Gelecekle İlgili Verdiği Haberlerin Doğru Çıkması (1)

ceylannur

Yeni Üyemiz
Gelecekle İlgili Verdiği Haberlerin Doğru Çıkması
Peygamber Efendimiz (a.s.m), Allah’ın bildirmesiyle gelecekle ilgili pek çok konuda haberler vermiştir. Verdiği haberler ise aynen bildirdiği gibi vücuda gelmiştir. Sahih rivayetlerden bir kısmını kaynaklarıyla beraber nakledeceğiz.



Sahabelerine demiş: “Şu benim oğlum Hasan, seyyiddir. Allah onun vasıtasıyla Müslümanların iki büyük ordusunu barıştıracaktır.”[1] Bu rivayetten tam kırk sene sonra Hazreti Hasan (r.a)’ın kumandası altındaki İslam ordusu, Hazret-i Muaviye (r.a)’ın ordusu ile karşı karşıya geldiğinde Hazret-i Hasan (r.a) hakkından fedakârlık ederek Müslüman kanı dökülmesini engellemiş ve dedesinin (a.s.m) bu mucizevî haberini tasdik etmiştir.
Hazret-i Ali (ra)’ye demiş: “Sen, biatını bozan, hak ve adaletten sapan ve dinden çıkan kimselerle savaşacaksın.”[2] Cemel ve Sıffin vakıalarını ve Haricilerin ortaya çıkacaklarını mucizane haber vermiştir.
Hazreti Ali (ra) ile Hazreti Zübeyir birbirine karşı ziyade muhabbetli olduklları bir zamanda, Hazreti Ali (ra)’ye demiş ki: “Bu sana karşı savaşacak. Fakat haksızdır.”[3] Hazreti Zübeyir Cemel Vakıasında Hazreti Ali (ra)’ye karşı çıkarak Efendimizin (asm) mucizevi haberini tasdik etmiştir. Bu savaşta Hazreti Ali (ra) yukarıdaki rivayeti Hazreti Zübeyir’e hatırlatınca savaşmaktan hemen vazgeçerek gitmek istemiş, fakat bir hain tarafından şehit edilmiştir.[4]
Mübarek eşlerine hitaben demiş: “İçinizden birisi, mühim bir fitnenin başına geçecek ve etrafında çoklar katledilecek.”[5] “Ona Hav’eb köpekleri havlayacak.”[6] Hazreti Ayşe (r.anha), Hazreti Ali (ra)’nin halife seçilmesinden sonra ondan, Hazreti Osman (ra)’ın katillerini bulup cezalandırmasını istiyordu. Hazreti Ali (ra) ise henüz suçlunun tam olarak belli olmadığını öne sürerek bu taleplerini erteliyordu. Bunun üzerine Hazreti Ayşe (r.anha)’nin başında bulunduğu ve Hazreti Zübeyir ve Hazreti Talha gibi cennetle müjdelenen iki sahabenin de içerisinde olduğu bir ordu ile Hazreti Ali (ra)’ye karşı savaşmaya karar verdiler. Ordu Hav’eb denen mevkiden geçince Hazreti Ayşe (r.anha) validemiz bulundukları yerin neresi olduğunu sormuştu. Ona önce Hav’eb diyerek doğrusunu söylemişlerdi. Hazreti Ayşe (r.anha) validemiz, Efendimizin (asm) mucizane söylediği yukarıdaki ifadelerini hatırladığı anda vazgeçmek istemiş, ancak sonrasında yine aldatılarak yerin ismi farklı söylenmiş ve savaş meydanına götürülmüştür. Maalesef bu savaşta on binlerce Müslümanın kanı dökülmüştür.[7]
Hazreti Ali (ra)’ye demiş ki:“Senin sakalını senin başının kanıyla ıslattıracak bir adam” diyerek Abdurrahman ibni Mülcemü’l-Hâricî'yi haber vermiş.[8] Haber verdiği gibi bu şahıs tarafından namaza giderken haince şehit edilmiştir.
Efendimiz (asm) Haricilerin çıkacağını haber verdiği rivayetlerinden birisinde “Bu kötü kavmin alameti şudur: İçlerinde bir adam bulunacak. O adamın pazusu olup kolu bulunmayacak. Pazusunun ucunda meme ucu gibi bir çıkıntı bulunacak. Üzerinde beyaz kıllar bulunacak.”[9] demiş. Haricilerle yapılan savaştan sonra öldürülen hariciler içinde aynen tarif edilen özellikte “Züssedye” isimli bir şahıs bulunarak Efendimizin (asm) mucizane verdiği haber tasdik edilmiştir.
Ümmü Seleme (ra) validemize bildirmiştir ki: “Hazreti Hüseyin, Taff, yani Kerbelâ’da katledilecektir.”[10] Tam elli sene sonra dediği gibi çıkmış ve Hazreti Hüseyin (ra) Kerbela’da şehit edilmiştir.
Pek çok tekrar ile “Benim Âl-i Beytim, benden sonra katle, belâya ve sürgünlere maruz kalacaklar.”[11] diyerek; hem Hazreti Osman (ra)’ın zamanında meydana gelecek hadiseleri, hem Hazreti Ali (ra)’nin hem de Hazreti Hasan (ra) ve Hüseyin (ra)’ın başına gelecek haberleri mucizane haber vermiştir.
Azgın bir taifenin Ammar bin Yasir’i (ra) şehit edeceğini haber vermiştir.[12]Hakikaten Sıffin savaşında bazı azılı insanlar Hazreti Ammar’ı hunharca şehit ettiler. Hazreti Ali (ra) Emevilerin liderlerine haksızlıklarını ispat için yukarıdaki rivayeti onlara hatırlattı, Amr bin As ise siyasi dehasıyla azgın taifenin sadece onu öldürenlerin olduğunu, kendilerinin olmadığını söyleyerek tevil etmiştir.
Hazreti Ömer’in (ra) aralarında olduğu sürece, Müslümanlar arasında fitnelerin olmayacağını söylemiştir.[13] Hakikaten Hazreti Ömer (ra) şehit edilinceye kadar hiçbir fitne baş göstermemiş, vefatının hemen ardından Hazreti Osman (ra)’ın halifeliği döneminde fitneler ortaya çıkmaya başlamıştır.
“Hilâfet benden sonra otuz sene sürecek, ondan sonra da saltanat şeklini alacaktır.”[14]“Bu iş nübüvvet ve rahmetle başladı, sonra rahmet ve hilâfet halini alacak, sonra ısırıcı saltanat şekline girecek, sonra da ceberût ve fesâd-ı ümmet azgınlık meydan alacak.”[15] ifadeleriyle, hem dört halifenin ve Hazreti Hasan (ra)’ın altı aylık halifeliğinin de eklenmesiyle otuz senelik hilafet sürelerini, hem de sonrasında Emevilerle başlayan saltanatı ve sonrasında ümmetinin bazı musibetlere maruz kalacağını haber vermiş. Aynen haber verdiği gibi vücuda gelmiştir.
“Osman Kur’an okurken şehid edilecek.”[16]“Muhakkak ki Cenâb-ı Hak Osman’a halife gömleğini giydirecektir; fakat onlar bu gömleği çıkartmak isteyecekler.”[17] diyerek Hazreti Osman (ra)’ın halifeliğini ve şehid edileceğini haber vermiş ve aynen haber verdiği gibi meydana gelmiştir.
Yukarıda saydığımız bu mucizelerden sonra akla gelebilecek birkaç soruyu cevaplayıp kaldığımız yerden mucizeleri nakletmeye devam edeceğiz.

Soru: Hazreti Ali (ra) halifeliğe çok layık olduğu halde, hem de cesareti ve ilmi gibi pek çok özelliği ile temayüz ettiği halde, neden ilk halife olmadı ve neden onun halifeliği zamanında fitneler bu kadar fazla oldu?

Eğer Hazreti Ali (ra), Efendimizin (asm) vefatından sonra ilk halife olarak başa geçseydi, halifeliği zamanındaki hadiseleri delil göstererek diyebiliriz ki; ondaki boyun eğmeyen, çekinmeyen, kahramanca, müstağnice ve cesurca tavırlar dolayısıyla, pek çok kabilede rekabet damarı oynayarak fitneler çıkabilirdi.

Hazreti Ali (ra)’nin halifeliğinin ertelenmesinin bir nedeni de şudur: Özellikle Hazreti Ömer (ra) döneminde Müslüman olan pek çok kavmin ortaya çıktığı bir zamanda -ki bunların içerisinde Efendimizin (asm) haber verdiği yetmiş üç fırkanın çekirdeklerini bünyelerinde taşıyan fırkalar da vardı- harikulade cesaret ve feraset sahibi olan Hazreti Ali (ra) gibi birisi ancak dayanabilirdi. Hayatına mal olsa da dayandı. Efendimizin (asm) “Ben Kur’ân’ın tenzili için harb ettim. Sen de tevili için harb edeceksin.”[18] sözünün mucizeliğini hayatıyla ispat etmiştir. Allah ondan razı olsun.

Eğer Hazreti Ali (ra) olmasaydı, Emevilerin zenginliklerinin, onları baştan çıkarması ihtimali vardı. Hazreti Ali (ra)’nin ve Ehl-i beytinin dik duruşuyla ve adeta Efendimizin (asm) yaşayan birer numunesi olmalarıyla pek çok hatalarının önüne geçilmişti. Çünkü Ehl-i beyte ve savunduğu davaya karşı gelmek, adeta İslam’a karşı gelmekti. Bu nedenle Emevi meliklerinin tamamı olmasa da onların tabileri ve taraftarları, bütün kuvvetleri ile İslam’ın ve imanın hakikatlerini muhafazaya çalışmışlar ve pek çok müçtehid ve hadis aliminin yetişmesine vesile olmuşlardır.

Soru: Çok layık oldukları halde, halifelik neden Ehl-i beytte devam etmedi?

Dünya saltanatı aldatıcıdır. Hâlbuki Ehl-i beyt dünya saltanatından ziyade İslam’ın hakikatlerini ve Kur’an’ın hükümlerini muhafazayla vazifelidirler. Oysa Hazreti Ali (ra)’den sonra halifelik bir nevi sultanlığa dönüşmüştü.[19] Sultanlığa geçen ya peygamber gibi masum olmalıdır veya Ömer bin Abdulaziz veya Mehdi-i Abbasi gibi nefsini ve dünyevi arzularını terk eden bir durumda olmalı ki aldanmasın. Oysa Mısır’da Ehl-i beyt namına ortaya çıkan Fatımiler Devleti, Afrika’daki Muvahhidler hükumeti veya İran’daki Safeviler gibi olumsuz sonuçlanan girişimler göstermiştir ki, Ehl-i beyte dünya saltanatı yaramamıştır. Çünkü asıl vazifesi olan dinin muhafazası veya İslam’a hizmeti onlara unutturmuş, siyasi çekişmelerin içine düşürmüştür.

Halbuki, Hazreti Hasan (ra)’ın neslinden gelen Ehl-i beytin meşhur imamları olan Gavs-ı Azam Abdulkadir-i Geylani, Seyyid Ahmed Rufâî, Seyyid Ahmed Bedevî ve İbrahim-i Dessûkî veya Hazreti Hüseyin (ra)’in soyundan gelen İmam Zeynel Abidin veya İmam Cafer-i Sadık gibi zatlar ispat etmişlerdi ki, Ehl-i beytin asıl vazifesi Kur’an’ın ve imanın hakikatlerine hizmet etmektir.

Soru: Peygamberimizin (asm) vefatından sonra, O’nun Ehl-i beytinin ve kanı dökülen binlerce Müslümanın başlarına gelen bu felaketlerin hikmeti nedir? Onlar bu şekilde bir musibete layık değillerdi; Allah’ın rahmeti buna nasıl müsaade etti?

Nasıl ki baharda dehşetli yağmurlu bir fırtına, her bitki taifesinin, tohumların ve ağaçların kabiliyetlerini tahrik eder, onların yetişmelerini hızlandırır. Her biri kendine mahsus çiçek açar, fıtrî vazifelerinin başına geçerler.

Öyle de, sahabe ve tabiinin başına gelen o musibetler de, çekirdekler hükmündeki muhtelif ayrı ayrı kabiliyetleri harekete geçirdi. “İslâmiyet tehlikededir, yangın var!” diye her taifeyi uyarıp, İslâmiyet’in muhafazasına koşturdu. Her biri kendi kabiliyetine göre, bir vazifeyi omuzuna aldı. Bir kısmı hadislerin muhafazasına, bir kısmı şeriatın muhafazasına, bir kısmı iman hakikatlerinin muhafazasına, bir kısmı Kur’ân’ın muhafazasına çalıştılar. Her alanda İslamiyet’in muhafazası için gayret gösterdiler. Muhtelif renklerde çok çiçekler açıldı. O dönemde çok genişlemiş olan İslâm âleminin her tarafına, o musibetlerin fırtınası ile tohumlar atıldı, İslam âleminin yarısını gülistana çevirdi. Pek çok müçtehitleri, muhaddisleri, Kur’an ve hadis hafızlarını, asfiyaları, kutupları İslâm âleminin her yerine götürdü, hicret ettirdi. Doğudan batıya kadar İslam âlemini heyecana getirip, Kur’ân’ın hazinelerinden istifade için gözlerini açtırdı.

Şimdi gelecekle ilgili verdiği haberlerin doğru çıkması mucizelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Ashabına Mekke’nin[20], Hayber’in[21], Şam’ın[22], Irak’ın[23], İran’ın[24], Kudüs’ün[25], İstanbul’un[26] fetihlerini haber vermiştir, verdiği gibi aynen vücuda gelmiştir. Hem defalarca ümmetinin yardıma ve zafere nail olacağını ifade etmiştir. Hem o zamanın en büyük devletlerinden olan İran ve Rum padişahlarının ganimetlerine sahip olacaklarını haber vermiştir.[27] Dediği gibi aynen vukua gelmiştir. Hem “Tahminim böyle” veya “Zannederim” dememiş; aksine, görür gibi kesin haber vermiştir ve haber verdiği gibi çıkmıştır. Hâlbuki haber verdiği zaman, hicrete mecbur olup kendi yurdundan çıkartılmış, Sahabeleri az, Medine etrafı ve bütün dünya O’nun (asm) düşmanıydı.
“Benden sonra Ebû Bekir ve Ömer’in yolu üzere gidin.”[28] diyerek vefatından sonra sırasıyla Hazreti Ebu Bekir (ra) ve Hazreti Ömer (ra)’in halife olacaklarını haber vermiş, haber verdiği gibi meydana gelmiştir.
“Yeryüzü benim için büzülüp katlandı. Bana onun doğuları ve batıları gösterildi ve ümmetimin mülkü benim için katlanan yerlere kadar ulaşacaktır.”[29] diyerek ümmetinin doğudan batıya kadar genişleyeceğini ve hiçbir ümmetin bu kadar genişliğe ulaşamayacağını haber vermiştir. Haber verdiği gibi meydana gelmiştir.
Bedir savaşından evvel Kureyş müşriklerinin Bedir’de ölecekleri yerleri göstererek “Burası Ebû Cehil’in katledileceği yer, burası Utbe’nin katledileceği yer, burası Ümeyye’nin katledileceği yer ve burası da falan ve falanın katledileceği yerlerdir.” demiştir. Aynen dediği yerlerde dediği şahısların cesetleri bulunmuştur.[30] Yine Bedir’den evvel kendi eliyle Übeyy ibni Halef’i öldüreceğini söylemiştir.[31] Bedir’de canını kurtaran Übeyy, Uhud savaşının sonunda Efendimizin (asm) attığı bir mızrakla yaralanmış, Mekke’ye giderken yolda ölmüştür.[32]
Mute Savaşı’na katılamamıştı. Ancak savaş esnasında meydana gelen hadiseleri bir televizyon ekranından görür gibi yanında bulunanlara haber vermişti. “Sancağı Zeyd aldı ve vuruldu. Sonra Câfer aldı, o da vuruldu. Sonra İbni Revâha aldı, o da vuruldu. Ve sonra onu, Allah’ın kılıçlarından bir kılıç eline aldı...”[33] diyerek, sırasıyla tayin ettiği tüm kumandanların şehit olup en sonunda Halid bin Velid’in orduyu harika idare etmesini haber vermişti. Savaştan birkaç hafta sonra Ya’le ibni Münebbih Mute’den döndüğünde, Efendimizin (asm) savaşla ilgili tüm detayları ona anlattığında Ya’le kasemle aynen dediği gibi savaşın cereyan ettiğini ifade etti.[34]
Abdullah bin Zübeyir’e “Senin yüzünden insanların, insanlar yüzünden de senin vay haline!”[35] diyerek, bazı mühim olaylara karışacağını haber vermiştir. Hakikaten Emeviler zamanında Abdullah bin Zübeyir halifeliğini ilan etmiştir. Ardından Haccac-ı Zalim ordusuyla onun üzerine yürümüş ve o kahraman sahabeyi şehit etmiştir.
Emeviye devletinin ortaya çıkacağını[36], Yezid ve Velid zalim hükümdarlarının olacağını[37] haber vermiştir. Ayrıca Hazreti Muaviye’nin de ümmetin başına geçeceğini söylemiş. Hazreti Muaviye’nin ümmetine ve Ehl-i beytine karşı tutumlarını da önceden haber vererek ona “Başa geçtiğin zaman affedici ol ve âdil davran.”[38] emretmiştir.
 
Üst Alt