FARZET Kİ ÖLDÜN….
Böyle bir başlık altında sizlerle tanışmama müsaade eden Allah’a sonsuz hamdediyorum. Şu an sizlerle aramda incecik bir cam parçası var. Bana göre siz, size göre de ben cam arkasındayım. Aramızda sadece 30-50 cm mesafe var sadece…
‘Zevkleri kursakta bırakan’ bir konu ile sizlere merhaba dememi nasıl karşılayacaksınız bilemiyorum ama şunun altına imza atabilirim;
‘ölümü hatırlamak ve ölümden dersler çıkarmak işlenecek herhangi bir günahın cazibesini minimuma çekmek demektir.’ Bu açıdan bakıldığında gerçekten de yerinde bir konu seçtiğimi söyleyebilirim.
Dünya hayatının bir tiyatro sahnesinden ibaret olduğunu, her güneş doğduğunda ‘gündüz’, ay çıktığında ise ‘gece sahnesi’ oynandığını ve rolü bitenlerin de sahneden ayrıldığına inanan bir Müslüman olarak size hayatın en gerçek yüzünü hatırlatmak istiyorum.
Başkaların ölümüne şahit olmak ya da başkalarının ölümünü düşünmek kısa vadeli bir nasihat etmiş oluyor. Ama insanın kendisinin ölümünü düşünmesi hayatının formatını değiştirir… Kalan ömrünün kıymete bindiğine ve boşa geçirecek bir saniyesinin bile olamayacağına yakini bir şekilde inanır…
Sizlere biçilen ömür kredinizin kalan bakiyesini daha güzel ve daha çok salih amellerle geçirmeniz için Allah’a dua ediyor ve sizi ölüm meleğiyle baş başa bırakıyorum.
Düşün ki hiç hesapta olmayan, hep ertelediğin ölüm; sana genç yaşta geldi… Eve haber saldılar; çocuğunuz hakkın rahmetine kavuştu… Evliyseniz; eşiniz, dul, çocuklarınız da yetim vasfını almış oldular…
Senin cesedin etrafa koku ve korku yaymaması için ölüler için adeta otel olan buz gibi bir mekâna için morga kaldırılacak… Ajandanda o günü o adreste geçireceğine dair en küçük bir not dahi yoktu oysaki… En az bir gece konaklayacağın morguna apar topar getirilirken itiraz dahi edemezsin…
Cesedine söz geçirmek ne mümkün! Sen morkta ölü hücrelerinin bozulmaması için beklerken birazdan sevdiklerin başına üşüşecekler… Sana ölümü yakıştıramayanlar ya da öldüğüne emin olmak isteyenler kefeninin başucunu açacaklar… Cesedinin soğuk yüzünü gören fenalık geçirecek…
Sen morgda bir kişilik yeri işgal ederken boyuna göre küçük yatağın (kabrin) çoktan hazırlanmış seni bekliyor… O geceyi tüyleri diken diken eden yerde geçirirken sıcacık yatağın korku salacak evdekilere… Rahmetlinin yatağıydı diyecekler… O odan korku salacak… Odan ve elbiselerin yeni bir kimlik kazanacak; ölü odası ve ölü elbiseleri… öğrenciyseniz eğer yardımcı ders kitaplarınız size yardımcı olamayacak…
Sen hala o soğuk yerdeyken cenazenin kılınacağı camii ve kılınacak namaz vakti belirlenmiş ve kısa bir zaman diliminde yakın çevrene bildirilmiştir… Cepten arayanlara şu ses ne güzel mesaj verirdi:
“Aradığınız kişiye ulaşılamıyor… Lütfen tekrar denemeyiniz. Ona artık ulaşamazsınız… O artık dünyalı değil… Lütfen numarasını silin…”
Numaran anında silinir… Telefonlardaki numaran da ölmüştür artık… Sen morgdayken ölüm ve ölümün konuşulacak evlerde… Ne kabare programları güldürür ne de savaş görüntüleri üzer… Gündemde sen varsın… ölümün var…
Şu konuşmalar çok işitildi:
- Acaba sıra kimde?- Senden sonra acaba kimin adı okunacak?- Daha dün görüşmüştüm!- Hala inanamıyorum!- Demek ki ölümün yaşı yok!- Bir gün biz de öleceğiz…
Ve sabah olur…
Dünyada bir gün bile kalmana razı olmazlar… İlk kez varlığın sıkıntı verir… Sen hala oracıktayken ğasilhane kapısına adın yazılır… Orası ne hamamdır ne de evindeki banyo… ömürde bir defa yıkanılan bir yerdir orası…
Buz tutmuş bedenin sıcak sular altında çözülürken tenine dokunanlara unutamayacakları bir ürperti verirsin… Ve ölümünden sonra ikinci durağın olan tahtadan yapılmış bir binek kapı önünde seni bekliyor… ömürde bir defa binilen tek binektir o… Ve iki üç kişinin yardımıyla cansız bedenin tabuta koyulurken kılını dahi kıpırtadamayacaksın…
Yine ömründe ilk ve son kez bineceğin bir araba sana özel kiralanmış… Bu ne düğün arabasıdır ne de lüks bir gösteri arabasıdır… Yolcusunun mevki ve makamını önemsemeyen, yaşına ve fiziğine aldırış etmeyen ve her insana aynı mesafede olan o yeşil araba kapı önünde seni bekliyor… Tüm insanlar bir olmuşlar seni insan ekili bahçeye bir fidan gibi ekmek istiyorlar adeta…
Doğduğunda başkaları tarafından yıkanıp kundaklandığın gibi ölünce de başkaları tarafından yıkanıp kefenlenmen ne kadar da benzerlik gösterir!
O yaşta başkaları tarafından giydirilip beyaz bir beze dürüm yapılman dünyaya veda etmenin çan sesleridir adeta…
Sana özel kiralanan araba konuğunu ağırlamış ve arabanın kontağı çalışmaya başlamıştır. öldüğüne şahitler edinmen ve senin için bir araya gelecek olan insanlarla helalleşmen için tanıdık bir adrese yola koyuluyorsun… Canlılar arasında kıvrıla kıvrıla ölüm dansı yaparak en azından Cuma kıldığın camiye geliyorsun… Daha doğusu getiriyorlar…
O kalabalıkta tek ölü sensin… Ve sana ölü muamelesi yapacaklar… çünkü sen ölmüşsün… Tüm gözleri üzerine çekiyorsun. Ama sen göremiyorsun… Sesleri işitiyor ama seslenemiyorsun… Yıllardır görmediğin sevdiklerin cenazene gelmiş; ama göremiyorsun… O daracık havasız yuvacıktan iki dakikalığına çıkıp;‘Arkadaşlar hakkınızı helal edin’ dahi diyemiyorsun… Yakınların tarafından alınan tabutun eller üstünde taşınıp musalla taşına adım adım yaklaştırılır… Kim bilir kaçıncı konuğunu ağırlayan o taş sana da ev sahipliği yapar…
Konuğunu namaz vakitlerinde ve kalabalık ortamda ağırlayan o taş da morg gibi bir ürperti verir… Ama ölen her insan en az yarım saat o ürpertiyi yaşatır…
Senin oradaki varlığın bir sünnet namazına vesile… Kılınan namazdan sonra; Rahmetliyi nasıl bilirdiniz? Sorusuna seni tanıyan da tanımayanda iyi bilirdik derler. İşlediğin günahları gözlerinin önüne getirdiğinde iyi ki de bilmiyorlar dersin…
***
ürperttiysem bana kızmayın! Bu, sizin dünya hayatına yeni bir bakış açısı yakalamanız ve atacağınız her adımın nelere mal olacağını önceden bilmeniz içindi… çünkü ölümü düşünmek az hata yapmanızı sağlar…
Zevkleri kursakta bırakan ölümü sıkça hatırlamanız duasıyla…..
FEYZULLAH BİRİŞİK
Böyle bir başlık altında sizlerle tanışmama müsaade eden Allah’a sonsuz hamdediyorum. Şu an sizlerle aramda incecik bir cam parçası var. Bana göre siz, size göre de ben cam arkasındayım. Aramızda sadece 30-50 cm mesafe var sadece…
‘Zevkleri kursakta bırakan’ bir konu ile sizlere merhaba dememi nasıl karşılayacaksınız bilemiyorum ama şunun altına imza atabilirim;
‘ölümü hatırlamak ve ölümden dersler çıkarmak işlenecek herhangi bir günahın cazibesini minimuma çekmek demektir.’ Bu açıdan bakıldığında gerçekten de yerinde bir konu seçtiğimi söyleyebilirim.
Dünya hayatının bir tiyatro sahnesinden ibaret olduğunu, her güneş doğduğunda ‘gündüz’, ay çıktığında ise ‘gece sahnesi’ oynandığını ve rolü bitenlerin de sahneden ayrıldığına inanan bir Müslüman olarak size hayatın en gerçek yüzünü hatırlatmak istiyorum.
Başkaların ölümüne şahit olmak ya da başkalarının ölümünü düşünmek kısa vadeli bir nasihat etmiş oluyor. Ama insanın kendisinin ölümünü düşünmesi hayatının formatını değiştirir… Kalan ömrünün kıymete bindiğine ve boşa geçirecek bir saniyesinin bile olamayacağına yakini bir şekilde inanır…
Sizlere biçilen ömür kredinizin kalan bakiyesini daha güzel ve daha çok salih amellerle geçirmeniz için Allah’a dua ediyor ve sizi ölüm meleğiyle baş başa bırakıyorum.
Düşün ki hiç hesapta olmayan, hep ertelediğin ölüm; sana genç yaşta geldi… Eve haber saldılar; çocuğunuz hakkın rahmetine kavuştu… Evliyseniz; eşiniz, dul, çocuklarınız da yetim vasfını almış oldular…
Senin cesedin etrafa koku ve korku yaymaması için ölüler için adeta otel olan buz gibi bir mekâna için morga kaldırılacak… Ajandanda o günü o adreste geçireceğine dair en küçük bir not dahi yoktu oysaki… En az bir gece konaklayacağın morguna apar topar getirilirken itiraz dahi edemezsin…
Cesedine söz geçirmek ne mümkün! Sen morkta ölü hücrelerinin bozulmaması için beklerken birazdan sevdiklerin başına üşüşecekler… Sana ölümü yakıştıramayanlar ya da öldüğüne emin olmak isteyenler kefeninin başucunu açacaklar… Cesedinin soğuk yüzünü gören fenalık geçirecek…
Sen morgda bir kişilik yeri işgal ederken boyuna göre küçük yatağın (kabrin) çoktan hazırlanmış seni bekliyor… O geceyi tüyleri diken diken eden yerde geçirirken sıcacık yatağın korku salacak evdekilere… Rahmetlinin yatağıydı diyecekler… O odan korku salacak… Odan ve elbiselerin yeni bir kimlik kazanacak; ölü odası ve ölü elbiseleri… öğrenciyseniz eğer yardımcı ders kitaplarınız size yardımcı olamayacak…
Sen hala o soğuk yerdeyken cenazenin kılınacağı camii ve kılınacak namaz vakti belirlenmiş ve kısa bir zaman diliminde yakın çevrene bildirilmiştir… Cepten arayanlara şu ses ne güzel mesaj verirdi:
“Aradığınız kişiye ulaşılamıyor… Lütfen tekrar denemeyiniz. Ona artık ulaşamazsınız… O artık dünyalı değil… Lütfen numarasını silin…”
Numaran anında silinir… Telefonlardaki numaran da ölmüştür artık… Sen morgdayken ölüm ve ölümün konuşulacak evlerde… Ne kabare programları güldürür ne de savaş görüntüleri üzer… Gündemde sen varsın… ölümün var…
Şu konuşmalar çok işitildi:
- Acaba sıra kimde?- Senden sonra acaba kimin adı okunacak?- Daha dün görüşmüştüm!- Hala inanamıyorum!- Demek ki ölümün yaşı yok!- Bir gün biz de öleceğiz…
Ve sabah olur…
Dünyada bir gün bile kalmana razı olmazlar… İlk kez varlığın sıkıntı verir… Sen hala oracıktayken ğasilhane kapısına adın yazılır… Orası ne hamamdır ne de evindeki banyo… ömürde bir defa yıkanılan bir yerdir orası…
Buz tutmuş bedenin sıcak sular altında çözülürken tenine dokunanlara unutamayacakları bir ürperti verirsin… Ve ölümünden sonra ikinci durağın olan tahtadan yapılmış bir binek kapı önünde seni bekliyor… ömürde bir defa binilen tek binektir o… Ve iki üç kişinin yardımıyla cansız bedenin tabuta koyulurken kılını dahi kıpırtadamayacaksın…
Yine ömründe ilk ve son kez bineceğin bir araba sana özel kiralanmış… Bu ne düğün arabasıdır ne de lüks bir gösteri arabasıdır… Yolcusunun mevki ve makamını önemsemeyen, yaşına ve fiziğine aldırış etmeyen ve her insana aynı mesafede olan o yeşil araba kapı önünde seni bekliyor… Tüm insanlar bir olmuşlar seni insan ekili bahçeye bir fidan gibi ekmek istiyorlar adeta…
Doğduğunda başkaları tarafından yıkanıp kundaklandığın gibi ölünce de başkaları tarafından yıkanıp kefenlenmen ne kadar da benzerlik gösterir!
O yaşta başkaları tarafından giydirilip beyaz bir beze dürüm yapılman dünyaya veda etmenin çan sesleridir adeta…
Sana özel kiralanan araba konuğunu ağırlamış ve arabanın kontağı çalışmaya başlamıştır. öldüğüne şahitler edinmen ve senin için bir araya gelecek olan insanlarla helalleşmen için tanıdık bir adrese yola koyuluyorsun… Canlılar arasında kıvrıla kıvrıla ölüm dansı yaparak en azından Cuma kıldığın camiye geliyorsun… Daha doğusu getiriyorlar…
O kalabalıkta tek ölü sensin… Ve sana ölü muamelesi yapacaklar… çünkü sen ölmüşsün… Tüm gözleri üzerine çekiyorsun. Ama sen göremiyorsun… Sesleri işitiyor ama seslenemiyorsun… Yıllardır görmediğin sevdiklerin cenazene gelmiş; ama göremiyorsun… O daracık havasız yuvacıktan iki dakikalığına çıkıp;‘Arkadaşlar hakkınızı helal edin’ dahi diyemiyorsun… Yakınların tarafından alınan tabutun eller üstünde taşınıp musalla taşına adım adım yaklaştırılır… Kim bilir kaçıncı konuğunu ağırlayan o taş sana da ev sahipliği yapar…
Konuğunu namaz vakitlerinde ve kalabalık ortamda ağırlayan o taş da morg gibi bir ürperti verir… Ama ölen her insan en az yarım saat o ürpertiyi yaşatır…
Senin oradaki varlığın bir sünnet namazına vesile… Kılınan namazdan sonra; Rahmetliyi nasıl bilirdiniz? Sorusuna seni tanıyan da tanımayanda iyi bilirdik derler. İşlediğin günahları gözlerinin önüne getirdiğinde iyi ki de bilmiyorlar dersin…
***
ürperttiysem bana kızmayın! Bu, sizin dünya hayatına yeni bir bakış açısı yakalamanız ve atacağınız her adımın nelere mal olacağını önceden bilmeniz içindi… çünkü ölümü düşünmek az hata yapmanızı sağlar…
Zevkleri kursakta bırakan ölümü sıkça hatırlamanız duasıyla…..
FEYZULLAH BİRİŞİK