Meal FETİH Sûresi Türkçe Okunuşu ve Meâli

BULUT

Aktif Üyemiz
Yönetici
FETİH SURESİ

FETİH Sûresi - 28.Ayet
FETİH Sûresi - 28.Ayet
Fetih Sûresi Hakkında

Fetih sûresi hicretin altıncı senesinde Resûlullah (s.a.s.) Hudeybiye’den Medine’ye dönüşü esnâsında Mekke ile Medine arasında nâzil olmuştur. Genel taksime göre Medine’de indiği kabul edilir. 29 âyettir. İsmini, Peygamberimiz (s.a.s.)’e büyük bir zafer olan Hudeybiye Mûsâlahasını müjdeleyen birinci âyetindeki فَتْحًا مُب۪ينًا (fethan mübînen) ifadesinden alır. Resmi tertîbe göre 48, iniş sırasına göre ise 109. suredir.

Fetih Sûresi Konusu

Sûre, hicretin altıncı senesinde müşriklerle imzalanan ve İslâm’ın dünya üzerinde kabul görüp yayılmasına zemin hazırlayan büyük bir zafer olma hususiyeti taşıyan Hudeybiye anlaşmasından bahsederek söze başlar. Her ne kadar başlangıçta bir kısım mü’minler işin ciddiyet ve ehemmiyetini kavramakta zorluk çekseler de neticede o, büyük bir başarı ve fetih olarak tecelli eder. Hudeybiye seferine katılıp, Mekke’ye elçi olarak gönderilen Hz. Osman’ın öldürüldüğü şayiası üzerine, eğer haber doğruysa kanlarının son damlasına kadar savaşacaklarına dair Efendimiz (s.a.s.)’e bey‘at eden ashâb-ı kirâm (r.a.) methedilir; bunların aslında Allah’a bey‘at ettikleri bildirilir. Bu mü’minlere çok parlak istikballer, zaferler ve ganimetler va‘dedilir. Diğer taraftan mal ve evlat engeline takılıp Hudeybiye seferine katılamayan münafıkların iç âlemlerinin karışıklığı, çarpık duyguları ve bunların söz ve fiillerine akseden menfi görüntüleri birer ibret tablosu halinde sergilenir. Her hâdiseye nasıl nefsânî pencereden baktıkları belgelenir. Son olarak Mekke fethinin müjdesi verilir ve bunun gerçekleşme planları öğretilir. Allah’ın dininin mutlaka galip geleceği bildirilirken, bu hak dini dünyaya galip kılacak olan ve sahâbe neslinde örneklenen kamil mü’minlerin, örnek İslâm cemaatinin başlıca vasıfları beyân edilir.

Fetih Sûresi Nuzül

Hicretten sonra gelen âyetler ve sûreler, başka bir yerde vahyedilse bile Medine’de gelmiş sayıldığı için Fetih sûresi de hicretin 6. yılında, Hudeybiye Antlaşması’ndan sonra, bir gece Mekke yakınlarında, Cum‘a sûresinden sonra, Mâide’den önce nâzil olduğu halde Medine’de gelen sûreler listesinde yerini almıştır. Güvenilir kaynaklarda bulunan şu rivayet, sûrenin inişiyle ilgili önemli bilgiler vermektedir: Hz. Peygamber bir seferinde (Müslim’deki bir rivayete göre Hudeybiye dönüşünde; “Cihâd”, 97) gece yürürken yanında bulunan Hz. Ömer kendisine bir soru yöneltir; üç kere tekrarladığı halde cevap alamayınca üzüntü ve endişe içinde yanından uzaklaşır. Kendisi hakkında bir âyet gelmesinden korkar. Biraz sonra ona Hz. Peygamber’in kendisini çağırdığı duyurulur. Yanına gelince Peygamber efendimiz Ömer’e, yeni geldiğini bildirdiği Fetih sûresinin ilk âyetlerini okur (Buhârî, “Tefsîr”, 48/1). Daha detaylı ve sahih olan rivayetlere göre bu olay, Hudeybiye seferinden dönerken değil, Hudeybiye’de savaşmak yerine, ilk bakışta müslümanların aleyhinde gibi gözüken şartlarla sulha karar verildiğinde meydana gelmiştir. Hz. Ömer oldukça heyecanlı ve sert bir üslûpla Peygamberimiz’e birkaç kere, “müslümanlar haklı, onlar haksız oldukları halde neden bu aşağılayıcı barışın yapıldığını” sormuş, “Ben Allah’ın elçisiyim, O, elçisini mahcup etmeyecektir” cümlesinden başka cevap alamamıştı. Bir müddet sonra Peygamber efendimiz Ömer’i çağırdı ve kendisine hem sulhun bir fetih olduğunu açıkladı hem de yeni gelmiş olan Fetih sûresinden bir miktar okudu (Buhârî, “Tefsîr”, 48/5; Müslim, “Cihâd”, 94). Buna göre Müslim’deki diğer rivayette geçen “Hudeybiye’den dönerken” kaydını, “barış yapmaya ve umre yapmadan dönmeye karar verilince” şeklinde anlamak, râvinin bunu kastettiğini söylemek gerekecektir.

Fetih Sûresi Fazileti

Fetih sûresinin değeri ve özelliği hakkında Hz. Peygamber şu açıklamayı yapmıştır: “Bu gece bana, üzerine güneşin doğduğu her şeyden daha değerli ve güzel bir sûre gönderildi”; Peygamberimiz bunu söyledikten sonra Fetih sûresini okumuşlardır (Buhârî, “Tefsîr”, 48/1).

FETİH SURESİ TÜRKÇE OKUNUŞU VE MEALİ

Bismillâhirrahmânirrahîm

48/FETİH-1: İnnâ fetahnâ leke fethan mubînâ(mubînen).
Muhakkak ki Biz, sana apaçık bir fetih verdik.


48/FETİH-2: Li yagfire lekallâhu mâ tekaddeme min zenbike ve mâ teahhare ve yutimme ni’metehu aleyke ve yehdiyeke sırâtan mustekîmâ(mustekîmen).
Allah, senin geçmiş ve gelecek günahlarını mağfiret etsin ve sana ni'metini tamamlasın ve seni Sıratı Mustakîm'e ulaştırsın diye.


48/FETİH-3: Ve yansurekallâhu nasran azîzâ(azîzen).
Ve Allah, sana azîz bir zaferle yardım etsin.


48/FETİH-4: Huvellezî enzeles sekînete fî kulûbil mu’minîne li yezdâdû îmânen mea îmânihim, ve lillâhi cunûdus semâvâti vel ard(ardı), ve kânallâhu alîmen hakîmâ(hakîmen).
Mü'minlerin kalplerine, îmânlarını îmân ile artırsınlar diye sekîneti indiren, O'dur. Göklerin ve yerin orduları Allah'ındır. Ve Allah; Alîm'dir, Hakîm'dir.


48/FETİH-5: Li yudhilel mu’minîne vel mu’minâti cennâtin tecrî min tahtihel enhâru hâlidîne fîhâ ve yukeffire anhum seyyiâtihim, ve kâne zâlike indallâhi fevzen azîmâ(azîmen).
Mü'min kadın ve erkekleri orada ebedî kalmak üzere altından nehirler akan cennetlere koysun ve onların günahlarını örtsün diye. İşte bu, Allah'ın indinde fevz-ül azîmdir.


48/FETİH-6: Ve yuazzibel munâfikîne vel munâfikâti vel muşrikîne vel muşrikâtiz zânnîne billâhi zannes sev’i aleyhim dâiretus sev’i, ve gadiballâhu aleyhim ve leanehum ve eadde lehum cehennem(cehenneme), ve sâet masîrâ(masîren).
Ve münafık erkek ve kadınlara, müşrik erkek ve kadınlara azap etsin. Onlar ki, Allah'a kötü zan ile zanda bulundular. Kötü (zanları) onların üzerine dönsün. Ve Allah, onlara gazaplandı ve onları lânetledi. Ve onlar için cehennemi hazırladı, ne kötü varış yeri.


48/FETİH-7: Ve lillâhi cunûdus semâvâti vel ard(ardı), ve kânallâhu azîzen hakîmâ(hakîmen).
Ve göklerin ve yerin orduları Allah'ındır. Ve Allah; Azîz'dir, Hakîm'dir.


48/FETİH-8: İnnâ erselnâke şâhiden ve mubeşşiren ve nezîrâ(nezîren).
Muhakkak ki Biz, seni şahit, müjdeleyen ve uyarıcı olarak gönderdik.


48/FETİH-9: Li tu’minû billâhi ve resûlihî ve tuazzirûhu ve tuvakkırûh(tuvakkırûhu), ve tusebbihûhu bukreten ve asîlâ(asîlen).
Allah ve O'nun Resûl'üne îmân edin, O'nu saygıyla yüceltin ve sabah akşam O'nu tesbih edin diye.


48/FETİH-10: İnnellezîne yubâyiûneke innemâ yubâyiûnallâh(yubâyiûnallâhe), yedullâhi fevka eydîhim, fe men nekese fe innemâ yenkusu alâ nefsih(nefsihî), ve men evfâ bi mâ âhede aleyhullâhe fe se yu’tîhi ecren azîmâ(azîmen).
Muhakkak ki onlar, sana tâbî oldukları zaman Allah'a tâbî olurlar. Onların ellerinin üzerinde (Allah senin bütün vücudunda tecelli ettiği için ellerinde de tecelli etmiş olduğundan) Allah'ın eli vardır. Bundan sonra kim (ahdini) bozarsa, o taktirde sadece kendi nefsi aleyhine bozar (Allah'a verdiği yeminleri, ahdleri yerine getirmediği için derecesini nakısa düşürür). Ve kim de Allah'a olan ahdlerine vefa ederse (yeminini, misakini ve ahdini yerine getirirse), o zaman ona en büyük mükâfat (ecir) verilecektir (cennet saadetine ve dünya saadetine erdirilecektir).
 

BULUT

Aktif Üyemiz
Yönetici
48/FETİH-11: Se yekûlu lekel muhallefûne minel a’râbi şegaletnâ emvâlunâ ve ehlûnâ festagfir lenâ, yekûlûne bi elsinetihim mâ leyse fî kulûbihim, kul fe men yemliku lekum minallâhi şey’en in erâde bikum darren ev erâde bikum nef’â(nef’en), bel kânallâhu bi mâ ta’melûne habîrâ(habîren).
Araplardan muhallefunlar (geride kalanlar), sana: “Mallarımız ve ailelerimiz bizi meşgul etti. Artık bizim için mağfiret dile.” diyecekler. Onlar, kalplerinde olmayanı dilleri ile söylüyorlar. De ki: “Eğer Allah, size bir zarar veya fayda dilerse, bu taktirde sizin için Allah'tan (gelen) bir şeye kim mani olabilir (fayda veya zararı önleyebilir)? Hayır (öyle değil), Allah yaptığınız şeylerden haberdardır.”


48/FETİH-12: Bel zanentum en len yenkaliber resûlu vel mû’minûne ilâ ehlîhim ebeden ve zuyyine zâlike fî kulûbikum ve zanentum zannes sev’i ve kuntum kavmen bûrâ(bûren).
Hayır, siz Resûl ve mü'minlerin, ailelerine ebediyen asla dönmeyeceklerini zannettiniz. Ve bu (zan), kalplerinizde süslendi. Kötü bir zanla zanda bulundunuz. Ve siz helâka müstahak bir kavim oldunuz.


48/FETİH-13: Ve men lem yû’min billâhi ve resûlihî fe innâ a’tednâ lil kâfirîne saîrâ(saîren).
Ve kim Allah ve O'nun Resûl'üne îmân etmezse işte o zaman, muhakkak ki Biz, kâfirler için alevli ateş (cehennemi) hazırladık.


48/FETİH-14: Ve lillâhi mulkus semâvâti vel ard(ardı), yagfiru li men yeşâu ve yuazzibu men yeşâu, ve kânallahu gafûren rahîmâ(rahîmen).
Ve göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır. Dilediğini mağfiret eder ve dilediğine azap eder. Ve Allah; Gafur'dur, Rahîm'dir.


48/FETİH-15: Se yekûlul muhallefûne izentalaktum ilâ megânime li te’huzûhâ zerûnâ nettebi’kum, yurîdûne en yubeddilû kelâmallâh(kelâmallâhi), kul len tettebiûnâ kezâlikum kâlallâhu min kabl(kablu), fe se yekûlûne bel tahsudûnenâ, bel kânû lâ yefkahûne illâ kalîlâ(kalîlen).
(Savaştan) geri kalanlar, ganimetlerin (bulunduğu yere) onları almak için gittiğiniz zaman: “Bizi bırakın (bize izin verin), size tâbî olalım.” diyecekler. (Onlar) Allah'ın kelâmını değiştirmek istiyorlar. (Onlara) de ki: “Siz asla bize tâbî olamazsınız. Allahû Tealâ daha önce böyle buyurdu.” O zaman (onlar da): “Hayır, siz bize haset ediyorsunuz (bizi kıskanıyorsunuz).” diyecekler. Hayır, onlar pek azı hariç, fıkıh (idrak) edemiyorlar (anlayamıyorlar).


48/FETİH-16: Kul lil muhallefîne minel a’râbi setud’avne ilâ kavmin ulî be’sin şedîdin tukâtilûnehum ev yuslimûn(yuslimûne), fe in tutîû yû’tikumullâhu ecren hasenâ(hasenen), ve in tetevellev kemâ tevelleytum min kablu yuazzibkum azâben elîmâ(elîmen).
Bedevî Araplar'dan (savaştan) geride kalanlara de ki: “Şiddetli (kuvvetli) çarpışan bir kavime karşı (savaşmaya) çağrılacaksınız. Ya onları öldürürsünüz ya da onlar teslim olurlar. Bundan sonra eğer (Allah'a) itaat ederseniz, Allah size ahsen ecir verir. Ve eğer daha önce döndüğünüz gibi dönerseniz, size elîm bir azapla azap eder.”


48/FETİH-17: Leyse alel a’mâ haracun ve lâ alel a’reci haracun ve lâ alel marîdı harac(haracun), ve men yutııllahe ve resûlehu yudhılhu cennâtin tecrî min tahtihel enhâr(enhâru), ve men yetevelle yuazzibhu azâben elîmâ(elîmen).
Âmâlara, topallara ve hastalara bir güçlük (vebal) yoktur. Kim Allah'a ve O'nun Resûl'üne itaat ederse, altından nehirler akan cennetlere koyar. Ve kim (yüz çevirir) dönerse, ona elîm azapla azap eder.


48/FETİH-18: Lekad radiyallâhu anil mu’minîne iz yubâyiûneke tahteş şecereti fe alime mâ fî kulûbihim fe enzeles sekînete aleyhim ve esâbehum fethan karîbâ(karîben).
Andolsun ki, o ağacın altında sana tâbî oldukları zaman Allah, mü'minlerden razı oldu. Ve onların kalplerinde olanı biliyordu. Böylece onların üzerine sekînet indirdi. Ve onlara yakın bir fetih nasip etti.


48/FETİH-19: Ve megânime kesîreten ye’huzûnehâ, ve kânallâhu azîzen hakîmâ(hakîmen).
Ve pekçok da ganimet vardır. Onları alırlar. Ve Allah; Azîz'dir, Hakîm'dir.


48/FETİH-20: Vaadekumullâhu megânime kesîreten te’huzûnehâ fe accele lekum hâzihî ve keffe eydiyen nâsi ankum, ve li tekûne âyeten lil mu’minîne ve yehdiyekum sırâtan mustekîmâ(mustekîmen).
Allah size, alacağınız pekçok ganimet vaadetti. Böylece bu (konuda) sizin için acele etti. Ve insanların ellerini sizden çekti. Ve mü'minlere âyet olsun ve sizi Sıratı Mustakîm'e ulaştırsın diye.
 

BULUT

Aktif Üyemiz
Yönetici
48/FETİH-21: Ve uhrâ lem takdirû aleyhâ kad ehâtallâhu bihâ, ve kânallâhu alâ kulli şey’in kadîrâ(kadîren).
Ve henüz ulaşamadığınız, Allah'ın kuşatmış olduğu diğer (ganimetler) var. Ve Allah, herşeye kaadirdir.


48/FETİH-22: Ve lev kâtelekumullezîne keferû le vellevûl edbâre summe lâ yecidûne velîyyen ve lâ nasîrâ(nasîren).
Ve eğer kâfirler sizinle savaşsaydılar, mutlaka arkalarını dönerlerdi (kaçarlardı). Sonra bir dost ve bir yardımcı da bulamazlardı.


48/FETİH-23: Sunnetellâhilletî kad halet min kabl(kablu), ve len tecide li sunnetillâhi tebdîlâ(tebdîlen).
Daha önceden beri devam eden, Allah'ın sünneti budur. Ve Allah'ın sünnetinde bir değişiklik bulamazsın.


48/FETİH-24: Ve huvellezî keffe eydiyehum ankum ve eydiyekum anhum bi batni mekkete min ba’di en azferekum aleyhim ve kânallâhu bi mâ ta’melûne basîrâ(basîran).
Ve sizi, Mekke'nin ortasında onlara karşı muzaffer kıldıktan sonra, onların ellerini sizden ve sizin ellerinizi onlardan çeken O'dur. Ve Allah, yaptıklarınızı görendir.


48/FETİH-25: Humullezîne keferû ve saddûkum anil mescidil harâmi vel hedye ma’kûfen en yebluga mahıllehu, ve lev lâ ricâlun mu’minûne ve nisâun mû’minâtun lem ta’lemûhum en tetaûhum fe tusîbekum minhum maarratun bi gayri ilm(ilmin), li yudhılallâhu fî rahmetihî men yeşâu, lev tezeyyelû le azzebnellezîne keferû minhum azâben elîmâ(elîmen).
Onlar ki kâfirdirler. Ve sizi Mescid-i Haram'dan ve bekletilen kurbanları (kesim) mahalline ulaşmaktan men ettiler. Eğer kendilerini henüz tanımadığınız (bilmeden) helâk edeceğiniz mü'min erkekler ve mü'min kadınlar bulunmasaydı, bu yüzden bilmeksizin (haberiniz olmadan), onlardan size bir sıkıntı isabet edecek olmasaydı (Allah, savaşmanıza müsaade ederdi). (Allah'ın savaşa müsaade etmemesi) Allah'ın dilediğini rahmetine dahil etmesi içindir. Eğer (mü'minler) ayrılmış olsalardı, onlardan kâfir olanları mutlaka elîm azapla azaplandırırdık.


48/FETİH-26: İz cealellezîne keferû fî kulûbihimul hamiyyete hamiyyetel câhiliyyeti fe enzelallâhu sekînetehu alâ resûlihî ve alel mû’minîne ve elzemehum kelimetet takvâ ve kânû e hakka bihâ ve ehlehâ ve kânallâhu bi kulli şey’in alîmâ(alîmen).
Kâfirler hamiyeti, cahiliye taassubunu kalplerine yerleştirince, Allah da Resûl'ünün ve mü'minlerin üzerine sekînetini indirdi. Ve takva sözü onlara elzem oldu (hakettiler). Ve onu (takva sahibi olmayı), en çok onlar hakettiler. Ve ona ehil (lâyık) oldular. Ve Allah, herşeyi en iyi bilendir.


48/FETİH-27: Lekad sadakallâhu resûlehur ru’yâ bil hakk(hakkı), le tedhulunnel mescidel harâme inşâallâhu âminîne muhallikîne ruûsekum ve mukassırîne lâ tehâfûn(tehâfûne), fe alime mâ lem ta’lemû fe ceale min dûni zâlike fethan karîbâ(karîben).
Andolsun ki, Allah Resûl'ünün rüya(sının), hak olduğunu tasdik etti. Ve Allah dilerse, siz mutlaka Mescid-i Haram'a emin olarak, başlarınız tıraş edilmiş ve (saçlarınız) kısaltılmış olarak korkusuzca gireceksiniz. Fakat Allah, sizin bilmediğiniz şeyleri bildiği için, bundan başka (daha önce) (size) yakın bir fetih nasip etti.


48/FETİH-28: Huvellezî ersele resûlehu bil hudâ ve dînil hakkı li yuzhirehu aled dîni kullih(kullihî), ve kefâ billâhi şehîdâ(şehîden).
O'dur ki, Resûl'ünü hidayetle ve hak dîn ile bütün dînlere izhar etmesi (açıklaması) için gönderdi ve şahit olarak Allah yeter.


48/FETİH-29: Muhammedun resûlullâh(resûlullâhi), vellezîne meahû eşiddâu alel kuffâri ruhamâu beynehum terâhum rukkean succeden yebtegûne fadlen minallâhi ve rıdvânen sîmâhum fî vucûhihim min eseris sucûd(sucûdi), zâlike meseluhum fît tevrât(tevrâti), ve meseluhum fîl incîl(incîli), ke zer’in ahrece şat’ehu fe âzerehu festagleza festevâ alâ sûkıhî yu’cibuz zurrâa, li yagîza bihimul kuffâr(kuffâra), vaadallâhullezîne âmenû ve amilûs sâlihâti minhum magfireten ve ecren azîmâ(azîmen).
Allah'ın Resûl'ü Hz. Muhammed (S.A.V) ve O'nunla beraber olanlar, kâfirlere karşı çok şiddetli; kendi aralarında çok merhametlidirler. Onları rükû ederken, secde ederken ve Allah'dan fazl ve rıza isterken görürsün. Onların alâmetleri yüzlerindeki secde izleridir. İşte bunlar, onların Tevrat'taki ve İncil'deki vasıflarıdır. Filizini çıkaran sonra onu kuvvetlendiren, böylece kalınlaşan, sonunda gövdesi üzerinde yükselen, çiftçilerin hoşuna giden ekin gibidir. Onlarla kâfirleri öfkelendirmek içindir. Ve Allah, onlardan âmenû olanlara (Allah'a ulaşmayı dileyenlere) ve salih amel (nefs tezkiyesi) yapanlara mağfiret ve büyük ecir vaadetti.
 

VuSLaT

Yönetim
Yönetici
Allah razı olsun, emegıne saglık üstadım.. Bütün dualar özeldir, ama fetih suresinin maneviyatı bambaşka.. Okuyunca sanki çok güçlü oluyor insan.. Huzur ve kuvvet veriyor elhamdülillah...
 
Üst Alt