş seçiminde dikkatli davranılmasını tavsiye eden hadislerinden de anlıyoruz: “Kadınla şu dört şey için evlenilir: Malı, soyu, güzelliği ve dini. Sen, dindar olanı seç ki hayır bulasın.” (Buhari)
Hüseyin OKUR
Nisan 2011 67.SAYI
“Evlilik kader midir?” sorusu çok garip bir sorudur. Çünkü böyle bir soru, “ALLAH bu iki kişinin evleneceğini ezelde biliyor muydu?” demektir. Evliliğin kader olmaması için, ALLAH’ın evlenen iki kişiden habersiz olması gerekir. Bu ise ilmi her şeyi, her mekanı ve her zamanı kuşatan ALLAH (c.c) hakkında düşünülemez. ALLAH olmuş ve olacak her şeyi kemaliyle bilir. Bu ALLAH’ın “ilim” sıfatının bir gereğidir.
Evlenme çağına gelen kimi gençler ve aileleri, “ALLAH kimi yazdıysa o olur!” diyor ve evlenme hususunda ya ciddi girişimlerde bulunmuyorlar veya “Bunca araştırmaya rağmen, bir türlü istediğim insan tipiyle karşılaşamadım” diyerek kadere itiraz edebiliyorlar. Burada dikkate alınmayan husus, evliliğin de büyük çapta hür irade çerçevesinde olmasıdır. Evet, her şey yazılmıştır. Ama bu yazgı, bir emir ve zorlama tarzında değildir. “Olmuş ve olacak her şeyin Levh-i Mahfuz’da yazılması” demek olan kader ALLAH’ın ilim sıfatına bağlıdır. Yani “bilmek” ve “yazmak” zorlayıcı değildir. Diğer bir ifadeyle, ALLAH Teala hangi eşi seçeceğimizi bilip yazdığından dolayı seçmiyoruz; ALLAH onu seçeceğimizi bildiği için yazıyor! Onun için kader, ilim nevindendir. Yani nasıl olacaksa, öyle bilinmesidir.
Bu durum aynen astronomi alimlerinin seneler öncesinden, güneş ya da ay tutulmasının, dünyanın hangi bölgesinde, hangi gününde hangi saatinde ve dakikasında olacağını bilmelerine benzer. Cenab-ı Hak da ezeli ilmiyle, bizim irademizi kullanarak kiminle evleneceğimizi bilir ve yazar. O yazdığı için evlenmiyoruz, kiminle evleneceğimizi bildiği için ALLAH (c.c) yazıyor.
Kimi insanlar vardır ki, daha evliliklerinin ilk yıllarında boşanıyorlar, kimileri ilk altı ayında, kimileri ilk üç ayda… Hatta ilk günlerinde boşananlar bile var. Bundan başka, çok eşli olanlar olduğu gibi, eşlerini kaybettikten sonra, ikinci üçüncü evliliklerini yapanlar da var. Bütün bunların hepsi kulların iradeleriyle olan fiillerdir. Kul irade eder, fiiliyata geçtiği anda da ALLAH o işi yaratır. ALLAH kulunun bütün yapacaklarını bildiği için yazmıştır.
KISMET
Kısmet mevzuuna gelince… Kimi insanlar, kendi bahtlarını kısmetsiz görürler. Etrafındaki insanların bir şekilde (mutlu veya mutsuz) evlendikleri halde kendilerinin bir türlü evlenmemiş olmalarını, kısmetsizliklerine yorarlar. Bu durumun kimi zaman kendilerinden, kimi zaman da başkalarının tesiriyle meyadana geldiğini düşünürler.
Elbette her insan için takdir edilmiş bir kısmet vardır. Sonuçta insanın yiyeceği ekmek de bir kısmettir. Evlilik kısmetinde yanlış yorumlardan uzak durmalıdır. Bazı kimselerde yanlış bir “kısmet bağlama” anlayışı görülmektedir. Evhamlara kapılan bu kimseler hiç tereddüt etmeden, “Kızımızın ya da oğlumuzun kısmeti bir türlü çıkmıyor, çıkınca da bir bahaneyle iş bozuluyor Demek ki kısmetini bağlamışlar. Zaten falan ve filan komşulardan da şüphe ediyoruz” diye konuşabiliyorlar. Şu unutulmamalıdır ki, ALLAH hiçbir insana bir başkasının kısmetini bağlama imkan ve salahiyeti vermemiştir. Bu sebeple, kısmet bağlanması diye bir olay olamaz. Ama kısmet beklenmesi diye bir gerçek vardır.
Ancak evlenmek isteyen erkek veya kadınların kendilerine sormaları gereken bazı sorular vardır. Acaba evlenmek için gerekli sebepleri yerine getiriyorlar mı? Hani halk arasında bir söz vardır; “Ağlamayan bebeğe meme verilmez” diye… Evet, kimi zaman evlenmek isteyen insanlarda, kısmetsizlik gibi yorumlanan durumların pek çoğu, bireylerin evlilik isteklerini etrafındaki kişilere, büyüklere, akraba ve dostalara açmamaları, ya da bu konuda ciddiyetsizmiş gibi durmalarına bağlıdır. Örneğin, evlilik yaşı gelmiş ve hatta geçmek üzere olan bir bireyin, yanında evlilik sözü açıldığında, bu kişinin, “Aman sen de! Bekarlık sultanlıktır” gibi sözler sarfetmesi, veya bu tür konuların açıldığı her defasında, “Aslında ben evlenmek istemiyorum; şundan şundan dolayı…” gibi ifadeleri -her ne kadar samimi olmasa da- telaffuz etmesi, evlilik hususunda ona destek olmak isteyenlerin önüne set koymaktan başka bir şey değlildir. Bu tür tutum ve tavırlar içinde olan kimselere çevresindekiler de “Bu kişi ciddi değil! Ben mesuliyet almak istemem” düşüncesiyle yardımcı olmayacaklardır.
Bu sebeplerden ötürü, evlilik isteğinde bulunan hem erkeğin hem de kadının, yuvanın kurulması için gerekli olan şartların pek çoğunu yerine getirmeleri gerekir. İşi olmayan bir erkek bir an evvel kendine iş bulmalı, askerliğini devamlı tecil ettiriyorsa ve bu durum önünde bir engel olarak duruyorsa bir an önce askere gidip gelmeli, ahlaki ve örfi olarak yaşadığı ortamda kendisinden makbul olmayan davranışlar görülüyorsa ya bunları terk etmeli ya da ortama uyumlu hale getirmeli, evliliğe hazır bir birey olduğunu hissettirmelidir.
Dikkat edilmesi gereken bir diğer husus da, bireylerin evlenecekleri adaylarda görmek istedikleri özelliklerin bir araya getirilmesinin çok zor bir ihtimal olmasıdır. Yani aslında bizim kısmetsizlik gibi gördüğümüz evlenememezlilik durumunun çoğu zaman yegane sebebi, adayların karşıdaki adaydan beklentilerinin çok fazla olmasıdır; boyu şu kadar, şaçı şöyle, gözü böyle, işi-mesleği şu olsun, memleketi şurdan olsun, tahsil düzeyi en az şu kadar olmalı gibi… Denklik elbette önemlidir ancak görsel özelliklerin fani olduğu, asıl önemli olanın dini bütünlük ve ahlaki sorumluluk bilinci olduğunu bilmek gerekir. Dini ve ahlaki hasletlerin hiç umursanmadığı, sadece görsel güzelliklerin ön plana alındığı evliliklerin durumu düşünülmelidir.
İşte hem erkekte hem de kadında görülebilen bu seçicilik hastalığı, yaş ilerledikçe dozunu artırabilektedir. Sonuçta bu durum kişinin karşısına, “kısmetsizlik” dedikodusu olarak çıkabilmektedir. Hulasa hadis-i şeriflerde eş seçimine dikkat edilmesi tavsiye edilmektedir. Eş seçiminde kişinin iradesinin belirleyici olduğunu Peygamberimiz’in (s.a.v) eş seçiminde dikkatli davranılmasını tavsiye eden hadislerinden de anlıyoruz: “Kadınla şu dört şey için evlenilir: Malı, soyu, güzelliği ve dini. Sen, dindar olanı seç ki hayır bulasın.” (Buhari)
Hüseyin OKUR